Bugünkü adı Zimbabwe olan Orta Afrika ülkesi 19. Yüzyıl sonuna doğru İngiltere tarafından sömürgeleştirilir.
Yine sömürgesi olan Güney Afrika Cumhuriyeti üzerinden paralı askerlerle yaptıkları saldırılarda ülkenin yerli halkı olan ve ellerinde sadece mızraklarıyla kendilerini savunan Matabeleler müthiş bir direniş gösterirler.
Milyonlarca hektar arazileri ellerinden alınır ve milyonlarca yerli öldürülür, kalanlar köle edilirler.
Arazilerine, yaban hayatlarına ve kendilerinin adeta yaşam kaynağı olan milyarlarca sığır sürüsüne el konulur.
1977 yılına kadar süren yerli halkın direnişi başarı ile sonuçlanır.
Son dönem savaşan yerli halkın liderliğini Matabele dilinde “Tungata Zebiwe” denilen ve dilimize çevirisi “Çalınanı arayan, adalet arayan” olan yerli kabile reisi yapar.
Tungata Zebiwe, bağımsızlık sonrası önce bakan, daha sonra devlet başkanı seçilir -ta ki, CIA tarafından düzenlenen bir suikaste kadar- ülkesinin çalınan değerlerini yerine koymada büyük başarı sağlar.
Herşeye rağmen Zimbabwe’de kalan beyazlarla “helalleşilir,” her iki taraf da acılarını gömer ve ayrımcılık yapılmaz…
Yoksulluk ortadan kaldırılır ve ülkede gerçek adaleti sağlanır.
Ülkenin kaynaklarını İngiliz ve ABD şirketlerinden geri alır ve kamunun yararına kullanacak şekilde işletilir.
Zimbabwe’nin devrim öncesi durumunu okuyunca 21. Yüzıyl Türkiyesine ne kadar benzediğini fark ettim.
Ülkemizin tüm kaynakları yalap/şalap özelleştirildiği gibi hemen her işletmemiz yabancıların sermayesine açılmış durumda.
Yoksulluk ve yolsuzluk rutin hale gelmiş, sermaye tansferleri ile devlet hazinesi ve halkın vergileri bir avuç sermayedara aktarılmış…
Korunup kollanan mafya çeteleri tarafından uyuşturucu ve karapara cenneti haline getirildik.
Hazine tam takır olunca 8. kez “sermaye barışı” ilan edip ülke dışındaki uyuşturucu ve kara parayı aklayıp paklayarak meşru hale getirmekte sakınca görmemişiz…
Adalet ise sadece yandaş olanları koruyan kalkan haline getirildiği gibi toplumun büyük çoğunluğu gözünde yargıkurumları itibarını kaybetmiş hale getirildi.
Zimbabwe’deki sömürge yönetimlerinin yaptığı gibi ingiltere ve ABD sermayesinin emir ve direktiflerine “hay hay”diyoruz…
20 yüzyılın Zimbabwe’si ile benzer durumdayız ama orada “Çalınanı arayan, adaleti arayan” bir lider çıktı ve bu liderin örgütlemesi etrafında toplanan yerli halk büyük bir direnişle 100 yıllık sömürgeciliği tarihe gömdü.
Ülkemizde de halk yıllarca bir “Tungata” aradı…
Bazı dönemlerde bulduğunu sandı, “Menderes, Demirel, Özal, Ecevit, Erdoğan gibi…”
Ama sonunda ciddi olarak yanıldılar, tıpkı Alevilerin “Nice Aliler gördük, Osman çıktı” deyiminde olduğu gibi…
Bu liderlerin hiç birisi farklı toplumsal kesimlere gidip “helalleşmedi, özür dilemedi”
Şimdi halkın “Tungatasını” bulma gibi bir umudu var.
Kılıçdaroğlu…
Helalleşiyor, özür diliyor ve Tungata’nın dediği gibi “çalınan bu paraları ve el konulan kaynakları geri alacağını, adaleti, barışı ve refahı getireceğini” ifade ediyor…
Devletin sınıfsal karakterini iyi bildiğim için Kılıçdaroğlu’nun bu dediklerinin tamamını yapacağını sanmıyorum ama büyük bölümünü gerçekleştireceğine inanıyorum…
Sizde inanırsanız, eminim bu bataklıktan ve karanlıktan kısmen de olsa kurtulacağız…