Deprem bir doğa olayıdır,
Binaların yıkılması ise insanın hatasıdır.
İnsanların yıkılan binaların altında kalarak ölmesi,
Yıkılan binaları yapanların ve
Yapılan binaları kontrol etmeyen yönetimlerin suçudur.
Ne olması gerektiğini ilgililer ve uzmanlar yıllardır anlatıyorlar.
Uygulanıyor mu? Hayır.
Ya deprem sonrası?
*
Deprem sonrası olması gerekeni düşünelim.
Deprem fayları üzerinde olan Türkiye gibi bir ülkede,
Devletin temel bir politikası ve kurumları olmalıdır.
Deprem oluşumu ve sonuçları konusunda uzmanlardan oluşan,
AFAD benzeri özerk kurumlar,
Deprem oluşturan fay hatlarına ve yapılarına göre,
Ülkenin hangi bölgelerinde ve hangi şiddette deprem olabileceğinin haritasını çıkarırlar,
Yaratabileceği etkiye göre deprem şiddetlerini sınıflandırırlar,
Olası en kuvvetli deprem etkisinden başlayarak,
Deprem sonrası yapılması gerekenler,
Hangi kurum ve kuruluşlar tarafından,
Ne zaman ve nasıl yapılacağını planlarlar ve görev dağılımı yaparlar.
Deprem olduğu anda da,
Hiçbir makamdan ve kişiden talimat beklemeden,
Kurtarma, sağlık, barınma ve beslenme ekipleri,
Deprem bölgesine doğru harekete geçerler,
Depremin büyüklüğüne göre,
Diğer kurum ve kuruluşları da harekete geçirirler.
*
Pekala olan nedir?
Pazartesi’den bu yana acıyla yaşıyoruz.
Depremin yarattığı hasarın büyüklüğü görülmüyor,
Kurumlar tek kişiden talimat gelmeden harekete geçmiyor,
13 milyon 400 bin insanın yaşadığı 10 ilde,
Yıkılan 5 bin 775 binanın altında kalan onbinlerce insan,
36 saattir kurtarma ekiplerini bekliyor,
Depremden kurtulanlar da,
Aç ve susuz, soğukta ve yağış altında açıkta kalıyor,
Sonuçta da can kaybı her geçen dakika yükseliyor.
*
Türkiye ise bu can pazarını iki farklı pencereden görüyor,
Yaşanan gerçekler ve gerçek ötesi gösterilmek istenenler.
Böylesi bir doğal afet karşısında bile,
Depremin yıkımı altında kalan insanları değil,
Kendi iktidarını düşünen RTE,
Belediyelerin ve halkın dayanışma çabalarını engellemenin,
Acıyla yükselen yardım çığlıklarını,
Yargıya emir vererek susturmanın çaresizliği içindedir.
Neden bu çaresizlik?
Çünkü bu tek kişilik devlet sisteminde,
Devlet, kurumsal kimliğini, niteliğini ve işlevini yitirmiştir.
Ve bu doğa olayı karşısında devlet refleksini gösterememiştir.
Çünkü RTE-AKP devleti yönetmemektedir,
Devleti tek kişinin mülkü olarak görmektedir.
*
Atanan bakanların gerçekleri gösteren sosyal medyayı suçlayabilmesi,
AKP sözcüsünün seçim konuşması yaparcasına,
Tek kişilik sistemi ve cumhur ittifakını güzellemesi,
Bir başka milletin vekilinin milletin haykırışını duymazdan gelerek elindeki telefonla oynayabilmesi,
Bir Vali’nin acı içinde yardım isteyen halka gülerek bakabilmesi,
Dünyanın en büyük felaketi diyerek kendilerini sorumluluktan kurtarmaya çalışmaları…
İktidarsızlığı ve çaresizliği örtme çabalarının dışa vurumlarıdır.
*
Hiç düşündünüz mü;
- Bu 22 yılda millet olarak hep birlikte sevindiğimiz, hep birlikte üzüldüğümüz bir olay yaşandı mı?
- Bu 22 yılda yaşamın normalleştiği, yüzümüzün gülümsediği günler oldu mu?
- Bu 22 yılda iktidar sahiplerinin yüzlerinde gülümseme, gözlerinde sevecen bir ifade gördük mü?
- Bu 22 yılda kendisine bağlı şirketlerin ve sermayenin çıkarları dışında ülkemizin ve halkın çıkarı için verilmiş bir karar alındı mı?
- Bu 22 yılda halkın tamamını kucaklayan, sevgiyi ve barışı dile getiren bir söz duyduk mu?
- Bu 22 yılda bir defa olsun sendikaların, meslek odalarının, derneklerin görüşü soruldu mu?
- Bu 22 yılda çevremizde dost olduğumuz bir komşu ülke kaldı mı?
- Bu 22 yılda ben bilirim, ben söylerim, ben yaparım ben, ben, benden başka bir kavram söylendi mi?
*
Biz olma duygusunu taşımayan insanlar,
İçinde yaşadığı doğaya, birlikte yaşadığı topluma ve insanlara karşı,
Sevgi, saygı, sorumluluk, vicdan ve dayanışma duyguları da taşımazlar.
Böylesi insanların yönettiği bir ülkede de,
Ne huzur kalır ne de umut...
Ne sevgi ve saygı kalır ne de dayanışma ve toplumsal barış…
Bu 22 yılın sonunda önümüze gelecek olan demokrasi sandığı,
Bu 22 yıldır özlemini duyduğumuz olgularla dolacaktır.
Bu güzelim ülkenin güzel insanları,
Huzuru, sevgiyi, umudu, dayanışmayı ve barışı yaşayacaktır.
Yazar notu:
Bu hafta sonu “Biz Olabilmek” başlıklı yazımı, paylaşmak isteği duyamadım. Pazartesi sabahı da depremle uyandık.
Mustafa Bayraktar 2 Yıl Önce
Çok güzel bir betimleme. Yüreğine, eline sağlık üstat. 22 yıldır, yalanla, takiye ile, uyutma politikaları ile iktidarı elinde tutanlar, devlet olma, hükümeti olmayı unutup "ne oldum deliliği" ile kendinden başka kimseyi tanımayan bir anlayış ülkeyi bu çıkmaza getirmiştir. İçte de Dışta da saygınlığı kalmayanlar halka ve Ülkeye hizmeti unutup YANDAŞLARINA ve kişisel çıkarlarına odaklanın a ipin ucunu kaçırdılar. Kurumlar ve yetkililer kalmayınca tek adam elbette çıkmaza girecek, işler yürümeyeceksin ve ülke böylesi açmazlara düşecektir. Bu ucube yönetim var oldukça ülkeye esenlik gelmez üstat
GÜLHAN Madenciolu 2 Yıl Önce
YÜREĞINIZE. Kaleminize sağlık.
İbrahim Acun 2 Yıl Önce
Asıl deprem bilime düşman bir zihniyetin devleti yönetmeye gelmesidir. Pazartesi sabahı patlayan zelzele bilimi hiçe sayan zihniyetin hal ve gidişinin bir yansımasıdır. Turnusol kağıdı gibi hakikati haykırmasıdır. Milletimizin bu hakikatin farkına varmasını umuyorum.
Kahmuran Aladağ. 2 Yıl Önce
Doğru söze ne denir, gerçekleri yazmışınız. Teşekkürler...