"İktidarın en güçsüz dönemini yaşadığı açıktır"
Savaş kirli ve karanlık yüzünü yeni gelişmelerle göstermeye devam ediyor. Savaş baronlarının karşılıklı açıklamaları savaşın uzayacağının somut göstergesidir. 50 günü tamamlayan savaş bütünsel yıkımı ve insani dramlarıyla sürmektedir. Putin nihai amacını bir kez daha açıkladı. ‘Askeri operasyon başarılı oluncaya kadar sürecektir’. Bunun açıklaması savaş ve işgal biz bitti diyene kadar devam edecektir demektir. Putin böylesi açıklamalar yapsa da her savaşta karşılıklı özneler olduğunu kendi başlattığı savaşta da açık ve net olarak görmüştür. Yine Zelenskiy’in İngiltere Başbakanı ile görüşmesi otomatikman savaşın devamının göstergesi olmuştur. İngiltere’nin sömürgeci geçmişi, katıksız ABD yanlısı olması ve Başbakan Johnson’un faşizm yanlısı özellikleri bu savaşın uzayacağının somut teyididir.
Yine Rusya, İsveç ve Finlandiya NATO’ya üye olurlarsa bunun askeri ve siyasi sonuçları olur diyerek savaş ve işgalin yayılacağını da teyit etmektedir. Bu açıklamalar bir yanıyla savaşın kurallarından olan psikolojik üstünlük saiki ile yapılmaktadır. Ama diğer yandan kapitalizmin otantik varlığı bir gerçeği de göstermektedir. Yani Kapitalizm savaşa şerbetlidir. Savaşsız yapamaz.
Savaşın gizlenenler dışında, açığa çıkan ve servis edilen yıkımına baktığımızda insani dram bütün şiddetiyle devam etmektedir. Ukrayna’da tren istasyonun bombalanması sonucu binlerce masum sivilin bulunduğu alanda 50 kişinin öldüğü söylenmektedir. Ciddi bir enformasyon kirliliği olduğu koşullarda bu vahşetin kimin tarafından yapıldığı net olarak öğrenilmeyecektir. Belki savaş bittikten sonra ve uzun yıllar geçmesiyle öğrenebilecektir. Ama burada önemli olan bu katliamı kim yaparsa yapsın lanetlemektir.
Savaş da çocuk dahil binlerce masum sivilin öldüğü, yaralandığı bilinmektedir. Toplu sivil mezarların servis edilmesi ve bazı şehirlerin yıkılarak, yakılarak özellikle hedef seçilmesi savaşın vahşetini, kural tanımadığını somut olarak göstermektedir. Bu mezalim yetmemiş olacak ki savaş sonucu 40 milyon insanın aşırı yoksullaşacağı belirtilmektedir.
Savaşın diğer cephesi olan kolektif emperyalizm ve NATO ise somut olarak yayılmaya devam ediyor. Özellikle bu yayılmayı Doğu Avrupa’ya askeri gücünü artırmakla yerine getirmektedir. Yine Pentagon verilerine göre ABD’nin Avrupa’da 70 bin askeri bulunduğu söyleniyor. NATO’nun Doğu Avrupa’da ki askeri gücünü artırmaya karar vermesi ve bu yönde hızlı adımlar atması da net olarak görülmektedir.
Son yıllarda Polonya ve Baltık ülkeleri Letonya, Estonya ve Litvanya’nın içinde olduğu “kuzeydoğu kanadı” na askeri yığınak yapan NATO, son haftalarda ise Romanya, Bulgaristan, Mcaristan ve Slovakya’nın içinde olduğu “Doğu Kanadı”na yığınak yapmaya başladı. Hem Ukrayna’ya hem de Karadeniz’e komşu Romanya, Karadeniz’e komşu Bulgaristan ve Ukrayna’ya komşu Slovakya’ya yeni dönemde NATO’nun Doğu Avrupa’da önemli merkezleri olacak. Bu üç ülke ile birlikte Macaristan’a yerleştirmeye başlanan dört “Müdahale Gücü” Rusya’ya karşı yeni cephe olma özelliği taşıyor.
Oysa, 1997’de Paris’te imzalanan NATO-Rusya Kuruluş Senedi NATO’nun Doğu Avrupa’da ki yeni üye ülkelere kalıcı asker yerleştirmeyi , üs kurmayı yasaklıyor. Başka bir deyişle NATO, 1997’de sözleşmeyle Rusya’ya Doğu Avrupa’ya kalıcı asker yerleştirmeyeceğinin güvencesini vermiş. Açıktır ki bu ve benzeri bir çok anlaşma, sözleşme ( Birleşmiş Millet’lerin bazı anlaşmaları da dahil ) kağıt üzerinde kalmaktadır. Fiiliyatta egemenlik hemen her durumda başta ABD olmak üzere kolektif emperyalizmde olmuştur.
Savaşın Türkiye cephesine baktığımızda yeni ve önemli gelişmeler olay bazında görülmemektedir. Kapitalist ekonominin yıkıcı durumu özellikle de hiperenflasyona yaklaşan pahalılık emekçiler için dayanılmaz boyutlara gelmiştir. Böylesi koşullarda iktidarın elindeki tek yöntem, argüman kalmıştır. Bu da her zamanki yaptıkları gibi milliyetçiliği körüklemek olacaktır. Bu milliyetçilik temelde yayılmacılık anlamında saldırganlık olabileceği gibi, sahici olmayan kolaylaştırıcı da veya ‘arabulucu’ luk da olabilmektedir.
Bu durum Antalya ve İstanbul’da Rusya ve Ukrayna taraflarını bir araya getirilmesi ile denenmiştir. Diğer bir dizi ülkeden katılım olsa da istenilen düzeyde tutmamıştır. İlk günlerdeki küçük destek dahi giderek kaybolmuştur. Şimdi ise devlet-iktidar ortaklığı savaş devam ettiği koşullarda yeni hamleler peşindedir. Özellikle baskın veya erken seçim kararı alırnırsa iktidarın yeni bir hamlesi kulislerde tartışılmaktadır. Erdoğan yönetimiyle Putin ve Zelenski’nin İstanbul’da buluşmasının sağlanması gibi. Elbette bunun başat olarak merak uyandırmak veya manipülasyon için servis edildiği bellidir. Ama şayet gerçekleşirse de sürpriz olmaz. Özellikle dış egemenlerin iktidarı desteklemesi saikiyle yapılmasının da teyidi olur.
Bu savaş konusundaki girişten sonra barış konusunda özgün ve önemli bir söz ile bu bölümü sonlandırmak istiyoruz. Aram Tigran’ın “ Dünyaya bir daha gelirsem ne kadar tank. tüfek, silah varsa eritip saz, cümbüş ve zurna yapacağım” Elbette Tigran’ın bu temennisi çeşitli nükleer silahların eklenmesiyle daha önemli hale gelmiştir. Geçek ve kalıcı barışta ancak böyle şekillenecektir. Ama Tigran’ın bu isteği kapitalizm koşullarında mümkün değildir. Dolayısıyla bu istek veya temenninin gerçekleşmesi yalnızca proleter devrim ve onun üzerinde inşa edilecek olan sosyalizm-komünizmle mümkündür.
Savaşın son gelişmelerini böylece değerlendirmeye çalıştık. Türkiye’de ise gündem seçime kilitlenmiş durumda. Seçim baskın, erken veya zamanında yapılsa da burjuva temsiliyet iç ve dış egemenlerin önemli gündemi olmaya devam ediyor. Öncelikle şunu belirtelim. Osmanlıdan bugüne istihbarat örgütleri ( En etkinleri olarak MAH, Karakol ve MİT gibi ) veya benzeri açık, gizli yapılanmaların etkinlikleri devam etmektedir. Bu yapılanmaların bizzat içinde görev ve proje insanları olduğu gibi bunlara yardımcı veya destek olan işgüzar görev ve proje insanları da çokça görülmüştür. Bu insanlardan CİA patentli olduğu kitaplara bile konu olan Bahçeli’nin rutin faaliyetleri bilinmektedir. Buna özellikle son günlerdeki açıklamaları ile Muharrem İnce ve Ümit Özdağ’da eklenmiştir.
Bu biçim istihbarat veya benzeri yapılanmalar insan seçerken siyasi yanından ziyade başat olarak görev ve proje insanına uygun eğilimde olmalarına bakarlar. İşte İnce bu imajını Cumhurbaşkanlığı seçiminde “ Adam kazandı” açıklaması ile yerine getirmiştir. Çok hızlı ve renkli Cumhurbaşkanlığı kampanyası ile adeta tavan yapan İnce seçim günü buharlaşmıştır. O gün kaçırılması ve tehditlerle susturulduğu da henüz yanlışlanmamıştır.
Daha sonraları CHP’yi karıştırmak için her boydan paragmatik ve makyavelist anlayışta bulunmuştur. Bu arada açık ve gizli görüşmeler ( Erdoğan’la görüştüğü söylendi ) yaptığı (bilinen ve bilinmeyenler olarak ) medyaya , gündeme yansıdı.
İşte İnce şimdilik son görevi olarak CHP ve Millet İttifakını bölmek veya karıştırmak için adeta düğmeye basmış veya bastırılmıştır. ( Bu tavrın doğrudan Erdoğan-AKP projesi olduğu söyleniyor. Böyle olmasa da sonuçta bu tavrının Erdoğan ve Cumhur İttifakına fayda sağladığı açıktır ) Bu aşamada CHP’ye Atatürk hakkında saldırısı ve özellikle de Millet ittifakını bölücü açıklamaları doğrudan veya dolaylı bir projeyi göstermektedir. İnce’nin bu benzeri yıkıcı tutum ve açıklamaları ‘Yeni’ versiyonlarla devam edecektir.
Geçmişte babası ile başlayan faşizmi yayma görevi oğul Özdağ’a düşmüş olarak devam etmektedir. Önce MHP ve İyi Parti ile başlayan bilinçli, destekli, planlı saldırı ( Örneğin İyi Parti İstanbul il başkanının FETÖ ‘cü olduğu suçlamasını Özdağ devletin etkin yerlerinden almıştır ) şimdi de CHP ‘ye dönmüştür. Özdağ’ın parti kurması da temelde bu görev ve proje yanını daha rahat sürdürmek için yasallıktan yararlanma saiki hayata geçmiştir. İşte Özdağ normalde hiçbir hakkı olmadığı halde Millet İttifakının adayını Mansur Yavaş olarak ilan ederek bir taşla çok kuş vurma amacında olmuştur.
Özdağ bir yanıyla bu açıklamayı Yavaş’ın Cumhurbaşkanlığı seçiminde anketlerde ki önde çıkmasını geriye düşürmek saikiyle yapmıştır. Diğer yandan Millet İttifakını bölmek saikiyle İttifak da tartışma başlatmıştır. Zaten Millet İttifakının kırılgan özelliği bu tartışmayı daha sorunlu hale getirmiştir. Programda olmadan Yavaş’ın Akşener ve Kılıçdaroğlu ile görüşmesi olayın ciddiyetini göstermektedir. Şimdilik Yavaş bu tartışmaların içinde yok um dese de ve Özdağ ile görüşmedik dese de ileri de her şeyin olması da sürpriz olmayacaktır. faşizmin tescilli akil adamı olan Özdağ yeni tezgahlarına elbette devam edecektir.
Burjuva temsiliyet sisteminin böylesi tezgahlarla, kirlilikle başka versiyonları ile de devam etmesi sürpriz olmayacaktır. Bu noktada sosyalist-komünistlerin tavrı hiç bir tutarsızlığa, yalpalanmaya uygun değildir. Yani ısrarla her durumda Marksizm’in seçim ve burjuva parlamento konusunda görüşleri ( Yaratıcı ve diyalektik olarak geliştirmek, değiştirmek, zenginleştirmek üzerine ) savunulmalıdır. Burjuva seçimleri işçi sınıfının nicelik ve nitelik olarak olgunluk derecesini ölçmek için kullanılmalıdır. Burjuva parlamentoyu da sosyalizm- komünizmin propagandası için kürsü olarak kullanılmasıdır. Burjuva parlamentonun ele geçirilmesi ve dönüştürülmesi değil ( Bu somut durumda suni zorlamalar dışında mümkün gözükmüyor ) ortadan kaldırılmasıdır.
Bu bölüme ekonominin güncel gelişmeleri ile devam ediyoruz.
Kapitalizmin bütünsel mülkiyetinden kaynaklı çöküş durumu devam etmektedir. Bu durum hiperenflasyonun yakınlaşması şeklinde pahalılık, yüksek işsizlik, ücret, gelir düşüklüğünün aynı anda olması anlamında çoklu bir yıkıma tekabül etmektedir. Servetlerin, zenginliğin giderek daralan bir küçük oligarşide toplandığı koşulları sürpriz değildir. Bu durum milyonların açlık ve yoksulluk içinde olduğunun da somut göstergesidir.
Forbes’in 2021 milyarderler listesinde bu yıl Türkiye’den 26 isim yer aldı. Milyarderlerin toplam serveti pandemiye rağmen 5 trilyon artışla 13,1 milyar dolara ulaşmıştır. Türk milyarderlerinin toplam serveti 53,2 milyar dolara yükselmiş durumdadır. Bu sayılar açlık ve yoksulluğun da aynası olmuştur.
Pandemi ile birlikte adeta tavan yapan işsizlik olayı pahalılığın gölgesinde olsa gerek son günlerde çok konuşulmuyordu. Ama artık işsizlikte tartışılmaya başlanmıştır. Geniş tanımlı işsizlik oranı yüzde 21,8 bir artış söz konusu olmuş. Dar tanımlı işsizlikte artış ise 10,8 olmuş durumda. TÜİK’e göre 7 milyon 989 bin olan işsiz sayısında, İŞKUR verileriyle bir ayda 3 milyon 650 bin artış yaşanmış. Urfa’da 60 kişi alınacak bir temizlik işi için 53 bin başvuru yapılması bu işsizlik durumuna somut örnektir.
Kapitalizmin azgın kirliği karşıt olaylarla güncel olarak yaşanmaktadır. Bir tarafta Ağrı’da AKP gençlik kollarının düzenlediği savur da adeta lüks sofralar kurularak bir kez daha görgüsüzlük yapılmıştır. Diğer taraftan çocukların yeterli beslenmediği için ( Protein ağırlıklı değil, karbonhidrat ağırlıklı olarak ) obezitenin giderek yükseldiği söyleniyor. Yine 3,5 milyon insanın elektriği ve 1 milyonun insanın doğal gazının da kesildiği belirtiliyor. Ankara’da metroda iki üniversiteli genç açlıktan düşerek bayılmıştır. İnsanlar açlıktan, yoksulluktan yemek öğünlerini azaltmak durumunda kalmışlardır. Bu insanlar için artık kırmızı et ve hatta beyaz et adeta tarih olmak üzeredir.
Konut alanında özel ve devlet tekellerinin yukardan başlaştığı egemenlik hali aşağıda yüksek kira ve konutların yüksek meblağlarda satışında net olarak görülmektedir. 3,5 milyon konut fazlalığı olmasına rağmen bu yüksek kira ve konut alım-satımının yüksekliği kapitalizmin somut paradoksudur. Yine 80 yaşındaki kadının 50 liranın altında market alış-verişi yaptığı için servise alınmaması başka bir kapitalizmin kirliliğidir. Bu noktada olumlu olan servisteki ve diğer emekçilerin dayanışma göstererek kadından yana tavır göstermeleri olmuştur.
Bütün bu olumsuz ekonomik duruma karşı iktidarda çözüm üretmeye devam ediyor. Bu çözüm geçekçi ve inandırıcı çözümü kapsamamaktadır. Son gelişen işçi ve emekçi direnişini engellemek ve sönümlendirmek için yapılmaktadır. Şapkadan tavşan çıkaran çözümlerin tutmadığı daha önce uygulamalar ile de görülmüştür. 20 ( Gıda ve temiz maddelerinde olmak üzere ) temel tüketim maddelerinde tavan fiyat uygulaması üzerinde çalışıldığı söylenmektedir. Bu kargaşa yaratacak bir uygulama olup zaten dengelerin alt –üst olduğu koşullara da yeni bir yıkım olacaktır. Elbette şunu da rahatlıkla söyleyelim. Şayet bu uygulama hayata geçer ve emekçilere biraz rahatlama , nefes alma sağlarsa olumlu olur. Yani pahalılık biraz düşer veya sabit kalırsa bile yoksullara için olumlu olacaktır.
Bu noktada egemen, sağ siyasetin görgüsüz, kibirli, halktan kopuk tavrı da net olarak görülmektedir. Tarım ve Orman Bakanı “ Bu ülkede aç açıkta kimse yok, milletimiz kıtlıkla, yoklukla hiç tanışmadı, karşılaşmadı” diyor. Elbette bunlar için kuru ekmek yiyorsan aç değilsin veya, karton evde yaşıyorsan evin var demektir. Yine AKP’li Mahir Ünal daha önce insanların telefonları ile uğraşırken bugün de yumurtalı sucuk yemeleri ile uğraşmaktadır.
Bu bölüme Kürt sorunu kapsamında ki güncel gelişmelerin genel değerlendirilmesi ile başlamak istiyoruz. Rusya- Ukrayna arasındaki savaşın gölgesinde kalan Kürt sorunu her dönemde olduğu gibi gündemi yine belirlemeye başlamış durumdadır. Özellikle zamanında da yapılsa seçim tarihinin yaklaşması noktasında iç ve dış egemenler Kürt sorununu kendi sınırlarında çözmek için faaliyettedirler.
Bir taraftan Cumhur ittifakının Kürtleri yok sayma, HDP’’yi siyasi olarak tasfiye etme ve kapatma davası şeklindeki saldırıları devam etmektedir. Elbette bu tavrın iç ve dış egemenlerin bir kesiminin de tavrı olduğu ve desteklendiği de açıktır. Diğer taraftan hangisi olursa olsun olası seçimde bu iktidarın değişeceği ( Olağanüstü radikal koşullar ve hile vb. olmaz ise ) kesin gibidir. Dolayısıyla yeni koalisyon iktidarı için Kürt sorunun varlığı ve çözümü turnusol işlevi görmektedir.
Koalisyonun parçalı yapısında bir taraf sorunun çözümü noktasında güvenlikçi yani şahin bir tavır içindedir. Diğeri asgari ılımlı taraftır.Açıktır ki bunlar arasındaki çelişkiler çözümün anahtarı olacaktır. Normalde bu iktidarın destekçisi olan iç ve dış egemenlerin bir kesiminin tavrı belirleyen olacaktır. Bu tavırda muhtemelen ılımlı yan olacaktır. Bu noktada şahin yan ya uzlaşacak yada koalisyondan ayrılacaktır. Bu durum da ince nokta elbette HDP’nin durumu olacaktır. Koalisyon gönüllü veya gönülsüz de olsa HDP’siz bir çözümün olmayacağını bilmektedir. Elbette bu değerlendirmenin kesinlikten azade, Marksizm referanslı çıkarsama ve yorum çerçevesinde yapılmaktadır.
Bu genel girişten sonra güncel gelişmeler üzerinde durmak istiyoruz. Son günlerde HDP’ye dönük saldırılar yine devam etmektedir. Diyarbakır’da Dicle binasına baskın ve binanın adeta talan edilmesi dar anlamıyla Newroz’un intikamı olsa gerek. Arkasının başka saldırılarla gelmesi de sürpriz olmayacaktır. Ayrıca son günlerde “Kobani ikinci dalga” operasyonu Kobani’ye yardım suçlamasıyla 50 inin üzerinde gözaltılar ile de sürmektedir.
Daha öncede saldırılar devam etmiştir. 2 yaşındaki çocuğun ve onlarca çocuğun Newroz’da göz altına alınması, kötü muamele, şiddete maruz kalmaları, soğukta saatlerce bekletmeleri gibi. Kürtçe Zarokistan ( Çocukistan ) yazıldığı için tabelayı söken bir saldırı var. Böylesi şartlarda 23 Nisan çocuk bayramı kutlanacak. Tıpkı Efrin’i Kiev’den daha ağır yıkıma uğratıp işgal etmesine rağmen Rusya ve Ukrayna arasında barış rolüne soyunması gibi. Bu durum yasal olarak insanlığa karşı suç, savaş suçu olarak kabul edilmektedir.
Birde Türkiye’de egemenlerin Kürt sorununun çözümü noktasında Barzani gerici eğilimini öne çıkarmaları da sürpriz olmamıştır. Bu eğilimli resmi partiler kurdurmuş olsalar tutmamıştır. Barzani ailesinin ABD ve Dubai’de 300 milyon dolara yakın gayri menkulleri olduğu söylenmektedir. Diğer taraftan yolsuzluk, yoksulluk ve memur maaşlarının ödenmemesi Barzani eğilimli burjuvazinin servetlerinin katlanması için doğal bir soygun olmuştur.
Sonuçta Kürt sorununun çözümü konusunda farklı eğilimlerin uzlaşma ve çelişkileri devam edecektir. Ayrıca Kürtler ve HDP’ye karşı saldırılar da devam edecektir. Bu saldırıları azaltmak veya caydırmak için özellikle demokratik ittifak güçleri yoğun bir çalışma içinde olmalıdırlar. Demokratik ittifakı yalnız siyasi olarak değil toplumsal olarak da geliştirmelidirler.
SONUÇ YERİNE
Kapitalizmin kirliliği güncel gelişmeleri ile katlanarak devam etmektedir. Kılıçdaroğlu’nun banka dekontları ile açıkladığı Erdoğan ailesine dönük Man Adası yolsuzluk davasının Kılıçdaroğlu lehine Yargıtay tarafında bozulmasına karar verilmiştir. Bu daha önce yargı manipülasyonu çerçevesinde Kılıçdaroğlu aleyhine dönük kararın da kadük olması ve ortadan kalkması demektir. Normalde bu kararın varlığı burjuva yasalar çerçevesinde bile bu iktidarın sonu demektir. Yani istifasını vermesi gerekmektedir. Zaten Erdoğan bu konu gündeme geldiği günlerde bu yolsuzluk ispat edilirse Cumhurbaşkanlığı görevini ve siyaseti bırakacağını söylemişti.
Elbette bizim açımızdan bu olayın başat önemi Yargıtay’ın bu kararı hangi saiklerle vermiş olduğudur. Geldiğimiz noktada konjonktür ve dönemsel olarak iktidarın en güçsüz dönemini yaşadığı açıktır, nettir. Dolayısıyla bu karar iktidardan umutların kesildiğini beklide en önemli nihai karar olacaktır. Ayrıca bu kararın sayısal olarak küçük bir Yargıtay üyesinin bağımsız bir kararı olmadığı da açıktır. Devletin etkin yerlerinin telkin, yönlendirme ve zorlama şeklinde eğilimi olduğu da bellidir.
Yine daha önceki bir olay, Kolombiya patentli uyuşturucu baronunun 111 kilo uyuşturucu ile yakalanması ve tutuklanması olayının servis edilmesi olmuştur. Bu kozmetik şirketi olan patronun devlet- hükümet ile ilişkisini belirten fotoğrafların adeta çarşaf, çarşaf yayınlanması da bilinçli bir tavırdır. Dolayısıyla bu servisin de iktidara karşı ve onu yıpratmak için bir devlet tasarrufu olduğu açıktır.
Takımlar | O | P |
---|---|---|
1. Galatasaray | 16 | 44 |
2. Fenerbahçe | 16 | 36 |
3. Samsunspor | 16 | 30 |
4. Göztepe | 16 | 28 |
5. Eyüpspor | 17 | 27 |
6. Beşiktaş | 16 | 26 |
7. Başakşehir | 15 | 22 |
8. Gaziantep FK | 16 | 21 |
9. Antalyaspor | 16 | 21 |
10. Konyaspor | 16 | 20 |
11. Rizespor | 16 | 20 |
12. Trabzonspor | 16 | 19 |
13. Kasımpasa | 15 | 19 |
14. Sivasspor | 17 | 19 |
15. Alanyaspor | 16 | 18 |
16. Kayserispor | 16 | 15 |
17. Bodrumspor | 16 | 14 |
18. Hatayspor | 15 | 9 |
19. A.Demirspor | 15 | 2 |
Takımlar | O | P |
---|---|---|
1. Kocaelispor | 17 | 35 |
2. Bandırmaspor | 17 | 33 |
3. Karagümrük | 17 | 31 |
4. Erzurumspor | 17 | 29 |
5. Keçiörengücü | 17 | 27 |
6. Igdir FK | 17 | 25 |
7. Ahlatçı Çorum FK | 17 | 25 |
8. İstanbulspor | 17 | 24 |
9. Ankaragücü | 17 | 24 |
10. Manisa FK | 17 | 23 |
11. Pendikspor | 17 | 23 |
12. Gençlerbirliği | 16 | 23 |
13. Esenler Erokspor | 17 | 22 |
14. Ümraniye | 16 | 22 |
15. Boluspor | 17 | 22 |
16. Amed Sportif | 16 | 22 |
17. Şanlıurfaspor | 17 | 21 |
18. Sakaryaspor | 17 | 21 |
19. Adanaspor | 16 | 11 |
20. Yeni Malatyaspor | 17 | -3 |
Takımlar | O | P |
---|---|---|
1. Liverpool | 16 | 39 |
2. Chelsea | 17 | 35 |
3. Arsenal | 17 | 33 |
4. Nottingham Forest | 17 | 31 |
5. Bournemouth | 17 | 28 |
6. Aston Villa | 17 | 28 |
7. M.City | 17 | 27 |
8. Newcastle | 17 | 26 |
9. Fulham | 17 | 25 |
10. Brighton | 17 | 25 |
11. Tottenham | 17 | 23 |
12. Brentford | 17 | 23 |
13. M. United | 17 | 22 |
14. West Ham United | 17 | 20 |
15. Everton | 16 | 16 |
16. Crystal Palace | 17 | 16 |
17. Leicester City | 17 | 14 |
18. Wolves | 17 | 12 |
19. Ipswich Town | 17 | 12 |
20. Southampton | 17 | 6 |
Takımlar | O | P |
---|---|---|
1. Atletico Madrid | 18 | 41 |
2. Real Madrid | 18 | 40 |
3. Barcelona | 19 | 38 |
4. Athletic Bilbao | 19 | 36 |
5. Villarreal | 18 | 30 |
6. Mallorca | 19 | 30 |
7. Real Sociedad | 18 | 25 |
8. Girona | 18 | 25 |
9. Real Betis | 18 | 25 |
10. Osasuna | 18 | 25 |
11. Celta Vigo | 18 | 24 |
12. Rayo Vallecano | 18 | 22 |
13. Las Palmas | 18 | 22 |
14. Sevilla | 18 | 22 |
15. Leganes | 18 | 18 |
16. Deportivo Alaves | 18 | 17 |
17. Getafe | 18 | 16 |
18. Espanyol | 18 | 15 |
19. Valencia | 17 | 12 |
20. Real Valladolid | 18 | 12 |