Küresel kapitalizm, kolektif emperyalizm ve Türkiye kapitalizminin kriz, çöküş hali somutta bütünsel yıkımı dönemsel, günlük gelişmeler ile devam ediyor. Artık böylesi bir modern barbarlığın adı olan kapitalizme karşı her türden reformizm ve benzeri kapitalizm sınırlarındaki sosyalizm anlayışları çözüm ve alternatif olamayacak durumda. Elbette işçi sınıfı ve emekçilere dönük her reform önemlidir. Ama geldiğimiz noktada kapitalizmin nesnel durumu küçük reformlara dahi kapalı olup, verdiğini de hemen alan bir durumdadır.
Dolayısıyla geriye yine nesnel olarak doğru, kalıcı ve uygulanabilir tek seçenek olarak Devrimci Marksizm’in bütünsel saiklerle geliştirdiği tezlerin diyalektik toplamı kalıyor. Bunlar temel önemdeki politik ekonomi, emperyalizm, devlet, faşizm, felsefe ( Diyalektik ve Tarihsel Materyalizm olarak ) ve proleter devrim, sosyalizm-komünizmdir. Elbette bu tezlerin indirgemecilikten, vulgerizmden azade olarak güncellemek ( zenginleştirmek, değişme ve gelişmeleri dikkate alarak ) gerekmektedir.
Küresel kapitalizm ve kolektif emperyalizmin kriz ve çöküş hali her ülkeye aynı derecede, zaman ve dönemde yansımasa da sonuçta her ülkeye uğramaktadır. Bir bölgede kriz-çöküşün şiddetli olması, diğer bölgelerde olmadığı anlamına gelmiyor, henüz o ülkelere zamanın gelmediği anlamına geliyor. Kapitalizmin gelişkinliği ve işçi ve emekçilerin bilinç ve örgütlü durumu bu durumun şiddet ve tedrici geçişini belirliyor. Örneğin Ortadoğu’da şiddetli yaşanan kriz, çöküşün yıkımı bir süre sonra sönümleniyor. Başka bir bölgeye Asya’ya, Afrika’ya, Latin Amerika’ya vb. gibi sıçrıyor, o bölgelerde şiddetleniyor. Bu sarmal yer değiştirerek diyalektik olarak devam ediyor.
Geldiğimiz noktada somut duruma ve güncel gelişmelere baktığımızda küresel kapitalizmin ve Türkiye kapitalizmin kriz, çöküş halinden kaynaklı bütünsel yıkım durumu net olarak görülmektedir. Geçmiş savaşların öncüsü olan İngiltere, Rusya- Ukrayna savaşını adeta fırsat bilerek yine savaş tehditleri yaymaya devam ediyor. Yine İngiltere ülkeye gelen sığınmacıların uçağını durdurarak Ruanda’ya göndermesiyle modern sömürgeci ve barbarlığının bir örneğini daha vermiştir. Bu durum Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin de tepkisini çekmiştir.
Yine Fas’tan İspanya’ya geçmek isteyen 37 göçmenin öldürülmesi, ilk sömürgecilerden olan İspanya’nın sicilini de açık olarak göstermektedir. Ruanda, Fas vb. gibi ülkeleri adeta iliklerine kadar sömüren, günümüzün modern barbarları olan kapitalist-emperyalist ülkeleri, bu ülkelerin yer altı ve üstünü yağma ve talana uğratarak varlıklarını devam ettiriyorlar. Ayrıca o ülkelerin işçi ve emekçilerin adeta kanını emerek ya yaşamlarını kısaltıyorlar, ya da yaşayanları beslenme ve hijyenik olarak ölüme mahkum etmektedirler.
Ayrıca yukarıda da değindiğimiz gibi Küresel kapitalizmi krizi, çöküş halinden kaynaklı yıkım durumu son günlerdeki somut haliyle Güney Amerika ülkelerinden olan Ekvador’a da sıçramış olup sokaklar hareketlenmeye adeta isyana, direnişe geçmiş durumda. Küresel kapitalizmin yıkımı özünde aynı veya benzer taleplerle sokakları hareketlendirmektedir. Benzin zamları ile başlayan direniş, 13 gündür devam ediyor olup, 6 kişinin ölümü de görülmüştür. Ekvador’da egemenlerin bilinen tedbirleri olarak OHAL ilan edilmesi sürpriz olmamıştır. Ama her isyan ve direnişten sonra işçi ve emekçiler kazanım elde etmektedirler. Diktatöre geri adım attırarak, sağlık ve eğitim desteği, banka borçlarının affı ve bütçe artışlarını kazanmışlardır. Sonuçta Güney Amerika’nın sol başatlığındaki isyan ve direniş geleneği devam edecek, sol ve sınıfsal yan daha da yükselecektir.
Son günlerin bir diğer öne çıkan konusu da Madrid’deki NATO zirvesi toplantısı olmuştur. Özellikle Rusya- Ukrayna savaşının başlaması ve devamı ile birlikte NATO’nun yeni konseptlerine bakıldığında NATO’nun müzmin ve rutin savaş örgütü-makinesi olduğu rahatlıkla görülür. NATO’ nun yeni konsepti olarak Mukabele Gücü, savunma ve saldırı gücü olarak 40 bin askerden oluşmaktadır. Ayrıca yeni konsept olarak silahlanmaya ayırdıkları bütçede artırılmıştır.
NATO’nun son stratejik belgesinde 2030 kadar sürecek soğuk savaş olarak belgelenme hali, yeni belge ile Çin’i temel hedef olarak almaktadır. Rusya, Ukrayna savaşı ile birlikte Rusya NATO’nun hedefinde gibi gözükse de başat olan yükselen Çin NATO’nun temel hedefindedir. Rusya’nın askeri olarak gücü önemsense de ekonomik olarak yeterli olmaması hedefi, nesnel olarak Çin’e döndürmüştür. Çin’in yalnızca geleneksel olarak değil, başat olarak dijital alanda da yükselişi ekonomik olarak devam etmektedir. Ayrıca askeri olarak giderek güçlenmesi de NATO ve kolektif emperyalizmin hedefini daha da netleştirmektedir.
Bu anlamda gerek Çin’in bütünsel yükselişi ve Rusya- Ukrayna savaşının devamı Macron’nun NATO’nun “beyin ölümü “ gerçekleşmiştir sözünün ifadesi olan çelişkiler ve farklılıklar şimdilik birliğe evrilse de kapitalizmin kırılgan ve tıkanma durumunun varlığı ile bu birliğin her durumda bozulması da sürpriz olmayacaktır.
Bu noktada Türkiye’nin durumuna baktığımızda Erdoğan yine veto hakkı yerine İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya alınmasını onaylayarak bir kez daha çark etmiştir. Bu arada Türkiye her ne kadar PKK-PYD-YPG’ye karşı İsveç ve Finlandiya’dan istediğimizi aldık dese de, İsveç ve Finlandiya’dan gelen açıklamalarda tersi yani PKK-PYD-YPG’ye karşı destek mealli açıklamalarda devam etmektedir. Ama açık ve net bir gerçeklik ki İsveç ve Finlandiya özgün kapitalizminin varlığı Türkiye lehine, PKK-PYD-YPG aleyhine satış olması da sürpriz olmayacaktır. Sonuçta bir savaş ve saldırganlık örgütü olan NATO’ya karşı olmak ve NATO’dan çıkmak anti emperyalist bir tavır olsa da NATO’dan kalıcı ve radikal kurtuluş kapitalizme karşı olmak ve sosyalizm-komünizmin inşası ile mümkün olacaktır.
Gelinen noktada Türkiye kapitalizminin güncel gelişmeleri ile kirlilik ve yıkımı da bütün hızıyla devam etmektedir. Bir yanda iktidarın seçim yatırımı ek bütçe ile takviye edilmiştir. Karşılıksız para basma demek olan bu ek bütçe sonuçta emekçilere enflasyon-pahalılık, yüksek işsizlik, alım gücü düşüklüğü olarak dönecektir. Ama seçim yatırımı olarak adeta kesenin ağzı açılmıştır. Ek asgari ücret, memur ve emeklilere dönük iyileştirmeler, ek gösterge ve öğrenci affı gibi düzenlemeler ve diğerleri torba olarak çıkarılmış olup yenileri de sürpriz olmayacaktır.
Diğer yanda kapitalizm kendi evlatlarını yemeye devam ediyor. Bugüne kadar kapitalizme hizmette kusursuz olan iyi çocukların rütbeleri sökülerek cezalandırmaları gündemdedir. İki üst düzey emniyetçi ve istihbaratçı olan Sabri Uzun ve Hanifi Avcı’nın burjuva sınırlarda ki sistemi ve devleti yasal saiklerle koruyucu açıklamaları bile zararlı bulunarak rütbelerinin sökülmesini getirmiştir. Bu durum bir yanıyla devlet içindeki kanatların çelişkisini gösterirken, diğer yanıyla bu kararların alınması ancak güvenlikçi devletin ve faşizmin geldiği noktayı da göstermektedir.
Yine özellikle 15 Temmuz darbe kalkışmasından bugüne devlet ve ordu içinde çelişkilere bir örnek teşkil edecek konuda son günlerde gündeme gelmiştir. Genelkurmay Başkanının 65 olan yaş sınırı 72 ye yükseltilerek sürenin 4 yıl daha uzatılmasına karar verilmiştir. Yani mevcut Genelkurmay Başkanının görev devamı normal de rutin bir uygulama gibi gözükse de, özellikle 15 Temmuzdan bugüne ordu içinde birbirlerini öldürme noktaya gelen ciddi çelişkilerin varlığı bu 4 yıllık uzatmanın rutin olmadığını başat olarak göstermektedir. Bir de buna eğer mevcut Genelkurmay başkanı emekli olsaydı yerine gelecek olanın havacı olmasının özelliği ve özgünlüğü gündeme getiriliyorsa bu tasarrufun şaibeli olduğu açıktır. Bu durum ordu içinde bu benzeri çelişkilerin uzlaşır ve uzlaşmaz olarak devamı demektir.
Bu bölüme Türkiye’deki güncel gelişmelerin bu boyutu dışındakilerin genel değerlendirmesi ile devam ediyoruz. Öncelikle güncel ekonomik gelişmeler ile başlamak istiyoruz. Kapitalizmin kendi kural ve yasalarıyla da yer yer çelişen kapkaççı ve yağma ve talana dayalı özelliği ekstra yıkımla devam ediyor. Öyle bir çöküş, kırılganlık,tıkanma yaşanıyor ki, adeta her pozitif tedbir anında negatife dönüşüyor. Çünkü çürüme yalnız bazı organları değil tüm bedeni çürütmüş durumda.
Son günlerdeki örnekler bu durumun teyididir. Mersin’de daha önce AKP’li olan bir esnafın hem kendi durumu, hem de geneldeki yıkımı gösteren içerikteki yazılı pankarta polisin izin vermemesi ve esnafın gözaltına alınması ve günlük imza vermesi şartıyla serbest bırakılması normal bir dönemin değil olağan üstü bir dönemin tasarrufudur. Bu durum bireysel bir uygulama veya tasarruf değildir. Temelde bir taşla çok kuş vurmanın bilinçli uygulamasıdır. Yani hem o esnafı kendi çapında direnişten caydırmak ve korkutmaktır. Hem de diğer emekçileri direnişten caydırma ve korkutma saiki ile yapılmıştır. Ama artık bir çok alanda da görüldüğü gibi korku duvarları yıkılmıştır. Bu esnafta geri adım atmayarak pankartı bütün engellemelere rağmen yere de olsa sererek eylem ve direnişini göstermiştir.
Yine kapitalizmin bir çürüme, yağma, talan hali de adeta rutinleşmiş olan 5 li çetenin önemli unsurlarından olan Cengiz İnşaatın 22 milyar tutarında ki kiralarının 20 yıl ertelenmesidir. Küçük kiraları ödeyemedikleri için veya benzeri nedenlerle milyonlarca insanın icralık olduğu koşullarda bu 22 milyar ve 20 yıllık erteleme kapitalizmin sınıfsal adaletinin somut göstergesidir. Bu 5 li çetenin olası bir iktidar değişiminde uzlaşma aramak için muhalefetle bağlantı araması da sürpriz olmamıştır. Muhalefetin bugün için kapıları kapaması, iktidar olunca çeşitli gerekçelere bu 5 li çetenin hepsine veya bazılarına da ( açık veya gizli olarak ) kapıları açmaları da sınıfsal çizgilerinin gereği olarak sürpriz olmayacaktır.
Bu arada Türk-İş araştırmasına göre açlık sınırının 7 bine, yoksulluk sınırının 21 bine yaklaşması gündemdeyken Erdoğan’ın kendi maaşına zamdan vazgeçtim açıklaması tipik bir popülizmdir. Bu tutum geniş kitlelerin tepkisi ve yaklaşan seçimlere dönük bu tavır olmanın dışında bir özellik de taşımaktadır. Yani geniş kitleler için net olarak bilinmez ve görülmez olan Erdoğan’ın serveti değil, somut ve bilinir olan maaşı ön plandadır. Dolayısıyla bir çerez parasından vazgeçmek de olsa bu tavır kitle psikolojisinde önem arz etmektedir.
Ekonomik alanda son günlerin bir önemli konusu da demir –çelik sektöründe 105 milyarlık sahte fatura düzenlenmesi sonucu 250 kişinin gözaltına alınmasıdır. Bunu bizim açımızdan gündeme almak elbette önemli yolsuzluk ( emekçilerden çalınan olarak ) olması dışında da başka bir bağlantılı önemindendir. Yani bu sektörün kapitalizmin temel sanayi sektörü olan Metalurji sektöründe olması ve sermaye birikimi için artı değer üretimi ve sömürüsünün temel alanlarından olmasındandır. Yine devrim ve sosyalizm-komünizmin öznesi olan mavi yakalı proletaryanın var olduğu sektör olmasındandır.
Adı önceden zeytin kralı olarak anılan, şimdi de çelik kralı olan Erol Evcim’in kapkaçı sonucu bu yolsuzluk daha görünür olmuştur. Sektörde çalışan işçilerin maaşını vermeyen ve sigortasını yatırmayan Evcimin bu tutumuna karşı geleneği olan ( 15-16 Haziran gibi ) işçi sınıfı direnişe geçmiş olup sonuçta bu direniş kazanımla sonuçlanacaktır. Bu direniş aynı ve diğer sektör işçilerine de emsal teşkil edecektir.
Diğer öne çıkan konu ve olayların genel değerlendirmesi ile devam ediyoruz.
İsmailağa Cemaati lideri-şeyhinin ölümü üzerine yine cemaat olgusu yoğun tartışıldı. 30’a yakın cemaat, tarikat faaliyette ise ve bu cemaat şeyhinin cenazesine on binler katılıyorsa elbette konu önemlidir. Ayrıca devrim, sosyalizm-komünizm programı çerçevesinde netleşmek içinde konunun üzerinde önemle durmak gerekir. Elbette bu cemaatin tarihsel gelişim evreleri önemli olsa da biz bu konuyu temelde ideolojik, siyasi saikleri ile değerlendirmenin doğru ve uygun olduğunu düşünüyoruz.
Konuyu ak, kara olarak tek yanlı ele alarak bütünselliğinden koparmak doğru ve gerçeğe ulaşmayı engelleyecektir. Dolayısıyla konunun bütünsel çerçevesine sosyolojik yanı ve ideolojik ,siyasi yanının diyalektik bütünlüğü girmektedir. İndirgemeci ve vulger olarak bunlardan birini alıp, diğerini atlamak tipik bir siyasi körlük ve açmazdır. Bu nokta da özellikle ulusalcı kanatın sığlığı ve ideolojik, siyasi hattının eklektik ve yanlış olması konunun sosyolojik boyutunu ele alanlara tepki duymalarını getiriyor.
Ulusalcıların bu nobran anlayışı onların sosyolojiden koparılan bir ideolojik, siyasi değerlendirmelerinin de sorunlu olduğunu gösteriyor. Elbette tersi de aynı saiklerle nobran, sığ ve yanlış olacaktır. Yani liberallerin ( özellikle bir kesiminin ) ideolojik, siyasi yanı atlamalarıdır. Dolayısıyla bizler “hakikat bütündedir” mottosunu referansıyla sosyolojik ve ideolojik, siyasi yanını diyalektik bütünlük içinde ele almanın doğru ve gerçeğe yakın olduğunu düşünüyoruz.
Genelde bütün cemaatler ve tarikatlar teolojik olarak klasik İslam ve kuran meallerini temel alıyorlar. Elbette 100 e yayın yorumun olduğu bu cephede reform yanlılarının olması da doğaldır. Bunların küçük bir kısmı anti-kapitalist Müslümanlar olduklarını söyleyerek Kuranı yorumlamaktadırlar. Bir dönem yükselişte olan bu eğilim anti-kapitalist özelliğini de Kuran’dan aldığı için eklektik olarak bütünsel gerçeği ifade etmedikleri için yükselişleri durmuş ve inişe geçmişlerdir.
Sonuçta somuta baktığımızda İsmailağa Cemaati ve benzerlerine bizler sosyolojik saiklerle yaklaşımın önemini bu yapıların ancak sosyolojik saikleri ile de değerlendirdiğimiz noktada bunların nasıl güçsüzleşeceği, gerileyeceğinin mahreçlerine ulaşılacağını net olarak göreceğiz. Dolayısıyla gerici, metafizik, kadın düşmanı bu yapıların sosyolojik yanları olmaları onların doğruluğunu ve desteklenmesini getirmemelidir. Konu ile ilgili doğru ve gerçeğe ulaşmak için sosyolojik yanın öneminden kaynaklı ele aldığımızı da belirtmeliyiz.
Dolayısıyla cemaat ve tarikatların yasal olarak kapatılması bu yapıları geriletmemiş, tersine daha da nicel ve nitel olarak güçlendirmiştir. Kapitalizm sınırlarında bu yasal kapatmalar bu yapıların devlet bağlantılı durumundan kaynaklı ve egemen ideoloji-resmi ideolojiden kaynaklı diyalektik süreklilik bu yapıların varlıklarının devamı ve güçlenmesini getirmiştir. Sosyalizm-komünizm de ise kapitalizmden kaynaklı devlet bağlantısı ve egemen ideoloji-resmi ideoloji ortadan kalkacağı için bu yapıların sosyolojik mahreçleri kişisel inanca dönecektir. Metafizik ve kolektif olarak bu savunduklarını yayamayacaklar, yaydıklarında engellendiğinde ve yasal olarak yasaklandığında bu yapıların beslendikleri zemin ( genel olarak metafizik yan ) sosyalizm-komünizmde olmayacağı için güçlenmeyecekler, giderek gerileyeceklerdir.
Bir diğer güncel öne çıkan konu da küresel çapta kutlanan Onur Yürüyüşü olmuştur. Türkiye’de her yıl kutlanan bu etkinliğe adeta polis rutin görevi olarak saldırmaktadır. Elbette bu gerici, bir yanıyla ırkçı anlayış yalnızca Türkiye’de değil, dünyada da saldırı, baskı olarak görülmektedir. Örneğin bu yıl Onur Yürüyüşü Norveç’te silahlı saldırı ile kana bulanmıştır. Yine Almanya’da Hitler, İspanya’da Franco, Şili’de Pinochet, Arjantin’de Videla’nın hedeflerinde eşcinsellerde düşman vari tutum net olarak görülmüştür. Şair ve Tiyatro yazarı İspanyol Garcia Lorca’yı Franco eşcinsel olduğu için idam etmiştir.
Dolayısıyla kapitalizmden onun güvenlikçi devletinden ve faşizm eğilimden kaynaklı bu saldırgan tutum evrensel düzeyde hemen her yıl devam etmektedir. Türkiye’de ise bugün için LBGT-i olarak var olan yapılanma bu aşamaya bir dizi bedeller ödeyerek geldi. Tarihsel olarak bir dizi isim değişikliği ile varlılığını sürdüren bu yapılanma, kendi içinde ideolojik, siyasi farklılıklar da dahil çeşitliliği barındırmıştır. Ama ortak özellik durumlarının cinsel yönelim olduğu gerçekliğidir.
Bu anlamda nasıl ki bütünsel anlamda kadın hareketi gelinen noktada ciddi gelişim göstermiş muhalefetin adeta motoru, öznesi olmuşsa ( Son günlerde ABD ‘de kürtajın yasaklanmasına karşı sokakların hareketlendiğini de ayrıca belirtelim ) LBGT-İ lerde nicel-nitel olarak birlik ve örgütlülük olarak ses getirici noktada gelişmişlerdir. Sonuçta bu yıl da egemenlerin saldırısı sonucu 300 kişi gözaltına alındı. Bu saldırının bütünsel bir hedefi ve amacı olduğu açıktır. Bu bir yanıyla dinsel olarak Kuran referanstan kaynaklı saldırganlıktır. Diğer yandan kendi cinsel yönelimlerinin yüksek düzeyde bilgi, bilgisine sahip bu insanların tüm haklarını kazanmak için kararlı, kitlesel ,korku duvarlarını yıkarak sokağa çıkmaları egemenlerin saldırısı ve baskısının nedenleri olmuştur.
Yine diğer öne çıkan bir konu da yine uzun bir aradan sonra tekrar ortaya çıkan Peker’in yeni ifşaatları olmuştur. Elbette Peker’in her ifşaatı kendi içinde bir önem taşımaktadır. Ama bu ifşaatlar yeni olsa da daha başat olarak deşifre olmuş insanları kapsaması anlamında gerekliliği olsa da yeterli olmadığı açıktır. Ayrıca Peker’in bu ifşaatlarının arkasında iç ve dış egemen kanatların olduğu da bellidir. Bu durum yalnız bilgi akışının olması dışında, bu kanatların kendi çıkarları çerçevesinde Peker’i desteklemeleridir.
Dolayısıyla Peker’in bu somut durumu bugünü ve geleceğini her yönden belirleyecektir. Son dönemde Türkiye tarafından suikast timlerinin bulunduğu yerde görüldüğü açıklaması bir yanıyla korku psikoloji ve ön almak, caydırıcılık için, diğer yanıyla gerçek olması da mümkündür. Peker’in son ifşaatlarında yine Ağar’ı hedef alıp, MİT’çi Tarık Ümit’i Ağar’ın öldürttüğü açıklaması önemli olsa da yalnız deşifre olmuş Ağar’ı gündeme getirmesi yeterli olmamıştır. Devlet bağlantılı, faşist özelliğinden kaynaklı bazı önemli isimleri gizlediği de açıktır.
Peker’in Ağar’dan açıklama beklediği siyasi cinayetleri açıklamasını (Ağar’ın 1000 operasyon yaptık açıklaması unutulmasın ) bizde Peker’e soruyoruz, bu binlerce siyasi cinayetlerin birçoğunu veya hepsini bilen, yer yer içinde de olan biri olarak bunlardan bir kaçını dahi olsa açıklaman bekleniyor. Bu arada Peker’in yeni ifşaat olarak Demirören medyayı hedef alacağı söyleniyor. Bu arada Peker davasından tüm tutukluların tahliye olması ( cinayetten yargılananlar dışında ) bir rastlantı değil bilinçli bir tasarruf olduğunu düşünüyoruz. Bu ve benzeri tasarruflar Peker’in seçimler yaklaşırken bu iktidara veya Erdoğan’a dönük güzellemeler veya yıpratma doğrultusunda eleştiri veya suçlamayı mı kapsayacak yaşayarak göreceğiz. Bunlardan hangisi olursa olsun bizce sürpriz olmayacaktır.
SONUÇ YERİNE
Gelinen noktada faşizmin bütünsel saldırgan tutumu devam ederken, faşizm üzerine özellikle güncelleme noktasında açılımlara da gündeme geliyor. Bunlar üzerinde illüzyon ve yanlışa düşmemek için değerlendirme yapmanın önemli olduğunu düşünüyoruz.
Faşizm çeşitleri olarak, ırkçı faşizm, dinci faşizm, milli faşizm, cinsiyetçi faşizm, etnik faşizm gibi çeşitleri gündeme getiriliyor. Bunların faşizmin analizi ve analitiğinde güncelleme anlamında elbette önemi vardır. Ayrıca isimlendirmeleri özünü ifade ettiği için detaylandırmak gerekmemektedir. Kısaca değerlendirirsek, ırkçı faşizm, başka ırklara düşman olan, onların yok edilmesini isteyen anlayıştır. ( Ermenilere, Kürtlere, Yahudilere düşmanlık gibi ) dinci faşizm, başka dinlere düşmanlık, varlıklarına tahammülsüzlüktür.( Müslümanların kendi arasında savaşlar, Hristiyanların Katolik, Protestan olarak savaşları, Hristiyan Musevi savaşları gibi ) milli faşizm, tek devlet, tek millet, tek bayrak olarak diğer ülkelere düşmanlıktır. ( İsrail’in Filistin düşmanlığı gibi ) cinsiyetçi faşizm, başka cinsel yönelimlere karşı düşmanlıktır. ( LBGT-İ lere düşmanlık, varlıklarından rahatsızlık duymak gibi ) etnik faşizm , diğer etnisitelere düşmanlık gibi. ( Ermeni, Kürt etnisitesine karşı düşmanlık gibi )
Dolayısıyla bu faşizm çeşitleri Marksizm’in faşizm ilke ve tezlerini zenginleştirmektedir. Bu anlamda faşizmin güncellenmesi olarak da önemlidir. Bu faşizm çeşitleri bir yanıyla M. Foucault’un içimizdeki faşizm anlayışına da çağrışım yapmaktadır. Ama bu çeşitleri faşizmin özgün, kendi muhtevası yerine koymak yanlış olacaktır. Ancak faşizmin otantik muhtevasına bu faşizm çeşitleri bağlandığında doğru ve önemli olacaktır.
Kısa bir faşizmin muhtevasını ele aldığımızda bu durum daha anlaşılır olacaktır. Faşizm bir ideoloji, siyaset, devlet biçimidir. Devletin baskı ve zor aracı ve ideolojik araçları olarak yeniden örgütlenmesidir. Finans oligarşinin açık diktatörlüğüdür. Diğer açık diktatörlüklerden ( Örneğin askeri diktatörlüklerden farkı gibi ) farkı küçük burjuva sınıfsal başatlığında bir kitle hareketi olmasıdır. Bu kitle hareketi olma durumu gelişmiş kapitalizmde bütünsel olarak aşağıdan yukarı, yukarıdan aşağıya inşa edilir. Gelişmiş kapitalizmlere göre az gelişmiş kapitalizmlerde ise yukardan başlayan süreçte sonuçta aşağıdan olarak kitleselleşecektir. Faşizmin bir özgünlüğü de önceden değil ( örneğin kapitalizm, emperyalizm gibi ) faşizmin başlama sürecinden sonra sınıfsal ve diğer özelliklerinin analiz edilmesidir. Dolayısıyla faşizmin olmazsa olmaz bu ilkelerine bağlanırsa faşizmin bu çeşitleri önemli ve özgün katkı olacaktır.
Ayrıca önceki yazımızda başladığımız sosyalizm-komünizm konusuna bir güncelleme ilke ile devam edip yazıyı sonlandırmak istiyoruz.
Hristiyan ahlakçılığına tepkili Marks, “hakikat”, “ahlak”, “adalet” gibi kavramları metafizik bulmasına rağmen, proletaryanın siyasi hareketi söz konusu olduğunda bunları bizzat kaleme almaktan geri durmadı. Birinci Enternasyonal’in tüzüğünde ödev, hak, hakikat, adalet ve ahlak kavramlarını kullandı. Proletaryanın pratik deneyimi açısından bakıldığında da “adalet” ve “hakkaniyet” sınıf kültürünün en temel öğelerini oluşturur.
Komünizm yalnız maddi dünyanın değiştirilmesi , sınıfsal hükmetme ve sömürü ilişkilerinin ortadan kaldırılması değildir, komünizm, aynı zamanda zengin gizli gücü ve yetenekleriyle insanın sevgiye, karşılıksız ve gönüllü hizmete, dayanışmaya açılan yeni bir dünya, hiçbir dinin inşa edemeyeceği zenginlikte manevi değerler dizgisi inşa etmesidir.