2023-04-01 14:15:12

HDP’ye karşı bütünlüklü saldırılar devam etmekte

Asım Öz

01 Nisan 2023, 14:15

Bir tarafta deprem felaketinin getirdiği afet durumu devam ediyor. Diğer taraftan seçime 2 aydan az zaman kala tüm burjuva temsil kurumu unsurları ve sol-sosyalistler seçime kilitlenmiş durumda. Dolayısıyla yazının muhtevası bu konuların genel değerlendirmesini kapsayacaktır.

Geldiğimiz noktada normal koşullarda deprem sonrasının sorun ve olumsuzlukları başat olsa da deprem öncesi ve sırasının yıkımı diyalektik gelişmeler ile devam ediyor. Deprem sonrasının 2 aya yaklaşan bir zaman kesitinden sonra temel sorunu barınma olduğu açıktır. Elbette diğer gıda, hijyen vb. gibi sorunlar da yer yer devam ediyor. Analoji uygun olursa tam bir eşitsiz ve birleşik gelişme yasalarının görünür hali yaşanmaktadır. Bir tarafta epey sorunu çözülmüş konteynırda yaşama aşamasına gelmiş insanlar, diğer taraftan hala gıda ve çadır sorunu olan insanlar. Yine bu yasanın getirdiği çözüm ise konteynırda yaşama aşamasına gelen insanların var olan tüm sorunlarına odaklanmak ve çözmektir. Ama başat olan ise çadırı bile bulamayanlar ve gıda vb. diğer sorunları olanların acilen barınma sorunu ve diğer sorunlarını çözmektir. Buradaki çözüm ise 2 aya yaklaşan bir süreç olduğu için o insanlara artık çadır değil konteynır sağlanmalıdır.

Elbette deprem gerçekliğini unutmak ve unutturmamak temel amacımız olsa da, ilk haftalardan farklı bir durum olduğu da açıktır. Bu aşamada deprem bölgesinde 11 kentin başat çözüm bekleyen sorunu kalıcı konutların uygun koşullarda inşası olmuştur. Kalıcı konutların inşası da bütünlüklü olmalıdır. Yani deprem öncesi, sırasını ve sonrasını kapsamalıdır. Deprem bölgesi olması anlamında konutlar depreme uygun yapılmalıdır. Büyük bir deprem oldu artık deprem olmaz rehavetine kapılmamalıdır. Doğanın intikamı ve tahribatı örnek ve ders olmaya devam ediyor. Aynı gün içinde birbirlerine uzak olmayan iki kentinde saat farkıyla 7 büyüklüğünde iki deprem olması, ayrıca dört mevsimin aynı gün ve aynı bölgesinde yaşanması, iklim krizi-küresel ısınmanın doğa felaketi ve kapitalizmin de rutin afetinden kaynaklı olmaktadır. Dolayısıyla her durumda deprem olması mümkündür diyerek hazırlıklı olunmalıdır.

Yani kalıcı konutlar fiziki ve teknik olarak depreme (özelliklede 7 ve sonrası büyüklüğüne göre ) dayanıklı inşa edilmelidir. Ayrıca bu kalıcı yapılaşma altyapısal, ekoloji, hijyenik tüm yaşam alanlarını kapsamalıdır. Yani toplumsal-sosyal kentleşme esas alınmalıdır. Deprem sırasında ve deprem sonrasının ilk gün ve haftadaki yıkımının önlemesi için yerellerin bütünsel olarak depreme hazırlıklı olunması sağlanmalıdır. Yerellerin somut durumuna göre kurtarama ekiplerinin sayı ve araç- gereçleri yeterli olmalıdır. Yaşam için gerekli olan gıda, su, giysi vb. ve çadır ve konteynırlar ihtiyaca cevap verecek kapasitede depolarda hazır bekletilmelidir.

Elbette bu sorun ve çözümlerin kapitalizmin bu kirliliği, çürümüşlüğü, barbar ve vahşiliği noktasında zor olduğu yer yer mümkün olmadığı düşünülerek duyarsız kalmak, müzmin sessizlik ve atalet akut şekilde aşılmalıdır. Toplumsal ve siyasal muhalefetin kendi yapacakları devam etmelidir. Ama kalıcı yapılaşma bir devlet- iktidar çözümü olduğu için toplumsal ve siyasal muhalefet gerekli her türden mücadele ile devlet-iktidar üzerinde basınç uygulamalıdır. Barınma için çözüm gösteriş, seçim yatırımı olarak, sahte ve yalandan temel atma ile olsa da bunların artık tutmadığı açıktır. ( Hatay’da hastaneler için sahte temel atma gece kaldırılarak adeta örnek olmuştur). Özellikle deprem bölgesi insanlarının bu ve benzeri sahteliklere, kirlilik ve yıkıma karşı uyanık ve bilinçli olmaları egemenlerin her boydan oyunlarını bozacaktır.

Deprem bölgesinin diğer somut ve güncel gelişmeleri de sorun ve yıkım olarak devam etmektedir. Öncelikle 1000 e yakın kayıp insan olması acıların katlanmasını getirmiştir. İnsanlar başta çocuklar olmak üzere yakınlarının akıbeti ile ekstra bir travma yaşamaktadırlar. Bu kayıp insanların yaşayıp, yaşamadığının belirsizliği bekleyen yakınlar için acı dışında adeta bir manevi işkencedir. Bu kayıpların bulunması için de toplumsal ve siyasal muhaliflerin ekstra duyarlı olmaları bir zorunluluk olmuştur. Tersi durumda bu kayıplar unutularak, üzeri kapatılacak. Bekleyen yakınlar kendi acıları ile çaresiz ve kanıksamış olarak kalacaklardır.

Gelinen noktada depremzedeler için çözümlenmesi gereken önemli bir sorunda hijyen ve hastalıklardır. Bu sorunun temel muhatabı olan Sağlık Bakanı aynı pandemide ki gibi pot ve gaflarına hız kesmeden devam ediyor. Bakan Koca şebeke sularının içilmemesini ama diğer alanlar da ( örneğin diş fırçalama gibi ) kullanabileceğini söyleyerek bir akıl tutulmasına da imza atmıştır. Ayrıca deprem kaynaklı hijyen yetersizliğinden hastalıkların varlığı ve giderek artacağını ilgili hekimler belirtmesine rağmen ve gerekli tedbirlerin alınması zorunluyken Koca hastalık yok şeklinde bir sağlık bakanı değil adeta bir tüccar gibi açıklamalar yapmaktadır.

Böylesi büyük bir deprem felaketinin acıları devam ederken, kapitalizmin iğrençliği ve çürümesini somut olarak gösteren güncel olaylar da devam etmektedir. Depremin öncesi, sırası ve sonrasında ölümlerin, yaralananların ve diğer tüm yıkımın sorumlusu olan Hatay Valisi istifa edince bu tavır zorunlu istifa bekleyenleri adeta yanıltmıştır. Vali milletvekili olmak için istifa ederken, suçlarının cezasız kalması için dokunulmazlık zırhına başvurmaktadır. Diğer bir dizi sorumlunun da hem dokunulmazlık, hem akçeli işler için milletvekili başvurusu yaptığı da bilinmektedir. Tüm bu ve benzeri kirliliğin bölge depremzedeleri tarafından bilindiği için nereye kaçarsanız kaçın yakalanıp, hesap verip, cezalandırılacaksınız.

Kapitalizmin kirliliği bitmek bilmiyor. Bir kısım avukat, depremzedelerin acılarını ve olumsuzluklarını istismar ederek avukatlık ihtiyaçlarının zorunlu olacağını bilerek bu fırsatı kaçırmıyorlar. Adeta bir sektör gibi insanlardan vekalet isteyerek kan ve acıları paraya çeviren bu zavallılara karşı, başta gönüllü avukatlar ve diğer duyarlı insanlar karşı çıkmalı ve bu asalakları deşifre etmelidirler. Bu oportünist kılıklı avukatlar dışında, gönüllü ve karşılığı olmayan şeklinde avukatlık yapanların önemi de atlanmamalı ve unutulmamalıdır. En önemli denetim görevi de Barolar Birliğine ve il barolarının insani çabalarına düşmektedir.

Kapitalizmin kirliliğine ve çürümüşlüğüne bir başka örnek açıklamayı yine şaibe, yolsuzluk, rüşvet konusunda birinciliği kimseye kaptırmayan Kızılay Başkanı yapmaktadır. Çıkarlarını korumak noktasında rahatlık ve pişkinlik ancak kapitalizmin tescilli bürokratlarına düşüyor. Kızılay Başkanı yalan söylemede de maharet ve rahatlığını göstermektedir. Milyonların döndüğü çadır vb . satışlarının kendi bilgisi dışında olduğunu, bilseydi engel olacağını tekrar gündeme getiriyor. Bizlere de devam et ne kadar tekrar ve fazla yalan inandırıcı olur demek düşüyor. Yine Kızılay Başkanı istifasına dönük ben gidersem kaos olur derken kendi çapında bir gerçeği belirtmektedir. Kızılay Başkanının bu açıklamasının meali ben gidersem yolsuzluk, rüşvet, hırsızlık ve aile tiranlığının biraz ucu açılırsa gerisi gelir korkusunun dışa vurur halidir.

Gelinen noktada deprem felaketinin çözümsüzlüğü ve diğer açlık ve yoksulluğun katlanarak devamı bu iktidarın 2 aydan az bir zaman kalmış olan seçimleri kazanmasıyla mümkündür. Asgari çözüm ve nefes almak için bu iktidarın gitmesi zorunlu olmuştur. Ama kapitalizmin içinde kırıntıları bile vermede azami cimri olan bir egemen güruh ile karşı karşıya olduğumuz için HDP ve sol-sosyalistler verdikleri oyların gereği olarak denetim ve taleplerin kazanımı doğrultusunda bilinçli basınçları önemli olacaktır.

Önceki yazımızda seçim öncesi, sırasında ve sonrasında toplumsal ve siyasal muhalefet için rahat geçmeyeceğini belirtmiştik. Faşistlerin ve siyasal İslamcıların uzun zamandır şiddeti içeren şekilde silahlanarak hazırlandıkları da bilinmektedir. Devlet-iktidar ortaklığının iktidardan gitmemesi için iç ve dış egemen kanatların faaliyetleri de devam etmektedir. Bunun somut işaretleri ise ( özellikle gizli yer yerde açık olmak üzere ) son günlerde medyaya servis edilen Yalı toplantısı olmuştur. Beşli çete ve diğer patron takımı, ünlü ve etkin medya unsurları, muhtemelen üst düzey asker ve sivil bürokratların katılımlı bu toplantı bizlerce sürpriz olmamıştır.

Seçim öncesi ABD seçimlerinde kazanmasını istedikleri parti ve adaya dönük milyar dolarların verildiği aleni olarak bilinmektedir. Yine başta CIA ve diğer istihbarat örgütlerinin çeşitli kanatlarının her asker ve sivil alanlara sızarak her türden propaganda faaliyeti ile kazanmasını isteği parti ve adaya dönük çabası da bilinmektedir. Buna son dönemde Rusya’da aktif olarak katılmıştır. İşte geçmiş dönemde de görülen ve son bu Yalı toplantısı da ABD’den örnek alınarak uygulamaya geçmiştir. Somut durum ise bu toplantının yapılması amacı var olan iktidarın devamı ve Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanlığı ve millet ittifakının seçimlerde kazanmasının engellenmesidir.

Bunun için bu toplantı ve benzerlerinde yapılması gerekenlerin bütününü bilmek elbette ki mümkün değildir. Peker olayı, SADAT, diğer kontrgerilla faaliyetleri ve özellikle Kılıçdaroğlu’na dönük suikast veya diğer siyasi suikastler gibi “yıkıcı kaos” durumu devam etmesi için düğmeye basılacak olması da sürpriz olmayacaktır. Tersi bir durum diğer iç ve dış egemen kanatların Millet İttifakının yanında olmaları sonucu tedrici bir geçiş olması da mümkündür.

Bu kaotik, kırılgan duruma son günlerdeki somut örnek Erdoğan’ın, Akşener’e dönük kendi gücünü ispatlamak saikiyle tehdit vari açıklamasıdır. Ayrıca Akşener’in kısa bir zaman önce Millet İttifakından beklenmeyen ayrılığın nedeni konusunda şantajda dahil diğer bilgilerin kendisine ulaştırıldığını belirten özellikler taşıyan açıklaması. Yine burjuva temsili sistemin varlığı ve devamı için en yüksek devlet kurumu olan Yüksek Seçim Kurulunun kendi yasalarına aykırı bir durum yaşanmıştır. YSK Erdoğan’ın mevcut yasaya göre üçüncü kez aday olamayacağını bilmesine rağmen Erdoğan’ın adaylığının kabul etmiştir. Bir de buna uzun zamandır gündemden düşmeyen Erdoğan’ın diploması olayı eklenmiştir. Eski YÖK Başkanının bile biz diplomayı bulamadık açıklamasını bile YSK dikkate almamıştır.

Tüm bu ve benzeri gelişmeler güvenlikçi devletin faşizmin iktidarına giden süreçte baskı ve şiddetini yükselteceğinin somut işaretleridir. Yine yeni Akşener tavrı veya Akşener benzeri vakaların olması sürpriz olmayacaktır. Bu Yalı toplantısı seçime kadar ve seçimde Kılıçdaroğlu Cumhurbaşkanı seçilir ve Millet İttifakı da çoğul olarak iktidara gelirse bu egemen takımın neler yapacağı veya ne tezgahlar peşinde olduğunu da görülmelidir. İşte bizler bu ve benzeri gizli, açık soyut değil, somut gelişmelerin varlığı ve devamına engel olmak gerektiğini yeniden ve ısrarla belirtiyoruz. Bunun da gerçekçi tek yolu tek bir insanı bile dışarıda bırakmayan en geniş faşizme karşı birlik ve mücadeledir.

Bu “yıkıcı kaotik” duruma somut bir örnek de Saray entrikalarının devam etmesi ile görülmektedir. Cumhur İttifakı yeni katılımlarla en gerici, ırkçı, faşizm eğilimli ittifak olduğunu göstermiştir. Seçim tarihi yaklaştıkça adeta milletvekili adaylığı pazarlarının kurulacağı bunun kapitalizmin kirliliği ve çürümesinin somut örneği olacağı da açıktır. Yeniden Refah Partisi 20 yıllık yıkıma ortak olmayacağız saikiyle Cumhur İttifakına dahil olmayacağı açıklamasından bir kaç gün geçtikten sonra tam tersi bir tavırla anlaştıklarını ve Cumhur İttifakına katılacaklarını belirtmiştir. Bu noktada her boydan ( milletvekilliği pazarlığı dahil olmak üzere ) kirli anlaşma ve pazarlık olduğu da açıktır.

Yeniden Refah Partisinin başkanı olarak Fatih Erbakan’ın bu tavrı, Akşener’in tavrına benzerlikler taşımaktadır. Erbakan’ın bu tavrından da kendi partisinin bile haberi olmadığı açıktır. Parti içinde Erbakan’ın tavrına karşı olanların bulunduğu da ortaya çıkmıştır. Erbakan’ın kız kardeşi başta olmak üzere Cumhur İttifakına katılmasına karşı çıkanlar ve istifaların olması da sürpriz olmayacaktır. Gerici sağ siyasetin tutarsız ve omurgasız olduğu, çıkarları için her boydan pazarlıklara gireceği de açıktır. Necmettin Erbakan’ın mirası için kardeşlerin savaşı bu kirliliğin somut örneği olarak gündeme gelmişti.

Bu noktada HÜDAPAR’’ın Cumhur İttifakına katılışı konusunda Bahçeli’den açıklama, tavır bekleyenlere Bahçeli’nin açıklaması sürpriz olmuştur. Bizim açımızdan ise rutin bir faşizm açıklama ve tavrı olduğu için sürpriz olmamıştır. Bahçeli açıklamasında HÜDAPAR’ın teröre karşı olduğundan kaynaklı olarak Cumhur İttifakına katılmasını olumlu karşıladığını belirtmiştir. Aynı Bahçeli kalın kırmızı çizgileri olan HÜDAPAR’ın federasyon ve anadilde eğitimi savunmasını görmemezlikten gelmiştir. Bahçeli’nin bu açıklaması ideolojilerini aldıkları Duçe ve Führer’in pragmatik ve makyavelist, takiyeci anlayışından farklı olmamıştır. Yine aynı Bahçeli yerel seçim döneminde Öcalan’dan gelen yazılı bildiriyi bile savunduğu için bu HÜDAPAR konusunda açıklaması da sürpriz olmamıştır. Bahçeli’nin hem yerel seçimlerdeki tavrı, hem de bu seçimlere giderken HÜDAPAR konusunda tavrı suç ortaklığının gereği olarak iktidardan gitme korkusunun somut ifadesi olmuştur.

Burjuva muhalefet olarak Millet İttifakına baktığımızda ise İttifakın parçalı yapısı, zoraki çıkar ortalığından kaynaklı bir sorun bitse, yeni bir sorun çıkarak istikrarsızlığı göstermektedir. Akşener olayı şimdilik bir dizi dengeler sonucu ( özellikle de yoğun ve aktif bir kitle basıncı ve direnişi sonucu ) iç ve dış egemen kanatlar tarafından durdurulsa da bitmemiştir. Dolayısıyla İyi Partinin safını net olarak belirlemediği süreçte ( Faşist veya merkez sağ parti olma anlamında ) diğer sorunlarla karşılaşacağı da açıktır. Bunun somut örneğini yine Yavuz Ağırali oğlu vermiştir. Fırsatları kaçırmamakta ustalaşmış olan Ağıralioğlu yine ırkçı, gerici tavrını parti kararlarına aykırı olarak rahatlıkla vermiştir. Ağıralioğlu’nun HDP ve Kürtlere karşı ırkçı ve düşmanca tavrı önceden de bir dizi açıklaması ile bilinmektedir. Ama parti kararında kendisinin de Kılıçdarooğlu’nun Cumhurbaşkanlığı adaylığına olur vermesine rağmen son açıklamasında tersi bir açıklamayla ve parti kararlarını tanımayarak Kılıçdaroğlu’na oy vermeyeceğini açıklamıştır.

Ağıralioğlu’nun bu tavrı da Akşener ve Fatih Erbakan tavırları ile benzerlikler taşıdığı için kişisel bir tavır olmayacağı, derin ve etkin yerlerin destek ve telkinleri sonucu olduğu da açık ve nettir. Kendi çapında yükselen bir parti olan İyi Partide bunalım çıkarmak anlamında aykırı ses bir kez değil çok kez yapılıyorsa bunun arka plan saikleri ve savunucuları olmadan yapılması mümkün değildir. Gelinen noktada İyi Partiden istifası da doğal ve otomatik olarak kendi kişisel tavrı olmamıştır. Ağıralioğlu’nun bu açıklamaları ve istifa tavrı İyi Parti içindeki faşist kanadı da süreç içinde harekete geçirmesi sürpriz olmayacaktır. Çünkü Ağıralioğlu’nun açıklamaları genel geçer bir açıklama değil , ideolojik ve siyasi olarak faşizm ve gerici tonları kapsaması anlamında amacı, hedefi olan açıklamalardır.

Millet İttifakının Cumhurbaşkanı adayı olan Kılıçdaroğlu’nun son durumuna baktığımızda özellikle HDP ve diğer sosyalist yapıların desteklemesi sonucu kazanma durumu daha yükselmiştir. Yüzde 70 leri geçen AKP oylarının kalesi olan Konya’da ve özelliklede işçi yoğunluğu olan Seydişehir’de önemli bir kalabalık kitle ile karşılanan Kılıçdaroğlu’nun kazanma durumu yükseldikçe yukarıda da belirttiğimiz gibi seçim öncesi, sırasınca ve sonrasında her boydan saldırı “yıkıcı kaos” yaratır anlamında sürpriz olmayacaktır. Bir tarafta ırkçı, gerici iktidar, diğer tarafta HDP ve diğer sosyalist çevrelerin aktif olarak sürece dahili adeta adı konmamış ikili iktidara benzerlikler taşımaktadır.

Bu arada Kılıçdaroğlu’nun İnce ile görüşmesi gündem olmuştur. Bir başka bir bölen rolünü oynayan İnce Kılıçdaroğlu’ndan beklediği teklifleri ( 30 milletvekili, Cumhurbaşkanlığı yardımcılığı, CHP genel başkanlığı vb. teklifi gibi ) getirmediği için tavrını değiştirmeyerek Cumhurbaşkanlığı adaylığını resmileştirmiştir. İnce’nin bu tavrının Erdoğan’a yarayacağı açıktır. Bu noktada FETÖ’nün santraforu Hakan Şükür, İnce’ye AKP milletvekili olduğu dönemde bir dava açmak istemiş Erdoğan tarafından “o bizim karşı taraftaki adamımız” diyerek dava açmaktan vazgeçirilmiştir. İnce’nin bir kesim tarafından adeta şişirilerek ( özellikle sosyal medya mecralarında ) yüzde 20 ler vb. oy oranı olduğu tamamen illüzyon ve manipülasyondur. Kendi çapında ciddi anketlerde yüzde 1-3 arasında oy alacağı söylenmektedir. Seçim yaklaştıkça İnce’nin daha da gerilemesi sürpriz olmayacaktır. Ayrıca çevresinde tanınmış hemen kimse kalmayan İnce’nin bu bir bölen tavrı sonucu şimdiden başlayan istifalar süreci artarak devam edecektir. Geçmişte ki Cumhurbaşkanlığı adaylığında “ adam kazandı” sözleri ile adeta buhar olan İnce’nin siyasi misyonu o gün bitmiştir. Gelinen noktada uzak olmayan bir süreçte son çivi çakılarak siyasi misyonu tamamlanacaktır.

Sol-sosyalistlerin durumuna geldiğimizde HDP’ye karşı bütünlüklü saldırılar devam etmektedir. Güvenlikçi devletin burjuva anlamda bile kural, kurum tanımama durumuna örnek bir açıklamayı yine Erdoğan yapmıştır. Erdoğan Anayasa Mahkemesi üyelerini arayarak sitemle karışık tehdit vari açıklamasında hazine yardımı üzerindeki tedbirin kaldırılmasına siz bunu nasıl yaparsınız demektedir. Dolayısıyla HDP bu ve benzeri saldırıları ve kapatılmayı görerek zorunlu olarak Yeşil Sol Parti ile seçime girmeye karar vermiştir. Eğer HDP, Emek ve Özgürlük İttifakı içe dönük suni ayrılıklarda azade ilkeli birlik, dışa dönük ise kararlı mücadele sürdürdüğü sürece egemenlerin her boydan oyun ve tezgahları bozulacaktır.

Bu noktada seçimlere dönük Emek ve Özgürlük İttifakı ve Sosyalizm Güç Birliğinin tavırlarına karşı dolayısıyla bizlerinde bu seçimlerde Kılıçdaroğlu’nu destekleme tavrımıza karşı bir kesim sosyalist kişi ve çevrenin eleştirisine karşı değerlendirme yapmak önemli ve gerekli olmuştur. Önceki bir dizi yazımızda Marksizm’in- Komünistlerin seçimler ve parlamento konusunda tutumları ne olmalı konusunda görüşlerimizi belirtmiştik. Yeniden bunlara değinmek zorunlu olmuştur.

Seçimler ve Parlamento geniş işçi ve emekçilerin kullandıkları platformlar veya mecralar olduğu noktada işçi ve emekçilerin organik bir parçası olan sosyalistlerin bu mecralardan kaçmaları mümkün değildir. Her durumda seçimleri ve parlamentoyu boykot ne kadar yanlışsa her durumda ( özellikle boykot şartlarında ) seçimlerin ve parlamentonun kabulü de yanlış olacaktır. Böylesi iki yanlış tutum işçi ve emekçilerden kopuşu getirecek ve proletarya devrimi ve sosyalizm- komünizmin inşa sürecinin kaçırılması demek olacaktır. Dolayısıyla Marksizm’in bu konudaki görüşleri pratiğin teorileştirilmesi sonucu devrimci bir ilke haline gelmiştir. Yani bizzat pratikte yaşanarak Marksizm seçimler ve parlamento konusunda tutumunu netleştirmiştir. Gelinen noktada bu ilkesel tutum aşılmadığı için rahatlıkla güncellenecek, uygulanabilecek durumdadır.

Yani Marksizm’in seçimlerdeki ilkesel tutumu seçimlere kendi komünist partisi ile katılıyorsa hem işçi sınıfı ve emekçilerin olgunluk durumlarının yani nicelik ve niteliğinin öğrenilmesi, kavranması demektir. Hem de komünizmin ajitasyon, propaganda, örgütlenme faaliyetinin diyalektik ve bütünsel saiklerle yerine getirilmesini kapsamalıdır. Seçime kendi komünist partisi ile katılmayıp başka bir partiyi desteklemesi noktasında da bu komünist ilke ve faaliyet geçerli olacaktır. Dolayısıyla Gooldman’ın “ Seçimler kurtuluş olsaydı yasaklanırdı” özgün sözü Marksizm’in de konu hakkında değerlendirmesinin özet halidir.

Parlamento bir burjuva kurum olarak burjuva seçimler üzerine kurulan bir temsili organdır. Kapitalizmin varlığı ve devamı için üretim ve büyük tüketim araçları üzerindeki kapitalist mülkiyetin alanları parlamento dışında olduğu için parlamentonun burjuvazinin bir onay aparatı da olduğu açıktır. Zaten Parlamentoya asgari ücretle çalışan işçilerin milyonlar vererek girebilmesi de mümkün değildir. Dolayısıyla Marksizm- Komünistler Parlamentoyu bir kürsü olarak kullanarak komünizmin bütünsel propagandasını yaparlar. Bunu en zor şartlarda ve bedel ödeyerek Gramchi ve Bebel yerine getirmiştir.

Bu ilkeler Marksizm çerçevesinde diyalektik ve yaratıcı olarak güncellenirse hiç bir gerekçe, hatta mantıki gerekçe de doğru ve gerçekçi olmayacaktır. Çünkü geçmişte de ilk ortaya çıktıkları dönemde seçimler ve parlamentonun burjuva özelliği bugünde muhteva olarak diyalektik saiklerle bakıldığında değişmemiştir. Bu noktada Marks’ın “ Parlamento burjuvazinin ahırıdır “ sözü konu hakkında kısa ama çok şeyi anlatmaktadır. Elbette Marksizm’in ilkesel düzeyde seçimler ve parlamento konusunda boykot programı da vardır. Ama bu boykot tavrı diğer spesifik konulardaki parlamentoyu boykot ve ondan çekilme değildir. Ondan daha radikal kopuş olarak daha fazlasıdır. Yani bu temelde devrimci durum koşullarında kapitalizmden kopuşun olgunlaşması demektir. Bunun da somut ifadesi işçi ve emekçilerin çoğunluk olarak seçimler ve parlamentodan umutlarını, güvenlerini kaybettiği noktada gündeme gelirse uygulanabilir olacaktır.

Somut duruma gelirsek bir kesim sosyalistin Kılıçdaroğlu, CHP, Millet İttifakının seçimlerde ki desteklemelerine eleştirel yaklaşımlarını rahatlıkla anladığımızı düşünüyoruz. Bu eğilimlerle seçimler ve parlamento konusunda Marksizm’in stratejik ilkelerinde ortaklaşırsak 5 dakikalık burjuva oyunun taktik aşaması olan seçimler ve parlamento konusunda farklılık sorun değil bir zenginlik olacaktır. Bizler açısından 5 dakikalık taktik oyunun anlamı ancak çok küçük nefes almanın bile ( küçük ekonomik veya hak ve özgürlük anlamında kazanım gibi ) önemli olduğu koşullarda geçerlidir. Komünistlerin faaliyetlerinin nispi olarak bile daha uygun koşullarda uygulanması da önemlidir. Somut olarak bizzat yaşadığım bir örnek olarak CHP’li belediyelerde çalışanların odasında Marks, Engels, Lenin’in fotoğrafları varken, faşistlerin belediyesine cumhuriyet gazetesi ile girmek bile çok istisnalar dışında mümkün değildir. Ayrıca faşizme karşı mücadelede sosyal demokratlarla eylem birlikleri reddedilip sosyal demokratlara “sosyal faşist” denerek özellikle Almanya’da faşistlerin iktidar olduklarını da unutmuyoruz.

SONUÇ YERİNE

Kapitalizmin kirliğine ve çürümüş haline ve faşizmin karanlığına karşı güncel bir kaç olayı kısaca değerlendirerek yazıyı sonlandırmak istiyoruz. En düşük emekli aylığının 7 bin 500 liraya çıkarılmasını savunarak, kapitalizmin emeklilerin küçük kazanımlarına bile göz diken vahşiliğini de lanetliyoruz. Kapitalizm ve devlet-iktidar ortaklığı adeta kaşıkla verdiğini kepçe ile almaktadır. Emeklilerin ocak ve temmuz zamlarının 5 bin 500 üzerinden yapılacağı bile kapitalizmin aç gözlülüğünün somut halini göstermektedir. Ayrıca emekliler arasında ayrım ve eşitsizlik yaratarak örneğin 7 bin 500 den 1 lira bile fazla alanların bu artıştan yararlanmaması kapitalizmin çürümüşlüğü dışında egemenlerin şaşkınlığını, akıl tutulmasını, tıkanmasının somut göstergesi olmuştur.

Faşizmin karanlığının giderek koyulaşmasına güncel örnekler bitmez bilmez noktada devam etmektedir. Diyarbakır Lice’de 14 yaşında bir çocuk polislerce gözaltına alınıp ağır işkence görmesinin tek nedeni Kürt olması, Kürtçe konuşmalarıdır. Bu aşamada özellikle çocuklara dönük ırkçı, faşizan tutum, bu çocuklar nezdinde tüm Kürtlere karşı bir saldırı olup korku yaymak saikiyle yapılmaktadır. Özellikle seçimler yaklaşırken bu ve bundan başka saldırılar sandık güvenliğinin önemini bir kez daha hatırlatmaktadır.

Sonuçta kapitalizm ve faşizmden radikal kopuş dışında hiç bir çözüm işçi ve emekçiler ve ezilenler için bayram olmayacaktır. Bu anlamda her boydan manipülasyon ve illüzyona karşı ütopyada olsa şimdide gerçekleşse tek diyalektik seçenek, proletarya devrimi ve evrensel ve güncelliği diyalektik olarak kapsayan komünizm olacaktır.

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.