banner94

Akşener: "Doların yeşilini doğanın yeşiline tercih eden bir iktidar!"

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, partisinin TBMM'deki haftalık grup toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Meclis 29.06.2022, 12:59
Akşener: "Doların yeşilini doğanın yeşiline tercih eden bir iktidar!"

Akşener konuşmasında, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) tarafından alınan ve 15 milyon TL karşılığının üzerinde dövizi olan şirketlerin kredi almasını şarta bağlayan karara sert tepki gösterdi. 

Amerika ve Kanadalı Anagold Madencilik ile Çalık Holding’in ortağı olduğu Erzincan İliç’teki Çöpler Altın Madeni’nde kullanılan siyanür borularının patlaması sonrası meydana gelen çevre faciasına de değinen Akşener, iktidara yüklendi.

İYİ Parti lideri, şu sözleri kullandı:

"İktidarın kayırmaya doyamadığı 5'li çetesi, yine topraklarımızı, doğamızı ve geleceğimizi tehlikeye atıyor. Ne var ki; vatan toprağını, kupon arazi olarak gören bir zihniyetin; Fırat Nehri'nin dibinde, siyanürle altın çıkarılmasına, ses etmemesi doğaldır. Çünkü bu iktidar; doların yeşilini, doğanın yeşiline tercih eden, bir rant iktidarıdır."

Akşener'in konuşmasından öne çıkan satırlar şu şekilde:

"Biliyorsunuz dün gece, Ak Parti iktidarının, İsveç ve Finlandiya’nın, NATO üyelik başvurusuna yönelik çekincelerini, geri çektiğini ve üyeliklerine destek vereceğini öğrendik. 25 Mayıs’ta, yani bundan bir ay önce, ülkemizin bu konuda iki önceliği olduğunu söylemiştik. Bunlardan birincisi, Putin Rusya’sının, saldırgan dış politikasına karşı, NATO ittifakını, olabildiğince güçlendirmekti.  İkinci önceliğimiz ise, PKK’nın Avrupa topraklarından, topyekün, bütün unsurlarıyla silinip atılmasıydı. Ne var ki, dün gece varılan mutabakatın, maalesef, bu çok temel konulardaki beklentilerimizi karşılamaktan, oldukça uzak olduğu gözüküyor."

ERDOĞAN'A 'NATO' TEPKİSİ

"PKK’nın, İsveç ve Finlandiya tarafından, terör örgütü olarak tanınması, yeni bir durum değil. Önemli olan, PKK’nın, bu iki ülkedeki varlığına son verecek, somut eylemlerin görülmesiydi. Dolayısıyla, iktidarın, İsveç ve Finlandiya nezdinde, herhangi bir somut gelişme olmaksızın attığı bu imza, maalesef, ülkemizin çıkarlarıyla bağdaşmayan bir tavizdir. Çünkü, mutabakat metnine göre, verilen sözlerin tutulması için oluşturulacak, üçlü mekanizma, İsveç ve Finlandiya, NATO üyesi olduktan sonra devreye girecek.  Yani, bu mekanizmanın, işlememesi durumunda, Türkiye, elindeki NATO kartını kaybetmiş bir biçimde, itirazlarını sürdürmek ve haklı davasını anlatacak, muhatap aramak zorunda kalacak. Nitekim böyle durumlara, daha önce Sayın Erdoğan ve arkadaşlarının imza attığı, başka mutabakatlarda da şahit olduk. Dolayısıyla, her ne kadar Sayın Erdoğan ve arkadaşları açısından, aldanmak ve aldatılmak, sıradan alışkanlıklar olsa da, bu durum, Türk Milleti için kabul edilebilir değildir."

"İkinci konu ise, ülkemizin, PKK ile YPG/PYD arasında kurduğu ilişkinin, mutabakat metninde, özenle birbirinden ayrıştırılmış olmasıdır. Türkiye’nin devlet politikası, YPG, PYD ve PKK’nın, bir ve aynı şey olduğu, yani aynı zehirli ağacın dalları olduğudur. Ancak; mutabakat metninin 5’inci paragrafı, PKK’yı terör örgütü olarak görürken, YPG ve PYD, Türkiye’ye yönelik, ulusal çıkar tehdidi olarak tanımlanıyor. Üstelik, İsveç ve Finlandiya, terör örgütlerine yapılan finansal yardımları, ve militan katılımlarını denetleme sözü verirken, yine 5’inci paragrafa işaret ediliyor, PYD ve YPG, bunun dışında tutuluyor. Yani, PYD/YPG’ye yönelik mali yardımlar, mutabakat kapsamı dışında bırakılmış oluyor. Ez cümle; üst perdeden atılan kürsü diskurları, her zaman olduğu gibi, yine, müzakere masasında verilen tavizlerle, taçlandırılmış gibi gözüküyor. Ve yine, ülke çıkarlarımız açısından, son derece önemli bir fırsat, Sayın Erdoğan’ın, dış politikayı iç politikaya malzeme yapma sevdası uğruna, kaçırılmış gözüküyor. İYİ Parti olarak, süreci takip etmeye devam edeceğiz. Mutabakat masasında atılan geri adımın, Sayın Erdoğan ile Joe Biden arasındaki görüşme bağlamındaki yansımalarını da, ayrıca değerlendireceğiz."

"GÜNLÜĞÜNE YAZMASI GEREKEN DİLEKLERİNİ, BÜTÇE KANUNU’NA YAZMIŞ"

"Aziz milletim; dış politikadaki bu üstün performansının yanında, öngörü abidesi, büyük ekonomist Sayın Erdoğan, inatla kafasının dikine gidip, yaptığı hataları da bir türlü kabullenmeyerek, ülkemizdeki ekonomik krizi, daha da derinleştirmeye devam ediyor. Bizzat kendisinin hazırlatıp, Meclis’e gönderdiği bütçe Kanunu, 2022 yılında; enflasyonun yüzde 9,8, dolar kurunun da, 9 lira 27 kuruş olmasını öngörüyordu. Yüzde 9,8 olarak öngörülen enflasyon, bugün, TÜİK rakamlarıyla bile, yüzde 73 buçuğu buldu. Dolar kuru ise, 17 liraya dayandı. Şu öngörü yeteneğine bir bakar mısınız?... Bunlara öngörü değil, ancak dilek diyebiliriz.  Belli ki Bay Kriz, geceleri yatmadan günlüğüne yazması gereken dileklerini, Bütçe Kanunu’na yazmış…

Dünyanın hiçbir yerinde; enflasyon tahmini, 70 puan, kur tahmini ise, yüzde 100 oranında sapan, ne bir ülke, ne de bir yönetim görmeniz mümkün değildir. Ama böyle bir rezalete imza atmak; giderayak Bay Kriz’e nasip oldu… Nitekim, bu öngörüsüzlüğün sonucu olarak da, iflasını açıklayan Ak Parti iktidarı, ek bütçe istemek zorunda kaldı.  Ek bütçe kanun teklifinde; 2022 yılı için, 1 trilyon 751 milyar lira olarak, kanunlaşan Merkezi Yönetim Bütçesi giderlerine, 1 trilyon 80 milyar lira ödenek ilavesi isteniyor. Yani, ilave edilen ödeneğin, başlangıç bütçesine oranı, yüzde 62. Yani, aynı enflasyon ve kur tahminlerinde olduğu gibi, Bay Kriz’in bütçesinde de, olağanüstü bir öngörü başarısı, yüzde 62’lik bir sapma var. Bu kadar büyük bir sapma, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk kez oluyor.

Bu arada, kanun gereği, ilave edilen ödenek kadar, gelir gösterme zorunluluğu bulunuyor. Bu çerçevede, 1 trilyon 80 milyar liralık da, bir gelir artışı öngörülmüş. İlave gelirlerin, başlangıç bütçe gelirlerine oranı ise, yüzde 73. Yani aslına bakarsanız; bu teklif, ek bir bütçe değil, ikinci bir bütçe teklifidir. Peki, bu ikinci bütçe teklifinde, başka neler var, gelin birlikte bakalım. Mesela; enflasyon ve kur farkı nedeniyle; devletin mal ve hizmet alım giderlerine, 86 milyar lira, sermaye giderlerine de, 74 milyar lira ilave ediliyor.Yani lüksten, şatafattan ve kamu bina inşaatlarından, yine taviz verilmiyor. Mesela; faiz giderlerinde, 129 milyar lira artış öngörülüyor. Bunun 40 milyar lirası ise, kur korumalı mevduat kapsamında yapılacak ödemeler. Peki bir avuç zengine, 40 milyar lira ilave ödeme yapılırken;milyonlarca çiftçimize verilecek desteklerdeki artış ne kadar biliyor musunuz? Sadece 15 milyar lira…"

"GÖZLERİNİ ŞİMDİ ŞİRKETLERE DİKTİLER"

"Bitti mi? Bitmedi. Ek bütçenin, 710 milyar lirası, ÖTV, KDV gibi vergilerle finanse edilecek. Yani fatura, yine en adaletsiz vergi olan, enflasyon vergisiyle, milletimize kesilecek. Olan yine milletimize olacak,  Bay Kriz ve ekibinin beceriksizliğinin ceremesini, yine milletimiz çekecek. Böyle bir faturanın, hayat pahalılığı ve enflasyon canavarıyla boğuşan, derin bir gıdaya erişim ve barınma krizinin pençesinde, artık sadece hayatta kalabilmek için mücadele veren, milletimize kesilmesi, en hafif tabiriyle zulümdür. Bu kadar basit. Ama ülkemizi içine soktukları kriz, artık o kadar derinleşti ki; iktidar için, artık milletin cebine el uzatmak da yetmiyor. O nedenle, şimdi de gözlerini şirketlerin sermayelerine, dolar hesaplarına diktiler."

BDDK KARARINA SERT TEPKİ

"Biliyorsunuz geçtiğimiz hafta, her zamanki gibi, yine bir gece yarısında,  BDDK, şirketlerin kredi kullanımına ilişkin bir karar yayınladı. Bu karara göre; 15 milyon lira ve üzeri, döviz ve altın cinsi varlık bulunduran şirketler, kredi kullanamayacak. Yani şirketler, ya kredi kullanmaktan vazgeçecekler ya da, enflasyona karşı korunmaktan vazgeçecekler… Bir şirket kasasında niye döviz tutar? Borç ödemek için tutar.  İthalat yapmak için tutar. Hammadde almak ve üretmek için tutar. Yani şirketler, Türk lirasının, her gün daha da eridiği bir ortamda; sattığı malı yerine koyabilmek, işleri döndürebilmek için, elinde döviz tutuyor. Yani aslında, iktidarın ekonomide oluşturduğu güvensizlik iklimi sebebiyle; döviz mevduatı kullanılıyor. Sorunun kaynağı bizzat kendisi ama, o kendini değiştirmek yerine, kendisi dışında ne varsa değiştiriyor. Merkez Bankası Başkanını değiştirdi, olmadı. Hazine ve Maliye Bakanını değiştirdi, olmadı. Enflasyon patladı, TÜİK’in müdürlerini değiştirdi, yine olmadı. Hiçbiri fayda etmedi. Şimdi de, serbest piyasa koşullarını değiştirmeye kalkıyor."

"BU BİR SERMAYE KONTROLÜDÜR"

"Değerli milletvekilleri; lafı eğip bükmenin alemi yok. Bu karar, bir sermaye kontrolüdür. Bu karar, Türkiye’de 1989’dan beri var olan, sermayenin serbest dolaşımını, net olarak ortadan kaldırmaktır. Bu karar, Bay Kriz’in Türk şirketlerine uyguladığı bir ambargodur. Eğer bazı dış güçler gelip; Türkiye’ye yatırım yapılmasını engellemeye, Türkiye’den sermaye çıkışını teşvik etmeye ve ülkemizi, bir döviz krizine sokmaya çalışsalardı; tam olarak böyle bir karar alırlardı. Ama bu kararı kim aldı? Bu ülkeyi yönetenler aldı. Gerçekten ibretlik. Ülkemizin yıllarca biriktirdiği döviz, çarçur edilirken; adım adım, tam teşekküllü bir sermaye kontrolüne doğru gidiyoruz. 40 yıl boyunca, kat ettiğimiz tüm aşamalar; siyasi ömrünü tamamlanmış bir iktidarın, kaçınılmaz sonunu, biraz daha geciktirebilmek için, feda ediliyor. Küçük yatırımcısına, vatandaşlarına düpedüz kumpas kuran, Yanlış algılarla, piyasayı yönlendirmeye çalışan, tüm güvenilirliğini ve itibarını yitirmiş olan, bu ekonomi yönetiminin, artık ülkemize verebileceği hiçbir şey kalmamıştır."

"BİR AN ÖNCE SEÇİM KARARI AL"

"Ama biliyorum, sen bunların hiçbirini yapamazsın. O yüzden, bu milleti daha fazla yorma, ve bir an önce seçim kararı al. Biz de milletimizden yetkiyi alıp, döviz kurları nasıl düşermiş sana öğretelim. Faiz nasıl inermiş, biz sana öğretelim. Enflasyon nasıl tek haneye düşermiş, biz sana öğretelim. Milletin alım gücü nasıl arttırılırmış, biz sana öğretelim. Ülkeye nasıl yatırım gelirmiş, milyonlarca kişiye nasıl iş bulunurmuş, biz sana öğretelim. 20 yılda alamadığın dersi, biz sana, bir yılda öğretelim. Buyur, hodri meydan!  Al seçim kararını, bu ülke nasıl hak ettiği gibi yönetilirmiş, biz sana öğretelim!"

ŞEKER ZAMMI

"Değerli dava arkadaşlarım; geçen ay, çaya gelen yüzde 47’lik zamdan sonra, geçtiğimiz hafta da, şekere yüzde 67 zam geldi. Yani, artık şekerli çay içmek bile, zengin işi oldu. Türkşeker’in açıkladığı zam kararıyla birlikte; 50 kiloluk kristal şekerin, fabrika satış fiyatı, Tarım Kredi marketlerde, 390 liradan, 650 liraya, diğer marketlerde ise, 550 liradan, 750 liraya çıktı. Bundan birkaç ay önce, Bay Kriz, şeker için ne demişti hatırlıyor musunuz? 'Şekerde öyle pahalı bir fiyat uygulaması yok…' Aynen böyle demişti. Maşallah dediği, 3 gün yaşamıyor… 

Demek ki neymiş? 'Şeker fabrikalarını satar, ihtiyacı da ithalatla çözeriz' demekle olmuyormuş. Demek ki neymiş? Cumhuriyetin değerlerine saldırmak için, devletin fabrikalarını, üç kuruşa satınca; sofraların tadı da, ekonominin istikrarı da kalmıyormuş. Sayın Erdoğan; Biz seni, bundan 4 yıl önce uyarmıştık. 'Şeker vatandır!' demiştik. 'Yapma, satma!' demiştik. Şimdi ne demek istediğimizi anladın mı? Gözünü kör eden kıskançlığının, Cumhuriyet değerlerimize düşmanlığının, ve 'yaptım olducu' zihniyetinin; bugün memleketi getirdiği noktadan mutlu musun? Milletimizi, 1 kilo şekeri bile alamayacak hâle getirdiğin için, huzurlu musun?"

"KİRAZ ÜRETİCİSİNİN İHRACAT GELİRİNE EL KONULDU"

"Aziz milletim; memleketimizin her karış toprağı, iktidarın berbat tarım politikalarına rağmen, bereketini sunmaya devam ediyor. Fındıkta, incirde, koyun sütünde, haşhaşta, kayısıda, ayvada, dünyada üretim birincisi olduğumuz gibi, kirazda da, üretim birincisiyiz. Kiraz, aynı zamanda bir başarı öyküsüdür. Ak Parti’nin her fırsatta eleştirdiği 90’lı yıllarda, özel sektörün, kamu ve Ar-Ge uzmanlarıyla bir araya gelip, 200 bin ton olan üretimimizi, 700 bin tona çıkarma başarısıdır. Üstelik bunun, yaklaşık 100 bin tonunu da, ihraç ediyoruz. 

Ama tabii ki, Ak Parti iktidarında, hiçbir başarı cezasız kalmadığı için; kiraz üreticisi de, ihracatçısı da, cezasız bırakılmadı. Bir taraftan kuraklık,  bir taraftan da, don, dolu ve aşırı yağış etkisi, çiftçimizi vururken; iktidar, tam da hasat döneminde, kiraz üreticisinin ihracat gelirine el koydu. Döviz gelirlerinin, önce yüzde 40’ına, şimdi de, yüzde 70’ine göz dikti. İhracattan kazanılacak olan dövizin, yüzde 70’ini, bozdurma zorunluluğu getirdi. Ne güzel değil mi? Sen 30 yıl çalış, uğraş, didin; sonra, 'Ben de çiftçiyim' diye ortalıkta gezinen bir Nebati Bakan gelsin, senin gelirlerine çöksün…"

"Sadece bu kadar mı?  Maalesef değil. İşin bir de üretici tarafı var. Asıl hengâme de, zaten burada… Siz iktidarın ilk hasat şovlarına, sezonun ilk kirazının, kilosu 700 liradan satılmasına bakmayın. Kiraz üreticilerimizi dinlediğimizde iş değişiyor. Bahçede ürettiği kirazı, 5 liraya satamayan üreticilerimizin, derdini dinleyince, gerçekler ortaya çıkıyor. Ben size durumu, bizzat Tarım Bakanlığı’nın, kendi fiyatlarıyla açıklayayım. Kirazın üretici kilogram fiyatları; 2017 yılında, 4 lira 9 kuruş, 2018 yılında, 3 lira, 2022 yılında ise, 5 lira… Nasıl ama? TÜİK’e, yani Tayyip Bey’i Üzmeyen İstatistik Kurumu’na göre bile, Tarımsal girdilerin, bir senede yüzde 117 arttığı, gübrenin yüzde 240, mazotun da yüzde 190 zamlandığı, işçi ücretlerinin, 80 liradan, 250 liraya çıktığı bir dönemde; Kiraz üreticisine âdeta; 'kes ağacını, açalım imara' diyorlar. Yazıktır, günahtır."

"DİŞİNİZİ BİRAZ DAHA SIKIN"

"Peki kiraz üreticilerimiz için, İYİ Parti olarak, biz ne yapacağız? İlk olarak; Kiraz’ı da, diğer stratejik 30 ürünümüz gibi, korumaya alacağız. Rekoltesi belli olduktan sonra, eşik fiyatını açıklayacağız. Hasattan 1 hafta önce, alt ve üst müdahale fiyatlarını açıklayacağız. Üretici fiyatlarının, bu sınırlar içinde kalması için, kamunun, hakemlik rolünü yerine getireceğiz. Yani üreticimizin ürününü, hak ettiği fiyattan satmasını sağlayacağız. Ayrıca üreticilerimize, ambalajlama, tasnifleme, ön işleme ve depolama imkânları da sağlayacağız. 3 yıl süreyle; mazotta yüzde 30, gübrede yüzde 25, elektrik ve sulamada ise, yüzde 20 destek sağlayacağız. 

Önce çiftçimizi, sonra da ihracatçımızı; ezmeyeceğiz. Ezdirmeyeceğiz, ezilmelerine izin vermeyeceğiz. İhracatçılara getirilen kısıtları kaldıracak, ihracat ile iç piyasa dengesini kuracağız. Buradan başta kiraz üreticilerimiz olmak üzere, tüm çiftçilere sesleniyorum. Biliyorum; çok yoruldunuz, çok bunaldınız. Ama dişinizi biraz daha sıkın. Lütfen ağaçlarınızı kesmeyin. Çünkü yüzünüzün güleceği, cebinizin dolacağı, ürünlerimizin değerleneceği, bereketli günlerimize çok az kaldı! İYİ Parti olarak sizlere; cennet vatanımızın, her bir değerini korumanın sözünü veriyoruz! İYİ Parti olarak sizlere; üreterek kazanan, kazandıkça kalkınan bir Türkiye’nin sözünü veriyoruz. İYİ Parti olarak sizlere; bolluğun, bereketin ve huzurlu bir geleceğin sözünü veriyoruz. Bize inanın, bize güvenin. Hiç merak etmeyin; çok az kaldı!"

SİYANÜR FELAKETİ

"Aziz milletim; Bay Kriz ve arkadaşlarının, basiretsiz yönetimi sebebiyle, yaşadığımız devlet krizinin, bir başka boyutu da; maalesef çevre felaketleriyle karşımıza çıkıyor. Geçtiğimiz hafta, yine topraklarımıza yapılan bir ihanetle, rant uğruna sebep olunan, bir doğa katliamıyla karşılaştık. Erzincan İliç’teki altın madeninde meydana gelen, siyanür sızıntısı hepimizi dehşete düşürdü. Her ne kadar valilik ve şirket yetkilileri, siyanürün temizlendiğini söylüyor olsa da; Kirliliğin tespiti için, bağımsız kurumlarca yapılacak testlerin, sonuçlarını bekliyoruz. 

Bu felaketi, il ve ilçe başkanlarımızla beraber, yakından takip ediyoruz. Kurulduğumuz ilk günden beri,  madencilik sektörünün, Türk ekonomisi için, kilit role sahip olduğunu söylüyoruz. Hangi gelişmiş ülkeye bakarsanız bakın, sanayinin hammaddesi olan madencilik sektörünü, geliştirmeye çalıştığını görürsünüz. Biz de, ülkemizin yer altı zenginliklerinin, milletimizle paylaşacak, ve Türk sanayisinin hizmetine sunacak şekilde, çıkartılması gerektiğine inanıyoruz. Ama en önemlisi de, madencilik faaliyetlerinin, doğamızı, tarım arazilerimizi ve en nihayetinde bizleri, tehdit etmeyecek şekilde yapılması gerektiğini düşünüyoruz."

"BU İKTİDAR, DOLAR YEŞİLİNİ DOĞANIN YEŞİLİNE TERCİH EDEN BİR RANT İKTİDARI"

"İşte tam da bu sebeple, doğamızı tahrip, geleceğimizi de tehdit ettiğini düşündüğümüz, bütün madencilik faaliyetlerinin, karşısında duruyoruz. Gerektiğinde de harekete geçiyoruz. Nitekim, Erzincan İliç’teki altın madeni de bunlardan biriydi. Geçen sene, iki genel başkan yardımcımızın da içinde olduğu, bir heyetimiz, bölgeye gitti. İncelemelerde bulunup, konuyla ilgili endişelerimizi dile getiren, bir basın açıklaması yaptılar. Ankara Milletvekilimiz Şenol Sunat da, konuyla ilgili Meclis’te soru önergesi verdi. İktidar bizi, aşırı duyarlı bulduğunu söyleyip, kulağının üzerine yattı. Yani uyarılarımızı dikkate almadı ve maalesef korkulan oldu. Sonuç? 16 milyon liralık bir ceza ve maden işletmesinin faaliyetlerinin, bir süreliğine durdurulması… 

Şimdi, hepimizin aklına aynı soru geliyor, 'Nasıl oluyor da, Anadolu’nun can suyunu taşıyan, Fırat Nehri’nin yanı başında, siyanürle altın aramaya, izin veriliyor?' Madenin ortaklarına baktığımızda, sebebini daha iyi anlıyoruz. Çünkü yine çok tanıdık bir grubu görüyoruz. Bu gruplar; yol ve köprü ihalelerinde var. Enerji ihalelerinde var. Madenlerde var. Hatta medyada bile, aynı grupların izlerini görüyoruz. Yani İliç’te yaşanan felaketin kapısı, yine 5’li çeteye çıkıyor. İktidarın kayırmaya doyamadığı 5’li çetesi, yine topraklarımızı, doğamızı ve geleceğimizi tehlikeye atıyor. Ne var ki; vatan toprağını, kupon arazi olarak gören bir zihniyetin; Fırat Nehri’nin dibinde, siyanürle altın çıkarılmasına, ses etmemesi doğaldır. Memleketin geleceğinden, endişe etmemesi de doğaldır.  Milletin sağlığını tehlikeye atmaktan çekinmemesi de doğaldır. Çünkü bu iktidar; doların yeşilini, doğanın yeşiline tercih eden, bir rant iktidarıdır. Çünkü bu iktidar; memleketinin toprağını, yandaşına peşkeş çeken, bir sömürge iktidarıdır. Çünkü iktidarın, 5’li çeteyle el ele verip kurduğu bu düzen; bir haram, bir yalan, bir yolsuzluk düzenidir."

"BU İKTİDAR, ARTIK BU BÜYÜK MİLLETE, SIRTINI DÖNDÜ"

"Değerli dava arkadaşlarım; bakın, bir tarafta; Türk vatandaşı olarak kıymet görmediğini söyleyen bir kardeşimiz… Diğer tarafta ölüyoruz diye haykıran bir kadın… Bu ne demek biliyor musunuz? Bu; kadınların omuzlarında yükselen devletimiz, artık, kadınların omuzlarına basarak yönetiliyor demek. Bu; devletimizi, değerlerimizi ve namusumuzu korumak için, can veren milletimiz; artık; değer görmek için, aç kalmamak için, hayatta kalmak için, mücadele ediyor demek. Bu; Ak Parti iktidarı artık, Türkiye’yi yönetemiyor demek! Sayın Erdoğan artık, bu millete hizmet etmiyor demek! Yani bu iktidar, artık bu büyük millete, sırtını dönmüş demek!"

SAĞLIK SİSTEMİNDEKİ SORUNLAR

"Nitekim; bu durumun, açtığı yaraları, sebep olduğu krizleri ve sorunları; ekonomide, adalette, sosyal hayatta olduğu gibi, maalesef sağlıkta da görüyoruz. Pandeminin zorlu sürecini atlatan sağlık sistemimiz, iktidarın basiretsiz politikaları sebebiyle, sistematik bir şekilde, gittikçe derinleşen bir krizin içerisine sürükleniyor. Bu krizin izleri de, en net şekilde sokaklardan anlaşılıyor. Hemen hemen gittiğimiz her ilde, bir vatandaşımız yanımıza geliyor; 'Nerede bu devlet?' diye soruyor."

"ZİNCİRİN İLK HALKASI RANDEVU SİSTEMİ"

"Bu sese kulak verdiğimizde de; Hastaneden randevu alamadıklarını, randevu alsalar bile, doktor bulamadıklarını, doktoru bulsalar bile, bu sefer de, ilaçlarına ulaşamadıklarını söylüyorlar. Yani sağlıkta yaşanan sorunlar, zincirleme bir şekilde ilerliyor. Zincirin ilk halkası randevu sistemi… 'Hastane kuyruklarını bitirdik' diye övünenler, aslında, sanal kuyruklar oluşturmuşlar. Merkezi Hekim Randevu Sistemi üzerinden, randevu alabilenler, artık birbirlerini tebrik eder hale gelmiş durumda. Evet, artık hastane kuyrukları yok. Çünkü sistem üzerinden randevu alıp, hastaneye gidebilen yok. Artık randevu kuyrukları var… 

Hasta, ya da hasta yakınları, işi gücü bırakıp, saat tam 16.00'da, yeni açılacak randevu kayıtları için, sistemin başında bekliyor. Üstelik bunu da, düzenli periyotlarla yapmaları lazım. Çünkü, randevu açılacağının garantisi yok. Yani randevu alana kadar, her gün alarm kurup, tam o saatte, sisteme girmeleri lazım…  Şu işe bakar mısınız? Yani; hasta vatandaşlarımız, doktoru artık hastanede değil, evde bekliyor. Yani;  Ak Parti iktidarı, her konuda olduğu gibi, yine sorunu çözmek yerine, sorunun şeklini değiştirmeyi seçiyor."

Yorumlar (0)
Puan Durumu
Takımlar O P
1. Galatasaray 12 34
2. Fenerbahçe 12 29
3. Samsunspor 13 26
4. Eyüpspor 13 22
5. Göztepe 12 21
6. Beşiktaş 12 21
7. Sivasspor 13 18
8. Başakşehir 12 16
9. Rizespor 12 16
10. Gaziantep FK 12 15
11. Kasımpasa 13 15
12. Konyaspor 13 15
13. Antalyaspor 12 14
14. Trabzonspor 11 12
15. Kayserispor 12 12
16. Alanyaspor 12 11
17. Bodrumspor 13 11
18. Hatayspor 12 7
19. A.Demirspor 11 2
Takımlar O P
1. Kocaelispor 13 26
2. Bandırmaspor 13 25
3. Karagümrük 13 24
4. Erzurumspor 13 22
5. Igdir FK 12 21
6. Boluspor 13 21
7. Ahlatçı Çorum FK 13 20
8. Ankaragücü 13 19
9. Esenler Erokspor 13 18
10. Keçiörengücü 13 18
11. Şanlıurfaspor 13 18
12. Ümraniye 13 18
13. Gençlerbirliği 13 18
14. Pendikspor 13 18
15. İstanbulspor 13 17
16. Manisa FK 13 17
17. Amed Sportif 12 14
18. Sakaryaspor 13 14
19. Adanaspor 13 8
20. Yeni Malatyaspor 13 -3
Takımlar O P
1. Liverpool 12 31
2. M.City 12 23
3. Chelsea 12 22
4. Arsenal 12 22
5. Brighton 12 22
6. Tottenham 12 19
7. Nottingham Forest 12 19
8. Aston Villa 12 19
9. Newcastle 11 18
10. Fulham 12 18
11. Brentford 12 17
12. M. United 12 16
13. Bournemouth 12 15
14. West Ham United 11 12
15. Everton 12 11
16. Leicester City 12 10
17. Wolves 12 9
18. Ipswich Town 12 9
19. Crystal Palace 12 8
20. Southampton 12 4
Takımlar O P
1. Barcelona 14 34
2. Real Madrid 13 30
3. Atletico Madrid 14 29
4. Villarreal 13 25
5. Athletic Bilbao 14 23
6. Osasuna 14 22
7. Girona 14 21
8. Mallorca 14 21
9. Real Betis 14 20
10. Real Sociedad 14 18
11. Celta Vigo 14 18
12. Sevilla 14 18
13. Rayo Vallecano 13 16
14. Leganes 14 14
15. Getafe 14 13
16. Deportivo Alaves 14 13
17. Las Palmas 14 12
18. Valencia 12 10
19. Espanyol 13 10
20. Real Valladolid 14 9