20.05.2023, 10:09

Prangaları kırmak için ne yapmalı (ya da yapmamalı)?

14 Mayıs seçimleri Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yeniden seçilebilecek kadar oy almasıyla neticelenmediği için seçim ikinci tura kaldı.

Diğer yandan, muhalefetin ortak adayı Kılıçdaroğlu da seçilemediği gibi, milletvekilliği seçimleri Millet İttifakı, özellikle de Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) ve İyi Parti (İYİP), Emek ve Özgürlük İttifakı’nı oluşturan Yeşil Sol Parti (YSP) ve diğer sol-sosyalist partiler ve hareketler ve Sosyalist Güç Birliği bileşenleri açısından da iyi sonuçlanmadı.

Öyle ki Erdoğan, rakibi Kılıçdaroğlu’ndan 4 puandan fazla oy alırken (yüzde 49, 24) , Cumhur İttifakını oluşturan partilerin milletvekillerinden oluşan blok yüzde 48,7 ile Meclis’te 323 milletvekilliği elde ederek çoğunluğu sağladı.

Bu sayı Anayasa değişikliği için gerekli milletvekili sayısı olan 360’ın altında kalsa da, iktidar bloku açısından her hangi bir sorun oluşturmuyor zira bu blok şimdilik mevcut anayasadan ve siyasal rejimden memnun (zaten bu rejimle birlikte gelen seçim yasası sayesinde çoğunluğa sahip olabildi).

Millet İttifakı’nın büyük bileşeni olan CHP geçmişte İYİP konusunda yaptığını tekrarladı ve “demokrasiyi savunmak” adına 40 civarında sağcı milletvekilini daha kendi listesinden Meclis’e sokmayı başardı (!).

Seçimlere Yeşil Sol Parti (YSP) adı ile giren ve ana bileşeninin Halkların Demokrasi Partisi (HDP) olduğu Emek ve Özgürlük İttifakı, 4’ü Türkiye İşçi Partisi’ne (TİP) ait milletvekillerinden oluşmak üzere, toplam 65 milletvekili çıkartabildi.

Sol Parti (SOL), Türkiye Komünist Partisi (TKP), Türkiye Komünist Hareketi (TKH), Devrim Hareketi (DH) ve Türkiye Sosyalist İşçi Partisi’nden (TSİP) oluşan Sosyalist Güç Birliği ise ancak yüzde 0,29 (toplam 159,405 oy) alabildi ve doğal olarak milletvekili çıkartamadı.

Tarihimizin en sağcı meclislerinden biri ile karşı karşıyayız

Özetle, Cumhuriyet’in ikinci yüzyılında Türkiye Büyük Millet Meclisi, genel olarak solun, sosyalist partilerin ve Kürt siyasal hareketinin oldukça zayıf, buna karşılık HÜDA-PAR da dâhil olmak üzere, laiklik karşıtı, siyasal İslamcı- aşırı milliyetçi-ırkçı partilerin güçlü biçimde temsil edildiği bir siyasal bileşimden oluşuyor.

21 yıllık neoliberal-siyasal İslamcı ve milliyetçi rejimin hem ekonomik hem de politik olarak en fazla yıprandığı bir dönemin ardından gerçekleşen bu seçimlerin öncesinde toplumda bu rejime ve iktidarına artık son verilebileceği inancı ve beklentisi oldukça yüksekti. Bu yüzden de sonuçlar büyük hayal kırıklığı yaşattı.

Hayal kırıklığı yaşanıyor

Çünkü derin ekonomik kriz, yoksulluk, yüksek enflasyon ve yaşanan çok büyük bir depremin yarattığı tahribatlar karşısında çaresiz ve etkisiz kalmış bir iktidarın değil, bunun karşısındaki muhalefetin her iki seçimi de açık ara kazanması bekleniyordu.

Ancak öyle olmadı. Seçimlerde yaygın usulsüzlüklerin olduğu, binlerce sandığın sonuçlarına yapılan haklı itirazlardan görülebilse de, bunların sonucu değiştirebilecek büyüklükte olmadığı anlaşılıyor.

Kahramanmaraş, Malatya ve Adıyaman gibi depremde yerle bir olan kentlerde AKP’nin oy kaybı yaşamasına rağmen, hala birinci parti çıkması ve Erdoğan’ın en yüksek oyları buralardan da alması ise açıklanmaya muhtaç bir durum. Kısaca konuyu “celladına âşık olma” hali ile açıklayabilmek mümkün değil.

Halkın ayağındaki prangalar

Bunca felakete rağmen, iktidarın değişmemesini, hatta Meclis’te daha da güçlenmesini sağlayan ve toplumun ilerici yönde değişim talebinin ortaya çıkmasını önleyen önemli siyasal, sosyolojik ve ekonomik faktörler olmalı. Bu faktörleri halkın ayağına takılmış olan pranga metaforu ile aşağıdaki gibi anlatmak mümkün.

21 yıllık AKP iktidarı bu ülke insanının ayağına birçok pranga taktı. İktidar bu prangalarla kendi seçmenini ve bir kısım orta sınıfa mensup kaypak seçmeni yıllardır etrafında tutabiliyor. 14 Mayıs seçimleri bu prangaların hala işlediğini gösterdi.

Yoksulluk

İlk pranga işsizlik ve yoksulluk prangası. Milyonlarca kalıcı işsizin olduğu bu düzende, bu pranga ile insanlar kölelik koşullarında çalışmaya razı edildiler, on milyonlarca yoksul ise hayırseverlik yardımlarıyla “al gülüm ver gülüm” misali iktidara bağımlı hale getirildi.

Borçlandırma

İkinci olarak, hızla tüketim toplumuna dönüşen ve “daha fazla tüketimin daha fazla refah” olarak anlatıldığı ülkede, bu tüketimden mahrum kalan ama onun peşinden koşan kitlelere borç prangası takıldı.

Gelirleri yetmeyen on milyonlarca hane ve insan kredi kartları ve tüketici kredileri ile tüketim yapmaya, çocuklarını özel okullarda okutmaya, bazıları otomobil ve ev almaya çalıştı.

Şimdi bu kesimler bu borçları faizleriyle birlikte geri ödeyebilmek için, “ekmeğin aslanın midesinde olduğu” bir dönemde işlerini ve düzenli gelirlerini korumak zorunda. Bu da onları başta emek ve demokrasi mücadelesi olmak üzere her tür mücadeleden uzak tutuyor ve iktidara (bazılarını istemeyerek de olsa) destek vermeye zorluyor.

Kürt Sorunu

Üçüncü pranga “Kürt Sorunu” ile ilgili. Yüzyılı aşkın süredir bir türlü çözülemeyen bu sorunun müzakere ve barış yoluyla çözümünden 2015 yılından itibaren vazgeçen iktidar bunun yerine askeri çözümü koydu. Bunun güçlendiricisi olarak da militarizmi ve milliyetçiliği körükledi.

Bu yüzden de özellikle seçim dönemlerinde Bölgedeki çatışmalar artıyor ve yoksul hanelere gelen “şehit cenazeleri” milliyetçi dalgayı ve eş anlı olarak iktidar blokunun oylarını artırıyor.

Siyasal İslam

Dördüncü pranga dinin siyasallaştırılması oldu. İktidarda kalabilmek, emek sömürüsünü ve yoksul halklar üzerindeki zulmü meşrulaşabilmek için din bir araç olarak kullanılıyor. Özellikle de politik ve ekonomik krizin derinleştiği 2016 yılından bu yana bu durum çok belirginleşti. Öyle ki Diyanet İşleri Başkanlığı bu amaç doğrultusunda açıkça kullanılıyor, bu kuruma devlet bütçesinden çok ciddi bir pay veriliyor.

AKP toplumun en küçük hücrelerinde dahi birebir örgütlendi

Bu prangaları sağlamlaştırabilmek için AKP teşkilatları devletin de desteğiyle, il il, ilçe ilçe, mahalle mahalle, ev ev, birebir düzenli ziyaret yapıyor. Bu amaçla bu bölgelerdeki sermayedarlardan bağış adı altında para yardımı alıyor ve dahası bu bölgelerdeki örgütlü dini cemaatleri ve tarikatları rahatça kullanıyor.

Muhalefet de militarist, milliyetçi söylemlere bel bağlıyor

Bu durum karşısında muhalefetin ortak adayı Kılıçdaroğlu da milliyetçilik ve sığınmacı karşıtı söylemlerini belirgin biçimde artırdı. Böylece militarist- milliyetçi ve sığınmacı karşıtı kesimden daha fazla oy alabileceğini düşünüyor.

Bu işe yarar mı, belki. Ancak Kılıçdaroğlu’nun daha önceki dindarlık ve milliyetçilik açılımları ve söylemleri ne kadar işe yaradıysa bu da ancak o kadar işe yarayabilir.

Kaldı ki bu yöndeki söylemlerin yükseltilmesinin ülkedeki ekonomik sorunların üstünü örterken, kimlikle ilgili sorunları daha da derinleştireceği ve faşizmin kurumsallaşmasına hizmet edeceği tehlikesinin bilincinde olmak gerekiyor.

Ayrıca bu söylemlerin, Suriyeliler sorununu bir “güvenlik sorunu” olmaktan ziyade “insan hakları sorunu” olarak gören ve Kürt Sorununun barışçıl yollarla çözülmesi gerektiğine inanan, barıştan, demokrasiden yana olan, başta kendi tabanının bir kısmını ve bu seçimlerde ona oy veren özgürlükçü laik Kürtleri kendisinden uzaklaştırabileceği tehlikesinin de farkında olmalı.

Yani Kılıçdaroğlu’nun “Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olmaması” gerekiyor.

Sosyalistlerin özeleştiri yapma zamanı

Son olarak, özellikle de deprem bölgesinden AKP’ye çıkan oyların yüksekliği karşısında şok olmuş ulusalcılara, Kemalistlere, solculara ve sosyalistlere bir uyarıda bulunmak da yarar var.

Yukarıda kısaca sözü edilen prangaları, yaşanan son deprem sırasında muhalefetçe ve sol yapılarca sağlanan dayanışma yardımlarıyla, Kılıçdaroğlu’nun “depremzedeye bedava konut”, “en düşük emekli maaşı 15 bin lira olacak” gibi sözleriyle ya da ortaya döktüğü yolsuzluklarla kırabilmek ve bu yolla AKP tabanını önyargılarından vazgeçirerek özgürce düşünmesini sağlayabilmek mümkün değil. Nitekim bunların yeterli olmadığı 14 Mayıs seçimlerinde açıkça görüldü. Daha fazlasının yapılması gerekiyor.

Faşizmin panzehiri?

Cumhurbaşkanlığı ikinci tur seçimlerinde muhalefetin ortak adayını desteklemeye devam edeceğimiz açık çünkü bu demokrasi açısından son şansımız olabilir.

Diğer yandan, ülkedeki emek, demokrasi, barış güçleri olarak, başta işçi sınıfı olmak üzere, halkın düşüncesini ve buradan hareketle de oy davranışını değiştirebilmek için sabırlı olmamız, sol-sosyalist bir örgütlenmeyi esas alarak işçi sınıfının ve bir bütün olarak toplumun içinde olmamız, insanlarla bire bir ve düzenli olarak temas kurmamız gerekiyor.

Bu yolda, öncelikle mevcut düzeni ve onun sürdürücüsü iktidarların yaptıklarını bıkmadan usanmadan anlatmamız, teşhir etmemizin gerektiği de çok açık.

Ancak, tek başına bu yeterli olamayacağı için halkın önüne emek, demokrasi ve barıştan yana, eşitlikçi, özgürlükçü, gerçekçi, ayakları yere basan, topluma güven veren siyasal ve ekonomik seçenekleri koymak ve insanların bu seçenekleri sahiplenmesini sağlamak lazım.

Faşizmin kurumsallaşmasının adım adım tamamlanmakta olduğu bu tarihsel anlarda böyle bir söylem değişikliğine ve dönemin koşullarına uygun bir devrimci örgütlenmeye her zamankinden çok daha fazla ihtiyaç var.

Anahtar sözcükler: Borç, Faşizm, Kürt Sorunu, Milliyetçilik, Pranga, Seçim, Siyasal İslam, Yoksulluk.

Yorumlar (0)
Puan Durumu
Takımlar O P
1. Galatasaray 16 44
2. Fenerbahçe 16 36
3. Samsunspor 16 30
4. Göztepe 16 28
5. Eyüpspor 17 27
6. Beşiktaş 16 26
7. Başakşehir 16 23
8. Gaziantep FK 16 21
9. Antalyaspor 16 21
10. Kasımpasa 16 20
11. Konyaspor 16 20
12. Rizespor 16 20
13. Trabzonspor 16 19
14. Sivasspor 17 19
15. Alanyaspor 16 18
16. Kayserispor 16 15
17. Bodrumspor 16 14
18. Hatayspor 16 9
19. A.Demirspor 16 5
Takımlar O P
1. Kocaelispor 17 35
2. Bandırmaspor 17 33
3. Karagümrük 17 31
4. Erzurumspor 17 29
5. Keçiörengücü 17 27
6. Igdir FK 17 25
7. Amed Sportif 17 25
8. Ahlatçı Çorum FK 17 25
9. İstanbulspor 17 24
10. Ankaragücü 17 24
11. Manisa FK 17 23
12. Pendikspor 17 23
13. Gençlerbirliği 17 23
14. Esenler Erokspor 17 22
15. Boluspor 17 22
16. Ümraniye 17 22
17. Şanlıurfaspor 17 21
18. Sakaryaspor 17 21
19. Adanaspor 17 14
20. Yeni Malatyaspor 17 -3
Takımlar O P
1. Liverpool 16 39
2. Chelsea 17 35
3. Arsenal 17 33
4. Nottingham Forest 17 31
5. Bournemouth 17 28
6. Aston Villa 17 28
7. M.City 17 27
8. Newcastle 17 26
9. Fulham 17 25
10. Brighton 17 25
11. Tottenham 17 23
12. Brentford 17 23
13. M. United 17 22
14. West Ham United 17 20
15. Everton 16 16
16. Crystal Palace 17 16
17. Leicester City 17 14
18. Wolves 17 12
19. Ipswich Town 17 12
20. Southampton 17 6
Takımlar O P
1. Atletico Madrid 18 41
2. Real Madrid 18 40
3. Barcelona 19 38
4. Athletic Bilbao 19 36
5. Villarreal 18 30
6. Mallorca 19 30
7. Real Sociedad 18 25
8. Girona 18 25
9. Real Betis 18 25
10. Osasuna 18 25
11. Celta Vigo 18 24
12. Rayo Vallecano 18 22
13. Las Palmas 18 22
14. Sevilla 18 22
15. Leganes 18 18
16. Deportivo Alaves 18 17
17. Getafe 18 16
18. Espanyol 18 15
19. Valencia 17 12
20. Real Valladolid 18 12