2023-04-22 12:48:04

Soğanın 30 lira olduğu koşullarda...

Asım Öz

22 Nisan 2023, 12:48

Seçimlere artık sayılı günler kaldı. 21 yıldır emekçilere, ezilenlere açlık, sefalet ve esaret hayatı yaşatan bu despot iktidarın ya devamı ya da sonu oylanacak. Elbette bu iktidarın tüm uygulamaları güvenlikçi devlet, risk devleti ve faşizmin ortaklaşması sonucu gerçekleşmiştir. Dolayısıyla tehlikenin farkında mıyız dememiz bir karamsarlığı, korku , endişe yüklü bir olumsuzluğu çağrıştırsa da var olan bir gerçeğin de ifadesidir. Bugünün ve geleceğin kazanımı için toplumsal ve siyasal muhalefetin ne yapmalı sorusunun da cevabı olacaktır.

Kapitalizmin varlığı ve sürekliliğinin önemli aparatlarından olan burjuva seçimler ve Parlamento, burjuva temsili sistemin kendi yasalarını bile reddettiği noktada şekilleniyor. Bu anlamda seçimlerin olağanüstü koşullarda yapılacağı açıktır. Burjuva anlamda kuralsızlığın egemenliğinde bu seçimlerin başat göstergesi YSK olacaktır. Kapitalist devletin devamı için rıza üretmede önemli bir aparat olan YSK burjuva anlamda bile tarafsızlığını ve bağımsızlığını kaybetmiş durumdadır. Kendi görev alanında en yüksek organ olması ve kararlarının değişmeyecek şekilde kesin olması noktasında , bu seçimim de belirleyeni veya etkileyeni olursa sürpriz olmayacaktır.

Geçmişteki uygulamaları ile en kıdemli hakimlerin seçim kurullarının başkanı olmasının reddi ile başlayan YSK süreci mühürsüz oyların kabulü ve 4 geçerli oyun birinin kabulü ile devam etmiştir. YSK gelinen noktada ve bu seçimlerde de iktidardan yana taraflılığının somut adımlarını atmaya başlamıştır. Önce yasal olarak Cumhurbaşkanının üçüncü defa seçilemez kuralı uygulanmamıştır. Yeni YSK kararı ile de Millet İttifakı ismini 16 ilde kullanamayacak. Seçim öncesi YSK bu kararıyla seçim sonrasının olası manipülasyonun da işaretini vermiştir. Bu noktada toplumsal ve siyasal muhalefet uyanık olmalı ve YSK’nın yeni manipülasyon uygulamalarına karşı da hazırlıklı olmalıdır.

Kapitalist devletin bütünsel ve genişletilmiş hali , baskı ve şiddet aracı ve rıza ve ikna üretim aparatı olarak diyalektik bir yapılanmanın adıdır. Güncel ve somut duruma baktığımızda YSK aldığı kararlarla kapitalist devletin rıza, ikna üretimini gerçekleştirmiştir. Yine güncel ve somut duruma baktığımızda kapitalist devletin baskı ve şiddetinin başat özelliğini gösteren açıklamalarda devam ediyor. Burjuva anlamda bile suçlarının katlandığını bilen ( Özellikle 15 Temmuz askeri darbe kalkışmasında ki tutumu gibi ) Milli Savunma Bakanı Akar rutin saldırılarına devam ediyor.

zırhı ve akçeli işler için memleketi Kayseri’de milletvekili adayı olan Akar yaptığı açıklama ile bir kez daha rutin özelliğini göstermiştir. Akar taraftarlarının “vur de vuralım, öl de ölelim” faşistlerin otantik sloganını bir kez daha sahiplenerek “onunda zamanı gelecek, bekleyin” açıklamasını rahatlıkla yapmaktadır. Gelen tepkiler üzerine her zamanki gibi tevil yoluna gitse de siyasal İslamcı ve ırkçı, faşist yanı bilindiği için bu açıklaması da sürpriz olmamıştır. Özellikle seçimlerin çok yaklaştığı bir dönemde bu açıklama bilinçli bir manipülasyon olmuştur. Bu açıklama doğru okunursa korku yaymak dışında, seçimi kaybetseler de gitmeyeceklerinin teyidi ve hatta iç savaşa çağrı çıkarma anlamına gelmektedir.

Dolayısıyla şimdilik bu güncel gelişmelerle olağan olmayan bir seçime gidilirken seçim öncesi, seçim sırası ve özellikle seçim sonrası sürece projeksiyon tutmak daha da önemli hale gelmiştir. Bu durum düşünce ve pratik bazda ne yapmalının da cevabı olacaktır. Seçimlere 25 gün kala, seçim öncesinin olağan akışında geçmesi yaşanırken, özellikle burjuva siyaset arenasında bir günün dahi önemli olduğu düşünülürse 25 gün hiç de az bir zaman sayılmaz. Bu anlamda siyasi suikastlerde dahil her boydan kurşunlama vb. gibi saldırıların devamı da sürpriz olmayacaktır. Tersine seçim öncesinin sessiz, sakin geçmesi, egemen ve derin yerlerin bir taktiği olarak seçim sırası ve seçim sonrasının boşluğunu ve hazırlıksız yakalanmayı beklemeleri de sürpriz olmayacaktır.

Seçim öncesinin hareketsiz geçmesi veya yeterince sahaya çıkmanın kullanılmaması bizce belirsizliğin başat olmasından kaynaklıdır. Yani bir tarafta iktidarı bırakmamak için her yola başvuracak bir iktidar bulunmaktadır. Ama geçmişte ki gibi seçimleri kazanacak kadar oy oranını yakalayamamaktadır. Bu durum kolektif suç ortaklığının gereği olarak her boyda hile ve desiseye açık süreçtir.

Diğer taraftan önceki seçimlere göre yeterli aktiflikte olmayan burjuva muhalefet, Millet ittifakı da belirsizlikten nasibini almaktadır. İlkesiz birlikteliğin gereği olarak parçalı bir yapılanma olan Millet İttifakı iktidar olduğunda da yeni Akşener vakalarına hep açık olacaktır.

Seçim sırasında ise en temel sorun sandık güvenliği olacaktır. Geçmişte de özellikle Kürt coğrafyasında manipülasyon yaşanmış olup sandıklardan tüm oyların firesiz iktidar partisine çıktığı görülmüştür. Yine bu seçime dönük olarak bir gelişme de şimdiden seçime katılımın düşürülmesi de dahil, diğer her türden korku yaymak saikeyle Jandarmanın kıtasında seçimlerin sonucuna göre hazır bekleyeceği servis edilmiştir.

En sorunlu durum da seçim sonrası yaşanacaktır. “yıkıcı kaos” durumunun yaşanması olası olduğu için bugünün asgari denge durumunun da ortadan kalkıp adeta med-cezir yaşanması mümkün olacak, sürpriz olmayacaktır. Bugüne kadar gelişmelere bakıldığında iktidar seçimi kaybederse çok kolay çekilmeyecektir Devlet ve sivil güçlerini kullanması da beklenmelidir. Ordu menşeli kayıp silahlar, diğer sivil insanların silahlanması bir hazırlık ve plan dahilinde yapılmıştır. SADAT’ın yer yer piyasaya çıkması, diğer kontrgerilla artıklarının fotoğraflarının servis edilmesi bu planın diyalektik bir parçası olmuştur.

Bunun dışında iktidarın kaybetmesi durumunda AKP ve MHP’de adeta bir iç savaş başlaması da mümkün olacaktır. AKP ve MHP’nin iktidarda kalmak için birbirlerine suç ortakları anlamında muhtaç olmaları, seçimlerin kaybedilmesi sonucu ortadan kalmasıyla adeta özgürleşeceklerdir. Ve birbirlerinin şimdiye kadar zorunlu gizledikleri kirliliklerini aleni açıklamaları da sürpriz olmayacaktır. Bu durum burjuva ve faşist sağ siyasetin genel eğilimidir. Geçmişte de çoğu kez görülmüştür. Ayrıca kendi içlerine dönük yenilginin sonucu bölünmelerin yaşanması da mümkün olabilecektir. Yaşanacak dağılma durumu AKP ve MHP’nin geçmişin ANAP VE DSP ‘ye dönüşmesi de sürpriz olmayacaktır.

Eğer iktidar seçimi kazanırsa muhtemelen hile ve şaibe sonucu kazanacağı için toplumsal ve siyasal muhalefetin sokakları kullanması anlamında basıncı, bir yanıyla faşizmin iktidarına yol açacak, diğer yanıyla iktidarın gitmesini getirebilecektir.

Burjuva muhalefet olarak Millet İttifakı seçimi kazanır iktidar olursa hem iç ve hem de dış basınçla karşılaşması da mümkün olacaktır. Bugünden zorunlu birlikten kaynaklı çok net ve açık olarak görülmeyen sorunlar iktidar olunca ideolojik ve siyasi saiklerden kaynaklı farklılıklar başat olabilecektir. Bu durum kurumlara görevlendirmeler ve bakanlık dağılımında daha net görülebilecektir. Ayrıca görevden alınacakların direnç ve savunma durumları da ekstra sorun olabilecektir.

Dış basınç ve gelişmeler olarak Kılıçdaroğlu’nun vaatlerinden olan özellikle 418 milyar doların tahsil edilip, halka dağıtacağı sözü, muhatap sermaye gruplar ile Kılıçdaroğlu ve bu çeteleri karşı karşıya getirecektir. Bu yüksek parasal miktarın kolayca bırakılmayacağı kesin olduğu için, Kılıçdaroğluna dönük her türlü entrika, saldırı devam edecektir. Suikast ve görevi bırakmasına kadar her boydan baskının olması sürpriz olmayacaktır. Tüm bu olumsuzlukların olmaması için başat caydırıcı güç toplumsal ve siyasal muhalefetin bütün alanlardaki aktif mücadelesi olacaktır.

Seçim öncesi, sırası ve sonrasında bu ve benzeri olumsuz, yıkıcı gelişmeler yaşanacağını düşündüğümüzü belirttik. Çok riskli ve kritik günlerden geçtiğimiz açık. Bu noktada diyalektik olarak birbirlerini bağlı iki çözüm öne çıkmaktadır. Mevcut iktidarın gitmesi önemli bir işaret olacaktır. Bu anlamda yoksullar, ezilenler için küçük bir nefes bile önem arz etmektedir. Ama küçük bir nefes almak için tüm ciğerlerimizi verecek, teslim edecek değiliz. Doğalısıyla ister iktidar düşsün, ister yerine, Millet İttifakı gelsin (bir ve aynı olmasa da ) darbe ve faşizm riski devam edecek, daha da hızlanması mümkün olabilecektir.

Bu noktada yani darbe ve faşizm riski daha akut hale geleceği için analoji yaparsak öndeki arabanın devrilmesi veya kamyonun uçuruma yuvarlandığı koşullarda tek doğru ve gerçek çözüm birlik olacaktır. Faşizme karşı en geniş birlik öncelikle faşizmin iktidarına engel ve caydırıcı olacaktır. Ama tarihsel tecrübelerle de bilinir ki işçi sınıfının önderliğinde en geniş faşizme karşı birlik başarının anahtarı olacaktır.

Somut duruma baktığımızda şöyle bir tevatür veya rehavet, gerekçeler başat durumdadır. Ayrı ayrı yerde dursak da bizler nasıl olsa faşizme karşı olarak hemen birleşiriz anlayışı diyalektiğin reddi, idealist bir tutum olacaktır. Elbette faşizm beklemeyecektir. Dolayısıyla faşizme karşı en geniş birlik adı konmuş ve örgütlü birlik olmak zorundadır. Bu örgütlü birlik, indirgemecilik ve nobran anlayıştan azade diyalektik olmak zorundadır. Yine tüm tarihsel deneyler göstermektedir ki İtalya, Almanya, İspanya’da faşizmin yenilgisi örgütlü birlik ile gerçekleşmiştir. Sonuçta nasıl ki başarılı olmuş faşizmler varsa, yenilmeyecek faşizmler de yoktur, tersi durumda Brecht’in özgün sözleriyle dışarıda birlik olunmadığında, cezaevlerinde birlik tartışılacaktır.

Dönemsel ve süreç olarak ve seçimlerin sonuçları ile de baktığımızda pek somut şekilde görülmeyecek olsa da veya adı konmasa da legal- Marksizm-Sosyalizm ile Devrimci Marksizm’in arasında adeta bir test ve sınanma ile geçecektir. Her pratik tavır alışta bu fark açık ve net olarak görülecektir. Somut duruma baktığımızda bu fark bazı temel konularda rahatlıkla görülecektir. Konumuz olmadığı için ve bu konulara önceki yazılarımızda belirli detaylarla değindiğimiz için burada yalnızca kısaca ele alacağız.

Bizce kapitalizmin reforme edilmesi ve parlamentonun dönüştürülerek sosyalizme- komünizme ulaşmak mümkün gözükmemektedir. Dolayısıyla Devrimci Marksizm için seçimler bir yanıyla 4-5 yılda tekrarlanan burjuvazinin adeta 5 dakikalık oyunudur. Yine parlamento burjuvazinin işlerini çözen etkin bir aparattır. Diğer yandan yine seçimler işçi sınıfı ve emekçilerin nicel-nitel olgunluğunu ölçen bir dinamik araçtır. Parlamento ise komünizmin propagandası için bir kürsü olarak kullanılmalıdır. Yine kapitalizm içinde özelleştirmelere karşı alternatif olarak devletleştirmeler bir illüzyondur. Bu somut durum devlet kurumlarının arpalık olarak kullanılması ve yolsuzluk, rüşvet, iltimas yerleri olarak adeta bataklık olmuştur. Halkın bankaları olarak açıklanan bankalar ( Örneğin Ziraat, Vakıf, Halk Bankaları gibi ) halkın bankaları değil ama devletin bankalarıdır. Yıllık bilançolarına bakıldığında milyar liralık kârlar elde etmektedirler. Kapitalizmde devlet kurumlarını ve bu bankaları sosyalizme- komünizme dönüştürmek mümkün değildir. Bu anlamda kapitalizmde devletleştirmeler sermayenin kolektif mülkiyetinden başka bir şey değildir.

Laiklik konusu her dönemde ama özellikle siyasal İslamın palazlandığı bu iktidar döneminde daha önemli hale gelmiştir. Ama Devrimci Marksizm’in demokratik laiklik veya halk laikliği gibi bir somut gerçekliğe tekabül eden anlayışı görülmemektedir. Ulasalcıların var olan laikliği yani Kemalist laikliği savunmaları illüzyon ve manipülasyondan başka bir şey değildir. Tek kelimeyle Diyanet İşleri Başkanlığının ( Siyasal İslam ın bir kurumu olarak Diyanet fetvalarıyla gericilik üreten merkez olmuştur ) hangi neden ve gerekçe ile bulunursa bulunsun orada gerçek laiklik ( Demokratik laiklik veya halk laikliği gibi ) mümkün olmayacaktır. Dolayısıyla gerçek laiklik din ile devlet işlerinin birbirlerinden ayrılması değil ( Kapitalizmde bu durum ekstra durumlar ve istisnalar dışında mümkün değildir ) devletin dinsiz olması demektir.

Emperyalizm, ancak kapitalizmle var olduğu için artık emperyalizm kapitalizmin en yüksek aşaması değil, emperyalizmin kendisidir. Bu anlamda emperyalizm tek başına bir yayılmacılık ve sömürgecilik de değildir. Dolayısıyla Lenin analizini bütünlüklü 5 temel maddede toplamıştır. İlk üç madde de doğrudan kapitalizmin analizidir. Bu analiz yani sermayenin ve üretimin yoğunlaşması, meta ihracı ile birlikte, başat olarak sermaye ihracının olması, banka sermayesi ile sanayi sermayesinin bileşkesi anlamında finans-mali sermaye demektir. Ancak bunun üzerine siyasi ve toprak bakımından ilhak, yayılmacılık anlamlı ve doğru olacaktır. Dolayısıyla artık sömürge, yarı-sömürge tespiti değil , kapitalizmin bir versiyonu olarak alt-emperyalizm, dönemi açıklamaktadır. Yine tek bir emperyalist ülke karşıtlığı ( Örneğin ABD gibi ) yeterli olmayacaktır. Kolektif kapitalizm- emperyalizm ( Örneğin ABD, Avrupa, Japonya gibi ) hedef alınmalıdır.

Sosyalizm- komünizm ise ancak , kapitalizmden tam bir kopuş ve kapitalizmin ortadan kalkması üzerine ancak inşa edilebilir. Yani var olan kapitalist devlet aparatının parçalanması üzerine ( Yalnız ele geçirme ile değil ) proletarya devrimi ile gerçekleşir. Bu durum işçi sınıfının yasal değil bütünsel olarak ( Ekonomik, politik, kültürel vb. gibi ) fiili egemenliği demektir. Diyalektik süreçler olarak üretim ve tüketim araçlarının toplumsal-sosyal mülkiyeti ve tüm meta üretim ve ilişkilerinin tasfiyesi demektir. Devletin güçlenmesi, yetkinleşmesi değil, inşa sürecinin başından itibaren devletin sönümlenmesi ve giderek ortadan kalkmasıdır. Dolayısıyla komünizm zorunluluk ve özgürlük alanlarının komünizm çerçevesinde diyalektik birliğidir. Bu anlamda komünizm kültür egemen olacaktır.

Bu bölüme iktidarın, burjuva muhalefetin ve sol-sosyalist muhalefetin güncel gelişmelerinin değerlendirmesi ile devam ediyoruz. Öncelikle hemen her çevrenin seçime olağan olarak kilitlendiği koşullarda yine deprem gerçeği tek kelimeyle bile olsa unutmamalı, unutturmamalıdır. İnsanların her şeylerini kaybettiği koşullarda acılar devam ediyor. Bu acıları katlayan ise deprem üzerinden 75 gün geçmesine rağmen hala insanların seralarda yaşamaya mahkum edilmeleridir. Barınma sorunları, gıda, su sorunları devam etmektedir. Özellikle kalıcı yapılaşma da aç gözlü kapitalist inşaat müteahhitlerin nereden , nasıl çıkar sağlarım anlayışı ile sahayı işgalleri devam ediyor. Egemenlerin bir kirli illüzyonları daha yaşandı. 2020 Elazığ depreminde 1000 üzerinde konutun temeli sanki bugün, yeni gibi atılmıştır.

Seçim öncesinin en önemli konusu milletvekili listelerinin ilanı olmuştur. Bu listeye detaylar değil, genel bir bakışla bile Marks’ın ( parlamentonun işçi ve emekçilerin değil, burjuvazinin yasal işlerini çözen bir aparat olduğu rahatlıkla görülür) parlamento burjuvazinin ahırıdır tespitinin gerçekliği rahatlıkla görülür. İktidar milletvekili adaylarına baktığımızda özellikle MHP adayları arasında katilleri rahatlıkla görüyoruz. Doğan Öz’ün katili tescilli faşist İbrahim Çiftçi aday yapılmıştır. Ayrıca Çakıcıyı temsilen yakınları milletvekili adayları yapılmıştır. Burjuva muhalefetin listelerinde ise siyasal İslamcı, ırkçı, sağ unsurlar seçilmeyi beklemektedirler. Legal sol, sosyalistlere baktığımızda ise işçi ve emekçilerden milletvekili adaylığı ( bir kaç istisna dışında ) değil ünlüler aday yapılmıştır. Burada amaç sosyalizm-komünizmin propagandası değil ( Yine istisnalar dışında ) daha fazla oy ve milletvekili çıkarmak olmuştur.

Cumhur İttifakının seçim çalışmasında AKP için başat yan din ve milliyetçilikten bir artı yakalayamadıkları için mega projelere dönüş olmuştur. Bir dönem yakın geçmişte denizlerde doğalgaz keşfi yeterli olmamış olacak ki yeni keşifler başat olmaya başlamıştır. Bu noktada burjuva, sağ siyasetin emekçilerden kopuk özelliğini en veciz şekilde Numan Kurtulmuş açıklamıştır. Kurtulmuş “ Biz TOGG diyoruz onlar soğan diyor. Biz TCG Anadolu diyoruz onlar sarımsak diyor” ne diyelim Kurtulmuş kendilerini anlatmış, bu noktada emekçilere düşen taş yemek olacaktır.

Bu noktada AKP’nin seçim beyannamesi açıklanıyor. 300 sayfalık beyannamede mülakatın ortadan kaldırılacağı ve imar affına karşı oldukları açıklanmıştır. “İmar suçlarının katalog suçlar içine alınacağı” belirtilmektedir. Bunlara ancak günaydın denir. Mülakatla binlerce gencin umutları çalınmış ve bunun itirafını yapmaktadırlar. 9 kez imar affını yapanlar kendileri olduğu için bunun da itirafını yapmaktadırlar. Bütün bu benzeri vaatlerinin iki yüzlülüğü ve emekçilerin akılarıyla alay etmelerine rağmen hala AKP birinci parti çıkıyorsa bunun değerlendirmesi sol-sosyalistlere düşmektedir.

Cumhur İttifakının diğer ortaklarının durumuna baktığımızda yine ırkçılık, faşizm eğilimi devam ediyor. BBP Partisi Genel Başkanı Destici’nin Erkan Baş’a dönük gerçek soyadı olmadığı için Tito artığı demesi dışında Baş’ın Almanya’da doğmasına gönderme yaparak Alman ajanı demektedir. Bu tutum tipik bir ırkçı, faşistin hezeyanlarından başka bir şey değildir. Halkların düşmanı bu eğilimlere karşı başta Erkan Baş doğru bir cevap vererek bu insanlık yabancılarını dikkate almayarak gerekli cevabı vermiştir. Ayrıca Boşnak halklarının tepkisi ve diğer halkların tepkisi sonucu Destici geri adım atasa da veya tevile başvursa da bir faşistin takiyesine ancak geçmiş olsun demek gerekmektedir.

Yine derin yerlerin görevlisi ırkçı- faşist Ümit Özdağ’ın açıklamaları da devam ediyor. Özdağ İstanbul’da önünden geçtiği Yeşil Sol Parti standına bakıp “ Bütün siyasi partilerin stantlarını ziyaret ediyoruz. Yeşil Sol Parti standının önüne geldik ama kimse yok. Muhtemelen dağa çıktılar” diyerek provokatif bir açıklama yapmıştır. Yine ırkçılıkta durmak bilmeyen Özdağ HDP’ye oy verceğim diyen genç bir kadına “ hiç de katile benzemiyorsunuz” demiştir. Bize de pes demekten başka, daha başka yorum düşmez.

Burjuva muhalefetin seçim çalışması ise özellikle Kılıçdaroğlu adaylığı üzerinden devam ediyor. Bu arada Kılıçdaroğlu’nun 100 günlük seçim beyannamesi ve Kürt ve Alevilik konusunda açıklamaları yoğun bir beğeni ve taraftar topladı. Yine vaatlerde sosyal-demokrasinin ikili yanı net olarak görüldü. Kılıçdaroğlu bir yandan emekçilere dönük bayram ikramiyelerin asgari ücret seviyesine yükseltileceğini belirtti. Aile Sigortası uygulaması ile geliri olmayan veya düşük geliri olanlara destek olacağı vaatleri arasındaydı. Yine bazı faiz ve vergi cezalarının kaldırılacağını belirtti. Diğer yandan özellikle dijital sermayeye dönük teşvikler, inovasyon patentli sermaye birikim modeli uygulamaları da vaatleri arasındaydı.

Yine Kılçdaroğlu’ nun bizzat Kürtler konusunu aidiyet olarak gündeme alıp Kürtlerin ötekileştirilmesine karşı açıklaması, önceki, diğer açıklamalardan farkını göstermesi anlamında özellikle Kürtler nezdinde ve diğer muhalif çevrelerde önemli olmuştur. Yine Alevilik konusunda bugüne kadar yeterince açıklama yapmamıştır. Özellikle de kendi alevliği konusunda hiç açıklama yapmayan Kılıçdaroğlu bu açıklamasında aleni ben aleviyim demiştir. Kimlik ve mezhep farklılıklarını kendilerinin belirlemediğini ama insan olmanın özelliklerinin önemli olduğu açıklaması yoğun ses getirmiştir. Elbette buna karşı siyasal İslamcı ve ırkçı güruh boş durmayacaktı. İşte bu güruhtan İbrahim Karagül “ Kılıçdaroğlu bizi, Türk- Kürt, Sünni-Alevi olarak iç savaşa çağırıyor. “ Azınlık İktidarı” kurmayı planlıyor. Türkiye’yi “ Suriyeleştirmeye “ çalışıyor. Bu adamı durdurun. Artık bu işin seçimle, siyasetle alakası yok” açıklaması açıkça Kılıçdaroğlu’nun değil kendisinin iç savaş çağrısı ve darbe çağrısı olup bu seçimlerin risklerini de net olarak göstermektedir.

Sol- Sosyalistlerin durumuna ve seçim çalışmalarına geldiğimizde çok aktif bir seçim çalışmalarına başlamadıkları açıktır. Bu noktada Yeşil Sol Partinin bile kapatılacağı açıklamaları servis edilirken, yine Demirtaş gündemi belirlemeye devam ediyor. Demirtaş açıklamasında PKK ‘ya kalıcı silah bıraktırmak için çalışacağını belirmiştir. Yine Demirtaş bir oyun bile önemli olduğunu belirterek özellikle Muharrem İncenin bir bölen tavrının, Erdoğan’a yarayacağı, her oyun Erdoğan’a gideceğini açıklamıştır. Süreç içinde sol-sosyalist ittifakların sahaya aktif olarak çıkmalarıyla birlikte karşı cephenin tavrı da belli olacaktır. Özellikle Emek ve Özgürlük İttifakında esas sorun ve çelişki seçim sonucu çıkacaktır. TİP’in bazı yerlerde ayrı seçime girmesi olumlu veya olumsuz turnusol olacaktır.

SONUÇ YERİNE

Türkiye kapitalizmin kriz-çöküş halinden kaynaklı kirliği ve yıkım politikaları hız kesmeden devam etmektedir. Soğanın 30 lira olduğu koşullarda ve koyun etinin ucuz olduğunu öneren egemenler adeta yoksullarla alay etmektedirler. İşte bu ve benzeri ekonomik yıkım koşulları ancak güvenlikçi devlet, faşizm koşullarında uygulanırdı, bazı uygulamalarda bunu çağrıştırmaktadır.

Kobani davasında Demirtaş ve Yüksekdağ’ın da aralarında bulunan 36 kişiye savcının ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istemesi noktasında konu Kürtlerse burjuva yasalar bile hiç dikkate alınmıyor. Dikkate alındığında da böylesi ağır cezalar veriliyor. Bu durum açıkça kapitalist devlette hukukun kimlerden yana olduğunu açık ve net olarak göstermektedir.

Yine İstanbul’da Yeşil Sol Partinin seçim büroları dışında asılı bayrakları yırtıldı. Duvar ve yerlere üç hilal çizilip, küfür ve hakaret içeren yazılar yazıldı. Açıktır ki HDP düşmanlığından kaynaklı Yeşil Sol Partiye dönük saldırılar devam edecektir. Sonuçta çok riskli bir seçim dönemine girildiği koşullarda bir kez daha ve ısrarla faşizme karşı amasız, fakatsız, gerekçesiz örgütlü en geniş birlik ( Bir kişi bile dışarıda bırakılmadan ) akut bir şekilde hayata geçirilmelidir.

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.