Bugün bir kişi değil, bir aile, daha doğrusu bir soy yazımın konusu. Balyan soyu. Bir mimarlık destanının kahramanları onlar. 18. Yüzyıldan itibaren 20. Yüzyılın başlarına kadar devam eden bir destandan söz edeceğim bugün...
18. yüzyıl önemlidir Osmanlı için. Öncelikle büyük toprak kayıpları ile başlayan hızlı çöküşün ilk dönemidir. Bu çöküşün önüne geçebilmek için çareler arandığı, ancak doğru teşhis konulamadığı için tedavinin de başarılı olamadığı dönemdir aynı zamanda.
Bu dönemde başlamıştır batılılaşma çabaları Osmanlının. Kılık kıyafetten yeme içme alışkanlıklarına, yaşam mekanlarından tüketim alışkanlıklarına her şey değişti bu dönemde. Değişim batının etkisi ile başladı kuşkusuz. Önce batı devletleri Pera’da kurdular elçiliklerini. Ardından gayrimüslim tüccarlar terk edip tarihi yarımadayı Pera’yı mesken edindiler kendilerine. Bunları bürokratlar izledi. Saray da bu gelişmelere duyarsız kalmadı, taşındı Boğaziçi’ne. Dolmabahçe’den Kuruçeşme’ye kadar tüm sahil saraylar ve sultan yalıları yerleşkesi halini aldı adeta. Bu süreçte devlet kurumunda da askeri örgütlenmede de değişim yaşanmakta idi elbette. Ancak bunlar konumuz dışı. Bu değişimin nedenleri de ilgilendirmiyor yazımızı. Değişimin kent mimarisine yaptığı etki odaklandığımız yer.
Cadde-i Kebir (İstiklal Caddesi) küçük bir Şanzelize olmuş, etrafında yükselen binalar bir Paris maketi yaratmışlardı adeta.
İşte bu dönemde ortaya çıkar Balyan destanı. Meremetçi Bali Kalfa ile başlar ve kuşaklar boyu devam eder.
Önce Krikor ve Senekerim
Sonraki kuşakta Garabet var.
Daha sonra ise Nikoğos, Sarkis, Hagop ve Simon geliyor.
Destanımız 1925 yılında Levon Balyan’ın dünyayı terk etmesi ile sonlanıyor.
Neler mi yapmışlar bu zaman diliminde?
Neler yapmamışlar ki?
Bilinen eserleri ellinin üzerinde. Dolmabahçe Sarayı, Akaretler sıra evleri (Bu sıra evleri tarihsel TKP nin 3. Kongresinin gerçekleşmesine ve Şefik Hüsnü’nün genel sekreterlik görevine getirilmesine tanıklık etmiştir) , Valide Camii (gezi direnişi sürecinde içinde içki içildiği yalanı ile ünlenen cami) , Nusretiye camii, Maçka Silahhanesi (İTÜ Maçka yerleşkesi ) Gümüşsuyu Kışlası (İTÜ Gümüşsuyu yerleşkesi) Çırağan sarayı, Yıldız camii, Pertevniyal Valide Sultan camii, Dolmabahçe Saat kulesi ve daha niceleri. Kenti dizayn etmişler adeta.
Eserlerinin bir kısmı ayakta değil. Bu durum işlerinin kötü veya bozuk olmasından kaynaklanmıyor. Örneğin Taksim kışlası (Topçu kışlası adı ile ünlendi. Bugün yerinde Taksim Gezi Parkı var) siyasi nedenlerle yıkıldı. Pek çok eserin yok olma nedeni ise Osmanlı aristokrasisinin sık sık değişen beğenileri. Osmanlı dönemi araştırmaları ile ünlenmiş Saro Dadyan bakın ne diyor bu konuda:
“Nevşehirli Damat İbrahim Paşa’nın Fransız saraylarını örnek alarak yaptırdığı muazzam Kağıthane Sarayı’nı Sultan Mahmud, “Bu saray artık zevki okşamıyor” diyerek yıktırtıp yeni bir saray yaptırıyor ama birkaç sene sonra bu yeni sarayın da modası geçiyordu.”
Yıkılanlar sadece Balyan’ların eserleri değil elbette. Pek çok güzel bina kurban olmuş bu şımarıklığa. Balyan ailesine ait eserlerin bir kısmı da nasiplerini almışlar bu kıyımdan.
Ailenin Kayseri’li olduğu kanaati yaygındır. İlber Ortaylı Hoca’ya göre ise Maraş kökenlidirler. Ne önemi var? Anadolu ailesi işte.
Ama Anadolu ailesi olmak önemli kanımca. Neden mi? Üzerinde yaşamakta olduğumuz coğrafyada yetişen mimarlar arasında ilk akademik eğitim almış kişinin Vedat Tek olduğu yazılıdır pek çok kaynakta.
Sorarım ben de Vedat Tek henüz dünyaya gelmemişken Paris’e gidip Ecole des Beaux Arts'da öğrenim görmüş olan Sarkis Balyan nerede yetişmişti? (Burada 1.ulusal mimari akımı öncülerinden Vedat Tek’i aşağılamak değil amacım. İsyanım sadece her şeyin ilki olarak bir Türk’ü sunan yalancılığa)
Kimileri saray mimarı değil diye söylemler geliştirdiler. Doğrusu şu: Sarayın maaşlı personeli değildiler. Ama saraya iş yapan müteahhit idiler. Yaptıkları tüm işler saray tarafından beğeni ile karşılandığı için sürdürdüler bu hizmetlerini ve haklı olarak elde ettiler “saray mimarı” unvanını.
Kimilerine göre ise mimar değil kalfadır onlar. Öyle ya? Krikor’un, Garabet’in, Serekerim’in mimarlık diploması yoktu. Peki Davut Ağa’nın, Sinan’ın ve Osmanlı mimarisine damga vurmuş diğer mimarların diplomaları neredendi acaba?
Ya da Osmanlı’da inşaat işleri ile uğraşan hangi seviyedeki insanlara kalfa denirdi?
Bunları bırakalım bir kenara da yarattıkları eserle odaklanalım derim. Her biri ciltler dolusu yazıyı ve açıklamayı hak etmiş olan eserlerine.
Kuşku yok , araştırmacılar layık olduğu değeri vermişler bu soya. Binlerce sayfa yazılmış Balyanlar ile ilgili kimi doğru kimi gerçek dışı.
Ben burada görece az bilinen birkaç hususa değinmek istiyorum.
Zeki hem de çok zekidir Balyanlar. Beşiktaş’taki Surp Asdvadzadzin (Meryem Ana) kilisesi bu zekanın ışıltısını taşır.
Kilisenin İnşa edildiği tarihlerde gayrimüslimlerin ibadethanelerinde kubbe yasağı vardır. Garabet Balyan delmiştir bu yasağı. Kubbeyi inşa edip üzerini çatı ile kaplayarak. Dışarıdan baktığınızda göremezsiniz kubbeyi. Mekâna girdiğinizde ise tüm ihtişamı ile karşınızdadır.
Duygusaldır Balyanlar örneğin Sarkis Balyan piyanist eşi Makruhi Dadyan ile ortak beste yapmış, eşinin genç yaşta vefatı üzerine inşa ettiği okulu (Makruhyan) eşine adamıştır. (Günümüzde Pera eğitim kurumu) Bir kez daha evlenmemiş eşinin anıları ile yaşamıştır son gününe kadar.
Ve
Haksızlığa uğramıştır Balyanlar
Osmanlı devleti Sarkis Balyan’ın devletten alacaklarına karşılık olarak Kuruçeşme önündeki iki kaya parçasını (Bugünkü Galatasaray Adası) kendisine vermiş ve karşılığında tüm borçlarını silmiştir.
Sarkis bey bu iki kaya parçasını birleştirip kazandığı arazi üzerinde kendisine bir ev yaptırmış ancak evde fazla oturamadan sürgüne gönderilmiştir. Sürgünden 15 yıl sonra dönebilen Sarkis bey evinde doyasıya oturamadan yaşama veda etmiştir.
Sarkis bey tarafından ada haline getirilen kaya parçalarına “vergisi ödenmediği” gerekçesi ile çökmüştür Osmanlı. Mirasçılar mülklerini ancak 1941 yılında geri alabildiler ve 1957 yılında Galatasaray spor kulübüne sattılar. Günümüzde ise hala çökmek isteyenler var Galatasaray'n tapulu malı olan bu kara parçasına.
Ve en hazini
Beşiktaş’taki Ermeni mezarlığının yok edilmesi sonrası (Demokrat Parti dönemi) kayıptı Garabet Balyan’ın mezar taşı.
2015 yılında İBB nin Kartal Soğanlık’ta kurulu bir şantiyesinde bulundu bir tesadüf sonucu.
Bağlarbaşı Surp Haç Ermeni mezarlığında bir anıt mezar var Balyanlar’a ait.
Hayır devlet değil cemaat yaptırdı devlet uğraşır mı öyle şeylerle hiç?
Mezar, Surp Asdvadzadzin kilisesinin sunak bölümünden esinlenilerek tasarlanmış. Gerçekten görkemli bir çalışma
Fırsat bulursanız görmenizi öneririm.