Ülkedeki TÜFE’ye (tüketici enflasyonu) en büyük katkı en zengin kesimden geliyor, buna karşılık “enflasyonla mücadele” adı altında, ısrarla, en yoksulların tüketimlerini kısmaya dönük mali sıkılaştırma politikaları uygulanıyor. Bunun kaçınılmaz sonucu olarak, enflasyon dirençli halini sürdürürken, halk ezilmeye devam ediyor.
Şimşek-Karatepe görüşmesi
CHP’nin ekonomi ve maliyeden sorumlu Gölge Bakanı Prof. Y. Karatepe’nin iktidarın Ekonomi ve Maliye Bakanı M. Şimşek ile hafta başında yapacakları görüşmede; asgari ücret, emekli maaş zamları ve vergi düzenlemeleriyle ilgili bazı taleplerinin olacağı ileri sürülüyor. Karatepe’nin asgari ücretin ve emekli maaşlarının artırılmasını talep edeceğini ya da önereceğini tahmin edebiliriz.
Vergisel düzenlemelere gelince, Karatepe’nin kısa açıklamasından, asıl olarak mevcut dolaylı vergilerin payının azaltılması ve bu çerçevede kurumlar vergisi gibi dolaysız vergilerin payının artırılması, böylece vergide adaletin sağlanması gibi önerilerde bulunacağı anlaşılıyor.
Bu görüşme ile ilgili ki esaslı sorunlar var!
İlk olarak, ülkenin birinci partisi konumuna gelmiş ve rüzgârı da arkasına almış olan bir muhalefet partisi, hızla yıpranmakta olan ve aynı zamanda ülkedeki ekonomik ve sosyal yıkımın sorumlusu olan iktidar partisinden (emekçiler lehine de olsa) talepte bulunmalı mıdır?
Yani CHP muhalefet mi yapmalıdır, yoksa zor durumdaki iktidar ile işbirliği mi yapmalıdır? Yanıtlanması gereken asıl soru budur.
Yoksa iktidarın bugünkü krizin yegâne sorumlusu olduğu gerçeğini ortaya koyarak, muhalefet olarak kendi alternatif programlarını ve iktidar olduklarında bu çerçevede yapacaklarını tüm topluma, hem Meclis’te hem de Meclis dışında, anlatmalı ve halkı iktidarın en kısa zamanda demokratik yollarla değiştirilmesi gerektiğine ikna mı etmelidir?
Önce yeterince teşhir yapılmalı
Pakette daha önce var olan; borsa gelirlerinin ve yatırım fonlarının vergilendirilmesi, büyükşehir belediyeleri kapsamındaki basit usüle tabi mükelleflere tanınan muafiyetlerin kaldırılması ve 1’den fazla gayrimenkul sahiplerine ilişkin ek vergiler gibi önlemlerin paketten çıkartılması, buna karşılık yurt dışı çıkış harcını 10 kat artıran maddenin pakette kalması, iktidarın sermaye yanlısı bakışının en somut örneğidir.
Kısaca, iktidarın sermaye ve servet zengini yanlısı vergisel tercihlerini toplum nezdinde teşhir etmeden ve alternatif bir emekten yana vergi programını da sunmadan “gölge bakan”ın iktidarın bakanı ile görüşmesinin, “zor zamanlarda muhalefetin iktidara uzattığı bir el olarak” algılanması kaçınılmazdır.
Vergiler amaç değil, araçtır
İkinci olarak, vergiler, vergi politikaları bir araçtır, amaç değildir. Yani amaçtan bağımsız bir vergileme olmaz. Bu amaçların başında; ekonomik ve finansal istikrarsızlıklarla mücadele (örneğin enflasyon), kaynakların etkin ve verimli kullanılmasının sağlanması, servet ve gelir dağılımı adaletsizliğinin azaltılması ve kalkınmanın finansmanı gibi amaçlar en başta gelir. Araçlarsa; vergi oranlarının artırılması, matrahların genişletilmesi, etkin vergi denetimleri ve vergi reformlarıdır.
Eğer şu anki amaç spesifik olarak enflasyonu aşağıya çekmek ve gelir ve servet dağılımında adaletsizliği azaltmaksa, muhalefetin önerileri dolaylı-dolaysız vergi ayrımının çok ötesine giderek daha radikal olmak zorundadır.
Çünkü bugün başta emekçiler ve emekliler olmak üzere, toplumun önemli bir kesimini ezen sadece KDV, ÖTV gibi dolaylı verdiler değil, aynı zamanda Gelir Vergisinin sermayeyi, yüksek gelirliyi koruyan yapısıdır. Kurumlar Vergisinin toplanan her vergi gelirinin sadece yüzde 9-10’unu karşılıyor olmasıdır. Sermayeye, “muafiyet, istisna ve indirimler” adı altında sunulan yüzlerce milyar liralık vergi teşvikidir. Aynı zamanda elektrik, doğalgaz ve su faturaları gibi ağır faturalardır.
Verginin yükünü artık sermaye taşımalı
Bu nedenle de, verginin yükünü emeğin üzerinden alınıp, bu ülkede onlarca yıldır servetini büyüten tek sınıf olan büyük sermaye ve servet sahiplerinin üzerine bindirilmesi gerekiyor. Bu olmaksızın ne enflasyonla etkin mücadele edilebilir ne de vergileme yoluyla gelir ve servet eşitsizlikleri azaltılabilir.
Yapılması gereken; gelir ve servet dağılımını, dik artan oranlı gelir vergisi, aşırı kâr ve rant vergisi ve servet vergisi gibi vergilerle iyileştirmek, etkin vergi ve kamu harcaması denetimleri yürütmek, sermayeye tanınan istisna, muafiyet ve indirimleri ortadan kaldırmak, borsa başta olmak üzere finans sektörünü etkin bir biçimde vergilendirmek ve yeniden kamulaştırmalar yapmaktır.
Bunları iktidar partisinin yapmayacağı çok açık zira bu öneriler inandıkları neo-liberal düşünceye ve temsil ettikleri hâkim sınıfların çıkarlarına ters.
Gölge Bakanlığı doğru mu anlıyoruz?
Aşağıdaki tırnak içindeki metinler yapay zekâ tarafından üretildi:
“Birleşik Krallık'ta hem gölge bakanlar hem de gerçek bakanlar belirli konuları tartışabilecekleri, mevzuatı inceleyebilecekleri ve hükümet politikasını irdeleyebilecekleri parlamento komitelerinde yer alabilirler. Bu etkileşimler özel toplantılar olmamakla birlikte, diyalog için bir platform sağlarlar. Hem gölge hem de gerçek bakanların aynı kamuya açık etkinliklere, konferanslara veya yuvarlak masa tartışmalarına katıldığı durumlar olabilir. Bu etkinlikler bazen gayri resmi tartışmalara yol açabilir”.
“Yani gölge bakanlar genellikle normal görevlerinin bir parçası olarak asıl hükümet bakanlarıyla resmi toplantılar yapmazlar. Gölge bakanların ve gerçek bakanların rolleri ve sorumlulukları, sırasıyla muhalefetteki ve hükümetteki konumlarını yansıtacak şekilde farklıdır. Gölge bakan, ilgili hükümet bakanlarının çalışmalarını incelemek ve bunlara itiraz etmekle görevlidir. Resmi muhalefet partisinin bir parçasıdır ve hükümetten hesap sormayı, alternatif politikalar önermeyi ve hükümetteki potansiyel bir geleceğe hazırlanmayı amaçlar”.
Kısaca, gölge ve gerçek bakanlar arasında resmi toplantıların yapılmaması, hükümet ve muhalefetin rolleri arasında net bir ayrım olmasını sağlar. Bu ayrım parlamenter demokrasinin işleyişi açısından hayati önem taşır ve muhalefetin hükümeti gereksiz etki veya işbirliği olmaksızın etkin bir şekilde denetleyebilmesini mümkün kılar”.
O halde iki finansçı Mülkiyelinin bu görüşmesinden ne murat edebiliriz? CHP, müesses nizamın bir partisi rolünü sürdürerek, gölge bakanlık uygulamasını “iktidarın zor zamanlarında yanında olmak biçiminde bir işbirliği yapmak” olarak anlamış olmasın sakın? Eğer durum buysa muhalefetin hükümetin gölgesinde kalması kaçınılmaz değil midir?
Anahtar sözcükler: Enflasyon, Gölge bakanlık, Vergi paketi, Yapay zekâ.