Kapitalizmin bir dünya sistemi olmasından kaynaklı, kendi varlık ve otantik özelliği olan kapitalist mülkiyet ve meta ilişkiler nedeniyle kıtalar çapında baktığımızda artık kriz, çöküş durumu daha görünür hale gelmiştir. Kapitalizmin zayıf halkası olarak Asya Kıtasında 50 ülkenin özellikle de başat olarak Ortadoğu ve Kafkaslarda med-cezir hali patlamalar ve sönümlemelerle devam etmektedir. Avrupa’da da kapitalizmin gelişmişlik hali alt yapı ve üst yapıda artık krize yeterince dayanıklı değildir. Kıtanın en gelişmiş ülkeleri olan ve emperyalist özellikler taşıyan İngiltere, Fransa, Almanya’da finans- oligarşi krize çözüm üretme konusunda ciddi zorluklar içindedir. Özellikle Fransa’da Sarı Yelekliler ile başlayan eylemler, yer yer sönümlense de tekrar başlayıp devam edecektir. Aynı veya benzer talepler olan enflasyon-pahalılık, enerji krizi, emeklilik sorunları, yolsuzluklarla başlayan işçi ve emekçilerin eylemleri İngiltere ve Almanya ve diğer bazı ülkelerde de devam etmektedir. Özellikle alt-orta sınıfları da kapsayan bu mücadele hattı yalnızca üretim yerlerinde grev veya direniş dışında meydanlar ve sokakları da kapsayarak bütünsel olarak sürmektedir.
Kuzey Amerika kıtasında başta ABD olmak üzere kriz durumu devam etmektedir. İçte ve dışta güçlü halka olarak görülen ABD kapitalist emperyalizmi artık giderek zayıf halka olarak özellikle içteki istikrar ve güveni kaybetmiştir. Askeri olarak gücünü korumaya çalışsa da ekonomik olarak dünyanın en borçlu ülkesi olarak gücünü ( Özellikle ve başat olarak Çin’e kaptırmıştır) kaybetmiştir. Bu durum karşıtlık olarak bir yanda Trump liderliğinde faşizm ki Kongre binası baskını ile 5 insanın ölümü ile sonuçlanmıştır. Diğer yanda ise yer yer ülke çapında ırkçılığa ve ekonomik yıkıma karşı işçi ve emekçilerin direnişi devam edecektir. Yine diğer Kuzey Amerika ülkelerinden olan başta Kanada olmak üzere Meksika kapitalizminin görece istikrarı, mafyatik konumdan kaynaklı kırılganlıkları ile bu görece istikrarın kaos olarak dönmesi sürpriz olmayacaktır. Diğer gerilla mücadele geleneği olan ülkelerde de kapitalizmin yıkım politikaları devam etmektedir. Kanada, Meksika ve diğer ülkelerdeki işçi emekçilerin bugün için durgunluğunun patlamalara dönüşmesi de sürpriz olmayacaktır.
Son dönemin en dinamik ve hareketli kıtası Güney Amerika olmuştur. Askeri darbe geleneği de olan Güney Amerika ülkelerinde güçlü bir sol gelenek de vardır. Solun iktidara seçim ile gelmesinin en fazla yaşandığı ülkelerden olan kıtada, Arjantin gibi bir ülkede kapitalizmden kaynaklı enflasyon oranlarının hiperi çok aşması bir dönem için enflasyonun yükselmesi yer yer indirilmesi diğer ülkeler için ders ve örnek durumundadır. Brezilya’da faşist eğilimli diktatörün seçimi kaybedip, Lula’nın işçi partisinin seçimi kazanıp iktidar olması, geçmişte sosyalist solun, Türkiye’de de Brezilya İşçi Partisi geleneğini yoğun tartışması bugün de Lula ve İşçi Partisinin kıyaslanarak tartışılması önemli olacaktır.
Afrika kıtası en yoksul ülkeleri kapsamasına rağmen çok açığa çıkan bir hareketliliğin olmaması da sürpriz olmamalıdır. Sömürgeci Kapitalist- emperyalizmin yağma ve talan durumu devam ettiği için yüksek açlık, kıtlık ve kuraklık durumundan kaynaklı kıtada ki geniş ezilen halkların biyolojik olarak yaşam mücadelesi temel olduğu için bu yer yer köleci koşullara karşı sessizlik var olsa da, geçici olacaktır. Dönem dönem yaşanan direniş, isyan hali gelinen ve gidilen noktada oligarşilerin, monarşilerin kabusu olmaya adaydır. Diğer kıtalar olan Antarktika ve Avusturalya’da görülen istikrar ve çok açığa çıkmayan sessizlik hali dünya gündemine yansımamaktadır. Ama kapitalizm dünyanın adeta en uç kılcal damarlarına da girmiş olduğu gerçeği bu kıta halklarını da yani işçi ve emekçilerini de hareketlendirecektir.
Gelinen noktada küresel kapitalizmin kıtalar çapında somut hali olarak özellikle borsa oyunları, manipülasyonunun şekillenmesi üzerinde kısaca durmamız önemli olacaktır. Mali piyasalar, borsalar yoktan bir şey var etmiyorlar. Yaptıkları tek şey , daha önce üretilmiş gerçek maddi değer ve zenginlikleri bir elden ötekine aktarmaktır. Üretim dışının sermaye için çekiciliği, dolayısıyla üretici olmayan ekonomik etkinliğin göreli ağırlığı arttıkça gerçek büyümenin yavaşlaması kaçınılmazdır. Bugünkü kapitalist krizin yapısal nedenlerinden biri de budur. Ayrıca ve devamla dijital sermaye, kupon kırpma ve rantiye sermaye bugün güncel versiyonları ile devam etmektedir. Bu durum kapitalizmin dönemsel olarak en yüksek çürümesi, asalak olması, geberen olması demektir ki ( Oligarşinin bile daha da darlaşmış bir kesimin servetinin 4 milyara yakın insanın servetine eşit olması gibi ) nesnel olarak da bu gerçeklik kendi mezar kazıcıları olan işçi ve emekçilerin direniş ve isyanını yükselterek, kesintili de olsa devam edecektir.
Gramsci’nin ifadesi ile alttakilerin, madunların, ezilenlerin isyanı organik kriz olarak şekillendiği için Enternasyonal olarak dünya devrimi koşullarını oluşturacak olan devrimci durum koşulları başat olarak bir çok ülkede daha net ve görünür hale gelmiştir. Bütün sorun devrimci durumun bilinen nesnel durumu devrimin kazanılması için gerekli şart ama yeterli şart değildir. Yeterli şart devrimin öznel şartlarının oluşturulmasıdır. Bunlarda somutta Komünist Enternasyonal ve Devrimci Komünist İşçi Partisinin diyalektik saiklerle oluşturmaktır. Bu konularda önceki yazılarda değerlendirme yaptığımız için burada tekrarlamıyoruz.
Dolayısıyla böylesi bütünsel yıkım ve kirlilik yaratan ve modern barbarlığın adı olan kapitalizme karşı artık reformlar, radikal reformlar, hatta anti-kapitalist uygulamalar kalıcı çözüm olmayacaktır. Kapitalizmin bu kırılgan ve kaos hali var olan veya kazanılan hemen her şeyin tekrar kaybedilmesini getirecektir. ( Örneğin Türkiye’de nominal olarak ücretler ortalama yüzde 40 a yakın artmasına rağmen, yüksek enflasyon ve pahalılık durumu bu ücretlerin kısa zaman içinde erimesini getirirken, nesnel olarak da kazanımın geri alınmasıdır ) Sonuçta tekrar tekrar ısrarla kalıcı ve radikal çözüm olan proletarya devrimi, adına ve aslına uygun komünizmin inşasını savunmalı ve sürekli gündemde tutmalıyız.
Gelinen noktada ise Türkiye kapitalizminin güncel gelişmelerinin kırılganlığı ve kaos durumu bütün yıkıcı ve şiddetiyle devam etmektedir. Öncelikle şunu belirtelim. Uzun zamandır ve bir dizi yazımızda ısrarla ve sürekli olarak devlet ve hükümet arasındaki temel farkı değerlendirmeye çalıştık. Ucube Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin nimetlerinden de yararlanan Erdoğan’ın ön planda görünmesi devlet eğiliminin uygulamalarını yerine getirme konusunda ortaklaşmadan kaynaklı olmuştur. Devlet eğiliminin hemen her durumda başat olması diktatör eğilimde olanların gücünün sınandığı yer askeri darbeler olmuştur. Adeta tıpış tıpış şapkalarını alıp gitmişlerdir. Elbette bu durum devletin en güçlü kurumlarından biri olan hükümetlerin gücü ve öneminin reddi değil, özellikle kitle gücüne sahip olarak öneminin teyidi de demektir.
İşte son dönem ve günlerde bu durumun yani devlet eğiliminin daha başat olduğu uygulamalar net ve açık olarak daha görünür hale gelmiştir. Görebildiğimiz kadarıyla Muğla Valiliğinin AKP propagandası yapması, Erdoğan’ın bir toplantıda Kılıçdaroğlu’nu eleştirmesine generallerin alkış tutması, Bilali Yıldırım’ın oğlunun Erzurum’da Vali ve Jandarma Komutanı ile birlikte olduğu fotoğraf, Kemal Kurkut’u nişan alarak katleden polisin cezasız kalması vb gibi. Süreç giderek bu uygulamaların çoğalacağını da gösterecektir.
Bu bölüme yine İktidar, burjuva muhalefet ve sol-sosyalist muhalefetin durumlarının güncel gelişmelerinin değerlendirmesi ile devam ediyoruz.
Seçim tarihi olağan üstü bir gelişme olmazsa 14 Mayıs olarak netleşmiştir. Yani seçime 3,5 ay kalmıştır. Özellikle seçime kadar iç ve dış egemenlerin tezgahladıkları siyasi suikastler de dahil her boydan saldırılar devam edecektir. Özellikle aynı an ve dönemde görülen enflasyon-pahalılık, devalüasyon, stagflasyon sarmalı işçi ve emekçilerin asgari koruma kalkanlarını da ortadan kaldırmış ve ekstra yıkım getirmiştir. Elbette bu ekonomik gelişmeler ancak güvenlikçi devlet, risk devleti, faşizm eliyle uygulanır dı ki durum da böyle şekillenmiştir. Gelinen noktada buna mafya ilişkilerinin daha yoğun eklendiğini de belirtelim. Bu durum daha aleni şekilde uyuşturucu ticareti, yolsuzluk, rüşvet, siyasi cinayetlerinin de ( Son suikast olarak eski Ülkü Ocakları Başkanının öldürülmesine Mafyanın da katılması gibi ) mafya eliyle uygulanmasında net ve açık olarak görülmektedir.
İşte iktidarın devlet ile ortaklaşması sonucu saldırıların devamını gösteren en temel durum SADAT ile birlikte diğer kontrgerilla yapılanmalarının varlığıdır. SADAT ve Bodrum’da dörtlü kontrgerilla çetesi olan ( Ağar, Alan, Eken, Çakıcı gibi ) bu güruh şimdilik bilinen ve açığa çıkan veya servis edilenlerdir. Gizlenenlerle birlikte bu yapılanmalarının sayısının fazla olması sürpriz olmayacaktır. Bu kontrgerilla yapılanmaları yalnız pratikte yaptıkları ile değil, ayrıca ideolojik hat olarak İslam-Türk veya Türk- İslam başatlığında hareket ettikleri de bilinmektedir. Bu tip özellikle SADAT vari yapılanmalar açık , gizli dünya da da özellikle son dönemde daha yoğun görülmeye başlanmıştır. Bunların en bilineni ise Rus Wagner yapılanması olup bizzat Putin’in özel ordusu gibi hareket etmektedir. Rus Wagner’de yalnızca pratiği ile değil SADAT gibi pratiği de şekillendiren ideolojik hat olarak Ortodoks-Slav ırkçı anlayışı ile hareket etmektedir.
Bodrum dörtlü çetesinin fotoğrafını ise Türk-İslam sentezi ideolojik hatları ile Susurluk’u hatırlatıp korku salmak ve biz varız ve görevdeyiz mesajı vermek üzere “ Türk devleti ilelebet var olsun diye her zorluk ve meşakkati göğüsleyen, zindan dahil bu uğurda en ağır bedelleri ödeyen kahramanlarımız” diyerek servis etmişlerdir. Bu emekli güruhun devletle doğrudan bağlantısı açıktır. Ama ayrıca da hala görevde olan adeta işaret bekleyen kontrgerilla artıklarının varlığı da bilinmelidir.
İktidarın bir diğer açmazı ve çıkmazı da 1 aya yaklaşan ve ortaya çıkan veya servis edilen eski Ülkü Ocakları başkanının suikastinin giderek genişlemesidir. MHP ‘yi doğrudan ilgilendiren gelişmeler, MHP yöneticisi ve milletvekili dışında, MHP’nin şahinin de şahini olan Semih Yalçın’ın özel kaleminin de tutuklanması ile MHP’nin kaçamayacağı bir noktaya gelmiştir. Suikastin gidişatı için devletin kanatları arsında çelişkiler bir kişinin üç kez tutuklanıp bırakılması ile de net olarak görülmektedir. Bahçeli’nin suçluların telaşı içinde bilinen agresif tavırları tanınmış bir kadın gazetecinin suikasle ilgili sorusuna “işine bak” diye cevabı ve etrafındakilerin gazeteciyi sertçe itmeleri bizce sürpriz olmamıştır.
Sukastin derinliğinin ortaya çıkması devletin sınıfsal yanından kaynaklı mümkün gözükmese de bir yere kadar ortaya çıkarılması da sürpriz olmayacaktır. Çünkü cenazede taraftarların kana kan intikam sloganları faşizmin özelliğinden dolayı boşa olmayacağı için bunun durdurulması içinde bu suikastin belirli sınırlarda da olsa aydınlatılması bu taraftarlar içinde ikna noktasında olacaktır.
Bu noktada komünistleri ilgilendiren yan ise kendi insanlarını planlı, hazırlıklı, bilinçli olarak öldüren bu faşist eğilim, kendileri dışında tüm muhaliflerin potansiyel düşmanı olarak saldırılarına ve faaliyetlerine devam edeceklerdir. Ama şimdilik bu iki eğilim düşman kardeşleri oynasa da süreç içinde HDP ve Kürt Hareketi ve Komünistlerle özellikle doğrudan karşı karşıya kaldığı noktada rahatlıkla birlik olacaklarından da şüphe yoktur. Dolayısıyla nasıl ki MHP- Bahçeli ısrarla HDP terörle arasına mesafe koymalıdır diyorsa bizde MHP terörle veya şiddetle arasına mesafe koymadığı için daha öncede belirttiğimiz gibi MHP ve Ülkücü hareket derhal kapatılmalı ve dağıtılmalıdır diyoruz.
Bu suikastin duruma göre büyük ve küçük ortağı olan MHP’nin bölünme dahil her duruma açık yapısı yeni gelişmeler ile devam edecektir. Özellikle de seçimlerde başarı olması mümkün olmadığı için seçim sonrası daha da yüksek sorunlar ve kaos yaşaması sürpriz olmayacaktır. Şimdiden en katı ideolojik hat olan faşist ideolojiden ( Davadan döneni vurun anlayışı devam etmesine rağmen ) binlerce faşist üyenin ayrıldığı söyleniyor. Bu noktada iktidarın büyük ve küçük ortağı olan AKP ve Erdoğan’ın Bursa mitinginde Bursa’lı olan eski Ülkü Ocakları başkanının evini ziyaret etmemesi ve mitinge Sinan Ateş pankartlarının alınmaması MHP-Bahçeli korkusunun devamı olsa da yine Erdoğan’ın doğrudan ve dolaylı olarak olayın üzerine sonuna kadar gideceğiz mealli açıklamaları zaten var olan çelişkileri bir kez daha net olarak göstermiştir. Bu arada Akşener’in Sinan Ateş suikasti ile ilgili Erdoğan’a dönük adeta zehir zemberek açıklaması gündem oluştururken, bu suikastin temel adreslerinden birisi olan MHP-Bahçeli’ye karşı adeta dilsiz tutumu bizim için sürpriz olmamıştır.
Burjuva muhalefetin durumuna geldiğimizde ise Altılı Masanın çelişkileri devam etmektedir. Seçimler çok yaklaştığı için aday belirleme durumunda da rahat olunmadığı, özellikle Akşener eğiliminin basıncı devam etmektedir. Bugün İyi partide toplantı da olan Altılı Masada Cumhurbaşkanlığı adaylığı konuşulacak ama sancılı geçmesi sürpriz olmayacaktır. Böylesi sorunları olan bir ittifak öyle bir noktaya gelmiş durumdaki kurulması sürecinde açık farkla seçimi kazanması hemen tüm anketlerde kesin olmasına rağmen gelinen noktada kendi parti ve kişisel çıkarları dan kaynaklı yanlışlardan dolayı bu durumu kaybetmiş durumdalar. Her ne kadar iktidarın emekçilere dönük küçük iyileştirmelerinin de Altılı Masanın gerilemesinde bir neden olsa da hala ilk dönemdeki gibi olmasa da Altılı Masanın önde olduğunu da belirtelim.
Bu arada Altılı Masanın güç olarak önde olan partilerinin genel başkanları olan Kılıçdaroğlu ve Akşener’in salvoları sahici olamayan saiklerle devam etmektedir. Kılıçdaroğlu’nun HDP ve Komünistlere kapalı tutumu ( Haksızlık yapmayalım kendisinin kapalı durumu devam ederken, HDP ve sosyalist-komünistlerden gelen görüşmelere açık olduğu da bilinmektedir ) faşistlere yakınlığı faşistlerden daha yakın olarak devam etmektedir. Sinan Ateş suikasti ile ilgili son açıklaması görevini tam yerine getirdiğinin de göstergesi olmuştur. Kılçdaroğlu suikaste ilişkin elimizde tüm bilgiler var. ( İroni ama belli ki MİT ve diğer istihbarat örgütleri Kılıçdaroğlu’na çalışıyor ) 4 ay içinde bu suikasti çözeceğiz diye tarih bile vermektedir.
Bizde rahatlıkla Kılıçdaroğlu’na çok değil bir dış ve bir iç örnek vererek konuyu sonlandıracağız. Yakın zamanda İzmir’de planlı bir kontrgerilla eylemi olan Deniz Poyraz katliamına dönük bu çabanızın yüzde kaçını gösterdiniz. Yine kendi içinizde 200 e yakın CHP’linin faşistlerden tarafından katledilmesi konusunda o aileleri bir nebze olsa rahatlatmak için özellikle iktidara geldikten sonra üzerine gidecek mi veya açıklama yapacak mısınız, helalleşme dışında programınızda olan hesap sormayı burada da gündeminize alacak mısınız.
Akşener’in Diyarbakır gezisi de tipik sağ, ırkçı siyasetçinin nabza göre anlayışından farklı olmamıştır. HDP olarak Mecliste temsil edilen, yasal bir partiyi tanımayan ve düşmanlaştıran, Demirtaş’ın siyasi değil, insanı olan eşlerle kahvaltı önerisini bile ırkçı saiklerle reddeden, daha bir dizi ırkçı tutuma imza atan Akşener Diyarbakır’da adeta başkalaştı. Konuşmasında silahlara veda diyen ama hala devam eden özellikle sınır operasyonları destekleyen Akşener sanırız bu operasyonlarda silah değil çiçek kullanıldığını sanıyor! Yine bu silahların ölüm değil, yaşam sunduğunu sanıyor! Elbette yaşayarak bir dizi mezalimle karşılaşan Diyarbakırlıların ortalama bilinç düzeyi bile bu illüzyon ve manipülasyonların ne anlama geldiğini rahatlıkla bilmektedirler. Seçimlerde oy avcılığı için düzenlenen bu gezide söylenenlerin Diyarbakır sınırlarından çıktıktan sonra unutulması bir yana yine aynı ırkçı saiklerle açıklamalar devam edecektir. Bizde daha fazla uzatma zül olacak diyerek sonlandırıyoruz.
Sol-sosyalistlerin somut ve güncel gelişmelerine baktığımızda ise en akut tartışılan konu yine HDP’nin durumu olmuştur. Egemenler için HDP’ye dönük fiziki saldırılar, kayyumlar, binlerce insanının cezaevinde olması, burjuva yasalarına göre bile aykırı olan hazine yardımına bloke konması yetmemiş olacak ki şimdi de HDP’nin kapatılması için düğmeye basılmış durumdadır. HDP’nin son derece doğal talebi olan kapatılma görüşmelerinin seçim sonrasına bırakılması önerisi beklenildiği gibi Anayasa raportörünün talebi doğrultusunda Anayasa Mahkemesince reddedilmiştir.
Elbette bu karardan sonra HDP’nin kapatılması süreci daha netleşmiş durumdadır. Ama hala zaman vardır. Bu ablukayı kaldırmak için Başta HDP ve ittifakı olmak üzere tüm toplumsal ve siyasal muhalefet güçleri birlikte mücadele içinde olmalıdırlar. Tüm yaratıcı eylemlilikler olarak üretim yerleri, meydanlar ve sokaklar kullanılmalıdır. Kartal’da başlayan mitingler diğer yerleri kapsayarak devam etmelidir. Bu eylemlilik ve mücadele hattı hem bu kapatılma kararı için caydırıcı olabilecektir. Hem de kapatılma gerçekleşse bile kitleselleşmek için bu eylemlilik önemli bir ivme yaratacaktır. Bu noktada önemli olan HDP ve Emek ve Özgürlük ittifakının kendi iç birliğini sağlaması, küçük işlerle uğraşmaması, büyük hedefler olarak dışarıya dönük hareketlilik içinde olmasıdır.
Bu bölüme Dayanışma Platformunda tartışılan teknolojik gelişmeler olarak yapay zeka, robotlar vb. üzerinde bizde görüşlerimizi belirtmek istiyoruz.
Öncelikle şunu belirtelim teknolojik gelişmelerden, yeniliklerden kaçmak, arkaik, muhafazakar bir tutum, tersine tutum ise devrimci tavır olacaktır. Dolayısıyla her dönem kendi teknolojik gelişme ve yenilikleri ile ilerler. Yani teknolojik gelişmeler ve yenilikler yalnızca bugün değil, geçmişte başlamıştır. ( Örneğin çıkrıktan, buhar makinesine dönüş gibi ) Gelinen noktada ise olan teknolojik gelişmelerin hızının adeta pik yaptığı dönem yaşanıyor. Bu durum üretim araçları, iş aletleri ve icat ve buluşlarla netleşmiş durumdadır.
Bu noktada önemli olan gerçeklik nasıl ki Marksizm için teknolojiden kaçmak yanlış ve mümkün değilken, aynı saiklerele bir başka gerçeklik olan işçi sınıfından kaçış, devrimden kaçış, komünizmden kaçış da nesnel ve diyalektik olarak yaşamdan kaçış demektir. Dolayısıyla konumuz çerçevesinde komünizm programının ufkunun genişliğinden kaynaklı olarak tüm teknolojik gelişme ve yenilikleri ihtiyaçlara dönük komünizm programında önemseyerek gündeme almalıyız.
Gelinen aşamada bu teknolojik gelişmelere bütünsel çerçevede baktığımızda yalnız yapay zeka, robotlar değil daha fazla teknolojik gelişme ve yenilik olduğunu görürüz. Bunlar “ Bilgi sınıfı”, Elektronik Boykotlar, Siber Savaşlar, Ağ Savaşları, Moleküler Devrim, Merkezsizleşmiş Planlama, Toplumsal İşçi, Aşağıdan Devletsizleşme, Toplumsal Fabrika, Sıfır Çalışma, Devletleştirmeden Sosyalleştirme, Siyasi Sınıf, Çoğul Sol gibi. Hatta bunlara kapitalizmden devir alınan verimlilik, sürdürülebilirlik, demokrasi gibi unsurları da eklenmek gerekli olacaktır.
Bu önemli gördüğümüz değerlendirmenin referansıyla temel konumuz olan yapay zeka ve robotlar konusunda görüşlerimize geçebiliriz. Elbette bu değerlendirme bir başlangıç olacak, bu alandaki bugün ve gelecekteki gelişmeler konumuz olmaya devam edecektir. Özellikle Yapay zeka üzerine bir tezi değerlendirmeye alıyoruz.
“ Yapay zeka” ve onula bağlantılı teknolojik yenilikler, temel olarak büyük şirketler ve mali kurumlar tarafından kapitalist rakipler arasındaki emek maliyetini düşürmek için, kârı ve rekabeti artırmak için finanse edilir, tasarlanır ve kontrol edilir. Yapay zeka ve benzeri kapitalist teknolojik değişikler, bilgi teknolojisi ile imalat sanayinin denizaşırı ülkelere transferiyle birlikte ABD’deki işçi istihdam ve yaşama standardının düşmesinin ana failleri arasındadır.
Robotlar konusunda da ise söyleyeceklerimiz şimdilik şunlar olacaktır. Kapitalist üretime robotların girmesi gelecekte daha fazlalaşarak devam edecektir. Ama gelinen noktada kapitalizmin yıkım politikaları sonucu alt-orta sınıfların bile yoksullaşmasını getirdiği için işçi sınıfı küçülmüyor, değişen yapısal durumu olarak yani mavi, beyaz, gri yakalı işçi sınıfı olarak daha da büyüyerek devam ediyor.
Dolayısıyla sermaye, kendi varoluşunu sürdürmenin bir gereği olarak asla bütün işçileri bilim insanlarına dönüştürmeyi göze alamaz, tıpkı tüm maddi üretimi otomasyona dönüştürmeyi göze alamayacağı gibi. Yine bilimin üretici bir güç haline geldiği tezi dayanıksızdır. Bilimsel etkinlik ancak doğrudan maddi üretime katılmış ise bir üretici güçtür. Bu noktada tartışmalar devam edeceği için şimdilik konuyu önemli ve kritik olarak gördüğümüz şu değerlendirme ile sonlandırıyoruz. Kapitalist üretim bütünsel ve diyalektik bir süreçle şekillenmiştir. Yani artı değerle başlayan süreç satış aşaması ile kâra dönüşür. Dolayısıyla işçi sınıfı hem üretici hem de tüketicidir. Yani satışın en niceliksel fazlası olarak işçi sınıfı tüketici olarak alıcıdır. Bir başka robotlar konusunda dikkat çekmemiz gereken yan ise robot üretimi ve sanayinin sınıfsal özelliğidir. Yani robot üretimi ve sanayinin kapitalist mülkiyet olarak sermayenin mülkiyetinde olmasıdır.
Komünizmde ise üretim araçları ve büyük tüketim araçları üzerindeki kapitalist mülkiyet ve tüm meta ilişkileri önce sönümlenip sonra ortadan kalkacağı için ve yerine toplumsal, sosyal mülkiyet geleceği için robotlar, yapay zeka vb. teknolojik gelişmeler ve yenilikler kâr amaçlı olmayacağı için bu ve benzeri yenilikler insanların işini kolaylaştıracak ve komünizmin önemli bir ilkesi olan boş zaman artacak ve “yeni insanın” oluşması ve gelişmesine katkı sağlayacaktır.
SONUÇ YERİNE
Yukarıda da açıklamaya, değerlendirmeye çalıştığımız gibi kapitalizmin adeta rutin olmuş kirliliği ve faşizmin karanlığının her geçen gün koyulaştığı şartlarda akut çözümü öne çıkarmak ve bunu pratiğe geçirmek öngörü sahibi olmayı gerektiriyor. Bu noktada Devrimci Marksizm’in referansı temel önemdedir. Dolayısıyla akut olarak yapılması gereken faşizme karşı en geniş anti faşist birliği oluşturmak gerekiyor. Bu birlikteliğin öznesi de tarihsel olarak da işçi sınıfıdır.
İşçi sınıfının aktif lokomotifi, öznesi olan mavi yakalı metal işçilerinin bittiğinden ( İşçi sınıfına yarı gönüllü yaklaşıp ondan kopanlar olarak ) bahsedenler kapitalizmde patronların servetlerini artı değer yaratarak oluşturanların mavi yakalı işçiler olduğunu günümüzün bir somut gerçeği olarak her daim göreceklerdir. Bu anlamda son günlerde bu işçiler artık “milli güvenliği bozucu” iddiasıyla grev yasağına inanmadıklarını pratikte göstererek kazanımla çıkmışlardır. Önce Belçika sermayeli Kocaeli’de kurulu Bekaert işçileri greve devam ederek kazanımla çıkmışlardır. Bugünlerde de ise Fransa sermayeli Schider enerji işçileri bir gün bile olsa greve devam ederek kazanımla çıkmışlardır.
Dolayısıyla faşizmi yenmek veya geriletmek için en geniş birlik anlamında işçi sınıfının birliği nesnel olarak olmaz olmazdır. Bu birlikteliğin örgütlü önderliği olarak işçi sınıfı faşizme karşı diğer toplumsal katmanları toparlayıp, örgütleyip, yönetecektir. Bu durumun somut ifadesi ise somut olarak işçi sınıfının sendikal birliğidir. Daha sonra faşizme karşı en geniş sosyalistlerin siyasi birliğidir. Bunun örgütsel yapısı da merkezi düzeyde her türden sekterlikten, ikamecilikten azade merkezi bir koordinasyon veya komite vb. oluşturarak aşağıdan yukarı, yukarıdan aşağı gündemi belirlemek ve yönetmektir.