2022-08-27 12:21:43

Tek çözüm tüm muhaliflerin birlik ve mücadelesinden geçmektedir

Asım Öz

27 Ağustos 2022, 12:21

Özellikle son yazılarımızda yoğun bir şekilde Devrimci Marksizm referansıyla proleter devrim, sosyalizm-komünizm, Devrimci Komünist İşçi Partisi, Komünist Enternasyonal , işçi sınıfının kurtuluşu kendi eseri olacaktır mottosu, devrim için savaşmayana komünist denmez mottolarının önemine değinmeye çalıştık. Bunların diyalektik olarak evrensel ve güncel yanlarının önemine dikkat çekmeye çalıştık.

Son günlerde Sosyalist Güç birliğinin kurulması ve yayınladıkları bildirgedeki içeriğe baktığımızda, bizim önceki yazılarda değindiğimiz mottoların isabetli ve önemli olduğu görülebilir. Dayanışma Grubun’da da tartışılan Sosyalist Güç birliği konusunda bizde genel bir değerlendirme yapmayı uygun bulduk. Dolayısıyla konunun öneminden kaynaklı sonda söylenecekleri başa alarak yazıya böyle başlamayı uygun gördük. Daha önce bir kaç yazımızda da özellikle TKP’nin sosyalizm adına savundukları ve diğer sosyalist gruplardan farklı yanlar olarak açıkladıkları laiklik, anti-emperyalizm, emek –sınıf eksenli tezlerini değerlendirmeye çalışmıştık.

Bu noktada bu tezlerin Sosyalist Güç birliğinin de tezleri olduğu, yani Devrim Hareketi, Sol Parti, TKP ve TKH’nin de ortak görüşleri olduğu açıklandı. Elbette ki çeşitli sosyalizm anlayışlarının ( Küçük burjuva sosyalizmi, burjuva sosyalizmi, ütopik sosyalizm , hakiki sosyalizm gibi ) içinde Sosyalist Güç birliğinin sosyalizm anlayışı da parçalı ve eklektik bir sosyalizm anlayışı olarak şekillenmiştir. Kapitalizmi ortadan kaldırmayan bu anlamda sistem sınırlarında çözüm arayan reformist bir programdır. Yer yer devrimden bahsedilmesi, adlarında komüniste olması Sosyalist Güç birliğinin sosyal demokrasinin solunda bir oluşum olduğunun reddi değildir.

Bu tespit ve değerlendirme kişisel değildir. Devrimci Marksizm’in proleter devrim, sosyalizm-komünizm ilkelerine baktığımızda Sosyalist Güç birliğinin savundukları sosyalizm-komünizmin kendisi değildir. Ancak geniş programının türev yanlarıdır. Dolayısıyla laiklik, anti-emperyalizm, bağımsızlık, emek-sınıf eksenli olmak noktasında suni zorlamalar dışında diğerlerinden (özellikle sosyal demokrasinin sol kanadından ve HDP’nin programından) farklı değildir. Cımbızla farklılık aranacaksa hemen her şeyi kesen Kürt sorunu konusunda HDP’nin savunusunun Sosyalist Güç birliğinden çok ileride olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.

Sosyalist Güç birliğinin savundukları laiklik, anti-emperyalizm-bağımsızlık, emek-sınıf ekseni , sosyalizm- komünizmin kendisi olmadığı gibi, kendi içinde de sorunludur. Bu görüşleri temel önemdeki yanları ele alarak değerlendirmek istiyoruz. Laiklik Fransa’da burjuva devrim üzerine inşa edilen bir anlayış olarak şekillenmiştir. Dinin devlet işlerinden, devletin din işlerinden bağımsızlığı değildir. Çünkü kapitalizm koşullarında böyle bir bağımsızlık adeta eşyanın tabiatı gereği mümkün değildir. Dolayısıyla gerçek ve tam laiklikte devlet dinsizdir.

Türkiye’de ise Cumhuriyetle birlikte dinin etkinliği kırılsa da o dönem Diyanet İşleri Başkanlığının kurulması ile tam laiklik otomatikman engellenmiştir. Sözde dinin denetlenmesi için kurulan Diyanet adeta kendinin denetlenmesine yol açmıştır. Bu anlamda din ile uğraşılırsa din de sizle uğraşır. Bu noktada Cumhuriyet laikliği yarı laiklik olarak şekillenmiştir. Cumhuriyet ile birlikte dinsel yapılanmalar yasaklansa da bugün o günlerden daha gelişkin cemaatler ve tarikatlar holding gibi yapılanmışlar, daha da çoğalmışlar, askeri darbe yapacak noktaya gelmişlerdir. Bu durum temelleri Cumhuriyet ile birlikte Diyanet’in kurulması ile atılmıştır.

Anti-emperyalizm ancak anti – kapitalizm ile mümkündür. Kapitalizm konusu Marksizm çerçevesinde bütünsel olarak ele alınmadığında, emperyalist ülkelere ( örneğin ABD’ye ) karşı olmak, anti emperyalizm değildir. Bu noktada kapitalizmin en yüksek aşaması emperyalizm değil, emperyalizmin en yüksek aşaması kapitalizm denilerek emperyalizm doğru tanımlanması yapılmaktadır. Lenin emperyalizme tekelci kapitalizm diyerek zaten emperyalizme kapitalizm demektedir.

Kapitalizmin dünya sistemi olduğu koşullarda kapitalizm bağlantılı sömürü mekanizmasından kopuş anlamındaki bağımsızlık, artık ancak tek ülkede gerçekleşmesi mümkün olmayan sosyalizm-komünizm olarak enternasyonal bir görev haline gelmiştir. Dolayısıyla her türden egemenlik - bağımlılık, sömürü ilişkilerinin ortadan kalkması ancak kapitalizmin ortadan kalkması ve yerine komünizmin inşası ile mümkündür.

Emek-sınıf ekseni solun rutin programı olup, komünizmin içinde ama onunla eşitlenemez. Bu noktada Sosyalist Güç birliğinin savunduğu, eklektikten kurtulamayan kamuculuk, cumhuriyet devletleştirmeleri olarak ele alınarak kolektif bir sermaye olan devlet mülkiyeti, devletleştirmeler demektir. Devrimci Marksizm çerçevesinde kamuculuk ancak kapitalizmin ortadan kaldırılıp yerine komünizmin inşası sürecinde üretim ve tüketim araçları üzerindeki toplumsal-sosyal ( Devletleştirmeler, devlet mülkiyeti değil ) mülkiyet demektir.

Sosyalist Güç birliği üzerine progmatik görüşlerinin değerlendirmesini yaptıktan sonra, Sosyalist Güç birliğinin görüşlerini eleştiren bu anlamda gerekli olan ama yeterli olmayan bazı eğilimlerin üzerinde de kısaca durmak önemli ve zorunlu olmuştur. Elbette Güç birliğinin görüşlerinin yanlışlamak önemli olsa da yerine bütünsel bir sosyalizm- komünizm programı getirilmediği noktada bu eleştiriler sonucuna ulaşmamış demektir. Bu eğilimler yalnızca farklı farklı sistem adları koyarak ( Demokrasi, komün, sosyalizm, kapitalizm sonrası toplum ) eklektik olmaları dışında , savundukları sosyalizmin ne olduğu konusunda temel konularda bile açılım yapmayarak, belirsizlik anlamında a-politik duruma düşmektedirler.

Ama tüm bu olumsuz duruma rağmen Sosyalist Güç birliğini ve bileşenlerini tek tek de önemsemeli ve dikkate almalıyız. İlkelerde savaş devrimci kardeşlik temelinde sekterlik ve ikameci anlayıştan uzak onlarla faşizme karşı ve kapitalizmin yıkımlarına karşı ittifak ve eylem birliklerini sürekli zorlamalıyız.

Dolayısıyla temel konumuz Sosyalist Güç birliği ve diğer yanlış eğilimlere karşı Devrimci Marksizm referansıyla yeniden çözüm ve alternatif olarak böylesi bütünsel bir kapitalizmin ( Modern barbarlığın kirliliğin ve yıkımım adı olarak ) ve sosyalizm-komünizm değerlendirmesi yapmak önemli ve zorunlu olmuştur.

Üretim ve tüketim araçları üzerideki özel ve devlet mülkiyetinin adı olan kapitalizm güncellenerek, çürüyen ve geberen olarak yoluna kırılmalarla açmazlarla, kaos ve tıkanma ile devam etmektedir. Üretim araçları üzerindeki özel-devlet mülkiyeti ile üretimin giderek sosyalleşmesi arasındaki uzlaşmaz çelişkinin daha görünür olduğu dönemden geçiliyor. İnsanlığın normal halini dışlayan, bu anlamda anormal olan kapitalizm, her boydan yabancılaşma üreterek ilkelliğini, arkaik durumunu göstermektedir.

“Yıkıcı yıkıcılık”, “yıkıcı kaos”, “çalışan yoksullar”, “derin yoksulluk” ile güncellenen kapitalizm artık yalnızca işgücünün meta olması dışında, siyasi, ahlaki-etik, tüm kültürel kodlarında meta olması ile farkındalık yaratıyor. Kendi alanları olan din ve insanlığın doğal ve masum her alanında görünen yolsuzluk, rüşvet vb. kirlilik adeta kapitalizmin uygulamada özgün adı olmuştur. Gelinen noktada kapitalizmin zenginliğinin ve servetinin kaynağı olan yeni değer, fazla değer, artı değer üretmede zorlandığı koşullarda artık kriz ,çöküş hali nihai kriz, çöküşe dönüşmüş durumdadır. Servetlerin giderek dar bir oligarşide yoğunlaştığı koşullarda, siyasi gericilik olarak, güvenlikçi devlet, risk devleti ve faşizme giden süreç daha hızlanmış ve görünür hale gelmiştir.

İşte böylesi kirlenmiş, sürekli çürüyen ve modern barbarlık üreten kapitalizme karşı adı sosyalizm veya komünizmde olsa muhtevası reformizme tekabül eden sosyalizm çeşitlerine karşı tek radikal ve kalıcı çözüm ve alternatif olan Devrimci Marksizm çerçevesinde proleter devrim, sosyalizm- komünizm olmazsa olmaz noktada önemli hale gelmiştir. Bu önem ancak temel konularda açılım ile mümkündür. Bizde bunu yapmaya çalışıyoruz.

Sosyalizm-komünizmin ( Sosyalizm ve komünizmi birlikte kullanmamız dikkati çekiyor olabilir. İkisini birlikte kullanmamız muhteva benzer olduktan sonra ikisini de kullanmak yanlış değildir. Bizim komünizmi kullanmayı uygun bulduğumuzu belirtelim ) başlardaki temel farklılığı önceki sınıf ve sömürüye dayalı toplumlarda ( örneğin kapitalizmde) devletin ele geçirilmesi gerekli iken, sınıf ve sömürünün ortadan kalktığı sosyalizm-komünizmde ise kapitalist devletin ele geçirilmesi değil, proleter devrim ile parçalanması zorunlu olmuştur. Bu noktada sınıf ve sömürüye dayalı toplumlarda devletin tip ve biçimleri zorunlu iken, sınıf ve sömürünün ortadan kalktığı komünizmde devletin tip ve biçimleri çakışmış olup devlet, proleter devlet, proletarya diktatörlüğüdür.

Bu durum egemenlerin serveti ve mülkiyetinin bekçisi olan devletin şiddetinin engellenmesi ve burjuvazinin ekonomik ve siyasi olarak mülksüzleşmesi demektir. Ancak böylesi koşullarda ( devletin parçalanması koşullarında ) sosyalizm-komünizmin inşa sürecinin temellerinin atıldığı üretim ve tüketim araçlarının toplumsal mülkiyeti süreci başlar. Kapitalist devlet otomatikman devlet olmayan devlet koşullarında sürekli sönümlenir. Bu durum yalnız işgücünün meta olmasını ortadan kaldırmayacak, bütünsel olarak siyasi, ahlaki-etik, kültürel kodlarında meta olması da giderek ortadan kalkacaktır.

Üretim ve tüketim araçları üzerindeki toplumsal –sosyal mülkiyet anayasal-yasal olarak değil fiili olarak işçi ve emekçilerin olacaktır. Bu durum değişen değer ve artı değerin ortadan kalkması sonucu kullanım değerinin egemenliği demektir. Alt-yapıdaki bu fiili süreç üst yapıda ise temsili değil doğrudan demokrasinin adı olan yönetici organlar Sovyetler, Konsey, Meclis, Şura ile uygulama somutta işçi ve emekçilerin fiili ve doğrudan ürettikleri gibi yönetmeleri demektir.

Dolayısıyla zorunluluk ve özgürlük alanlarının diyalektik toplamının adı olan sosyalizm-komünizm de ilk ve son aşamaları arasında çok fazla farklılık olmayacaktır. İç içe geçmiş ve birbirini tamamlayan süreçler olacaktır. Bu anlamda yetenek ne olursa olsun ihtiyacın karşılanması mottosu, dünya sosyalizmin inşa süreçleriyle başlayıp, devam edecektir. Bu anlamda sadece işçi ve emekçilerin değil, insanlığın da adı olan komünizm, komünizmin komünü ve kültür egemen olarak en yüksek özgürlüğün ve birey olmanın adı olacaktır.

Bu değerlendirmeden sonra son dönem ve günlerde öne çıkan olay ve konuların genel değerlendirmesi ile devam ediyoruz.

Öncelikle 6 ayı bulan Rusya - Ukrayna savaşı devam etmesine rağmen, unutmamak ve unutturulmak istenmesine karşı çıkarak gündemde tutmayı sürdürmeliyiz. Gelinen noktada savaş yeni acılarla ve eski acıların tazelenmesi noktasında da yıkımına devam ediyor. Özellikle Rusya’nın genişleme boyutunda yayılması, işgal ettiği yerlerin tahkimi, yeni işgal için plan, programı da devam etmekte olup ortadan kalkmamıştır. Savaş yeni konseptler, strateji ve taktiklerle devam ediyor. Yıpratma Savaşı ve Devirme Savaşı ( Gramchi’nin mevzi ve manevra savaşları olan tespitlerinden devirme savaşı manevra savaşına benzemektedir ) ile literatürde tartışılan bu taktik adımlardan şimdilik Yıpratma Savaşları başat durumdadır.

Son günlerde gündeme gelen suikastlar, sabotajlar, saldırılar , Yıpratma Savaşının önemli gündemi olmuştur. Putin’e yakınlığı ile bilinen siyaset bilimci Aleksaandr Dugin’in kızı Draya Dugina’ya yönelik suikast savaşın başından bu yana Rusya’ya verilen en sert yanıt oldu. Kırım’da yoğunlaşan sabotaj ve saldırılar ise cephe hattının Rus kalelerine, Rusya’nın kontrolündeki bölgelere yayılacağının da göstergesi olmuştur. Zelensnki’nin sarf ettiği “Savaş Kırım’da başladı. Kırım’da bitecek “ sözleri de bunun göstergesi oldu. Yine saldırılar olarak Belgorod gibi sınıra yakın Rus kentlerinin hedef alınması, çatışmaların yayılacağını işaret ediyor. Belgorod gibi diğer sınır kentlerine yönelik bombardımanların olması da şaşırtıcı olmayacaktır. Sonuçta savaş konusunda duyarlılığı kaybetmeden izlemeye devam edeceğiz.

Bu bölüme Türkiye kapitalizminin güncel ekonomik gelişmeleri ile devam ediyoruz. Devlet-iktidar ortaklığı bilinçli tutumla dolar milyarderlerinin sayısını yükseltmeye devam ediyor. Bunu bir yanıyla Kur Korumalı Mevduat ile yaparken, diğer yanıyla, Merkez Bankasının son bir baz puan faizleri yüzde 13 e indirerek, doları 18 liranın üzerine çıkararak doları olan özelikle dolar milyarderleri ve milyonerlerin sayısı giderek katlanmaktadır. Bu arada Koç Holding’in net dönem kârı geçen yıla göre yüzde 398 oranında artışla 15,5 milyar TL’ye yükselmiş. Holding bu yılın ilk yarısında konsolide bazda toplam 385,9 milyar TL gelir elde etmiş.

Kapitalizmin bir kirli ve barbar yıkımı da iş cinayetleridir. Bilimsel verilerle bu cinayetlerin yüzde 95 e yakın oranda önlenebilir olduğu belirtiliyor. İşçi sağlığı ve İş Güvenliği raporunda yılın ilk 7 ayında ( 2022) 1014 işçinin yaşamını iş cinayetleriyle yitirdiğini belirtiliyor. Ölümlerin en çok tarım, orman işçileri, tarımda çalışan çocuk işçiler, ayrıca inşaat ve taşımacılıkta yoğun olarak görüldüğü belirtiliyor. 2021’in bütününde 2170 işçi, iş cinayetlerinde kaybedilmiştir.

Bu iş cinayetlerine bir örnek son günlerde Yalova’da yaşandı. Kapitalizmin ve kapitalistlerin kendi küçük çıkarları için bile acımasız, ,insanlık dışı yaratık oldukları bu iş cinayetiyle bir kez daha ispatlanmış oldu. Yalova’da bir tersane işçisi takılmadığı bir emniyet kemeri sonucu yüksekten düşerek yaşamını kaybediyor. 19 yaşındaki işçiye suçu örtmek için ölümünden sonra takılmak istenen emniyet kemerine işçi arkadaşları saldırıya karşılık vererek engel oluyorlar.

örnek ve ders niteliğinde olan işçilerin sınıf aidiyetlerinden kaynaklı birlik ve otaklaşması, egemenlerin kabusu ve korkusu olurken, diğer sınıf kardeşlerine birlik, ortaklaşmanın güvenini vermektedir. Bu noktada başta işçi sınıfı olmak üzere tüm emekçiler, ülke çapında, her alanda bu ve benzeri kirlilik ve saldırganlığa karşı birlik ve ortaklaşmayı göstermelidirler.

Bir önemli veri ile bu bölümü sonlandırıyoruz. Emek Çalışmaları Topluluğu’nun raporuna göre 2020’den 2021’e işyeri temelli eylemlere katılan sayısı iki kat artışla 46 binden 83 bine, genel ve dayanışma eylemlerine katılanlar 20 binden 40 bine çıkmış.

Son günlerin öne çıkan ve önemli bir olayı ile devam ediyoruz.

Trafik kazaları adeta bir savaş gibi öldürmeye , yer yer tedavisi mümkün olmayan yaralanmalarla devam ediyor. Nasıl ki deprem, sel, yangın gibi doğal afetlerde kapitalizm öldürüyorsa , trafik kazalarında da kapitalizm öldürüyor. Şoförlerin yanlışlıkları ( Trafik kurallarına uymama, yüksek hız gibi ) araçların bakım, onarım gibi eksikleri de sonuçta kapitalizmle bağlantılıdır. Şoförlerin ekonomik zorluklardan kaynaklı sorunları, uzun çalışma saatleri, birde bunlara az maaşla çalışan şoförlerin yeterli düzeyde tecrübe vb. gibi eksiklikleri kapitalizmden bağımsız değildir.

Son günlerdeki somut kazalara baktığımızda bir günde Gaziantep ve Mardin’de zincirleme kazalarla toplamda çocuklarda dahil 35 kişi adeta katlediliyor. Bir akıl tutulması daha yaşanıyor. Egemenlerin açığa çıkması mümkün olan suçlarının üzerini örtmek için Mardin’deki kazaya ilişkin yayın yasağı getiriliyor. Tır ve diğer kamyonların Cengiz ve Kolin’e ait olması da sürpriz olmamıştır. Elbette yalnız bu kapitalistler değil, diğerleri de küçük maliyetlerden kaçmak için her türlü kirlilikten kaçmazlar. Özellikle geçmişte trafik kazalar olduğunda sol, sosyalistler, yolların yeterli olmaması ve petrol sanayinin çıkarları gereği arabaların geometrik olarak fazla olmasına gönderme yaparlardı.

Geldiğimiz noktada bu durumda değişen yolların yeterliliğe yaklaşması sağlanırken ( Elbette yol yapım şirketlerinin servetlerinin katlandığını unutmadan ) arabaların giderek geometrik hızla artması adeta araba hurdalığı şekline dönüşmüştür. İhtiyaca dönük dışında lüks arabalar, yükselen değer olarak, orta sınıflar ve yer yer alt sınıflarında cazibesini çekmiştir. Bu durum öyle bir hal almış durumdaki özellikle site içlerinde açık veya kapalı parklarda araba çokluğundan yürümek bile zor hale gelmiştir. Bu araba hurdalığı bir yanıyla ekolojik ortamı zehirlerken , diğer yanıyla araba alışkanlığı sonucu kısa mesafelerin bile yürüyüş dışında araba ile yapılması, başta obezite ve hareketsizliğin sonucu kalp-damar hastalıklarını tetiklediği de açıktır. Sonuçta trafik kazalarına dönük, kapitalizm içinde asgari çözüm toplu taşımanın yaygınlaştırılması, bisiklet veya benzeri araçların öne çıkması ile sağlanabilir.

SONUÇ YERİNE

Gelinen noktada normal seçime 10 ay kaldığı için erken de olsa zamanında da yapılsa seçim dönemine girilmiş olup, bütün faaliyetler bunun üzerine inşa edilmektedir. Bu noktada kapitalizmin kirliği ve faşizmin karanlığı da hız kesmeden devam etmektedir. Bir tarafta iktidar seçim yatırımı için her türlü ekonomik tedbirlere başvursa da, oylarını gerilemesini durduramıyor. Kaybedilen güven kitle psikolojisinde kısa süreçte değişmiyor. Bu noktada özellikle AKP içinde çelişkiler devam ediyor. Bir yanda çark etmede birinciliği kimseye kaptırmayacak olan Arınç, “kral çıplak” tan çark ederek, AKP’nin Manisa mitingine katılıp AKP ye oy isterken bir rutin Arınç tavrı daha gösteriyor. Diğer taraftan devlet geleneğini iyi bilen ve devlet savunusu yüksek olan Cemil Çiçek “ Adama kirlettiği testiden su içirirler” sözünü gündeme getirerek, kimlere gönderme yaptığı açıktır. Burjuva siyasetin tutarsızlığı ve omurgasızlığı bilindiği için Çiçek’inde çark etmesi sürpriz olmayacaktır.

Diğer tarafta Milet İttifakı bu aşamada son toplantısını yaparak, seçimlere ve özelliklede seçim sonrasına hazırlık anlamında programını tamamlamaya devam ediyor. Millet İttifakının başa dönük toplantısı 2 Ekimde CHP de yapılacağı ve muhtemelen adayda açıklanacaktır. Başat olarak Kılıçdaroğlu’nun adaylığı açıklanacaktır. Ama başka bir aday olursa da şayet bizim için sürpriz olmayacaktır.

Bu arada sosyalistlerde ittifak olarak netleşmiş durumdalar. Bir tarafta HDP başta olmak üzere içinde TİP ve EMEK Partisinin bulunduğu 7 li “Emek ve Özgürlük ittifakı, diğer tarafta TKP ve Sol Partinin de içinde 5 li Sosyalist Güç birliği. İstenilen bu hareketlerin tek bir çatıda birleşmesidir. Ama yine de asgari bir toparlanmayı sağlayacak olan bu ittifakların önemli olduğunu düşünüyoruz. Bu noktada birlik veya birlikte hareket için bu parti ve hareketlerin taban bileşenlerinin tavanı zorlamaları daha önemli hale gelmiştir.

Gelinen noktada güvenlikçi devletin faşizm ve siyasal islamcı uygulamaları ve saldırısı da devam etmektedir. Özellikle devlet-iktidar ortaklığının sanata dönük saldırısı yeni versiyonları ile sürmektedir. Sanat alanında egemen olamamanın intikamı bu saldırılarla telefi edilmeye çalışılmaktadır. Son 4 ayda 14 Festival, konser, etkinliğin iptal edildiği belirtiliyor.

Yine İyi Parti karavanasına 20-25 MHP’linin saldırması sonucu iki kişi yaralanıyor. DEVA’lılara Konya’da saldırılar, yaralanmalar var. Sokak Kedisi röportaj ekibine saldırı. İsmailağa imamının yoksulluğun nedeni günahlarımızdır açıklaması. Bir başkasının namaz kılmayan öldürülmeli açıklaması. Seçim dönemine girilmesi ile birlikte bu benzeri saldırılar daha da hızlanacaktır.

Faşizme karşı ve saldırıların caydırılması ve durdurulması için tek çözüm tüm muhaliflerin birlik ve mücadelesinden geçmektedir. Tersi durumda Brecht’in özgün sözleriyle dışarıda faşizme karşı birleşmeyenler, ancak içerde birleşirler sözü çok şey ifade etmektedir.

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.