Klasik söylemdir; “sınıflı toplumlarda sermaye, emekçilerin artı değerlerine el kor ve sermayesini böyle büyütür, bunun adı sömürülmedir...”
Sanayi devrimi ile ortaya çıkan kapitalist sistemin temeli ve özü buna dayanır.
Ancak kadınlar, bu sistemde 2 kez, hatta 3 kez sömürülürler.
19. yüzyılda günde 18 saat çalıştırılan kadınlar, aynı zamanda erkek egemenliğin gereği “evinin kadını, çocuklarının da anası” olmak zorunda kalınca dayanamaz ve sonunda isyan ederler.
Tarihin garip cilvesi ile bu isyanlar ABD’de başlar.
8 Mart 1886’da tekstil işçisi kadınların “Eşit İşe, Eşit Ücret”, sendikalaşma ve oy hakkı için başlattıkları mücadele polis tarafından kana boğuldu.
Amerikan Sosyalist Partisi 1908 Kongresinde Şubat ayının son pazarını kadınlara oy hakkı ve diğer haklar için gösteriye ayırma kararı aldı ve bu kısa zamanda devamlılık kazandı.
1910 yılında Kopenhag’da II. Enternasyonale bağlı Uluslararası Sosyalist Kadınlar, Alman işçi hareketi önderinden Klara Zetkin’in önerisiyle, Amerika’da 8 Mart’ta grev esnasında çıkarılan yangında ölen kadın işçilerin anısına, bugünün “Uluslararası Kadınlar Günü” olarak kutlanmasına karar verildi.
Hem üretim zincirinde sömürülen, hem de erkeğin egemenliğinin getirdiği baskı ile hem duyguları hem de bedeni 2. kez sömürülen kadınlar, tarihin yazılmasında kimi zaman erkeklerden daha belirleyici olmuşlardır.
1789 Fransız Burjuva Devriminde, Şehir Meclisinin kapılarını ekmek diye zorlayanlar ve Versailles’e doğru 8 bin kişiyle yürüyenler kadın işçilerdir.
1871’de, Paris Komününün kadınları, barikatların yiğit savaşçılarıdır.
Çarpışmalarda gösterdikleri yiğitlikleri gören dönemin bir gazetecisi şunları yazar:
“Eğer Fransızlar yalnızca kadınlardan ibaret olsaydı, ne müthiş bir şey olurdu!”
1917 yılı 23 Şubat (8 Mart) ında ise, Rus işçi kadınları Uluslararası Kadınlar Günü nedeniyle Petrograd yollarında barış ve ekmek isteyerek yürüdüler.
Bu, çarlığı tümüyle tarihe gömecek bir devrimle taçlanan gösterilerin ilki oldu ve böylece “Uluslararası Kadınlar Günü Rus Devriminin başlangıcına da damgasını vurdu.”
Kadınların sömürülmesi sadece sınıflı toplumların ortadan kalkmasıyla bitmez.
Bu sadece “artı değere al konulmasını” ortadan kaldırır.
Asıl önemli olan “erkeklerin, kadınlar üzerindeki egemenliğinin sona erdirilmesini sağlayacak olan kültürel devrimdir.”
Toplumsal rol ve bedensel özelliklerinden dolayı “ana” olmak zorunda kalması kadınları 2. sınıf insan konumuna getirecek ahlak anlayışının ortadan kalması gerekir.
Keza, kadını tüketim toplumunun cinsel objesi konumuna indirgeyen kapitalist ahlak anlayışının da son erdirilmesi ile kadının bir kaz kez sömürülmesinin önüne geçilebilir.
“Emekçinin cinsiyeti yoktur” diyerek üretim zincirinde ve sömürülmekte erkekle eşitlenen kadının, cinsel sömürü ile de erkeklerin baskısı altında kalması artık kader olmamalı.
Ve bu anlamda kadının özgürleşmesinde onun en yakın yandaşı yine erkekler olmalıdır.
Hem cinsiyeti, hem emeği sömürülen KADIN...
Paylaş