HDP'li Sancar: "Gare’de yaşanan katliamdır, iktidar sorumluluğunu örtmek için HDP'ye saldırıyor"
Partisinin grup toplantısında konuşan HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, gündemdeki gelişmeleri değerlendirdi
Partisinin grup toplantısında konuşan HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, gündemdeki gelişmeleri değerlendirdi. Gare’de yaşananlar başta olmak üzere sıcak gelişmeleri ele alan Sancar, şunları söyledi:
Yine ölümleri konuşuyoruz, yine kanla kalkıyoruz güne ve yine acılarla iç içe yaşıyoruz günümüzü. Büyük bir şair Alman dilinin usta ozanı Paul Celan, ölümlerle ilgili belki de en çarpıcı dizeleri yazmış şairdir. Ölüm Fügü diye bir şiiri vardır. “Akşam vakitlerinde içmekteyiz sabahın kapkara sütünü ve öğlenlerle sabahlarda, bir de geceleri hiç durmaksızın içmekteyiz” diyor.
Hulusi Akar’ın açıklamasında bilgilerin yanı sıra çelişkiler vardı
Maalesef Kürt sorununda demokratik çözüm ve barış sağlanamadığı için yine ölümleri konuşmak zorunda kalıyoruz. Neden söz ettiğimi biliyorsunuz. Gare operasyonundan. Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, günler önce başlayan sınır ötesi operasyona ilişkin bilançoyu açıklarken 13 Türkiye vatandaşının naaşına ulaşıldığını söylemişti. Açıklamada katledilen insanlarla ilgili bilgiler de vardı, çelişkiler de vardı. Daha sonra Malatya’ya getiriliyor cenazeler. Ve kimlikleri Malatya Valiliği tarafından açıklanıyor. Bu 13 kişinin daha önce belirli aralıklarla PKK’nin alıkoyduğu askerler, polisler ve istihbarat görevlileri olduğu ortaya çıktı.
Gare’de yaşanan katliamdır, ihtiyacımız olan şey hakikattir
Öncelikle Halkların Demokratik Partisi olarak hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet, ailelerine başsağlığı diliyoruz. Bu bir katliamdır değerli arkadaşlar. Uluslararası insancıl hukukun ağır ve vahim ihlalidir. Şimdi ihtiyacımız olan şey hakikattir. Ölümlerin nasıl meydana geldiğini şüpheye yer bırakmayacak şekilde ortaya çıkarmaktır. Bu bir infaz mıdır, yoksa ölümler bombardıman sonucu olarak mı gerçekleşmiştir? Ya da başka türlü meydana gelmişse o ölümler, nasıl olmuştur?
Ölümler nasıl gerçekleşmiş olursa olsun açıkça kınıyoruz ama kınamak yetmez
Şunu peşinen söyleyeyim: Ölümler nasıl gerçekleşmiş olursa olsun bu durumu kabul etmek kesinlikle mümkün değildir. Biz bunu açıkça kınıyoruz. Ama kınamak yetmez değerli arkadaşlar hakikate ihtiyacımız var. Eğer hakikati ortaya çıkaramazsak ne adaleti ne de barışı sağlayabiliriz. Hakikatin ve sorumluların tereddüte yer bırakmayacak şekilde ortaya konulması lazım.
Bakanların ve hükümetin dediklerine kayıtsız, şartsız, itirazsız inanmamız beklenmesin
Neden hakikati istiyoruz? Çünkü bakanların ve hükümetin dediklerine kayıtsız, şartsız, itirazsız inanmamız beklenemez. Yakın tarihimize bakalım, şu 40 yıllık tarihe bakalım, sadece 2-3 örnek vermem yeterli olur. Bu örnekleri de özellikle mahkeme kararlarına geçenlerden seçtim, ayrıca bütün çıplaklığıyla ortada duran örneklerden. Bunlardan biri Kuşkonar ve Koçağalı katliamıdır. 1994 yılında gerçekleşmiştir savaş uçakları tarafından bombalanan köylerde 38 kişi hayatını kaybetmiştir. O zamanlar hükümetin ve bakanların neler söylediklerini hatırlatmayacağım, gerek yok. Bugünden dönüp baktığımızda acı bir trajedinin sorumsuz ve yüzsüz ifadeleriyle karşılaştığımızı çok daha açık görebiliriz. Bunu ben söylemiyorum sadece, bunu Anayasa Mahkemesi (AYM) de söylüyor. AYM yakın zamanda bu olayla ilgili karar verdi ve devleti bu olaydan sorumlu tuttu. Yani bu katliam gerçekleştiğinde hükümetin ve bakanların söylediklerinin gerçeği yansıtmadığı AYM kararıyla sabit oldu.
Bir başka katliam var, Güçlükonak katliamı. 1996 yılında Şırnak'ın Güçlükonak ilçesinde 11 köylü bir minibüsün içinde kurşunlanıp yakılmıştı. Olayın ardından sorumluların neler söylediğini görmek isteyenler açıp kısa bir araştırma yapmakla yetinebilirler, hemen görecekler o zamanki tabloyu. Fakat hakikatin peşinde olanlar olayın aydınlatılması için mücadeleden vazgeçmediler, bütün imkanları kullandılar ve en son AİHM’e kadar götürdüler bu katliam olayını. AİHM Türkiye’yi mahkum etti. Yani o zaman hükümetin ve sorumluların söylediklerinin gerçeği yansıtmadığını ortaya koydu.
Bir acı olay daha Roboski katliamı, daha çok yakın. Hafızalarda tazedir. Katliamın ardından neler yazılıp çizildiğini, hükümetten sorumluların, yetkililerin neler söylediklerini hatırlamak için kendimizi fazla zorlamaya gerek yok. Bugün ortaya çıkan gerçek çok çıplaktır. O insanlar savaş uçaklarından atılan bombalarla katledildi, 34 insan ve bunların büyük bir kısmı çocuktu.
Hükümetin açıklamalarına kuşkuyla yaklaşma sorumluluğunuz ve mecburiyetiniz var
Bu gibi durumlarda eğer demokratik bir ülke iseniz hükümetin açıklamalarına kuşkuyla yaklaşma sorumluluğunuz ve mecburiyetiniz vardır. Toplumların ve insanların hakikati bilme hakkı, uluslararası hukukun tanıdığı önemli bir haktır.
Hakikat ortaya çıkmazsa toplumun tümünü rehin almaya yönelik operasyonlarla karşılaşacağız
Bu hakikat ortaya çıkarılmadıkça Türkiye'de bundan sonra yeni kırılmalar peşinden koşacak bir iktidarla karşı karşıya olduğumuzu söyleyebiliriz. Hakikatin peşine düşmez ve iktidarın söylediklerini tek gerçek olarak kabul edersek, bunun üzerine başka operasyonlar bindireceklerdir. Bu operasyonlar toplumun tümünü rehin almaya yönelik olacaktır. Demokratik siyaseti bitirme amaçlı olacaktır. Demokrasi umudunu yok etme hedefini taşıyacaktır.
Hakikat ne olursa olsun HDP’nin tavrı nettir: Böyle bir katliamı kabul edemeyiz
Hakikat ne olursa olsun, ölümler nasıl gerçekleşmiş olursa olsun HDP’nin tavrı nettir. Böyle bir katliamı hem insanlık açısından hem uluslararası hukuk açısından kabul etmek söz konusu olamaz. Bunu açıkça kınıyoruz ama hakikatin peşinde olmaya da devam edeceğiz.
Hakikat için bağımsız bir soruşturma komisyonu oluşturulabilir
Hakikatin nasıl ortaya çıkarılacağına dair yöntemler de bellidir. Bunlar iç hukukta da yer alıyor. Ancak iç hukukta yeterli kalmıyorsa bu usuller, uluslararası hukuk daha açık, daha güvenilir, daha etkili yollar öneriyor. Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerde bu usuller açıkça düzenleniyor. Ne yapılabilir? Bağımsız bir soruşturma komisyonu oluşturulabilir.
İktidarın yaşanan her şeyi kamuoyuna sunma yükümlülüğü var
Elbette öncelikle Türkiye’de adli makamların ve iktidarın bütün olguları, yaşanan her şeyi kamuoyuna sunma yükümlülüğü var. Bu anayasal bir yükümlülüktür, siyasi bir sorumluluktur, vicdani ve ahlaki bir görevdir. Bakalım bugün Meclis’te sunum yapacak olan bakanlar bu verileri paylaşabilecekler mi?
Otopsiler usulüne uygun yapılmalı, raporları ayrıntılı bir şekilde kamuoyu ile paylaşılmalıdır
Öte yandan hayatını kaybedenlerin ölüm sebepleri ve şekillerini ortaya çıkarmanın en etkili yollarından biri de otopsi raporlarının ayrıntılı bir şekilde kamuoyu ile paylaşılmasıdır. Otopsinin usulüne göre yapılması elbette şarttır. Yine bu konuda uluslararası kurallar ve standartlar mevcuttur. Türkiye’de adli makamların bu standartlara uygun bir soruşturma yapma yükümlülüğü var. Fakat bu soruşturmalardan objektif sonuç çıkması konusunda haklı şüpheler vardır. O nedenle diyoruz ki güvenilir, bağımsız ve tarafsız mekanizmaların işletilmesi gerekiyor. Bunlar için de uluslararası hukukta kurallar ve kaideler oluşmuştur.
İktidarın çok açık ve ağır bir siyasi sorumluluğu var
İktidarın sorumluluğu elbette burada bitmez, iktidarın çok açık ve ağır bir siyasi sorumluluğu var. Bu sorumluluk en az iki alanda söz konusudur. Bu iki alanda sorumluluk açık ve mutlak olarak iktidardadır. Bunlardan birincisi operasyonun yapılma şeklidir, ikincisi operasyon dışındaki seçeneklerin değerlendirilmemiş olmasıdır. Operasyonun amacı neydi? Operasyon başlarken bu konuda kamuoyuna bilgi verilmedi. Fakat Cumhurbaşkanının dünkü konuşmalarından anlıyoruz ki amaç ve hedef, alıkonmuş bu görevlilerin kurtarılması olarak belirlenmiş.
41 savaş uçağı günlerce bomba yağdırırken o insanların kurtarılması mümkün müydü?
Şimdi bir askeri uzman havasında soruları sıralayacak değilim. Dünden beri vicdanlı yazarların, uzmanların ve siyasetçilerin bir kısmının arka arkaya sıraladığı sorular var. Bu sorular Meclis’e de ulaşmıştır. Farklı sorulardan, soru önergelerinden derleyebileceğimiz uzun bir liste var. Ben bütün bu soruları bir tek soruya sıkıştırabileceğimizi, orada toplayabileceğimizi düşünüyorum: Eğer amaç gerçekten alıkonulmuş ve bugün rahmete gitmiş bu görevlilerin kurtarılması idiyse operasyon bu şekilde mi yapılmalıydı? 41-42 savaş uçağı günlerce bomba yağdırıyor, bu şartlarda bu insanların kurtarılması mümkün müydü?
Nitekim operasyonun kendi amacı ve hedefi doğrultusunda başarısız olduğunu yine Cumhurbaşkanı açıkça söylüyor. Peki, bunun bir sorumluluğu yok mu? Sevgili halkımız, vicdanlı insanlar; bu soru meşru bir soru değil midir? Bu soru haklı bir soru değil midir?
13 insanı sağ kurtarmak için başka yollar vardı
O 13 insanın aileleri yıllardır sevdiklerine kavuşmak için her yolu denediler. Mektuplar yazdılar çeşitli kuruluşlara, devlet yetkililerine. Bu insanları sağ kurtarmak için başka yollar vardı. Hem de çok daha basit yollar. Amaç, insan hayatını kurtarmaksa bu yollar daha önce denenmiş ve başarılı olmuş yöntemlerdi, bunlara başvurulabilirdi. Neden söz ediyorum? Çeşitli kuruluşların, insan hakları örgütlerinin, siyasi şahsiyetlerin ve partilerin bundan önceki yıllarda bu tür durumlar için yaptıkları girişimlerden ve ulaştıkları başarılı sonuçlardan bahsediyorum.
13 insan sağ salim ailelerine kavuşmamışsa tüm yetkililer topluma hesap vermek zorundadır
Başarının tek ölçütü vardır; o insanların sağ salim ailelerine kavuşmalarını sağlamak. Bu olmamışsa, operasyona karar veren ve bunun icrasında görevli olan bütün yetkililer siyaseten açık bir şekilde sorumludurlar. Bu sorumluluğun gereğini yerine getirmek zorundadırlar. Topluma ve halka bu sorumluluk çerçevesinde hesap vermek zorundadırlar. Hiçbir merci bu sorumluluktan kaçmayı haklı gösterecek yollara başvurma hakkına sahip olamaz. Bunu ne ailelerin acısı kaldırır ne de toplumun vicdanının kaldırır bir yeri vardır. Bu sorumluluk mutlaka hesap vermeyi gerektirir.
22 yıl içinde PKK’nin alıkoyduğu 335 kişi ailelerine sağ salim kavuştu
Bundan önce bu tür durumlarda neler yapıldı? Bazen örnekler sıralamak acıyı tazelemek anlamına da gelebilir ama şimdi yapacağımız sunumda bugün yaşadığımız bu karanlık ortamı bu kan ve ölüm ortamını sorgulamak için de bize çok değerli bir dayanak sunar. İnsan Hakları Derneği Diyarbakır Şubesi 1990-2012 yılları arasını kapsayan, PKK’nin Alıkoyduğu Kişiler Raporu hazırladı. 22 yıl içerisinde 335 kişinin alıkonulduğunu tespit etti. 335 kişinin tamamı biraz önce sözünü ettiğimiz girişimler sonucu ailelerine sağ salim kavuştular. 335 insanın hayatı. Sadece onların hayatı değildir söz konusu olan. Bu ülkede toplum olma açısından ihtiyaç duyduğumuz hayata saygı ve vicdanlı duruşun da bir teyididir. Sorumluluk hisseden kuruluşlar, insanlar yıllar içerisinde bu girişimlere devam ettiler.
Hayatını kaybedenlerin aileleriyle çok kez bir araya geldik
Çocuklarının serbest bırakılması için uğraşan, didinen, çabalayan aileler 2015, 2016, 2019’da partimizi de ziyaret ettiler. Tam 4 kez ziyaret gerçekleştirdiler. O zaman Grup Başkanvekillerimizle ve diğer yetkili arkadaşlarımızla yaptıkları görüşmelerde çocuklarının serbest kalması için destek istediler. Her seferinde arkadaşlarımız bu konuda üzerlerine düşeni yapmaya hazır olduklarını tüm kamuoyunun önünde dile getirdiler. Ailelerle birlikte basının karşısına çıkıp konuştular. Fakat her seferinde son düğüme kadar gelindi ama o son düğüm bir türlü çözülemedi. Neydi o son düğüm? İktidarın adım atmasıydı.
“İktidardan ne bekleniyor” diye soranlar o 13 insanın mektuplarına baksın
Beklenen buydu. “İktidardan ne bekleniyor” diye soranlar lütfen bugün hayatta olmayan bu 13 insanın mektuplarına baksınlar. Bekledikleri neydi? Basit bir şeydi. İktidar burada bir adım atacaktı ve bu insanlar serbest kalacaktı. Ailelerine sevenlerine kavuşacaktı. Bu adım atılmadı.
Ailelerin taleplerini Meclis’te, basın toplantılarında defalarca dile getirdik
Bunun dışında bizler Genel Kurul’da konuşmalar yaptık. Arkadaşlarımız, bu insanların serbest kalması için Meclis kürsüsünden bütün partilere, hükümete ve kamuoyuna seslendiler, basın toplantıları yaptılar.
Gergerlioğlu ve Kaya’ya, ölüme karşı hayat mücadelesini savundukları için saldırıyorlar
Ayrıca burada bireysel olarak sürekli çabalayan arkadaşlarımız da var, onları da anmam gerekiyor. Milletvekili olmadan önce de insan hakları mücadelesi içerisinde yer alan Sevgili Ömer Faruk Gergerlioğlu her daim bu ailelerle birlikte oldu. Şimdi iktidarın medyası ve trolleri onu hedef gösteriyorlar. Niye? Çünkü ne yapılabileceğini, hayat için ölüme karşı ne yapılabileceğini herkesin gözünün içine sokarak yaptı. İşte buna tahammülleri yok. Sevgili Hüda Kaya aynı şekilde bu çabaların içinde oldu. Burada oturan arkadaşlarımın hepsi öyle ama bu iki arkadaşımı özel olarak anmak istedim. Çünkü özel olarak bu iki arkadaşımız yoğun saldırı altındalar. Saldırdıkları şey ölüme karşı hayat mücadelesinin savunulmasıdır.
Attığımız adımlar hep son düğümde tıkandı, o düğümü atan da iktidarın kendisidir
Soru önergeleri verdik, araştırma önergeleri verdik. Bu insanların serbest bırakılmasının sağlamanın yollarının Meclis’te bulunmasını istedik. Ama hep karşımıza o son düğüm çıktı. O son düğüm hayata atılmış bir düğümdü. İşte düğümü atan, bu insanların sağ salim eve dönmelerini engelleyen en azından eve dönmelerini sağlayacak adımı atmayan iktidarın kendisidir. Bu sorumluluğu hiç kimse örtemez.
İktidar mutlak savaş politikasına, kutuplaştırıcı politikalara sonuna kadar sarıldı
Bakın 2013 yılında, çözüm sürecinde daha önce alıkonulmuş kaymakam Kenan Erenoğlu vardı, 6 asker ve bir polis memuru ile birlikte. Yine partimizin girişimleri sonucu serbest bırakılmıştı. Burada serbest bırakılan bu kişileri, bu insanları teslim almak üzere oluşturulan heyetin içinde insan hakları kuruluşlarının temsilcilerinin yanı sıra milletvekillerimiz vardı. Maalesef 2015’ten sonra bu girişimler artık sonuç alamaz oldu. İktidar mutlak savaş politikasına, savaş diline ve kutuplaştırıcı politikalara sonuna kadar sarıldığı için bu yönde adım atmadı.
Dönemin RP milletvekili hayatını riske atarak alıkonan kişileri teslim aldı
Aslında şöyle bir geriye dönüp bakarsak adı anılması gereken, adının anılmasını hak eden çok özel şahsiyetler de görürüz. Dönemin Refah Partisi Milletvekili Fethullah Erbaş şimdiki Cumhurbaşkanı Erdoğan ile aynı partide yer alıyordu. Dağlara çıktı, hayatını riske attı, linçlere maruz kaldı ama vazgeçmedi. Gitti ve alıkonmuş kişileri bizzat teslim alıp getirdi. Bu kadar basit.
İktidar elimizden geleni yaptık diyor, ne yaptınız?
Başka zamanlarda, başka ülkeler tarafından ve Türkiye tarafından da geçmişte ve başka durumlar için uygulanmış bu basit yöntem neden şimdi uygulanmadı? “Elimizden geleni yaptık” diyor iktidarın yetkilileri. Ne yaptınız, bunu açıklayın. Bunu açıklamak zorundasınız, ne yaptınız?
Operasyon dışındaki girişimlerde bulunmamış olmak en büyük sorumluluktur
Çok daha uzun bilgiler verebilirim ama bu kadarının bile hakikatin çeşitli yönlerini görmek için yeterli olduğuna inanıyorum. Bu iktidar bu alanda sorumluluğunu yerine getirmedi. Ölümler nasıl gerçekleşmiş olursa olsun bu girişimleri yapmamış olmak en büyük siyasal sorumluluktur ve bu sorumluluk iktidardadır. Bu iktidar bu nedenle apaçık sorumludur.
Denizcilerin hayatlarını kurtarmak için fidye de ödemişlerse doğru yapmışlardır çünkü aslolan hayattır
Bunun hesabını vermek zorundadır. Tekrar söylüyorum, bugün Meclis’te yapılacak oturumda bakalım bu konuda neler söyleyecekler? Bir iki örnek daha hatırlatırsak belki tabloyu biraz daha netleştiririz. Daha yeni korsanlar tarafından Türkiye vatandaşları alıkonuldu. Peki nasıl kurtarıldı bu insanlar, operasyonla mı? Hayır, ayrıntıları açıklamadılar ama tahmin etmek zor değil. Doğru yaptılar. Doğrusu budur. O insanların hayatlarını kurtarmak için fidye de ödemişlerse doğru yapmışlardır. Çünkü aslolan hayattır.
Musul Başkonsolosluğundaki rehineleri görüşmeler yoluyla kurtarmak doğruydu
Hatırlayalım, Musul Başkonsolosluğu'nun IŞİD tarafından basıldığı ve onlarca insanın rehin alındığı olayda nasıl kurtarıldı o insanlar? Görüşmeler yoluyla. Görüşmelerin nasıl yapıldığı, ne sözler verildiği bir tarafa. Onlar çok tartışıldı, onlar konumuz değil ama görüşme yoluyla o insanların hayatını kurtarma kararı doğruydu.
İktidarın görüşme, temas yöntemini neden kullanmadığını her yerde soracağız
En son seçenek bile bir tek insanın bile zarar görmesi şeklinde olamaz. Devletler yurttaşlarının yaşamlarından sorumludurlar. İktidar 2015’ten bu yana bu yöntemi, yani insanların hayatını kurtarmak için bu sade ve değerli yöntemi kullanmadı. Kullanmamasının nedenlerini sormaya her yerde devam edeceğiz.
Buldan, Baluken ve Önder 6 yıl önce iki askeri bizzat kendileri alıp getirdiler
6 sene önceydi, şimdiki Eş Genel Başkanımız Pervin Buldan, o zaman çözüm dolayısıyla İmralı heyetinde olan Sırrı Süreyya Önder, Grup Başkanvekilimiz İdris Baluken, bizzat Lice’de dağlara çıktılar ve yollar gittiler. Hiçbir riski asla düşünmediler, tereddüt etmediler ve o zaman alıkonmuş iki askeri bizzat kendileri alıp getirdiler. Bunu bir kez daha hatırlatmak istedim. İktidarın bize saldırılarına karşı savunma olarak değil bu toplumun vicdanlı insanlarına hakikati göstermek için söylüyorum bunları.
Bizim için en büyük hakem halkların temiz vicdanıdır
Ben bu ülkede vicdanlı insanların çoğunlukta olduğuna hep inandım. Şartlar, politikalar o vicdanın sesinin gür çıkmasını önleyebilir ama o vicdan orada duruyor. Bizim için en büyük hakem işte halkların o temiz vicdanıdır.
İktidarın yeni operasyonu sorumluluğunun üstünü örtmek için partimizi günah keçisi ilan etmek
Hiç polemik yapma niyetinde değilim. İktidarın temsilcilerinin kullandığı sözleri tekrar etmek de istemiyorum. “Müjde” falan gibi sürekli konuşulan sözleri de burada dile getirmek isteğinde değilim. Bunlar herkesin gözleri önünde cereyan ediyor. Ama şunun altını çizmem lazım. Gare’de bu kadar açık sorumluluğu olan bu iktidar, sorumluluğunun üstünü örtmek için partimizi günah keçisi olarak seçiyor. Bununla da kalmıyor muhalefeti de kendi sorumluluğuna ortak etmek peşinde koşuyor. İşte bu yeni ve ağır bir operasyondur. Herkes bunun farkına varmalıdır. Bu demokratik siyasete ve demokrasi umuduna yönelik bir operasyondur. Yeni kırılmalar peşinde koşuyor bu iktidar.
Bize karşı istedikleri operasyonu yapsınlar, biz bu ülkede barışın teminatıyız
HDP’nin tutumu bellidir; biz demokratik siyasette ısrarcıyız, biz demokratik çözümü istiyoruz, barış istiyoruz. Barış ancak bizlerin demokratik siyasetteki mücadelesine saygı duyularak gelebilir. Biz bu ülkede barışın teminatıyız. İstedikleri operasyonu yapsınlar bize karşı. Bu hedefimizden zerre şaşmayacağız. İnancımızı zerre sarsmayacağız. Bu ülkeye demokrasi ve barışı, hakikatin peşinden yorulmadan usanmadan koşanlar getirecektir.
Bize karşı istedikleri operasyonu yapsınlar, biz bu ülkede barışın teminatıyız
HDP’nin tutumu bellidir; biz demokratik siyasette ısrarcıyız, biz demokratik çözümü istiyoruz, barış istiyoruz. Barış ancak bizlerin demokratik siyasetteki mücadelesine saygı duyularak gelebilir. Biz bu ülkede barışın teminatıyız. İstedikleri operasyonu yapsınlar bize karşı. Bu hedefimizden zerre şaşmayacağız. İnancımızı zerre sarsmayacağız. Bu ülkeye demokrasi ve barışı, hakikatin peşinden yorulmadan usanmadan koşanlar getirecektir.
Ölümlerden avantaj devşirmeye çalışmanın hangi kitapta, hangi inançta yeri vardır
Ölümlerden avantaj devşirmeye çalışmanın hangi kitapta yeri vardır? Hangi inançta yeri vardır, hangi hukukta yeri vardır? Şimdi bunun peşindeler. Ne yaparsanız yapın bizi yolumuzdan alıkoyamazsınız. Bu yürüyüş bugüne kadar büyük bedellerle geldi, bundan sonra da aynı kararlılıkla devam edecek. Sevgili Selahattin Demirtaş’a da buradan bir selam göndereyim: Bu gemi o limana varacak.
Takımlar | O | P |
---|---|---|
1. Galatasaray | 11 | 31 |
2. Fenerbahçe | 11 | 26 |
3. Samsunspor | 12 | 25 |
4. Eyüpspor | 12 | 22 |
5. Beşiktaş | 11 | 21 |
6. Göztepe | 11 | 18 |
7. Sivasspor | 12 | 17 |
8. Başakşehir | 11 | 16 |
9. Kasımpasa | 12 | 14 |
10. Konyaspor | 12 | 14 |
11. Antalyaspor | 12 | 14 |
12. Rizespor | 11 | 13 |
13. Trabzonspor | 11 | 12 |
14. Gaziantep FK | 11 | 12 |
15. Kayserispor | 11 | 12 |
16. Bodrumspor | 12 | 11 |
17. Alanyaspor | 11 | 10 |
18. Hatayspor | 11 | 6 |
19. A.Demirspor | 11 | 2 |
Takımlar | O | P |
---|---|---|
1. Kocaelispor | 12 | 25 |
2. Bandırmaspor | 12 | 24 |
3. Erzurumspor | 12 | 22 |
4. Karagümrük | 12 | 21 |
5. Igdir FK | 12 | 21 |
6. Ankaragücü | 12 | 19 |
7. Ahlatçı Çorum FK | 12 | 19 |
8. Boluspor | 12 | 18 |
9. Şanlıurfaspor | 12 | 18 |
10. Ümraniye | 13 | 18 |
11. Pendikspor | 13 | 18 |
12. Manisa FK | 12 | 17 |
13. Esenler Erokspor | 12 | 17 |
14. Keçiörengücü | 12 | 15 |
15. Gençlerbirliği | 12 | 15 |
16. İstanbulspor | 12 | 14 |
17. Amed Sportif | 12 | 14 |
18. Sakaryaspor | 12 | 13 |
19. Adanaspor | 12 | 7 |
20. Yeni Malatyaspor | 12 | -3 |
Takımlar | O | P |
---|---|---|
1. Liverpool | 11 | 28 |
2. M.City | 11 | 23 |
3. Chelsea | 11 | 19 |
4. Arsenal | 11 | 19 |
5. Nottingham Forest | 11 | 19 |
6. Brighton | 11 | 19 |
7. Fulham | 11 | 18 |
8. Newcastle | 11 | 18 |
9. Aston Villa | 11 | 18 |
10. Tottenham | 11 | 16 |
11. Brentford | 11 | 16 |
12. Bournemouth | 11 | 15 |
13. M. United | 11 | 15 |
14. West Ham United | 11 | 12 |
15. Leicester City | 11 | 10 |
16. Everton | 11 | 10 |
17. Ipswich Town | 11 | 8 |
18. Crystal Palace | 11 | 7 |
19. Wolves | 11 | 6 |
20. Southampton | 11 | 4 |
Takımlar | O | P |
---|---|---|
1. Barcelona | 13 | 33 |
2. Real Madrid | 12 | 27 |
3. Atletico Madrid | 13 | 26 |
4. Villarreal | 12 | 24 |
5. Osasuna | 13 | 21 |
6. Athletic Bilbao | 13 | 20 |
7. Real Betis | 13 | 20 |
8. Real Sociedad | 13 | 18 |
9. Mallorca | 13 | 18 |
10. Girona | 13 | 18 |
11. Celta Vigo | 13 | 17 |
12. Rayo Vallecano | 12 | 16 |
13. Sevilla | 13 | 15 |
14. Leganes | 13 | 14 |
15. Getafe | 14 | 13 |
16. Deportivo Alaves | 13 | 13 |
17. Las Palmas | 13 | 12 |
18. Espanyol | 12 | 10 |
19. Real Valladolid | 14 | 9 |
20. Valencia | 11 | 7 |