Tarih 31 Ocak 1990,
Günlerden Çarşamba, saat 19.15
Atatürkçü Düşünce Derneğinin kurucu genel başkanı Muammer Aksoy evinin önünde arkasından kurşunlanarak öldürüldü.
Uğur Mumcu’nun ertesi gün köşesinde yazdıkları (01.02.1990) Muammer Aksoy neden öldürüldü sorusuna yanıttı.
“… İsteseydi yabancı şirketlerin ve holdinglerin gözdesi olurdu.
Bütün bunları elinin tersiyle itti, çileli yola, devrimciliğe, Atatürkçülüğe baş koydu.
Ve bu uğurda da baş verdi.
En son çabası laikliğin savunulmasıydı.
Bu amaçla Atatürkçü Düşünce Derneği'ni kurmuş, dernek adına yapılacak açıklamaları kaleme almıştı. Prof. Aksoy bir inanç ordusunun adıydı.
Öylesine yiğit ve öylesine inançlıydı.
Aksoy'u öldüren kurşun, Atatürk'e, Atatürkçülüğe sıkılmıştır.
Alçakça kurşunlanan Aksoy, gittikçe sayıları azalan son Atatürkçülerden biriydi.
Bütün Atatürkçüler, bütün devrimciler, laikliğe yürekten inananlar, hepimizin ve hepimizin başı sağ olsun.
Ah hocam, ah, ah, ah.” (Faruk Bildirici, 24.01.22, T24)
“Ak saçlı inanç ve onur heykeli” diye tanımladığı Muammer Aksoy’un fotoğrafına sımsıkı sarılarak taşıdı yüzbinlerin önünde.
*
Tarih 24 Ocak 1993
Bir Pazar sabahıydı…
Önce telefonlar çalmaya başladı,
Ardından televizyon kanallarında siyah bir bant içinde son dakika haberi geçti.
“Arabasına konan bombanın patlaması sonucu gazeteci Uğur Mumcu hayatını kaybetti.”
Gözler nemlendi, dişler kenetlendi, dudaklar mühürlendi, söz bitti…
Karanlık, Cumhuriyet aydınlanmasının savunucusu bir yurtseveri daha yok etmişti.
Üç yıl önce Prof. Dr. Muammer Aksoy’u ve ardından Çetin Emeç’i, Turan Dursun’u, Doç. Dr. Bahriye Üçok’u, Musa Anter’i yok eden karanlık eller, Uğur Mumcu’nun da bedensel varlığını bizlerden almıştı.
Tanıyan tanımayan, okuyan okumayan, seven sevmeyen milyonlar doğanın gözyaşları altında Uğur Mumcu’yu doğanın kucağına bıraktık.
Tıpkı, yitirdiğimiz diğer aydınlar gibi…
Yetkili ve sorumlu makamlardan “terörü lanetleyen, failleri bulmaya ve katilleri en kısa sürede yakalamaya söz veren…” sesler yükseldi.
Tıpkı, yitirdiğimiz diğer aydınların ardından söylendiği gibi…
Daha üstünden bir ay geçmeden karanlık eller Eşref Bitlis’e, ardından Onat Kutlar’a, Av. Ali Günday’a, Metin Göktepe’ye, Prof. Dr. Ahmet Taner Kışlalı’ya, Gaffar Okan’a, Necip Habletmitoğlu’na, Hrant Dink’e, Mustafa Yücel Özbilgin’e uzandı.
Tıpkı, diğer aydınlarımıza olduğu gibi…
Yine milyonlar yürüdü…
Yine sözler verildi…
Ancak ne failler ne de failleri yönlendiren karanlık eller ortaya çıkmadı, çıkartılmadı.
Bu saldırılar, nedense hep kişisel ya da ufak gurupların işi olarak kaldı.
Oysaki Güldal Mumcu’nun açıkladığı Mehmet Ağar’ın “Öyle bir iş ki, bir duvar gibi… Bir tuğla çekersek duvar yıkılır” sözleri karanlık ellerin ördüğü duvarı gösteriyordu.
*
İlginçtir, bu karanlık duvarın örülmesi de bir 24 Ocak’ta (1980) başladı.
- Duvarın adı; Neo-liberalizm
- Gerekçesi; Dünya küreselleşti, globalleşti
- Reklamı; Demokrasi, insan hakları, çağdaşlaşma…
- Öneresi; Serbest piyasa ekonomisi
- Uygulaması; Devletin egemenliği ve etkinliği yok edilecek, piyasanın egemenliği kurulacak…
Sözü uzatmaya gerek yok.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti 24 Ocak kararları ile kuruluş ilkelerinden, Demokratik Laik Sosyal Hukuk Devleti niteliğinden ve Yurtta Barış Dünyada Barış temel politikasından uzaklaştırıldı.
Ve bugün yaşadığımız ekonomik, sosyal ve siyasal koşulları yaratacak kurallar, politikalar ve uygulamalar devreye sokuldu.
Bu uygulamaları yerine getirecek iktidarlar alkışlandı, desteklendi…
Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşu, kurucu ilkeleri ve niteliği ile bugünler arasına örülen neo-liberalizm duvarını en başta gören ve bizlerin de görmesi için yazan, konuşan, çabalayan aydınlarımızın ise bedensel varlıkları yok edildi.
Duvarın örülmeye başlandığı 24 Ocak’ta saldırdı karanlık eller Uğur Mumcu’ya ve Gaffar Okan’a…
- Sanıyorlar ki, böylece Cumhuriyetin aydınlığı karanlığa teslim olacak,
- Bilemiyorlar ki, bedenler ölür ama düşünceler sonsuza dek yaşar,
- Göremiyorlar ki, yarattıkları karanlığın sonu aydınlık olacak.
- Bilsinler ki, Cumhuriyet Devriminin önderi Mustafa Kemal Atatürk’ün yaktığı Aydınlanmanın ışığıyla oluşan “Fikirler, zorla ve şiddetle, top ve tüfekle asla öldürülemez.”
ON’LAR;
- Adalet ve Demokrasi istediler, Herkes için,
- Sosyal Hukuk Devleti istediler, Herkes için,
- Tam bağımsız, Demokratik Laik bir Cumhuriyet istediler, Herkes için,
- Herkes için istedikleri Cumhuriyete can verdiler.
ON’LAR için Adalet ve Demokrasi istiyoruz 30 yıldır,
Her 24 – 31 Ocak haftasında.
Karanlıklar aydınlanıncaya kadar da sürecek,
Adalet ve Demokrasi isteği.
CUMHURİYETE CAN VERENLERİ saygıyla ve özlemle selamlıyorum…
İbrahim Acun 2 Yıl Önce
Beyni çalışmayanın eli kolu çalışır, kaba kuvvet kullanır. Tartışmak, müzakere etmek yerine kısa yoldan ortadan kaldırmayayım seçerler. Aydınlarımız İşte bu zihniyete kurban gittiler. İşin ironisi aydınlar kendilerini katledenlerin de hakkını savunurken, katiller bunun farkında bile değillerdi. Ama onları azmettirenler her şeyin farkındaydılar. Aydınlarımızı katleden tetikçiler bulundu ancak az ettirenlere bir türlü ulaşılamıyor. Çok yazık!
Yavuz Önem 2 Yıl Önce
En büyük hedef laiklik ve Atatürkçü düşünce modeli olduğu çok aşikarken bu ülkeye geçmişten beri hüküm edenler hem duyarsız hem düşman (!)...Yazık çok yazık.
ALİ Ekber Güvenç 2 Yıl Önce
Çok güzel bir yazı olmuş ellerinize, kaleminize ve yüreğinize sağlık.
Faik Alper Sökmen 2 Yıl Önce
Vicdan sahibi insanların en akıllıları, en yüreklileri yani solcular hep öldürüldü ama sol düşünce her ölümde daha da büyüdü, derinlere kök saldı. Emperyalistlerin ve işbirlikçilerinin korkusu da büyüdükçe büyüyor, korkudan titriyor, bu yüzden daha da saldırganlaşıyorlar.
Ali faki 2 Yıl Önce
Tarihler boyu ülkemizde aydınlar yurtseverler pusularda yada işkencelerde öldürüldü o günde bu günde yarınlarda bulunmuyayacak çünkü sağ iktidarlar puslu havayı çok sever zira bilirlerki bu karanlık gidişatı ancak devrimciler ve aydın muhalifler durdurur
Duran Kuru 2 Yıl Önce
Demokrasi ı şehitleri her zaman yaşayacak ve Önder placaktır
Melek Yılmaz 2 Yıl Önce
Kaleminize sağlık. Çok güzel anlamışsınız gerçekleri
Mustafa Bayraktar 2 Yıl Önce
Yüreğinize sağlık üstat. Çok güzel tespitler. Faili meçhul cinayetlerin sonu bugünkü ucube yönetimi getirdi. Bir olaydan kimin çıkarı varsa katil de odur.
A.yücel Çiftçi 2 Yıl Önce
Sevgili dostum, bugün birlik ve mücadele çağrılarının en elzem olduğu bir dönemdeyiz. Cumhuriyete sahip çıkarak demokratik bir cumhuriyetin kapısını açık tutmanın tamda eşiğindeyiz. Yüz yıldan fazla süren demokrasi mücadelesi uğruna verilen kavgada düşén devrimin önder, militanlarına ödenecek borcumuzu gazyaşı dökmekle değil, o yolda mücadele ederek yerine getirebiliriz. Sizlerin bu uğurda bitmez tükenmez emeğinizi takdir ediyor ve kutluyorum.