21.06.2023, 11:27

Dünya Yerelleştirme Günü

Bugün “Dünya Yerelleştirme Günü”. Bu gün vesilesiyle yerelleştirme faaliyetleri, her yıl Haziran ayı boyunca İspanya'dan Bangladeş’e ve Avustralya’dan ABD’ye kadar dünyanın birçok ülkesinde çeşitli etkinliklerle kutlanıyor.

Bu etkinliklerde dünyanın her yerinden insanlar yerelleştirmenin önemini ve gücünü keşfetmek, doğa ile uyumlu ekonomileri, gelişen toplulukları ve sağlıklı yerel gıda sistemlerini destekleyen eski ve yeni birçok girişimi tanıtmak için bir araya geliyorlar.

Küreselin karşısına yereli koymak

Yerelleştirmenin önemi konusunda aktör, yazar ve kamucu düşünce liderlerinden biri olan Russell Brand şöyle diyor:

“Ekonomileri ve toplulukları küresel yerine yerel olarak ele aldığımızda, hayatımızın işleyişi üzerinde gerçek bir güç kullanma şansımız olur. ”

Gazeteci, yazar, film yapımcısı ve aktivist Naomi Klein ise yerelleştirme ve çok uluslu sermaye şirketleri ilişkisini şöyle özetliyor:

“Yerel gıda ekonomileri, sağlığımızı ve bir bütün olarak gezegenin sağlığını eski haline getirmek için gereklidir, ancak bunları inşa etmek için haklarımızı küresel şirketlerden geri almalıyız". (1)

Küçük olan güzeldir!

1973 yılında E. F. Schumacher adlı bir ekonomist “Küçük güzeldir” adında, çeşitli makalelerinden oluşan bir derleme kitabıyla yerelleştirme fikrini popüler hale getirdi. 1970’li yılların başlarından itibaren kapitalist sistemde enerji, çevre, sosyal ve ekonomik krizlerin üst üste gelmesi bu kitapta yer alan fikirlerin giderek ana akım içinde de taraftar bulmasıyla sonuçlandı. (2)

Bu kitabında Schumacher, üreticiler ile tüketiciler, işçiler ile patronlar arasındaki ekonomik işlemlerde yerel ilişkilerin ön plana çıkartılmasının, hem ekonomik hem de sosyal refah yaratarak toplulukları güçlendirebileceğini öne sürüyor.

Yazarın bu kitabı, topluluk refahını artırmaya dönük ve kâr amacı gütmeyen kamu hastaneleri, eğitim kurumları, itfaiye ve kolluk hizmetlerinin ancak yerelleştirilme yapılarak en maliyet/ etkin ve adil biçimde sunulabileceği fikrinin giderek baskın hale gelmesini sağladı.

Evergreen Kooperatifleri örneği

Bu fikirlerin başarılı bir biçimde hayata geçirilerek topluluk refahını artırdığı örneklere bakıldığında, bunun ilk modelinin ABD’deki (Cleveland/ Ohio) Evergreen Kooperatifleri olduğu görülüyor.

Bu model altında, kâr amacı gütmeyen üç kurum – Cleveland Kliniği, Case Western Reserve Üniversitesi ve Üniversite Hastaneleri – büyük ölçüde kamu fonları ve vergilerle finanse ediliyor. Bu kurumların yılda yaklaşık 3 milyar dolarlık harcaması büyük ölçüde yerel topluluklar arasında dağılıyor. Cleveland Modeli, daha önce çok uluslu şirketlere yaptırılan çamaşırhane gibi temel hizmetlerin sunumu işinin yerel kuruluşlara verilmesiyle gerçekleşti. Bu geçiş özellikle işçilere ait işletmeler tarafından sağlanabilecek mal ve hizmetler için bir pazar sağlarken, paranın da topluluk içinde dolaşmasını sağlıyor.

Bu modelin uygulamasının ardından, Gar Alperovitz ve Ted Howard gibi bilim insanları “Sonraki Sistem Projesi”ni (The Next System Project) oluşturdular. Böylece kamuya ait su ve sağlık sistemlerinin yaratılması, büyük ölçüde işçilerin sahibi olduğu şirketler ve kamu yararına hizmet etmek üzere yeniden kiralanan büyük şirketler gibi önerilere de esin kaynağı oldular. Cleveland Modeli ve daha geniş demokratik ekonomi fikirleriyle ilgili deneyler, ABD ve Birleşik Krallık’ta başarılı bir şekilde uygulanarak büyümeye devam ediyor ve dünyanın diğer bölgelerine yayılıyor. (3)

Helena Norberg-Hodge

Yerelleştirme fikriyatını ve hareketini anlatırken, yazar ve film yapımcısı Helena Norberg-Hodge’ye ayrı bir sayfa açmak gerekiyor.

Helena Norberg-Hodge kırk yıldır yerelleştirme konusunda yazıyor, dünya çapında halka açık konferanslar veriyor. Kendisi küresel ekonomideki gelişmelerin yerel topluluklar, yerel ekonomiler ve kimlikler üzerindeki etkisi konusunda araştırmalar yapan saygın bir analist ve bu etkilere karşı koymanın bir yolu olarak geliştirilen “yerelleştirme” fikrinin ve hareketinin önde gelen savunucularından birisi.

Yazar konu ile ilgili olarak hazırladığı bir kitapçıkta yerelleştirmeyi şöyle tanımlıyor: “Yerelleştirme, hâlihazırda dev ulus ötesi şirketler ve bankaların lehine olan finansal ve diğer desteklerin kaldırılması ve üretimin asıl olarak yerel ihtiyaçların karşılanması için yapılması ve ihracat pazarlarına olan bağımlılığın azaltılmasıdır”. (4)

Yerelleştirme maliyet/etkin bir süreç

Ona göre, “yerelleştirme, toplulukların, bölgelerin ve ulusların kendi işleri üzerinde daha fazla kontrol sahibi olmalarını sağlayan bir ekonomik süreçtir. Ancak bu her topluluğu tamamen kendine güvenmeye teşvik etmek anlamına gelmez, aslında mümkün olan her yerde üreticiler ve tüketiciler arasındaki mesafeyi kısaltmak ve yerel pazarlar ile tekellerin hâkim olduğu bir küresel pazar arasında daha sağlıklı bir denge kurmak anlamına gelir.

Yerelleştirme, soğuk iklimlerdeki insanların portakal veya avokadodan mahrum bırakıldığı anlamına da gelmez. Ancak buğday, pirinç veya sütlerinin - kısacası temel gıda ihtiyaçlarını - elli millik bir yarıçap içinde üretilebildiklerinde, binlerce mil seyahat etmek zorunda kalmayacakları anlamına gelir. Yerelleştirmeye yönelik adımlar, hem topluluklar hem de ulusal düzeyde ekonomileri güçlendirip çeşitlendirirken gereksiz taşımacılığı azaltır”. (5)

Başka bir deyişle, yerelleştirme sadece kapitalist büyük sermaye düzeninin ve onun tüketici monokültürünün derin ve geniş bir eleştirisi değil, aynı zamanda ona karşı gerçek alternatifler ve kalıcı çözümler sunan gezegen çapında bir harekettir.

Yerelleştirme izolasyon demek değil

Helena Norberg-Hodge yerelleştirmeyi katı bir reçete olarak değil, aksine ekonomik faaliyetleri değişik yerlere ve insanlara uyarlama süreci, “ekonomiyi eve getirmek” süreci olarak tanımlıyor.

Bu çerçevede yerelleştirme, izolasyon anlamına gelmiyor. Aslında, küreselleşmeden yerelleştirici ekonomik faaliyetlere geçebilmek uluslararası işbirliğini gerektiriyor. Çünkü küresel bankaların ve şirketlerin kârlarını koruyan serbest ticaret anlaşmalarından ziyade çevreyi korumak için bağlayıcı anlaşmalara ihtiyaç var. Tabanda, topluluklar arasında, ulus devletler içinde ve uluslararası düzeyde olmak üzere her düzeyde acilen bilgi paylaşımı ve işbirliği gerekiyor.

Yerelleştirmenin faydaları ekonomik faydalarının çok ötesine geçiyor. Öyle ki yerelleştirme hem küresel Kuzey hem de Güney’de yerel ekonomiler yaratarak yalnızca daha fazla iş ve istihdam güvenliği, refah ve gelir eşitliği sağlamakla kalmıyor, aynı zamanda psikolojik ve fiziksel olarak bireyin ve toplulukların sağlığını güçlendiriyor. İnsanların birbirleriyle, topluluklarıyla, etrafındaki canlı dünyayla olan bağlantılarını yeniliyor, güvenli bir geleceğe olan özlemi gideriyor.

Yerelleştirme mutluluğun ekonomisidir

Helena Norberg-Hodge, günümüzün küresel kapitalizminin rekabetçilik ve bireysellik gibi faktörleri ön plana çıkartmasından dolayı insanlarda, toplumlarda savunmasız ve bağımlı olma korkusuna neden olduğuna vurgu yaparak, yerelleştirmenin bireysel ve toplumsal refahımızın ve memnuniyetimizin temel taşları olan sevgi ve dayanışmayı güçlendirdiğini ileri sürüyor.

Yerelleştirme, insanların birbirleriyle olan dayanışma ilişkisini ve birbirine olan güven duygusunu esas aldığından, insan psikolojisini olumlu etkiliyor, bu da insanların daha mutlu olmasıyla sonuçlanıyor. (6) Bu yüzden de Helena Norberg-Hodge yerelleştirmeyi “mutluluğun ekonomisi” olarak da tanımlıyor.

İnsanlık tarihi boyunca kültürel geleneklerimiz, toplumlarımız, kişiliklerimiz, hatta bedenlerimiz toplum ve doğa ile bağlantılı olarak evrimleşti. Diğer yandan kapitalizm bu bağlantıları bizleri ekonomik büyümenin ilerlemenin anahtarı olduğu, daha fazla büyüme ve daha fazla servetin bizi mutlu edeceği, teknolojinin tüm sorunlarımızı çözeceği gibi yalanlara inandırabilmek için kullandı.

Bu nedenle de (ona göre), nerede olursak olalım, yeni bir yolculuğa başlamak için geç kalmış sayılmayız. Daha derin bağlantılarla bir araya gelebiliriz. Bizi birbirimizden ayıran korku ve bencillikten uzaklaşabilir, paylaşma ve önemseme kültürünü canlandırabiliriz. Yukarıdan aşağıya rekabet, kıtlık ve sömürü ekonomisinden vazgeçip, işbirliği, dayanışma, bolluk ve mutluluk ekonomisine geçebiliriz.

Yerelleşme hareketi köylü hareketi ile el ele

Yerelleştirme hareketini, gıda güvenliği ve egemenliği ve köylü hakları savunuculuğu hareketleriyle birlikte ele almak da gerekiyor. Çünkü bu birliktelik küresel tekno-kapitalist “ilerleme” hegemonyasına meydan okuyan ve çeşitli, yerele dayalı, yaşamı onaylayan gelecekler için çalışan sayısız, yerel tabanlı grubun mozaiğini oluşturuyor.

Dünyanın en büyük toplumsal hareketi olan La Via Campesina, böyle bir mozaiğin merkezinde yer alıyor. Bu hareket köylüyü “toprakla doğrudan ve özel bir ilişkisi olan toprak insanı” olarak yeniden tanımlıyor ve dünya çapında 2,5 milyardan fazla topraksız işçi, yerli halk, çoban, balıkçı, göçmen çiftlik işçisi ve çiftçiden oluşan parçalanmış gıda ağını ortak bir bayrak altında birleştiriyor.

Sadece La Via Campesina değil, Asociación Nacional de Agricultores Pequeños (ANAP), the National Association of Small Farmers, Movimento dos Trabalhadores Rurais Sem Terra (MST), the Landless Workers Movement, Kilusang Magbubukid ng Pilipinas (KMP), the Peasant Movement of the Philippines ve pek çok diğeri gibi, dünya çapında sayısız tarım ve köylü hareketi bu toplanma çağrısına katıldılar, kendi coğrafyalarında köylülerin açtığı bayrak altında mücadele ediyorlar. (7)

Yerelleştirme küresel endüstriyel gıda sisteminin panzehiri olabilir

Bu mücadele aynı zamanda küresel endüstriyel gıda/besin zincirine ve küresel kapitalizmin güçlerine karşı radikal, maddi ve ideolojik bir direnişi temsil ediyor.

Özellikle Covid-19 salgını ve Ukrayna savaşının ardından aksamaya uğrayan “küresel gıda zinciri” söz konusu edildiğinde, aklımıza sadece milyonlarca ton gıda maddesini gemilerle, uçaklarla, kamyonlarla ve trenlerle taşıyarak her öğünü tabaklarımıza ulaştıran, kıtalara yayılan ayrıntılı ve karmaşık bir tedarik zinciri geliyor. Ancak bu baskın endüstriyel gıda zinciri birçok gıda sisteminden sadece biridir. Öyle ki bize anlatılan hikâyelerin aksine, bu küresel endüstriyel gıda zinciri aslında dünyanın çoğunluğunu beslemiyor.

Küresel endüstriyel gıda sisteminin nasıl oluştuğuna baktığımızda, uzun ve şiddetli bir sömürgecilik tarihini, doğal kaynak ve emek sömürüsü ile desteklenen üretim, işleme, perakende satış, nakliye ve dağıtımı görürüz. Tüm bu parçalar, yalnızca bir avuç çok uluslu şirketin mülkiyetinde ve kontrolündedir. Bu sistem fosil yakıt enerjisinin yüzde 90’ını ve suyun yüzde 80’ini kullanarak dünyadaki tarım arazilerinin yüzde 75’inden fazlasında faaliyet gösterirken, dünya nüfusunun sadece yüzde 30’unu besliyor. (8)

Köylü gıda sistemleri

Diğer taraftan, böyle bir devasa sisteme hem maddi hem de ideolojik olarak karşı durabilecek küresel çapta 2,5 milyardan fazla küçük ölçekli çiftçi, köylü, balıkçı, çoban ve yerli halktan oluşan karmaşık ağlar içinde sayısız küçük sistem var. Bugün “köylü gıda ağı” olarak da adlandırılan bu sistem topluluklar nüfusunun yüzde 70’ini beslemek için dünyanın tarım arazilerinin yalnızca yüzde 25’inin üzerinde faaliyet gösteriyor.

Bu iki sistem birbirine zıt sistemlerdir. Öyle ki küresel endüstriyel gıda sistemi kâr ve verimliliğin maksimize edilmesini amaçlıyor ve bu yolda merkeziyetçi, hegemonik, antidemokratik tek kültürlü ve tek tip bir değer sisteminin devreye sokuyor.

Buna karşılık köylü gıda sistemi yerelleştirmeyi, toplulukların ihtiyaçlarını, doğal küçük üretimi, yerel toplulukların zengin kültürel uygulamalarını ve demokratik işleyişi esas alıyor ve daha çok doğa ve insan odaklı hareket ediyor. Keza küresel endüstriyel gıda sistemi topluluklara boyun eğdirmenin peşinde iken, köylü gıda ağı sistemi insanın ve toplulukların bağımsızlaşmasını ve güçlenmesini hedefliyor.

Yerelleştirme ülke içinde karar almanın yerelleşmesi ile birlikte yürümeli

Covid-19 pandemisi ve ülkemizde yaşanan son deprem sırasında merkezi otoritenin gösterdiği beceriksizlikler sonrasında kabaran sosyoekonomik fatura merkezileşmeye gereğinden fazla güç vermenin ne denli sakıncalı olduğunu gösterdi.

Bu yüzden de artık gelecekteki pandemilerle, ekonomik krizlerle ve iklim değişiklikleriyle çok daha etkili yol ve yöntemlerle mücadele edebilecek yönetimlere ihtiyaç var.

Bu açıdan ideal olan ağırlığın yerel yönetimlerde olduğu bir hibrid modelin uygulanmasıdır. Çünkü benzer kimliklerden oluşan yerel bölgelerin sorunları da birbirine benzer. Bu birimler çok daha büyük sosyal ve politik dayanışma gösterirler, bu da çözümün çok daha etkin bir biçimde hayata geçirilmesini kolaylaştırır. Ayrıca otoriterleşmeyi önlemenin en etkin yolu karar almayı merkezden yerele indirmektir. (9)

Sonuç olarak

Yerelleştirme, özellikle kırsal ekonomileri canlandırarak sadece ucuz ve güvenli gıdaya erişim (dolayısıyla da yoksulluk ve açlık) sorununu çözmekle kalmaz, aynı zamanda kırdan kente göçü zorlayan sistemik baskıları da azaltarak köylüleri ve yerli toplulukları koruyabilir. Bu şekilde kentlerde işsizliğin artmasına engel olarak işçi sınıfının elini güçlendirebilir.

Aynı zamanda, küresel tarım işletmelerinin, büyük sermayenin güdümündeki teknolojilerin ve finans kapitalin insanların hayatlarına, geçim kaynaklarına ve kültürlerine yönelik saldırılarını durdurabilir.

Diğer yandan Türkiye çok daha farklı gündemlerle meşgul ediliyor. Yerelleştirmenin ve yereli güçlendirmenin tam aksine, siyasette olduğu gibi ekonomik faaliyetlerin de merkezileştirildiği, tek elden yönetildiği, bu nedenle de başta tarım olmak üzere birçok alanın yok olma tehlikesi ile karşı karşıya olduğu bir süreçten geçiyoruz.

Yaklaşık dokuz ay içinde yapılacak olan yerel yönetimler seçimleri öncesinde, öncelikli olarak yerelleştirme gibi konuların tartışılması gerekiyor. Ancak iktidar blokunun bu konuya nasıl baktığını biliyoruz. Küresel olan ile çıkar birliği içinde, yerel yönetimleri büyük rantlar elde etmenin aracı olarak görüyor. Bu yüzden de iktidar blokundan emekten ve doğadan yana her hangi bir öneri ya da adım beklemek zor.

İşin üzücü tarafı ise, normalde üretecekleri fikirlerle, projelerle ve atacakları adımlarla topluma öncülük etmeleri beklenen muhalefet partilerinin bu konuda sessizliklerini hala sürdürmeleri.

Anahtar sözcükler: Demokrasi, Gıda güvenliği, Kaynak tahsisi, Özyönetim, Yerelleşme, Yerelleştirme.

Dip notlar:

  1. https://www.localfutures.org/world-localization-day (20 Haziran 2023).
  2. Small Is Beautiful: A Study of Economics As If People Mattered, https://en.wikipedia.org/wiki/Small_Is_Beautiful (20 Haziran 2023).
  3. Neva Goodwin, https://www.bu.edu/eci/going-local-strengthening-local-economies-by-building-from-the-bottom-up (10 April 2023).
  4. Helena Norberg-Hodge, Localization: Essential steps to an economics of happiness, www.localfutures.org, 2016. s. 28
  5. Agm.
  6. Agm, s. 50
  7. https://www.localfutures.org/unpacking-the-word-peasant (18 April 2023).
  8. Agm.
  9. Raghuram G. Rajan, “Which Post-Pandemic Government?”, https://www.project-syndicate.org (22 May 2020).

Yorumlar (0)
Puan Durumu
Takımlar O P
1. Galatasaray 16 44
2. Fenerbahçe 16 36
3. Samsunspor 16 30
4. Göztepe 16 28
5. Eyüpspor 17 27
6. Beşiktaş 16 26
7. Başakşehir 16 23
8. Gaziantep FK 16 21
9. Antalyaspor 16 21
10. Kasımpasa 16 20
11. Konyaspor 16 20
12. Rizespor 16 20
13. Trabzonspor 16 19
14. Sivasspor 17 19
15. Alanyaspor 16 18
16. Kayserispor 16 15
17. Bodrumspor 16 14
18. Hatayspor 16 9
19. A.Demirspor 16 5
Takımlar O P
1. Kocaelispor 17 35
2. Bandırmaspor 17 33
3. Karagümrük 17 31
4. Erzurumspor 17 29
5. Keçiörengücü 17 27
6. Igdir FK 17 25
7. Amed Sportif 17 25
8. Ahlatçı Çorum FK 17 25
9. İstanbulspor 17 24
10. Ankaragücü 17 24
11. Manisa FK 17 23
12. Pendikspor 17 23
13. Gençlerbirliği 17 23
14. Esenler Erokspor 17 22
15. Boluspor 17 22
16. Ümraniye 17 22
17. Şanlıurfaspor 17 21
18. Sakaryaspor 17 21
19. Adanaspor 17 14
20. Yeni Malatyaspor 17 -3
Takımlar O P
1. Liverpool 16 39
2. Chelsea 17 35
3. Arsenal 17 33
4. Nottingham Forest 17 31
5. Bournemouth 17 28
6. Aston Villa 17 28
7. M.City 17 27
8. Newcastle 17 26
9. Fulham 17 25
10. Brighton 17 25
11. Tottenham 17 23
12. Brentford 17 23
13. M. United 17 22
14. West Ham United 17 20
15. Everton 16 16
16. Crystal Palace 17 16
17. Leicester City 17 14
18. Wolves 17 12
19. Ipswich Town 17 12
20. Southampton 17 6
Takımlar O P
1. Atletico Madrid 18 41
2. Real Madrid 18 40
3. Barcelona 19 38
4. Athletic Bilbao 19 36
5. Villarreal 18 30
6. Mallorca 19 30
7. Real Sociedad 18 25
8. Girona 18 25
9. Real Betis 18 25
10. Osasuna 18 25
11. Celta Vigo 18 24
12. Rayo Vallecano 18 22
13. Las Palmas 18 22
14. Sevilla 18 22
15. Leganes 18 18
16. Deportivo Alaves 18 17
17. Getafe 18 16
18. Espanyol 18 15
19. Valencia 17 12
20. Real Valladolid 18 12