İstanbul’un en güzel köşelerinden biridir Burgaz adası. Yaklaşık yarım saatlik bir deniz yolculuğu sonrası bu koca kentin merkezi bölgelerine ulaşabilmenin rahatlığını yaşar burada oturanlar. Yine o deniz yolculuğu şehrin gürültüsü ve karmaşasından uzaklaştırıp motorlu aracın bulunmadığı, tertemiz havası ve eşsiz doğa manzarası ile son derece keyifli bir yaşamın içine sokar ada sakinlerini. Sait Faik’in öykülerine ilham veren bu yaşam alanı sahildeki meyhaneleri, birbirinden güzel koyları ve ortasındaki çam ormanı ile bir mutluluk beldesidir adeta.
“Yazmasa idim deli olacaktım” Sait Faik’e ait bu cümle. Adanın eşi zor bulunur güzelliklerini anlatacak daha uygun bir ifade bulamıyorum.
Birbirinden güzel koyları ifadesini kullandım yukarıda. Bugünkü sohbetimizin konusu bu koylardan biri işte. Madam Martha Koyu. Kırk yıla yakın bir süreden beri bu adla anılıyor. Eski adı ise Halikya Koyu yaklaşık bir kilometre uzunluğundaki bu alanın. Dar bir sahil şeridi ve hemen ardında çam ormanı. Sahil taşlık kumu yok. Bana kalırsa bu hali ile daha da güzel. Ancak gerçek güzelliği denizinde. Daha doğrusu denizin altında. Son derece zengin bir deniz çayırı var burada. Ekosistemin dengesi açısından hayli önemli bu çayırın varlığı. Bu nedenle de Martha Koyu birinci derece SİT alanı. Ancak bu vasfını yitirebilir yakın gelecekte. Rant heveslilerinin kurbanı olabilir bu güzelim alan. Nasıl mı? Birazdan açıklamaya çalışacağım. Ancak öncelikle koya adını veren Madam Martha’nın yaşam öyküsünden söz edelim kısaca. 1920 yılında dünyaya geldi. Lübnanlı bir Ermeni idi. Osmanlı Bankası’nda görev yapan babasının tayini çıkınca küçük yaşta İstanbul’a geldi ve öğrenimini burada tamamladı. Saint Benoit lisesinden mezun oldu. Bale öğrendi, kentin ilk balerinleri arasında yer aldı. Dansa ve doğaya aşık bir kadındı. Bu iki tutkusu onu bir yandan mutlu ederken bir yandan da türlü dedikoduların malzemesi yaptı. Berç Kazar ile evlenip Burgaz adaya yerleşince doğa tutkusu daha da arttı Martha’nın İleride adını alacak olan koyu keşfedince buraya âşık oldu adeta. Onun adaya yerleştiği yıllarda gözlerden uzak olan bu koyda geçirmeye başladı günlerini burada çıplak olarak denize giriyor, sahildeki taşlardan değişik aksesuarlar, deniz kabuklarından takılar üretiyor ve bunları dostlarına, arkadaşlarına armağan ediyordu.
Koyun temizlik ve bakımını da üstlenmişti gönüllü olarak. Özgürlük tutkusu ve doğa sevgisi onun giyim tarzına da yansımıştı. Bercuhi Berberyan şöyle tanımlıyor onu “Burgazada Sevgilim” adlı kitabında:
Rastgele salıverdiği saçlarına alından sıkma bandanalar, kolunun dirsekten yukarısına tahta bilezikler, kulağına kocaman halka küpeler, ayak bileğine de halhallar takardı. Bu modalar bizde değil, daha dünyada bile yoktu.”
Özgün giyim tarzı, yaşam enerjisi ve özgürlük tutkusu onu ünlendirdi ada halkının arasında.
Bu ün bir yandan da dedikodulara vesile oldu. O dedikodulara aldırmaksızın bildiği gibi yaşamaya devam ediyor, denize çıplak giriyor, kendisini çalılar arkasından ya da ormanın içinden röntgenleyenlere aldırmıyor, yağmur sularını biriktirip o su ile duş alıyordu. Kendi ifadesine göre “Tanrının suyu” ile yıkanmakta idi.
Uzun yıllar sürdürdü bu tarz bir yaşamı. Ancak hakkında çıkan söylentiler de günden güne artıyordu. Kocası Berç de artık delikanlılık çağına gelmiş olan oğlu Corc da etkilenmişlerdi bu söylentilerden. Her ikisi de soğuk davranmakta idiler Madam Martha’ya. Dışarıdaki söylentiler bir yana da aile içindeki bu soğuk hava yıktı bu özgür kadını. Direnme gücünü yitirdi sonunda ve “Artık rahat edebilirsiniz” yazan bir not bırakarak veda etti yaşama Yıl 1986 idi.
Onun hakkında yaralayıcı dedikoduları çıkarıp bunları yayanlar dışındaki ada halkı sevmişti Madam Martha’yı. İntiharı sonrasında yaz kış günlerini geçirdiği, denize girdiği, yağmur sularını biriktirip duş aldığı koya Madam Martha koyu demeye başladılar. Halikya adı unutuldu ve Madam Martha koyu adı aldı onun yerini. Toplumda yer edinmiş kimi değer yargılarına inat özgür bir yaşam sürdüren bu sıra dışı kadının adını yaşattı böylece Burgaz ahalisi.
Yıllardan beri halk plajıdır burası. Bir ara sözde kampçılar istila etmişlerdi. Cuma’dan Pazar’a burada çadır kurar, tuvaletin bulunmadığı bu alanda ormana dışkılarını, sahile çöplerini bırakıp giderlerdi. Günübirlik ziyaret için uygun ancak kamp kurmak için elverişsiz olan koy alınan önlemlerle kampçı istilasından kurtarıldı.
Kampçı istilasından kurtarıldı kurtarılasına ama daha büyük bir yok olma tehlikesi ile karşı karşıya 2018 yılından beri.
Bu tarihten beri Vakıflar Genel Müdürlüğü özelleştirme çabasında Madam Martha koyunu. Buraya restoran, çay bahçesi vb tesisler kurulması düşünülüyor, bir başka anlatımla ücretsiz halk plajı konumunu yitirmesi için çaba sarf ediliyor.
Sadece Burgaz değil tüm İstanbul adalarında yaşamakta olanlar tepkili bu duruma. Vakıflar ihale açıyor, halk ihalenin iptali için konuyu yargıya taşıyor yıllardan beri.
Vakıflar kazanamadı bugüne kadar. Ancak adaların direnişi karşısında geri adım da atmadı. Hala sürmekte bu hukuk savaşı
Umarım kazanan Adalar halkı olur ve Madam Martha koyu birinci derece SİT alanı olma özelliği ile, ücretsiz halka plajı olma vasfı ile, denizden kıyıya vurmuş moloz, plastik vb atıklardan oluşmuş heykel ve figürlerin zaman zaman gösterime sunulduğu açık hava sergilerine yaptığı ev sahipliği ile ve ekosistemin dengesini sağlayan deniz çayırları ile sürdürmeye devam eder varlığını.