Seçimler üzerine (2)
Türkiye seçimler tarihinde iki turlu seçimlerin ilki 14-28 Mayıs tarihlerinde yapılması ile sonuçlandı. Nesnel bir bakış ve anlayışla seçim ilk turda bütünsel saiklerle sonuçlandı. İkinci tur resmi olarak yapılması gereken seçimin tescili oldu. Seçimlere dönük önceki bazı yazılarımızda “ Hakikat bütündedir” anlayışı ile seçimlerin öncesi, sırası ve sonrasında olmak üzere değerlendirme yapmanın önemine değindik, vurgu yaptık. Başat olarak da seçim sonrasına dikkat çektik. Seçimler sonuçlandıktan sonra seçimi iktidarda kazansa, muhalefet de kazansa sorunların devam edeceğini söylemiştik. Özellikle de tüm muhalefetin seçim sonucuna dönük önemli dersler çıkartması gerektiğini belirtmiştik. Dolayısıyla gelinen noktada kapitalizmin kriz ve çöküş konumundan kaynaklı “yıkıcı kaos” şeklindeki süreç tıkanmalar, kırılganlık, açmaz olarak daha da artarak sürecektir.
Dolayısıyla seçim sonucunda hem iktidar cephesinin işinin zor olduğu, hem de özelliklede seçimleri resmi olarak kaybeden tüm muhalefetin yoğun bir içi tartışmaya gireceği kısa bir zaman kesitinde anlaşılmıştır. Başlayan bu tartışmalar süreç içinde ciddi savrulmalar, bölünmeler ile sonuçlanırsa sürpriz olmayacaktır. Bu anlamda gerek iktidar cephesinin, gerekse tüm muhalefetin durumuna ilişkin genel bir değerlendirme yapmanın uygun ve önemli olduğunu düşünüyoruz.
Ayrıca şunu da özellikle belirtelim. Bugüne kadar yetişebildiğimiz bütün seçimlere ( Genel, yerel, Cumhurbaşkanlığı, referandum gibi ) dönük geniş değerlendirmeler yapmaya çalıştık. Bu değerlendirmelerde tek tek tüm partilerin durumunu analize ve analitiğe tabi tuttuk. Bu yazıda ki değerlendirmede ise başat olarak böyle bir süreç izlenmeyecektir. Bunun başat nedeni seçimlerin şaibe, hile ve manipülasyon ile kazanılmasıdır. Tümüyle buna dönük bir yazımızda da bu şaibe, hileler ve manipülasyon durumunun bir kesitine değinmiştik. Bu yazıda da buna bazı eklemeler yapmayı düşünüyoruz. Dolayısıyla bu yazının konusu burjuva seçimlerin Marksist yorumunun önemi, boykot tavrının Marksist yorumunun önemi ve proletarya devrimi, sosyalizmin- komünizm programının öneminin üzerinde yeniden, tekrar, tekrar durmak ve değerlendirme yapmak önemi dışında zorunlu olmuştur.
Öncelikle şunu belirtelim. Kapitalizmin yıkıcılığı, vahşi yapısı ve insanlığın normal halini dışlayan modern barbarlık halinin yoğun kirliliği bu seçimde de açık ve net olarak görülmüştür. İstim arkadan gelir anlayışı, savrulmalar, tutarsızlık ve istikrarsızlık bu seçimlerin adeta alameti- farikası olmuştur. Bizler elbette ki olumsuzlukları dışarıya, olumluluğu kendimizle başlatmanın doğru olmadığını geçmiş ve gelinen noktada çizgi ve tavrımızla belirtmeye çalıştık. Dolayısıyla bizler burjuva seçimler, boykot ve proletarya devrimi, sosyalizm-komünizm konusunda bu seçimlerde yaşanan muhalefetin başarısızlığı üzerine istim arakadan gelir anlayışı ile hareket etmedik. Tersine önceki bir dizi yazımızda da bu konular üzerinde durduk, bütünsel değerlendirme yapmaya çalıştık.
Bu girizgahtan sonra seçim sonrası iktidar ve muhalefet cephesindeki gelişmelerin değerlendirmesine bilgi ve yorum düzeyinde geçmek istiyoruz. İktidarın temel açmazı, zaafları, kırılganlıkları bir yanıyla ve başat olarak kapitalizmin kendisinden kaynaklı kriz-çöküş hali ve seçimlerin resmi olarak kazanılmasında bile iktidarın çok fark yaratamaması, yüzde 52 ye karşı 48 her durumda iktidar için ciddi bir risk durumudur. Bir de buna iktidarın şaibe, hile, manipülasyon ile seçim kazanmasının kirliliğinin yanı sıra muhalefetin oylarının bilinçli ve temiz olduğu eklendiğinde iktidarın zorlukları daha da belirginleşmektedir.
Kapitalizmin, kapitalist mülkiyetten ( devlet mülkiyeti de dahil ) kaynaklı çöküş hali ve güncel gelişmeler sonucu yeni değer, fazla değer, artı değer üretimi konusunda ciddi zorlandığı noktada bu devlet-iktidar ortaklığının özellikle ekonomide ne ve nasıl yapacağı ciddi bir soru işareti ve belirsizlik taşımaktadır. Öncelikle seçim ekonomisinin enkazı ve yaklaşan yerel seçimler iktidarın yönünü belirleyecek temel konular olacaktır. Ayrıca iktidarın yeni durumuna göre yapacakları konusunda iki temel görüş öne çıkmış durumdadır. Bu görüşler üst-yapısal ve devlet başatlığında 2002 dönemine dönülüp ılımlı ve kapsayıcı siyasete dönmek ve gelinen noktada düşmanlaştırıcı, daha da saldırgan baskı ve şiddetin sürdürülmesidir.
Burjuva iktisadın doğal kuralları olarak hemen her şeyin tüketilmesi ve faiz-enflasyon bağlantısında Erdoğan’ın ısrarı ve dövizin özellikle küresel dolaşımdaki başat para birimi doların önlenemeyen yükselişinin devam edeceği görülmektedir. Bu durum enflasyon-pahalılık, yüksek işsizlik, ücret- gelir düşüklüğünün varlığını da tetikleyeceği için geçmiş döneme dönmenin ılımlı ve kapsayıcı olmanın da ciddi zorluklarını göstermektedir. İstenilse de ( Bazı dönemler bu ılımlı ve kapsayıcı döneme dönülmek istenmesine rağmen bundan hemen vazgeçilmiştir ) bu bütünsel tüketilmenin varlığı ve alışkanlığı güvenlikçi devletin baskı ve şiddet aparatının süreceğini öne çıkartmaktadır.
Gelinen noktada ve süreçte zaten kapitalizmden kaynaklı çöküş hali devam ederken bir de buna seçim ekonomisinin bütçe olanakları da dahil hemen her şeyin enkaz olarak sürmesi eklenmiştir. Bu süreç yerel seçimlerde de devam edeceği için akut ve sürece yayılan yüksek borçlar, kredi dönüşlerindeki ciddi sorunlar ve ihracat ve ithalat sarmalındaki tıkanmaların neden ve sonucuyla artık bu seçimlerden yüksek beklentisi olan muhalefetin kaybederek çıkması sonucu sokakların ısınması sürpriz olmayacaktır. Ayrıca iktidarın seçimlerin kazanılmasından kaynaklı birlik ve bütünlük hali, süreç içinde geçmiş çelişkilerin devri ile de iktidar cephesinde de iktidar bileşenlerinin konumuna göre ciddi sorunlar ve yer yer bölünmeler yaratması da sürpriz olmayacaktır.
Muhalefet cephesine geçtiğimizde CHP ile başlayan iç tartışmalar, sorunlar ve gerilimler sürece dönük daha da hızlanmaya aday gözükmektedir. Bu durum Millet İttifakının diğer bileşenlerine dönük de devam edecektir. Sol-sosyalist muhalefet bileşenleri içinde HDP, Yeşil Sol Parti ile başlayan içi tartışma ve gerilimler, Sosyalist Güç Birliği ile de başlayıp devam edecek gibi gözükmektedir. Bu tartışmalar çoğu durumda yapıldığı gibi günah keçileri anlamında kişilerin övgü ve yergisine bırakılırsa buradan olumlu sonuç alınmayacaktır. Tersine böyle bir anlayıştan yeni yıpranmalar ve kaos çıkacaktır.
Özellikle CHP kendi ideolojik, politik, örgütsel hattını emek ağırlıklı ve devlet dışında düzenlemediği noktada iktidar olamayacaktır. Bugüne kadar iktidar olamamasının da bu yanlış çizgiden kaynaklı olduğu açıktır. Dolayısıyla palyatif tedbirler ve düzenlemeler çözüm olmadığı gibi var olan küçük sorunlarında birikerek büyümesini getirmiştir. Özellikle nicel büyümek için nitelik olarak donanımlı genç ve aktif kadrolara ihtiyaç varken bu durum nitelik anlamında torpil ve kayırmacılık olarak hayata geçmiştir. Bu seçimde açık ve net olarak göstermiştir ki ( Bu durum sol-sosyalist muhalefet bileşenleri içinde geçerlidir.) teknoloji ne kadar gelişirse gelişsin kitleselleşmede manuel çalışma tarzı her dönem ve koşulda belirleyici olmuştur. ( AKP ‘nin başarısı da başat olarak böyle şekillenmiştir )
Kitleselleşmek için geniş emekçi kitlesine bulunduğu her alanda ona ulaşmak ve dokunmak gerekirken, mitingler ( zorunlu istisnalar dışında ) zaman kaybı ve katılan insanların yorgunluğu dışında önemli katkı sağlamamıştır. Mitinge gelen insanlarda her durumda başat olarak o partilerin kendi taraftarları olmuştur. Tarihsel olarak baktığımızda özellikle Bolşevik Partinin temel başarılarından önemli biride örgütsel olarak üyelik kurumunun doğru olarak inşa edilmesi olmuştur. Yani programın kabulü, aktif örgütsel faaliyet ve düzenli aidat kriterleri bilinç ve aidiyet olarak görev ve sorumluluğun gereğinin yalpalamadan yerine getirmeyi sağlamıştır. Bu üyelik kriterleri sosyal demokrasiyi de ( CHP yi de rahatlıkla kapsayacaktır ) konumu ve durumunu dikkate alarak kapsamasının önünde engel bulunmamaktadır. Somut duruma baktığımızda AKP’nin başarısında önemli pay 12 milyonluk üye sayısı olmuştur. CHP’nin başarısızlığında önemli bir payda seçmen büyüklüğüne karşı yine 1,5 milyon civarında olan üye sayından kaynaklıdır.
Yine bu seçimlerin sonucuna bakarak boş tencerenin iktidarın kazanma veya kaybetmede belirleyici olduğu tezinin yanlışladığı da somut duruma baktığımızda doğru olmamıştır. Yüksek enflasyon-pahalılık, yüksek işsizlik, ücret ve gelir düşüklüğüne dönük kısmi iyileştirmeler olmasaydı ( AKP döneminde asgari ücret 45 kat, diğer sosyal yardımların ortalama 80 kat arttığı belirtiliyor ) yani örneğin asgari ücret 2 bin TL de kalsaydı boş tencere belirleyici olacağı gibi egemenlerin kafasında da patlardı. Kırsal bölgelerde küçük hanelerin asgari de olsa kendine yeter durumu yani kendi geçimini kendi bağ veya bahçesinden karşılaması ve onlara göre yüksek asgari ücret rahatlatıcı faktör olmuştur. Dolayısıyla elbette her dönem ve koşullarda ekonominin belirleyici olduğu çok açık ve net olarak görülmez. Ayrıca tek kriter ekonomi de değildir. Seçmen davranış ve eğilimlerde geleneksel ( Din ve milliyetçilik gibi ) anlayış özellikle başat olarak kırsal alanlarda devam etmektedir. Ayrıca güvenlikçi devlet ve iktidar eliyle yaratılan “duygusal kutuplaşma” ve düşmanlaştırıcı dil ve pratik seçmen davranışında oy dönüşümü önünde ciddi bir kemikleşme yaratmıştır.
Sol-sosyalist muhalefet bileşenlerine baktığımızda seçim öncesi de başlayan süreç başarısızlık sonucu seçim sonrasında daha açık , net ve doğal olarak tartışılmaya başlanmıştır. Süreçte tartışmaların bir dizi yeni sorunları da kapsaması sürpriz olmayacaktır. Öncelikle HDP de başlayan bu süreç Demirtaş’ın sert çıkışı ile önemli bir sorun ve kırılma yaratmıştır. Demirtaş’ın daha önceki açıklamalarında örtük olarak yaptığı eleştiriler bugün açıktan HDP yönetimi ve muhataplarına dönük olmuştur. İç tartışmalara ve ( mutfak kısmına ) yeterince vakıf olmadığımız için kimseye haksızlık yapmamak için ihtiyatlı bir dil kullanmaya özen gösteriyoruz. Dolayısıyla bizler kişilerden yana taraf olmanın doğru ve anlamlı olmadığını düşünüyoruz. Nesnel bakışla tarafların hepsinin doğruları ve yanlışları olması mümkündür. Bu anlamda HDP yönetiminin bu olası “bunalımı” aşması için ideolojik, politik, örgütsel olarak ilkeli davranmalı ve belki de en az onun kadar önemli olan bilinçli tabanından çözüm doğrultusunda öneri vb alması olmazsa olmaz noktada önemli hale gelmiştir.
Diğer Emek ve Özgürlük İttifakının bileşenlerinden TİP’ in seçimlere bazı yerlerde ayrı liste ile seçime girmesi kendisine yaramadığı gibi ( Beklediği oy oranı ve milletvekili sayısına ulaşamamıştır ) ayrıca Yeşil ve Sol Partiye de Baş’ın ifadesi ile “ az zarar” vererek seçimlerde milletvekili kaybına yol açmıştır. Ayrıca adı üzerinde bir işçi partisi gibi değil de sivil toplumcu bir halk parti geçekliğinde faaliyeti aynı tutumla devam ederse yalnızca seçimlerde değil, diğer dönemlerde de beklemediği düşüş ve olumsuzlukla karşılaşması sürpriz olmayacaktır. Yine bu İttifak içinde açığa çıkmış önemli bir gelişmede Emek Partisi Genel Başkanı Akdeniz’in parti başkanlığından beklide daha önemlisi üyelikten de istifa etmesidir. Elbette ki bu istifa Emek Partisine dönük olumsuz bir durum olsa da iç gelişmelere vakıf olmadığımız için daha fazla açıklama ve yorum yapmayı doğru bulmadığımızı belirtelim.
Sosyalist Güç Birliğinin seçim öncesi ve seçim sonrası başarılı olamadığı da açıktır. Ssoyalist Güç Birliğinin kendi ittifak bileşenleri ile birlik kuramamış olup ayrı ayrı seçimleri katılması hangi mantıklı gerekçe dahil olursa olsun başarısızlığın önemli nedenlerinden biri olmuştur. Ayrıca bu seçim gerçeği de göstermiştir ki seçim öncesi ve seçim sırasında özellikle Emek ve Özgürlük İttifakı ve Sosyalist Güç birliği arasında faşizme karşı ortaklaşmanın kurulamamasının olumsuzluğu ve handikabı tartışmasız açık ve net olarak görülmüştür. Bu noktada kimin bu birlikteliğin başat engeli olduğu somutta biçim olup çok anlamlı olmayacaktır. Önemli olan iki İttifak içinde bu birlikteliğin sağlanmamış olmasıdır.
Bu bölüme seçimlere dönük şaibe, hile, manipülasyona dönük yeni ekler ile devam ediyoruz. Öncelikle şunu belirtelim bu seçimde de yapılan hilelerin, manipülasyonun her durumda aynı olmayıp farkı olması diyalektiğin gereğidir. Egemenler seçim hilelerinde taktik gereği olası her boydan hileye başvurmaktadırlar. Muhalefetin bir hileye karşı aldığı tedbirleri bildikleri için başka bir hileye başvurmaktadırlar. Örneğin baskı ve şantaj ağırlıklı “adam kazandı “ anlayışı tutmadığı noktada yeni hilelere, manipülasyona dönmeleri rahatlıkla mümkün olmuştur. Bu noktada önemli olan bu tip hile ve manipülasyon ile burjuva anlamda bile bu seçimlerin meşruluğunun ortadan kalkmasıdır.
Dolayısıyla geçmiş dönemde Gökçek, Yavaş arasındaki özellikle son Ankara Büyükşehir seçimlerinde başlayan hile ile seçim kazanma durumu ( Çöplüklerden toplanan oy listeleri ve sandık kaçırma vb gibi ) başlayan hile süreci, giderek trafoya kedi girmesi ironileri ile devam etmiş, milyonlarca mühürsüz oyların kabulü ile sürmüş ve gelinen noktada bu seçimlerde ispatı zor dijital oy kaydırmaları ile hile süreci devam etmiştir. Ayrıca YSK ‘nın üçüncü kez seçilemez kendi kuralını bile çiğneyerek Erdoğan’ın adaylığı onaylaması da yasal bir hile durumu olmuştur. Böyle bir durumda tarafların oylarının birbirlerine yakın olduğu koşullarda ( Sanki yasal bir zorunlulukmuş gibi hemen hiç değişmeyen yüzde 52-48 manipülasyon hali gibi ) bu hilelerle seçim kazanmanın mümkün olmadığı açıktır. Böylesi bir durum burjuva anlamda bile bir ölçüde demokrasi olan örneğin gelişmiş bir Bat ülkesinde olsa adeta yer yerinden oynar ve bu seçimler ya iptal edilir veya gerçek kazanana verilirdi.
Oysa Türkiye’de geçmişten bugüne akılımızda kaldığı kadarıyla yukarda belirtmeye çalıştığımız hilelere rağmen adeta akıl tutulması gibi hileli, şaibeli, manipülasyonlu süreç kabullenerek, hileleri yapanların istediği şekilde kanıksanarak hiç tepki verilmemesi en hafifiyle akıl tutulmasıdır. Bir de buna işin kolayına kaçıp bu hileler seçim sonuçlarını değiştirmiyor klişesini eklemek tek kelimeyle siyasi garabettir. Elbette geçmişte de son dönem olarak İstanbul yerel seçimlerinin ikincisinde de farkın büyük olması noktasında hile ile bu farkı kapatamayacakları için seçim kazanılmıştır. Yine bir başka garabet ve sorunlu durumda seçimlerin hile ile kazanılması sonuçta bir mücadele gerektirdiği için bundan kaçmak veya üzerini örtmek için seçimlerde istenilen düzeyde çalışılmadığı mazeretini gündeme getirmektir. Elbette kazanmak için örgütlü faaliyet önemlidir ama bunun için bir iki aylı seçim dönemindeki faaliyet değil uzun yıllar faaliyet gerekmektedir. Dolayısıyla özellikle son dönem olarak 2015 den bugüne bütün seçimler şu veya bu tarzda hileler ile kazanılmıştır.
Bu seçimlere dönük şaibe, hile ve manipülasyona dönük bir kaç ek yaptığımızda bu durum daha anlaşılır ve görünür olacaktır. Öncelikle tarihsel bir anekdot ile başlamak istiyoruz. On yedinci yüzyılda yaşayan felsefeci Thomas Hobbes modern devleti Leviattan olarak tasavvur ediyordu. Devletin gücü ve mutlak sınıfsal egemenliğini anlatmak için bu metaforu kullanmıştı. Leviattan ayrıca Tevrat’ta adı geçen canavarın adıydı. İşte bu seçimler de devletin bu canavarlığı ile anılacaktır.
Öncelikle farklı bir operasyon olan Ümit Özdağ’ın Kılıçdaroğlu ile bir protokol imzalaması olayı ile başlamak istiyoruz. Bu kadar kirlilikten sonra bu olayda bizce önceden planlanmış, hazırlanmış bir devlet operasyonu olarak şekillenmiştir. Zaten derin yerlerin tescilli görevlisi olan, elemanlara istihbarat dersi verdiğini söyleyen, her durumda devletten bilgi aldığını söyleyen Özdağ’ın böylesi operasyonu sürpriz olmamıştır. Sürpriz olan böyle bir operasyonun ne anlama geldiğini anlamayan CHP ve Kılıçdaroğlu olmuştur. Açıktır ki belirli istisnalar hariç Özdağ taraftarlarının hiçbiri Kılıçdaroğlu’na oy vermez, hatta kendisi bile oy vermemiştir. Özdağ her durumda HDP ve CHP’ye karşı ırkçı , düşmanlaştırıcı tavrını açık etmiştir. Operasyonun ince bir yanı HDP ye dönük kayyum olayının protokola özel olarak konmasıdır. Bu operasyon sonucu HDP seçmeninin önemli bir kesimi ikinci tura katılmadı. Ayrıca uzun yıllardır seçimlerde bilimsel istatistiklere göre sol bir boykotçu grubu olduğu bunların önemli bir yüzde tuttuğu da belirtilir. Seçime katılma sayısının daha yükseldiği ( 8,5 dan 10 milyona çıkması gibi ) noktada bu sayısını önemli bir kesiminin Özdağ ile yapılan anlaşma sonrası bu boykotçu grubu olduğunu düşünüyoruz.
Yine Soylu’nun seçimin ilk turunda seçim öncesi Cumhurbaşkanlığı ve genel seçim sonuçlarının yüzdesini bire bir bilmesi rastlantı olabilir mi. Yine ırkçılıkta yarış içinde olan Sarayın anketçisi Hakan Bayrakçı’nın da aynı şekilde seçim öncesi iki seçim sonucunu bilmesi bir yanıyla da Soylu ile bağlantısını göstermektedir. Bu sonuçları 60 milyon üzerinde seçmen noterden iki seçim içinde imza bile verse bu yüzdeleri tutturmaları mümkün değildir. Ayrıca MHP’nin oylarını yüzde 11 lere çıkarması özellikle Kürt bölgesinde imkansız şeklinde oy alması dijital operasyonun bilinen halidir. TİP’in yaptığı araştırmaya göre 20 bin sandıkta şaibe tespit etmesi ve bazı sandıklarda yüzde 90, 95 ve hatta yüzde 100 katılımla AKP oylarının önde çıkması hile değimlidir. Önceki seçim sonuçlarını küçük farklarla bilen önemli anketçilerin hemen hepsinin yanılması nasıl mümkün olabilir. Bu anketçiler içinde doğru sonuçları en yakın bilenlerden Avrasya’nın patronunun gözaltına alınması, tüm bilgi saray ve telefonlarına el konulması ne anlama geliyor. Sonuçta şimdilik açığa çıkanlar olarak baktığımızda bile bu derece şaibe, hile, manipülasyonun olduğu şartlarda bu seçimleri kazanmak mümkün olabilir mi. Bu hilelerin toplamından baktığımızda seçim sonuçlarını değiştirmez demek doğrumudur.
SONUÇ YERİNE
Burjuva seçimlerin Marksist yorumunu bir kez daha gündeme almamız bu seçimler sonucu daha da önemli hale gelmiştir. Öncelikle şunu belirtelim seçimler ve parlamento konusunda Marksist tutumun, arkaik olduğu veya miadını doldurduğu tezi yanlışlığı yanında bilinçli bir manipülasyondur. Burjuva seçim ve parlamentoya karşı Marksist tutum suni zorlamalar dışında rahatça güncellenebilir durumdadır. Dolayısıyla gelinen noktada seçime katılan devrimci komünist parti için seçimler işçi sınıfının olgunluk derecesi olan nicel ve nitel durumunun ölçülmesi demektir. Seçimlere başka bir misyon yüklenmesi, ondan kalıcı ve radikal kurtuluş beklemek ancak reformistlerin tavrı olabilir. Bu anlamda Goldman seçimlere dönük “ seçimler çözüm ve kurtuluş olsaydı yasaklanırdı” diyerek seçimlerin ne anlama geldiğinin adeta büyük fotoğrafını çekmiştir.
Parlamento ise burjuvazinin yasal işlerinin çözüldüğü bir aparattır. Burjuvazi esas işlerini üretim alanları, bakanlıklar, üst düzey askeri ve sivil bürokrasi eliyle çözmektedir. Atanmışlığı karşı seçilmiş olması ile daha ileri olsa da , parlamento ile parlamentarizm arasında muhtevaya dönük önemli fark olsa da, sonuçta burjuvazinin işlerinin döndüğü yer parlamento dışında olduğu için parlamentonun sosyalizme dönüşebileceği tezi bugünkü nesnel verilerle mümkün gözükmemektedir. Bu anlamda Marks parlamentoya “ burjuvazini ahırı “ diyerek parlamentonun sınıfsal özünü ifade etmiştir.
Dolayısıyla burjuva parlamento Devrimci Komünist İşçi Partisi ve komünistler için sosyalizm-komünizmin propagandası için bir kürsü olarak kullanılacaktır. Bu Marksist ilkeleri türlü bedeller ödeyerek Bebel ve Gramchi yerine getirmişlerdir. İşte seçimler ve parlamento konusunda Marksist ilkeler kapitalizm bugün de egemen olduğu için rahatlıkla uygulanır ve güncellenebilir. Tersi tutum işçi sınıfı ve komünizme yarı gönüllü yaklaşımdır ki bu da onlardan kopuşu getirmiştir. İşte bu seçimler de bir kez daha legal -sosyalizmin gerek aday seçiminde yalnızca kazanmaya dönük ünlüleri seçmesi , gerek faaliyetine başat olarak fazla oy alma ve fazla milletvekili çıkarmak saikiyle yaklaştığı için kendi içinde bile birlik olamamıştır. Bu anlayışlar için “yetki için rekabet , üstünlük için yarış” adeta turnusol olmuştur.
Bu seçimlere dönük bir başka Marksizm’in yorumunun önemimi gösteren boykot tavrı olmuştur. İlkesel ve stratejik bazda Marksizm’in boykot konusunda tutumu ile taktik bazda tutumunu aynılaştırmamak ve farklılığı görmek gerekmektedir. Yani geniş emekçi kitlelerinin burjuva parlamentodan umut ve güvenlerini kaybettiği ve artık bu parlamentodan medet ummadıkları devrimci durum koşullarında hale parlamentoculuk oynamak devrimden vazgeçmek demektir. Tersine mevcut somut ve verili koşullarda geniş emekçi kitleler parlamentodan medet ummaya ve ona güven duymaya devam ediyorlarsa boykotu savunmak ikameci anlayış olarak kalacak, çözüm olmayacak ve geniş emekçi kitlerden de kopuşu getirecektir.
Bu son seçimlere baktığımızda geniş emekçi kitleler ve bizler açısından toplumsal ve siyasal muhalefet bileşenleri bile küçük bir nefes almanın öneminden kaynaklı parlamentonun önemini dikkate alarak hareket ettikleri noktada boykot tavrının gerçekçi olmadığı açıktır. İlkesel ve stratejik olarak Marksizm’in boykot tavrının koşullarının olmadığında taktik adım olarak da boykot tavrı içinde olmak stratejik boykot tavrının yara almasını getirecektir. Somut durumda bu seçimlerde iktidarın gitmesi faşizmin asgari de olsa gerilemesi demekti ve bu seçimin sonucuna baktığımızda oy sayılarıyla da 25 milyonun talebi olmuştur. Elbette yeri ve zamanı geldiğinde parlamentodan çekilmek veya parlamentoyu protesto etmek yanlış olmayacaktır. Ama bunu burjuvazinin 5 dakikalık seçim oyunu ve burjuvazinin ahırı olan parlamentoyu ihtiva eden Marksist boykot tavrı ile kıyaslamak doğru değildir.
Yine boykot tavrı ile devam edersek , Kürt sorunu ve faşizme karşı mücadelede boykot tavrına ilişkin bazı değerlendirmelerin kendi içinde sorunlu olduğunu belirtelim. Bir yanıyla komünizmde ulusal sorun önemli bir yer tutar ( özelliklede sömürge, alt sömürge şartlarında ) ama ulusal sorun komünizm programının kendisi ve bütünü değil, önemli bir parçasıdır. Dolayısıyla bu anlayış hemen her şeyi Kürt Hareketi ile başlatıp, bitirme noktasına geldi. ( Analoji yaparsak hemen her şeyi sosyalist demokrasi ile açıklama, başlama, bitirme gibi ) Bu anlayış bir yanıyla da küçülen hareketlerin büyük bir güçle kendisini ifade etmesini getirdi. Bizler ise egemen ulus sosyalistleri olarak en küçük noktada bile şovenizm ve sosyal şovenizme düşmemek için çok dikkatli ve titiz davrandık. Ama yine Kürt sorunu komünizm programımızın kendisi ve bütünü değil önemli bir parçasıydı.
Diğer yanıyla uzun zamandır Stalinizmin yarattığı yıkım sonucu en Ortodoks Stalinistler bile artık kendi tezlerini rahatça savunamıyorlar. Ama yine de ondan radikal kopmayı da yeterince kabullenemiyorlar. Dolayısıyla faşizme karşı mücadele ile devrim mücadelesini aynılaştırıp, sosyal demokrasiyi “sosyal faşist” diye yaftalayarak ittifaktan dışladıkları için özellikle Almanya’da faşizm iktidar oldu. Seçimlerdeki tavra gelince CHP yönetiminin ( sermaye, devlet bağlantılı ve ırkçı özellikleri olsa da ) tutumu ne olursa olsun, CHP 10 milyonu aşan kitleselliği ile faşizme karşı dinamik ve potansiyel bir güçtür. Bu bile zorunlu koşullarda taktik adım olarak Kılıçdaroğlu’nu desteklemek için yeterli olmasa da gerekli şarttır.
Kapitalizmin rutin bütünsel yıkım ve kirliğine ek olarak bu seçimlerdeki şaibe, hile ve manipülasyonun varlığı kapitalizm içinde reform, hatta radikal reformların bile çözüm ve alternatif olmayacağını göstermiştir . Bu noktada yine ısrarla belirtiyoruz, kapitalizmi reforme etmek mümkün olmadığı için kapitalizmin ortadan kaldırılması ve onun yıkıntıları üzerinde proletarya devrimi ve sosyalizm-komünizmin inşası tek kalıcı ve radikal çözümdür. Gelinen noktada bu derece yıkım şeklinde açlık ve yoksulluğun yaşandığı, ırkçılık, gericilik, faşizmin yükseldiği koşullarda hala seçimlerde bu iktidar kazanıyorsa, bizlerin proletarya devrimi, sosyalizm-komünizmi savunmamızın gerçekçi olmadığı, ütopya olduğu açık veya örtük söyleniyor, tartışılıyor.
İşte tüm bu yıkıma, olumsuzluğa karşı tam bu nedenle ısrarla komünizmi savunmalıyız. Bu seçimlerde göstermiştir ki seçimlerden yüksek beklentisi olan bir kesim sol- sosyalist seçimlerin kaybedilmesi sonucu adeta çok açık göstermeseler de yıkılmışlardır. Savrulmalar, vazgeçmeler özellikle gençler için olumsuz bir örnek olmuştur. İşte bu noktada komünizmin ütopya olarak savunulması bile böylesi ve benzeri olumsuzluklar yaşansa bile bunların komünizm içinde küçük bir parça olduğu içselleştirildiği için bırakalım savrulmaları, vazgeçmeleri mücadeleye daha güven ve moralle, kararlı bir şekilde devam edilecektir.
Gelinen noktada kapitalizmin yıkım politikaları ve kirliği öyle yüksek boyutlara ulaşmış durumda ki geniş emekçi kitlesinin küçük nefes almasına bile engel çıkaran bir çürüyen, geberen, vahşi bir kapitalizmle karşı karşıyayız. Ama küçük bir nefes almak için ciğerlerimizi bütünüyle teslim etmeyeceğimiz de açıktır. İşte bu noktada devreye giren proletarya devrimi ile komünizm işçi sınıfı ve tüm ezilenlerin şenliği olarak kapitalizmin hiç bir evresinde görülmemmiş şekliyle üretenlerin aynı zamanda yönetici olarak her alanda egemenliği olmuştur.
makul ve kendi yasalarına uygun seçimlerden ve parlamentodan her durumda ileri olan ve onlardan daha fazlasını kapsayan komünizmde sınıflar, sınırlar kalkacağı için insanlık en ileri seviyede yüksek özgürlüğe ulaşacaktır. Kapitalizmin egemen ideolojisinden kaynaklı ezilenlerin yanlış bilinç de olmaları komünizmin kültür egemen yanından kaynaklı “yeni insanın” oluşması ile sönümlenecek ve giderek ortadan kalkacaktır. Kapitalizmin seçim sisteminde 5 yıl değiştirilemez milletvekilliği, komünizmin seçilmişlerine dönük geri çağırma anlayışı ve yöntemiyle anlık değiştirebilecektir. Burjuvazinin işlerinin çözüm yeri olan Parlamento yerine, proletaryanın egemenliğindeki Sovyetler ile tüm yaşam alanları proletarya ve ezilenlerin kendi eseri olacaktır. Bu durum geri ve tek ülkeye sıkışmış bir ülke olan Rusya’da bile Duma seçimlerinde Bolşevikler azınlıkta olmalarına rağmen proletarya çoğunluk ve Ekim Devrimi ile kısa bir zaman kesitini kapsasa da önemli kazanımlar elde etmişlerdir.
Takımlar | O | P |
---|---|---|
1. Galatasaray | 16 | 44 |
2. Fenerbahçe | 16 | 36 |
3. Samsunspor | 16 | 30 |
4. Göztepe | 16 | 28 |
5. Eyüpspor | 17 | 27 |
6. Beşiktaş | 16 | 26 |
7. Başakşehir | 16 | 23 |
8. Gaziantep FK | 16 | 21 |
9. Antalyaspor | 16 | 21 |
10. Kasımpasa | 16 | 20 |
11. Konyaspor | 16 | 20 |
12. Rizespor | 16 | 20 |
13. Trabzonspor | 16 | 19 |
14. Sivasspor | 17 | 19 |
15. Alanyaspor | 16 | 18 |
16. Kayserispor | 16 | 15 |
17. Bodrumspor | 16 | 14 |
18. Hatayspor | 16 | 9 |
19. A.Demirspor | 16 | 5 |
Takımlar | O | P |
---|---|---|
1. Kocaelispor | 17 | 35 |
2. Bandırmaspor | 17 | 33 |
3. Karagümrük | 17 | 31 |
4. Erzurumspor | 17 | 29 |
5. Keçiörengücü | 17 | 27 |
6. Igdir FK | 17 | 25 |
7. Amed Sportif | 17 | 25 |
8. Ahlatçı Çorum FK | 17 | 25 |
9. İstanbulspor | 17 | 24 |
10. Ankaragücü | 17 | 24 |
11. Manisa FK | 17 | 23 |
12. Pendikspor | 17 | 23 |
13. Gençlerbirliği | 17 | 23 |
14. Esenler Erokspor | 17 | 22 |
15. Boluspor | 17 | 22 |
16. Ümraniye | 17 | 22 |
17. Şanlıurfaspor | 17 | 21 |
18. Sakaryaspor | 17 | 21 |
19. Adanaspor | 17 | 14 |
20. Yeni Malatyaspor | 17 | -3 |
Takımlar | O | P |
---|---|---|
1. Liverpool | 16 | 39 |
2. Chelsea | 17 | 35 |
3. Arsenal | 17 | 33 |
4. Nottingham Forest | 17 | 31 |
5. Bournemouth | 17 | 28 |
6. Aston Villa | 17 | 28 |
7. M.City | 17 | 27 |
8. Newcastle | 17 | 26 |
9. Fulham | 17 | 25 |
10. Brighton | 17 | 25 |
11. Tottenham | 17 | 23 |
12. Brentford | 17 | 23 |
13. M. United | 17 | 22 |
14. West Ham United | 17 | 20 |
15. Everton | 16 | 16 |
16. Crystal Palace | 17 | 16 |
17. Leicester City | 17 | 14 |
18. Wolves | 17 | 12 |
19. Ipswich Town | 17 | 12 |
20. Southampton | 17 | 6 |
Takımlar | O | P |
---|---|---|
1. Atletico Madrid | 18 | 41 |
2. Real Madrid | 18 | 40 |
3. Barcelona | 19 | 38 |
4. Athletic Bilbao | 19 | 36 |
5. Villarreal | 18 | 30 |
6. Mallorca | 19 | 30 |
7. Real Sociedad | 18 | 25 |
8. Girona | 18 | 25 |
9. Real Betis | 18 | 25 |
10. Osasuna | 18 | 25 |
11. Celta Vigo | 18 | 24 |
12. Rayo Vallecano | 18 | 22 |
13. Las Palmas | 18 | 22 |
14. Sevilla | 18 | 22 |
15. Leganes | 18 | 18 |
16. Deportivo Alaves | 18 | 17 |
17. Getafe | 18 | 16 |
18. Espanyol | 18 | 15 |
19. Valencia | 17 | 12 |
20. Real Valladolid | 18 | 12 |