Bu hafta ülkede ve Meclis’te ekonomi gündemi oldukça yoğundu. Malum bir yandan ek vergiler, bazı vergilerin oranlarındaki artışlar ve borçlanma yetkisini artıran düzenleme yasalaşırken, diğer yandan da on milyonlarca memur ve memur emeklisi, işçi ve esnaf emeklisini ilgilendiren Temmuz-Aralık dönemi maaş ve ücret zamları belirlenecek.
TÜİK bildiğiniz gibi…
Bunun için de her zamanki gibi TÜİK’in enflasyon rakamlarını açıklaması beklendi. TÜİK bunu iki gün gecikmeli olarak yaptı ve Haziran ayı için aylık enflasyonunu yüzde 3,92; yıllık enflasyonu yüzde 38,21 ve 6 aylık enflasyonu yüzde 19,77 olarak açıkladı. (1)
Buna karşılık bağımsız iktisatçı araştırmacıların oluşturduğu ENAG’ın enflasyon rakamları TÜİK’in rakamlarının 2,5 katı civarında. Sırasıyla: Yüzde 8,54; yüzde 108,58 ve yüzde 50,3. İstanbul Ticaret Odası ise İstanbul için aylık enflasyon oranını (İstanbul Ücretliler Geçinme İndeksi) yüzde 3,46 ve yıllık olarak yüzde 55,19 olarak açıkladı. (2)
Şimdi bunca rakamın arasında kaybolmadan söylenebilecek ilk şey, TÜİK’in bildiğini okumaya devam ettiği ve enflasyonu düşük gösterme çabasını sürdürdüğü.
Öyle ki memur ve memur/işçi emeklilerinin maaşlarına yapılacak zamlar için esas teşkil eden altı aylık tüketici fiyat enflasyonu açısından ENAG’ın rakamı TÜİK’in rakamının 2,56 katı büyüklüğünde. Bu da emekçilerin hak ettiklerinden daha az zam almasına ve enflasyon karşısında ezilmeye devam etmelerine neden olacak.
Ayrıca aylık enflasyonun Haziran’da tekrar yükselişe geçmiş olması ve döviz kurundaki artışların sürmesi, enflasyonun Temmuz’dan sonra resmi olarak da yukarı çıkacağının birer göstergeleri.
Enflasyon ve hayat pahalılığı aynı şey değil
Kaldı ki sözü edilen bu enflasyon “manşet enflasyon”, yani manşete çıkan enflasyon. Öyle ki çarşıda, pazarda, mağazalarda her şeyin fiyatı manşette yer aldığı gibi ortalama yüzde 38 artmadı, çok daha fazla arttı. Yüzde 300’lere varan artışlar söz konusu. Temel gıdada, ev kiralarında, ulaştırma ve enerjide, otel ve konaklamada fiyatlar manşet enflasyonunun çok çok üstünde seyrediyor.
Yani enflasyon verileri (ister resmi, ister gayri resmi), hayatın ne denli pahalı olduğu gerçeğini ya da insanlarımızın artık derin bir “yaşam maliyeti krizi” ve yoksulluk içinde olduğu gerçeğini yeterince yansıtmıyor.
Enflasyon cephesinde bunlar olurken, gelirler cephesinde durum nedir? Ülkedeki gelir dağılımı adaletsizliğinin geldiği boyutlar ortada. Bunu TÜİK dahi gizleyemiyor. Ayrıca Haziran ayında dört kişilik bir ailenin sadece aylık gıda harcamasını gösteren “Açlık Sınırı” 10,373 TL ve gıda ve diğer temel harcamalarla birlikte oluşturulan “Yoksulluk Sınırı” 33,789 TL oldu. (3)
Memurlara yapılacak zam gerçek enflasyonun çok gerisinde
Bu gerçekler ortada iken dünkü torba yasa ile vergileri artıran bazı düzenlemelerin yanı sıra, 7 Temmuz’da Meclis’te görüşülmesine başlanacak olan, memur maaşlarına, memur ve işçi ve esnaf emeklilerine yapılacak olan zamları içeren bir yasa teklifi var.
Bu teklife göre (refah payı katkısından söz edilmiyor); memurlara seyyanen 8,077 TL ve yüzde 17,55 zam verilecek. Memur emeklilerine seyyanen zam yok, maaş artışı sadece yüzde 17,55’te kalacak. SSK ve BAĞ-KUR emeklilerine yapılacak olan zam ise yüzde 19,77 olacak. Muhtemelen bu teklif kabul edildikten sonra Cumhurbaşkanı daha önce yaptığı gibi bir jestle küçük çapta bir artış daha yapacak.
Artan hayat pahalılığının karşısında bu zamlar emekçiler için çok komik düzeyde kalacağı gibi, emeklilere seyyanen ücret zammı verilmemesi sistemin emeklileri kendisine bir yük gibi gördüğünün bir kanıtı.
Neo liberalizm tam gaz sürecek
Bu zam düzenlemesinin arka plan felsefesini Bakan Şimşek bir twitinde şöyle özetliyor aslında:
“Programımızın üç temel bileşeni var: Mali disiplinin yeniden tesis edilmesi; yani deprem etkisi hariç, bütçe açığının Maastricht kriterleri ile uyumlu bir seviyeye çekilmesi. Enflasyonun orta vadede tek haneye düşürülmesi için kademeli parasal sıkılaştırma ve enflasyon hedefi ile uyumlu gelirler politikası. Makro finansal istikrarı ve diğer tüm kazanımları kalıcı hale getirecek yapısal reformlar.” (4)
Yani Bakan Şimşek, neo liberal kemer sıkma politikalarını tam gaz uygulamaya yeniden başlayacaklarının müjdesini (!) veriyor. Nitekim dün yasalaşan torba yasa teklifi ile (gerçek bir servet vergisi gündeme getirilmezken), daha çok da otomobil sahibi orta sınıfı ilgilendiren Motorlu Taşıtlar Vergisi bu yıl iki kat ödenecek.
Şirketlere verilen asgari ücret desteği ayda işçi başına 500 TL’ye yükseltilirken, Kurumlar Vergisi istisna ve muafiyetlerinde her hangi bir daralma yapılmadı, sadece bu verginin oranları yüzde 5 puan artırılarak yüzde 25-30’a yükseltildi.
Ortaya çıkan devasa bütçe açıkları yüzünden, Cumhurbaşkanına kamu idareleri bütçelerinin ilgili tertiplerine “ödenek ekleme yetkisi” verildi (yani bir tür ek bütçe söz konusu). Keza bu yılki Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu kapsamında belirlenen net borç kullanımı tutarının üç kat artırılabilmesi için Cumhurbaşkanına yetki verildi. (5)
Özetle, Temmuz zamlarıyla yapılacak olan maaş ve ücret artışları; yükselmekte olan enflasyonla, yeni vergilerle ve vergi artışlarıyla ve borçlanma limitinin yaklaşık 2,2 trilyon TL’ye yükseltilmesiyle emekçilerden geri alınacak. İktidar daha fazla vergi alırken, aynı zamanda giderek daha fazla da içeriden borçlanmaya çalışacak.
Halkımız memnun mu?
Bu zamları halkımızın azımsanamayacak bir kısmı memnuniyetle karşılayacaktır. Çünkü gerçek enflasyonun, gelir adaletsizliklerinin farkında olmayan bu kesimler yeterli düzeydeki ücret/maaş artışlarını, insan onuruna yaraşır bir gelire sahip olmayı, temel bir insanlık hakkı ya da yurttaşlık hakkı olarak görme bilincine de sahip değiller. Onlar yapılan zamları muktedirin kendilerine lütuf ettiği adeta bir tür bağış gibi görüyorlar. Onun içinde hallerine şükrediyorlar.
Bu durum, ülkedeki işçi ve emekçi sınıfların, çeşitli nedenlerle, sahip olmaları gereken sınıf bilincinden onlarca yıldır mahrum olmalarının, ekonomik hak ve örgütlenme özgürlükleriyle demokrasi arasında bağ kurmakta zorlanmalarının, bu yüzden de örgütlü bir mücadele içine girmemelerinin kaçınılmaz bir sonucu.
Nitekim ITUC’un Haziran sonunda yayımlanan raporunda Türkiye’nin dünyada işçi hakları ve özgürlüklerinin en fazla ihlal edildiği 10 ülke arasında yer alması şaşırtıcı değil. Bu raporda işçi hakları ve özgürlüklerinin ihlali şu başlıklarla ele alınıyor:
“Grev hakkının kriminalize edilmesi, toplu pazarlıkların aşındırılması, sendikalaşmanın engellenmesi, işçilerin adil bir yargıya başvurmalarının zorlaştırılması, işçi sendikalarının yasal olarak kabul edilmemesi, işçilerin örgütlenme, toplanma ve açıklama yapma haklarının engellenmesi, işçilere iş yerinde şiddet uygulanması, sendikacıların gözaltına alınması, tutuklanması hatta öldürülmesi”. (6)
Bu ihlalleri en fazla yapan 10 ülke şöyle sıralanıyor: Bangladeş, Belarus, Ekvator, Mısır, Eswatini, Guatemala, Myanmar, Tunus, Filipinler ve Türkiye.
Türkiye’nin puanı 5,0
Endekste sıralanan ülkelerin puanları 1,0 ile 5,0+ arasında değişiyor. 5,0+ sadece askeri yönetimler altındaki en kötü durumu anlatıyor. Türkiye’nin içinde yer aldığı grubu tanımlayan 5,0 puansa askeri yönetimler dışında işçilerin çalışabileceği en kötü koşulları içeren otoriter ülke statüsünü anlatıyor (no guarantee of righs).
Rapora göre böyle ülkelerde işçi hakları kâğıt üzerinde mevcuttur, hatta yandaş sendikaların üye sayısı oldukça fazladır ama gerçekte işçiler bu hak ve özgürlüklerini kullanmaktan yoksundurlar.
Raporda, Türkiye’de en çok ihlal edilen işçi haklarının “yasal grevlere izin verilmemesi”, “sendikacıların ve (Şebnem Korur Fincancı örneğinde olduğu gibi) emek-meslek örgütü yöneticilerinin tutuklanması” ve “sendikalara sistematik baskı uygulanması” olduğu ileri sürülüyor.
Sonuç olarak
İşçilerin, memurların ve emeklilerin ülkede bir süredir yaşanmakta olan gelir dağılımı adaletsizliği, mülksüzleştirme ve yoksullaştırma politikalarının yol açtığı sorunlara ilave olarak yaşadıkları yüksek enflasyon ve hayat pahalılığına karşı daha yüksek ücret zammı istemeleri son derece haklı ve yerinde bir tutumdur.
Ancak emekçiler bunu yaparken, bir yandan bu zamların ya da iyileştirmelerin etkisinin geçici olacağının ve kısa bir süre sonra daha yüksek enflasyon ve vergi artışları biçimindeki kemer sıkma politikalarıyla bunların geri alınacağının bilincinde olmaları ve ona göre hareket etmeleri gerekiyor.
Bir başka anlatımla, mücadelelerini sadece ekonomik durumlarını iyileştirme, ekonomik hak elde etme mücadelesi ile sınırlı tutmamalılar zira kapitalizm bu hakları her seferinden geri alma becerisini gösteriyor. Nitekim son bir yılda ülkede asgari ücrete yapılan yüzde 80 civarında zamma rağmen ücretli emekçilerin durumunun daha da kötüleşmesi bunun bir kanıtı.
Bu nedenle de işçiler, emekçiler ve emekliler kendi sınıf sendikalarında örgütlenmeli, başta grevle desteklenen toplu sözleşme hakları olmak üzere işçi haklarına ve özgürlüklerine sahip çıkmalıdır.
Ayrıca ekonomik mücadelelerini demokrasi ve barış mücadelesi ile birlikte yürütmelidirler. Çünkü ancak barış içindeki bir toplumda ve demokrasi altında işçi hakları ve özgürlükleri teminat altında olabilir.
Anahtar sözcükler: Demokrasi, Enflasyon, Hayat pahalılığı, İşçi hakları, Memur zammı, Örgütlenme hakkı.
Dip notlar:
TÜİK, Tüketici Fiyat Endeksi, Haziran 2023, https://data.tuik.gov.tr/Bulten/Index?p=T%C3%BCketici-Fiyat-Endeksi-Haziran-2023 (5 Temmuz 2023).
ENAGrup Tüketici Fiyat Endeksi (E-TÜFE) Haziran 2023, https://enagrup.org/bulten/b230603.pdf (3 Temmuz 2023), https://ito.org.tr/documents/istatistik_genel_tablo_dokumanlari/basin_bulteni_haziran_2023.pdf (1 Temmuz 2023).
https://www.turkis.org.tr/turk-is-haziran-2023-aclik-ve-yoksulluk-siniri (27 Haziran 2023).
https://twitter.com/memetsimsek/status/1676842378009640961 (6 July 2023).
6/27/2023 Tarihinde Meydana Gelen Depremlerin Yol Açtığı Ekonomik Kayıpların Telafisi İçin Ek Motorlu Taşıtlar Vergisi İhdası ile Bazı Kanunlarda ve 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi.
International Trade Union Confederation, 2023 ITUC Global Rights Index-The world’s worst countries for workers, https://www.ituc-csi.org/2023-global-rights-index (30 June 2023).