19.01.2023, 12:55

Sağ politikalar krizin faturasını emekçilere ödettirir

Neo liberalizmin küresel hegemonyası, azalma eğilimi gösterse de, hala devam ediyor. Bu 40 yıllık süreçte, kamu ve kamusallık giderek küçültülürken, piyasalar ve özel sektör daha da güçlendirildi, kamu kurumlarında özelleştirmeci yönetim pratikleri uygulandı.
Azgelişmiş, dışa bağımlı ekonomiler giderek, tarımdan sanayi ve hizmetlere olmak üzere, daha fazla uluslararası finans kapitale bağımlı hale getirildi. Sermaye hareketlerinin serbestleştirilmesi ise azgelişmiş ekonomileri sıklıkla döviz krizleriyle baş başa bıraktı.
Artık çoklu krizler dönemindeyiz
40 yılın sonunda dünyanın son hali ise Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı’nın (UNDP) son İnsani Gelişme Raporu ve Dünya Ekonomik Forumu’nun 2023 Küresel Riskler Raporu’nda da vurgulandığı üzere çoklu krizler (polycrisis) hali.
Yani ekonomik kriz (enflasyon ve resesyon), çevre krizi (iklim, biyoçeşitlilik ve salgın), jeopolitik kriz (savaşlar ve uluslararası kutuplaşma), sosyal ve politik krizler ve teknoloji krizi gibi çeşitli krizler bir araya geldiler, iç içe geçtiler.
UNDP raporundaki bir tespit ise son derece korkutucu: İnsanlığın geleceğine dair olumsuz görüşlerin yoğunluğu hiç bu kadar yüksek olmamıştı. Dünyanın dört bir yanındaki insanlar artık kendilerini her zamankinden daha güvensiz hissediyorlar. 20’nci yüzyılda yaşanan iki dünya savaşı dönemlerinde dahi geleceğe dair olumsuz beklentiler bu denli yüksek değildi. Nitekim 2021 yılında ülkelerin yüzde 51’inin İnsani Gelişme Endeks değeri düştü. (1)
Sermaye doğrudan iş başında
Türkiye’de bu son 40 yılın son 21 yılı, ‘neo liberal- neo muhafazakârlıktan’ ‘neo liberal- siyasal İslamcılığa’ evirilen bir AKP ve son birkaç yıldır onun küçük ortağı MHP’nin oluşturduğu İktidar Bloku altında yaşanıyor.
Öyle ki bugün ülkeyi yöneten İktidar Bloku, bizleri kamunun özel sektöre kıyasla iktisadi olarak daha verimsiz olduğuna inandırmaya çalışıyor. Bu yüzden de örneğin şu ana kadar yapılan toplam 68 milyar dolarlık özelleştirme yetmezmiş gibi, bazı bakanlıklara ait en üst düzey görevleri (bakanlık ya da yardımcılığı gibi) doğrudan sektörden gelen patronlara bıraktı.
Böylece, bir özel okul sahibi Milli Eğitim Bakanı, bir sanayici Ticaret ve Sanayi Bakanı ya da bir turizmci Turizm Bakanı, hatta bir tekstilci Hazine ve Maliye Bakanı olabildi. Üniversitelerin, özellikle de hukuk, iktisat ve maliye bölümleri, sağa doğru daha da savruldukça bu piyasacı görüşler daha da pekişti, bu yöndeki uygulamalar daha da arttı.
Piyasa hegemonyasına dayalı siyaset
Bu arada emekten, doğadan ve ezilen kimliklerden yana politikalara, örneğin sosyal amaçlı kamu harcamalarına, ilerici vergi politikalarına, toplumsal cinsiyet eşitliğine duyarlı bütçelere, sosyal amaçlı doğrudan devlet müdahalelerine, ilerici sosyal politikalara olan ihtiyaç ve bunların ardındaki felsefe ya da böyle kamusal harcamaların ve vergilerin sosyal olarak ve farklı kimlikler açısından değerlendirilmesi gibi önemli konular gözlerden hep uzak tutuldu.
Ekonomik ve sosyal kalkınma, gelişme, sanayileşme stratejileri ve sanayi ve teknoloji politikaları özünden, toplumsal ve sınıfsal içeriklerinden kopartılarak, mesele sanki teknik bir meseleymiş gibi, özel sektörün ve piyasaların uhdesine bırakıldı. Çünkü hem bürokratlar, politikacılar hem de akademisyenler piyasaların kaynakları kamuya göre daha etkin tahsis edeceğine inandırıldı.
Düzen muhalifi olmayan bir ‘muhalefet’ gerçeği
İktidar Blokunun siyasal ve sosyal olarak bu denli yıprandığı ve taban kaybettiği bir dönemde, buna karşı hakiki bir muhalefetin başta işçi sınıfı ve diğer ezilenlerden gelmesi gerekirken, bu gerçekleşmediği için, düzen muhalifi olmayan, muhalefeti mevcut iktidara karşı olmakla sınırlı diğer düzen partileri sahneye çıktılar. İşçi sınıfı partilerinin ve diğer sol, sosyalist hareketlerin etkisiz olduğu bu dönemde burjuva partileri halkın birikmiş tepkisini başarılı bir biçimde soğurdular.
Kısaca, mevcut sistemi restore etmeyle sınırlı bir projeyle yola çıkan 6’lı Masa’nın etrafındaki siyasal partilerin her hangi bir neo liberalizm eleştirileri mevcut değil.
Hatta 6’lı Masada yer alan bazı siyasal partiler, yaptıkları açıklamalarla, neo liberalizmin mottoları haline gelen ‘özelleştirme’, ‘merkez bankası bağımsızlığı’, ‘mali disiplin’ ve ‘uluslararası sermaye hareketlerinin serbestliği’ gibi konularda neo liberalizme sadık kalacaklarını ortaya koydular.
Böylece ana akım muhalefeti temsil eden 6’lı Masa’nın vizyonu (antikapitalist olmayı bir kenara bırakın), neo liberalizm ile hesaplaşmayı bile kapsamıyor. Yapacakları, bazı büyük sermaye gruplarının iktidarca kayırılması sonucu doğan büyük çaptaki yolsuzluklarla ve özellikle de ‘Beşli Çete’ olarak adlandırılan büyük inşaat şirketleriyle mücadele ile sınırlı gibi görünüyor.
Oysa her ne kadar yolsuzlukları ve adaletsizlikleri teşhir etmek çok önemli olsa da, otoriter rejimlerde bunların çok daha fazla görüldüğü bir gerçekse de, asıl meselenin tek tek sivrisineklerle mücadele etmenin ötesine geçip, sivrisineklerin
ürediği bataklığı kurutmak olduğu unutulmamalı. Bugün bu kurutulması gereken bataklık neo liberal kapitalizm bataklığıdır.
Ekonomik krizin faturasını kimler ödeyecek?
Diğer yandan, IMF ve OECD gibi uluslararası örgütler içinde bulunduğumuz bu yılın büyük ölçüde ekonomik daralma ve resesyonla sonuçlanacağını öngörüyor. Nitekim Türkiye ekonomisinin bu yıl en iyimser tahminle sadece yüzde 3 civarında büyüyebileceği tahmin ediliyor.(2)
Uzunca bir süredir aşırı değerli döviz kuru, çok yüksek enflasyon, yüksek işsizlik ve derin yoksullukla boğuşan bir ülkede böyle bir büyümenin emekçilere bir faydası olmayacağı gibi, sermayeyi de mutlu etmeyeceği çok açık. Bu yüzden de, sermaye sınıfı, egemen sınıf olmanın gereği izlenen ekonomi politikalarında çok daha etkili olduğundan, böyle bir ekonomik daralmadan ya da krizden, faturayı emekçilere keserek çıkmayı planlamaktadır.
Yani bu yılda emekçilerin nominal ücret artışı talepleri ya karşılanmayacak ya da asgaride tutulacak, reel ücretleri yüksek enflasyonla eritilecek, emekçilere yönelik sosyal destekler iyice kısılacak, vergi yükünün onların üzerinde kalması sağlanacak, kısaca emekçilere daha fazla kemer sıktırılacaktır. Bu yollarla sermaye sınıfı daralma yüzünden azalacak kârlarını restore etmeye çalışacaktır.
Emekçilerin örgütsüz ve dolayısıyla da güçsüz olduğu her dönemde krizin faturasını ödedikleri tarihsel bir gerçekliktir. Türkiye’de de sermayenin ve burjuva devletin ekonomik krizden çıkış stratejileri ve politikaları hep bedelin emekçilere ödettirilmesine dayalı olmuştur. Bunun sonucunda emekçilerin yaşam standardı gerilemiş ve milli gelirden aldığı pay azalmıştır.
Bu bağlamda, önümüzdeki seçimlerden sonra işbaşına gelecek olası bir yeni iktidar, sağa yaslanmayı ve sermayeyi desteklemeyi bırakmadığı sürece bu kural bozulmayacak ve ciddi boyuttaki ekonomik enkazdan, emekçilerin hak ve özgürlükleri kısılarak çıkılmaya çalışılacaktır.
6’lı Masa’nın gündeminde de, sermaye ile arasına bir mesafe koyma ya da kaynakları sermayeye tahsis etmekten vazgeçme gibi politikalar mevcut değil. Bu politikalar, “en geniş sağ ittifakla mevcut otoriter iktidardan kurtulmanın öncelik olduğu” ileri sürülerek toplum nezdinde meşrulaştırılıyor.
Ekonomi ve siyaset bir bütündür
Oysa emekten ve halkların kurtuluşundan yana olanlar, sol ve sosyalist görüşleri ve siyaseti benimseyenler siyasetle ekonominin birbirinden ayrılamayacağı gerçeğini çok iyi bilirler. Bu yüzden de, önce ‘Tek Adam Rejiminden kurtulalım emekçilerin ekonomik sorunlarını daha sonra çözeriz’ biçimindeki bir yaklaşımı reel siyaset gereği dahi olsa, gönül rahatlığı ile benimsemezler.
Her ne kadar mevcut despotik rejimden ‘Güçlendirilmiş Parlamenter Rejim’ ile çıkmak çok önemli, hatta birincil öneme sahip olsa da, ortada hala yanıtlanması gereken bazı sorular var.
Öncelikle, parlamenter rejim hangi aparatlarla güçlendirilecektir? Bu eğer merkezi devlet yapılanması içinde yasama-yürütme ve yargı erklerinin bağımsız davranmalarını sağlayacak bazı önlemlerle sınırlıysa bu gerçek bir demokrasiyi inşa etmek için yeterli olmayacaktır.
Bu yüzden de, parlamenter demokrasinin, yerel meclisler, komünler, demokratik kooperatifler gibi yerinden, doğrudan ‘katılımcı demokrasi’ uygulamaları ile güçlendirilmesi en doğru yöntemdir. Çünkü sadece katılımcı demokrasi siyasetin toplumsallaşmasını ve aynı zamanda da toplumun siyasallaşmasını, halkın doğrudan karar alma süreçlerine katılmasını sağlayabilir.
‘Demokratik Katılımcı Ekonomi’ bugünden inşa edilmeli
İkinci olarak, böyle bir demokratik rejimin ekonomik alt yapısı nasıl olacaktır? Böyle bir alt yapı eğer mevcut üretim ve bölüşüm ilişkilerinin restore edilerek sürdürülmesi biçiminde olacaksa, yani kapitalist öz aynen devam ettirilecekse, bu da sürdürülebilir, etkin ve adil bir bölüşümü hedefleyen bir toplum hedefi açısından yeterli olmayacaktır.
Bu yüzden de, yapılması gereken ‘Demokratik Katılımcı bir Ekonomik Model’in, halkla birlikte, bugünden inşa edilmeye başlanılmasıdır. Böyle bir ‘ekonomik demokrasi’, emekten, doğadan ve ezilen kimliklerden yana kamu müdahalelerini, katılımcı bütçe politikalarını, yeniden kamulaştırmaları, yerelden katılımcı özyönetimci demokratik planlamayı, çeşitli kolektif mülkiyet yöntemlerini içerir. (3)
Böyle bir ekonomi politik yönelimi olmayan bir ülkenin yakın gelecekte siyasal, sosyal, ekolojik ve iktisadi krizlere girmesi kaçınılmazdır. Bu bağlamdaki bir ekonomik paradigma değişikliğini 6’lı Masa’nın savunmadığı da açıktır. Bu yüzden de bu görev başta Emek ve Özgürlük İttifakı olmak üzere diğer ittifaklara düşmektedir.
Nasıl ki kitlelere “önce karnınızı doyuralım, size iş, aş verelim. Demokrasi, hak ve özgürlükler konusunu sonra çözeriz” demek yanlışsa, ‘önce güçlendirilmiş parlamenter demokratik rejimi tesis edelim, sonra karnınızı doyururuz, şimdi sermayeyi karşımıza almanın zamanı değil’ demek de o denli yanlıştır.
Özetle, siyasal sistemi, yerelden katılımcı demokrasi ile güçlendirilmiş bir parlamenter demokrasi ile değiştirirken, eş anlı olarak, piyasacı, emek ve doğa sömürüsüne dayalı ekonomik sistemi, bunların olmadığı bir Demokratik Katılımcı Ekonomi ile değiştirmeliyiz.
Anahtar sözcükler: 6’lı Masa, Demokratik Katılımcı Ekonomi Modeli, Güçlendirilmiş Parlamenter Rejim, İktidar Bloku, Katılımcı Demokrasi.
Dip notlar:
(1) UNDP, Human Development Report 2021/2022, Uncertain Times, Unsettled Lives: Shaping Our Future in aTransforming World, 2022, s. 12.
(2) https://www.cbsnews.com/news/kristalina-georgieva-face-the-nation-transcript-01-01-2023; https://www.imf.org/en/Publications/WEO/Issues/2022/10/11/world-economic-outlook-october-2022, s. 42.
(3) https://znetwork.org/znetarticle/a-post-capitalism-worth-winning (27 December 2022).
Yorumlar (0)
Puan Durumu
Takımlar O P
1. Galatasaray 28 71
2. Fenerbahçe 28 68
3. Samsunspor 29 51
4. Beşiktaş 27 47
5. Eyüpspor 29 47
6. Başakşehir 28 42
7. Antalyaspor 29 39
8. Göztepe 27 38
9. Gaziantep FK 27 38
10. Kasımpaşa 28 38
11. Trabzonspor 28 36
12. Konyaspor 29 34
13. Rizespor 28 34
14. Bodrum FK 29 33
15. Kayserispor 28 33
16. Sivasspor 29 31
17. Alanyaspor 29 31
18. Hatayspor 28 19
19. A.Demirspor 28 -2
Takımlar O P
1. Kocaelispor 32 63
2. Karagümrük 32 59
3. Erzurumspor 32 54
4. Gençlerbirliği 32 54
5. İstanbulspor 32 52
6. Bandırmaspor 32 52
7. Ahlatçı Çorum FK 32 47
8. Amed Sportif 32 47
9. Ümraniye 32 46
10. Keçiörengücü 32 45
11. Esenler Erokspor 32 45
12. Boluspor 32 45
13. Iğdır FK 32 45
14. Pendikspor 32 42
15. Sakaryaspor 32 42
16. Ankaragücü 32 38
17. Şanlıurfaspor 32 37
18. Manisa FK 32 37
19. Adanaspor 32 27
20. Yeni Malatyaspor 32 -21
Takımlar O P
1. Liverpool 31 73
2. Arsenal 31 62
3. Nottingham Forest 31 57
4. Chelsea 31 53
5. M.City 31 52
6. Aston Villa 31 51
7. Newcastle 29 50
8. Fulham 31 48
9. Brighton 31 47
10. Bournemouth 31 45
11. Crystal Palace 30 43
12. Brentford 31 42
13. M. United 31 38
14. Tottenham 31 37
15. Everton 31 35
16. West Ham United 31 35
17. Wolves 31 32
18. Ipswich Town 31 20
19. Leicester City 30 17
20. Southampton 31 10
Takımlar O P
1. Barcelona 30 67
2. Real Madrid 30 63
3. Atletico Madrid 30 60
4. Athletic Bilbao 30 54
5. Villarreal 29 48
6. Real Betis 30 48
7. Celta Vigo 30 43
8. Real Sociedad 30 41
9. Rayo Vallecano 30 40
10. Mallorca 30 40
11. Getafe 30 39
12. Sevilla 30 36
13. Girona 30 34
14. Osasuna 29 34
15. Valencia 30 34
16. Espanyol 29 32
17. Deportivo Alaves 30 30
18. Leganes 29 27
19. Las Palmas 30 26
20. Real Valladolid 30 16