"Bu işgali onaylamak meşru değildir"
Bu kirli savaşta yıkımı ve insan dramları ile devam ediyor. Ne zaman sonuçlanacağı ise belirsizliğini koruyor. Bir tarafta savaşın boyutları çerçevesinde yeni gelişmeler yaşanıyor. Diğer tarafta önceki yazımızda da belirttiğimiz gibi nasıl bir sosyalizm-komünizm olmalı, savunmalı, devrim, komünist enternasyonal konularının önemi giderek yükseliyor. Sol-sosyalist çevrelerde bu ve benzeri konularda değerlendirmeler ve tartışmalar da yoğun bir şekilde sürmektedir. Bizde hem savaşın yeni gelişmelerini hem de sol-sosyalistler arasında ki tartışmalara katkımıza Marksizm çerçevesinde analiz ve analitik önermeler ile devam etmek istiyoruz.
Savaşın ve işgalin sınırları giderek genişliyor. Çocuk ve kadın ağırlıklı göç sayısı 3 milyona yaklaşmış olup yükseliş devam etmektedir. Yine kirli savaşın kirli yüzünün somut göstergesi paralı askerlerin insanların yaşam alanları olan ( en korunaklı yer olarak ) sığınakları basarak yüzlerce masum insanı katletmeleridir. Bu ve benzeri vahşet görüntüleri bilinen servis edilendir. Bilinmeyen veya gizlenen bir çok insan ayıbı ve yıkımı uygulamalarının süreç içinde ortaya çıkması da sürpriz olmayacaktır.
Bu ve benzeri insanlık dramlarına, Ukrayna’ya sınırdaş olan ülkelere yoğun mülteci akını o ülkeleri de ( elbette özellikle emekçileri ) etkileyeceğini ve sarsacağını da eklemeliyiz. Özellikle Polonya, Romanya, bir kısım Baltık ülkesine yoğun göç o ülkelere ekstra bir yük getirecektir. Kapitalizmin krizi ve yapısal sorunları bu ülkeleri de kapsadığı için savaş bütçeleri ( özellikle silahlanma ile birlikte ) işçi sınıfı ve emekçilere pahalılık, işsizlik, gelir azlığı olarak dönecektir. Bu durum pratiğe bir yanıyla ırkçılık, milliyetçilik olarak yansıyacak, diğer yanıyla kapitalist-emperyalist savaşların egemenlerin yağma ve talan savaşı olduğunu gösterecektir. Ayrıca işçi ve emekçilerin bu yıkım savaşının sınıfsal yanını görmelerini de sağlayacaktır.
Gelinen noktada Rusya’nın işgali yayılarak devam ettiği koşullarda Rusya’yı destekleyenlerin giderek azaldığı da somut olarak görülmektedir. Bu durum bir kaç gelişme ile daha da netleşmiştir. Bu savaşın Rusya’nın yalnızca Donbass’ta Neo- Nazilere dönük operasyonu olmadığı kısa zamanda anlaşılmıştır. İşgal şeklindeki bu savaş Doğuyu bütünüyle kapsaması yetmemiş olacak ki Batıya dönük işgal de devam etmektedir. Başkent Kiev’e yaklaşan Rus ordusu ( bugüne kadar yoğun bir direnişle karşılaştığı için ) akıbetin ne olacağını kestiremediği için şimdilik beklemededir. Ukraynalıların şehir savaşına hazırlıkları da ( sivillerin de silahlandırılması ile birlikte ) barikat ve diğer araçlarla devam etmektedir.
Yine ABD ve NATO’nun Rusya’yı çevrelemesi, kuşatması ve bu anlamda ciddi risk teşkil etmesi de bu savaşın ve işgalin gerekçesi olamaz, olmamıştır. Eğer bu tez doğru olsaydı ulusal devletlerle çizilmiş sınırların belirsizliği irredentist olarak ( özellikle zorla kazanılan veya kaybedilen teritoryal anlamında ) husumet ve düşmanlık devam ettiği için şimdiye kadar defalarca bölgesel, yerel savaşlar görülecek ve belki de üçüncü dünya savaşı yaşanacaktı. Dolayısıyla bu tezler, anlayışlar çökmüştür. Sonuçta bu savaş ve işgalin Neo-Nazilere karşı ve kuşatma ve çevrelemeye dönük yapılmadığı açıktır. Özgün Rus kapitalizminin ve oligarklarının servetlerinin katlanması için yapıldığı da bellidir.
Özgün Rus kapitalizminin, ( bu duruma örnek Rusya ‘da ABD’li 5 bine yakın şirket var. Servis şirketlerinin yanında üretim yapan fabrikalar da var. Ayrıca 850 McDonald’s şubesi de olduğu söyleniyor ) oligarklarının savaş öncesi, sırasında ve sonrasında yani yıkarken ve yaparken daha da zenginleşecekleri açıktır. Elbette bu savaş ve işgale zemin hazırlayan Ukrayna kapitalizmi, oligarklarını da atlamamak koşuluyla. Dolayısıyla bu savaş ve işgal durumu kapitalizmin kriz ve kaos ve kırılganlığı noktasında Rusya’da ve Ukrayna’da emekçilere yansıyacaktır. Onların bütünsel yıkımını getirecektir. Bu yıkım enflasyon-pahalılık, işsizlik ve yaptırımlarında etkisiyle bazı ürünlerde adeta kıtlığa yol açacaktır ve yoksulluk katlanacaktır. Devletin baskı ve zor araçları devrede olacak ( savaş karşıtı gösterilerde binlerce insanın göz altına alınması, cezalandırılması gibi) ve muhaliflerin zaten azalmış olan burjuva anlamdaki hak ve özgürlükleri daha da azalacak ve giderek ortadan kalkacaktır. Bu durum işçi ve emekçilere yeniden mücadele yolları açarken, Putin’de dahil Rus ve Ukrayna yöneticilerinin de sonu olabilecektir.
Bu savaşın gösterdiği bir başka gelişme de ABD’nin kendi yayımladığı verilere göre, Ukrayna’da 26 biyoloji laboratuarı kurduğunu bunların tamamının Savunma Bakanlığının kontrolünde olduğu öne sürülüyor. Ayrıca ABD 30 ülkede 336 biyolojik laboratuarı kontrol ediyor. Bu durum biyolojik silahlarla takviyesi noktasında insanlığın toptan imhası anlamında bir insanlık suçudur. Tüm savaş karşıtı, barış yanlıları bu modern barbarlığa bulundukları her alanda karşı çıkmalıdırlar.
Yine bu savaşın bir başka yıkım, kırım durumu akıbeti belirsiz nükleer reaktörlerin bombalanması olmuştur. Nükleerin uzak geçmişte Japonya’da Hiroşima ve Nagazaki’ye atılan atom bombaları ile insanlığa yaşattığı kırımın etkisini hala yaşayan insanlarda görmek mümkün. Yakın geçmişte Çernobil vahşeti de bir çok cana mal olmuş ve hala etkisi kanser vb. hastalıklarla devam etmektedir. Sonuçta insanlığın toptan sonu demek olan ( bu silahları kullananları da kapsayacak şekilde ) tüm nükleer, kimyasal ,biyolojik silahların azaltılması kapitalizm sınırlarını içinde de sürekli toplumsal baskı ile mümkündür. Ama açıktır ki bu silahların toptan imhası ve ortadan kaldırılması devrim, sosyalizm-komünizmden geçmektedir.
Buraya kadar savaşa dönük yeni olanlar da dahil gelişmelerin genel değerlendirmesini yapmaya çalıştık. Bu bölüme özellikle sol-sosyalistlerin ele aldıkları, tartıştıkları konuların genel değerlendirmesi ile devam ediyoruz.
Öncelikle şunu belirtelim. Bu savaş da açık ve net olarak göstermiştir ki karmaşık olmayan doğru hedefler koymak daha önemli hale gelmiştir. Geldiğimiz noktada ABD ve NATO bağlantılı kolektif kapitalist-emperyalizmin vahşet, yıkım ,kırımın uzak ve yakın geçmişi bilinmektedir ve yaşanmıştır. Kızılderililerle başlayan bu süreç, sömürgecilerin yağma ve talanı, köle kullanımı barbarlığı ile devam etmiş, iki dünya paylaşım savaşları ve faşizmlerle sürmüş, Vietnam ve Küba saldırısı ve ablukası, Yugoslavya’nın bölünmesi, Irak, Suriye, Libya, Afganistan vb. gibi saldırılar ve işgaller sol-sosyalist cenahta daha yakından bilinmekte ve takip edilmektedir. Elbette bu doğal ve doğru bir tutumdur.
Bugün için ise sol-sosyalist cenahta başat olarak ele alınması gereken konular yıkılanların ne olduğunu ısrarla, tekrarla tartışmak olmalıdır. Çünkü bunlar yeterince bilinmemekte, bilinenlerde yanlış olarak bilinmektedir. Bizler bir dizi yazı da sonuçlarından korkmadan bunu yapmaya çalıştık ve devam ediyoruz. Sovyetler de dahil yıkılanların bürokratik devlet kapitalizmi, bürokratik diktatörlük, dejenere olmuş işçi devleti, bürokratik sosyalizm gibi temel sistemsel adlandırmalar netleşmelidir. ( tüm dogmatiklikten, mutlaklardan, ezberlerden, eklektiklikten azade olarak) Bu yıkılanları 1929, 1950, 1989-90 ile başlatmak ne anlama geliyor. Hangisi doğru veya doğruya yakın. Stalin-Stanlinizm Lenin’den teorik kopuş mu, onun özgün devamı mı. Kruşçev, Brejnev, özellikle Gorbaçov döneminin Perestroika-( yeniden yapılanma), Glasnost -( açıklık ) dönemi ve Yetsin dönemi Stalinizmin diyalektik bir devamı mı.
Sınıf nedir, bürokrasi klasik olarak bir hizmet tabakası dışında sınıf olabilir mi. Sınıf olmak için yalnızca anayasa da, yasalarda yazılı olması yeterlimi. Proletarya ekonomik ve siyasi olarak mülksüzleştiği noktada yasalarda değil fiili olarak egemen sınıf olabilir mi. Sosyalizm- komünizm adına zorla sanayileşme, kolektivizm doğrumudur. Bir kaç ülkede devrim mümkün olsa da tek ülkede ( örneğin Sovyetlerde ) sosyalizm-komünizmin inşası mümkün mü. Üretici güçlerin geliştirilmesi kapitalizmin sorunu iken bunu sosyalizme şamil kılmak doğrumudur. Sosyalizmi-komünizmi kapitalist ülkelerle rekabet için büyüme ve kalkınmaya indirgemek doğrumudur. Sosyalizmde devlet kuruluş anından itibaren sönümlenmesi gerekirken, giderek obez şeklinde büyümesi ne anlama geliyor. Sosyalizm-komünizm için zorunluluk alanları ile özgürlük alanlarının diyalektik birliğinden ne anlamalıyız. Kültür egemen komünizm ne demektir. Kapitalizm meta üretir, sosyalizm-komünizm ürün üretir doğru ise tamamlanmış bir süreç olarak sosyalizm-komünizmde meta üretimi olabilir mi. Komünizmin ilk ve son aşamalarının ekonomik ilkesi olan ürettiğin kadar almak ve ihtiyaçlarının karşılanması ilkeleri birbirlerinden iki farklı süreç mi, tersine iç içe geçmiş diyalektik bir süreç mi. Sosyalizm-komünizm yalnızca bir ütopya mı gerçekleşmesi daha kolaylaşıp, olgunlaşmak tamıdır.
Bizim bu aşamada üzerinde durulması gereken konulara elbette yenileri de eklenebilir. Ama bu noktalarda içselleştirme ve netleşmeye akut olarak ihtiyaç vardır. Bu alanlar da netleşmek ve doğru sonuçlara varmak kafa karışıklığını önlemek ( örneğin bu savaşta üç eğilim noktasında yanlışlar ve tereddütler gibi ) dışında doğru bir sosyalizm-komünizm anlayışı ile donanım mücadelenin sürekliliği ve ayakta kalmak için moral, motivasyon olacaktır.
Devam ediyoruz. Bu savaşın zayıf halka olarak bu bölgede başlaması kapitalizmin kırılganlığı, yıkıcı kaos durumu, yeni değer, fazla değer, artı değer üretmede giderek zorlanması ve tıkanması yeni savaşların da zemin olarak adeta kapısını açmaktadır. Kapitalizmin oportinist- fırsatçı hali her boydan kirliliğe ve karanlığa açıktır. Çıkarlar için her boydan provokasyon mümkündür. Örneğin Irak’ta Erbil’de ABD Başkonsolosluğuna onlarca balistik füzeler ile saldırı, savaş devam ederken tipik bir kıvılcım olup alev almasının riskleri görülmelidir. Bilinmelidir ki bu ve benzeri provokatif saldırıların bundan sonra başka yerlerde de olması sürpriz olmayacaktır.
Savaşın insani dramı, ölüm , yıkım, milyonlarca insanın göçü, ( çocuk ve kadın ağırlıklı olmak üzere ) nükleer tehdit, lejyoner takviyeleri, Rus edebiyatına, müziğine, kültürüne karşı ırkçı düşmanlık yaşanırken , bu durumda birini desteklemek doğru olabilir mi, tersine iki anlayışı da desteklememek doğru tutum olarak taraf olmadır.
Yine bir tarafta liberal-Batıcı kesim, ABD ve NATO’cu kesim, diğer tarafta Rusya’nın işgaline sessiz kalan ve işgale söz söyletmeyen ulusalcı-Avrasyacı kesim öyle bir akıl tutulması, garabet yaşanıyor ki, ABD ve NATO’ ya karşı olunsa Putinci, tersi olsa ulusalcı yaftası adeta siyasi körlüktür. Bir de buna manipülasyon amaçlı olduğu belli olan kızıl bayraklı Rus tanklarının görüntüleri eklenmektedir. Bu tavır alış kişisel bir tercih değil arka plan saikleri noktasında ideolojik, teorik, siyasi olarak sekter, ikameci sosyalizm-komünizm anlayışının sonucudur.
Bir tartışma konusu da özellikle egemen ve güçlü olanların güçsüz olanlara rejim ihraç etmesidir. Rejim ithalatı da başka bir garabet durumdur. Ülke halklarının oluru alınmadan, gönüllü olmadan o ülkelere demokrasi götürmek rejim ihracı olarak tutmamıştır. Tersine bumerang gibi rejim ihracında bulunan ülkelere dönmüştür. Özellikle ABD’nin bu kapitalist-emperyalist yağma, talana dönük işgalci tavrı Vietnam, Küba, ırak, Afganistan, Libya’da denenmiştir. İstediği sonucu alamamış , sonuçta geri çekilmiştir. Bu durum yalnız işgal edilen ülke halklarına yıkım ve acı yaşatmamıştır. Aynı zamanda aynı acıyı çocuğunu asker olarak kaybeden ABD halkları da yaşamıştır.
Rusya’nın rejim ihracı da ( adı ne olursa olsun ) özgün kapitalizmin sermaye birikim paradigması şeklinde gerçekleşmiştir. Kendi hinterlandını koruma amaçlı ( pazarlarını korumak olarak okuyun ) bu rejim ihracı Doğu Avrupa ülkelerine ağırlıklı olarak Rusya’ya bağlı komünist partiler arcılığıyla silahsız yapılmıştır. Macaristan ve Çekoslavak’ya ya ise silahlı adeta tanklarla, toplarla girilmiş , doğal olarak sonuç alınamadan geri çekilinmiştir. Sonuçta komünizmin enternasyonal tavrı olan kardeşlik, dayanışma, yardımlaşma, gönüllü birliktelik başka bir anlayış olup rejim ihracı ile bir ve aynı görülemez. Enternasyonal tavır tüm halkların esaretten kurtuluşlarına katkı sağlarken, rejim ihracı ise tüm halkların esaretini pekiştiren yıkıma yol açmıştır.
Rusya’nın işgal savaşı bir başka gerçekliğe daha dönüşmek üzeredir. Rusya işgali henüz Ukrayna’nın ülke çapında bütününü kapsamasa da, mevcut durumda “Doğu Ukrayna”, “Batı Ukrayna “ diye bölünecek, Doğu tarafı Rusya’ya taraf ise Batı tarafı Ukrayna’ya karşıt olacaktır. Bu durum savaşla zaten körüklenmiş olan düşmanlığı daha da yükseltecektir. Irkçılık ekstra tetiklenecektir. Karşılıklı savaş, savunma durumu ekstra silahlanma getirecek, bu da emekçi halkların daha da yoksullaşmasını yol açacaktır . Belki iç savaşların çıkması da sürpriz olmayacaktır.
Bu şekilde bölünme geçmişte de yaşanmıştır. Doğu-Batı Almanya, Kuzey-Güney Vietnam, Kuzey- Güney Yemen gibi. Bu bölünme halkaların gönüllü istemleri sonucu gerçekleşmediği için demir perde, yüksek duvarlar halkların adeta kabusu olmuş, Doğu-Batı Almanya’da ilk fırsat doğduğunda duvarlar yıkılmış birleşme gerçekleşmiştir. Bir kez daha hiçbir suni duvarların halkların önünde duramayacağı görülmüştür. Bu suni bölünmeleri yaratan egemenler savaşı körükleyerek silah satışları ile palazlanırken, halklar acı çekmeye devam ediyorlar. Özellikle Kuzey-Güney Yemen’de etnik ve mezhepsel boğazlaşma bütün hızıyla devam etmektedir. Karşılıklı binlerce insanın ölümü, sakatlanması, yaralanması ise devam eden bu kirli savaş egemenleri hanesine insanlığın trajedisi ve ayıbı olarak kanlı sayfaya yazılacaktır.
Bu savaşın ortaya çıkardığı ve bu anlamda da önemli bir gerçeklikte daha net olarak görülmüştür. Küreselleşmeyi savunanlar, ulusal devletlerin ortada kalkacağını söylemişlerdi. Ama bu tez gerçekleşmemiş, tersine ulusal devletler daha da güçlenmişlerdir. İşte bu savaşta Ukrayna’nın işgali Rusya’nın ulusal devlet olarak gücünü aleni, somut olarak göstermiştir. Ayrıca geçmişte ulusal devletler arasında yaşanan savaşlar da görülmüştür. Yugoslavya iç savaşı, Bosna-Kosova, Kafkasya’da Rusya- Çeçen, Rusya- Ukrayna, Rusya- Abhazya, Azerbaycan-Ermenistan, İsrail- Filistin vb. gibi. Bu ulusal devletler tarafından çıkarılan savaşlar kapitalizm kaynaklı olup bir dönem sönümlense bile tekrar yaşanılması zemini potansiyel olarak her zaman vardır.
Dolayısıyla bu ulusal devletler arasındaki savaşlar, uluslar var olduğu sürece devam edecektir. Ulusların şekillenmesi ilk sınıflı toplum olan Köleci dönem ile ortaya çıkmıştır. Diyalektik olarak süren bu ulusal şekillenme kültür başatlığında olmuştur. Kapitalizmin şafağındaki uluslaşma ise sınırların çizildiği siyasi bir uluslaşmadır. Sonuçta kapitalist uluslaşmanın ortadan kalkması ancak karşıtı olan komünizmle mümkündür. Gerçek küreselleşmeyi, yani sınıfların, sınırların ortadan kalktığı küreselleşmeyi sağlayacak olan kendi sınıfını da ortada kaldıracak ve proletarya egemenliğinde inşa edilecek olan sosyalizm- komünizm olacaktır.
Önceki yazımızda da belirtmiştik bu savaş tarafların nasıl bir sosyalizm-komünizm savunduklarını da net olarak göstermiştir. Bir tarafta anarşizm adına “ Solun Putin’i” kendine ideolojik rehber kabul ettiği iddiasındadır. Bu siyasi eğilim bir işçi devrimi olan Ekim Devrimini ve onun yaratımı olan işçi devletini baştan itibaren reddetmektedir. Nesnel olarak kapitalizm içinden dönüşen işçi devletinin reddi tipik bir indirgemecilik ve dogmatikliktir. Bu işçi devletinin süreç içinde ( özellikle dünya devrimi yetişmediği için ) yozlaşması ve giderek bürokratik devlet kapitalizmine dönüşmesi, onun başlarda bir işçi devrimi , işçi devleti olduğunu gerçekliğini ortadan kaldırmaz.
Diğer yandan anarşizmin bu anlayışına karşı çıkan Ortodoks Stalinist eğilim kendi mutlaklarını, ezberini, dogmatikliğini görmeyerek bir başka yanlışa düşmektedir. Rusya’nın işgaline karşı çıkması ve devrimi savunması anlamında doğru bir tutum içindedir bu eğilim. Ama işçi devletinin yıkılışının ve muhafazakar bir egemen sınıf olan bürokrasinin egemenliğinin temellerinin Stalinizm tarafından atıldığını görememiştir. Bu anlamda diğer uca savrulmuştur. Rusya’nın kapitalist- emperyalist olmasını Kruşçev, Brejnev, Gorbaçov, Yetsin dönemi ile başlatarak , Stalin dönemini atlaması, aklaması adeta diyalektiğe takla attırmak olmuştur,
Bir başka tartışma da açıktan Rusya’nın savaş ve işgalini savunan ( amalarla, fakatlarla çeşitli gerekçeler üretseler de ) eğilimin tezlerini ispatlamak için adeta cambazlık yapmaları olmuştur. Önce Neo- Nazilerin varlığı gerekçeleri olmuştur. Daha sonra hızlarını alamamışlar Rusya’nın ABD ve NATO tarafından kuşatma saikiyle çevrelenmesini gerekçe yapmışlar, şimdilik son buluşları da derin bir felsefi tartışma başlatmak olmuştur. Althusser merkezli başlatılan bu tartışma ( Althusser’in özellikle rıza üretimi olarak ele aldığı devletin ideolojik aygıtları tespitlerini Marksizm’e özgün bir katkı olarak önemli bulduğumuzu belirtelim ) Marks’ın savunusu olan “ Anti- Hümanizma” tespitine gönderme yaparak sanki bu savaşa ve işgale karşı çıkanları insani ve duygusal olarak tavır aldıkları için eleştirmektedir.
Evet bu kadar çocuk, kadın vb. gibi masum insanın katledildiği bu kirli savaşa insani ve duygusal olarak her durumda karşı çıkacağız. Savaşa hayır barış hemen şimdi tek şiarımız olacaktır. Biliyoruz ki bizim bu değerlendirmemizi okurlarsa felsefi bir dizi gerekçeler üretecekler, bizi de beklide anti- Marksistlikle, cahillikle suçlayacaklardır. Ne diyelim yolları açık olsun. Bir ekleme yapalım aynı Marks , “ Bir ulusu ezen ulus özgür olamaz “ da demektedir. Sonuçta bu eğilimin bu işgali savunur tutumu kişisel bir tercih değildir. Arka plan gerçekliği olarak ideolojik, siyasi tavır alıştır. Yani Kemalist soslu Kemalist – komünist ( nasıl oluyorsa ) anlayışın savunulması bu işgalin meşruluğunu onaylamayı getirmiştir. Elbette haksızlık yapmayalım bu eğilimin ABD ve NATO karşıtlığını biliyoruz. Putin Rusya’sına da gerekçeleri ile birlikte karşı olduklarını da biliyoruz. Ama hangi gerekçe ile olursa olsun bu işgali onaylamak meşru değildir, savunulamaz ve tüm yıkımların da sorumlusu olmaktır.
Bir başka tartışma da Rusya’nın emperyalist olup, olmadığı konusunda yapılmaktadır. Lenin’in emperyalizm değerlendirmesinde 5 maddede toplanan tespitler diyalektik olarak kavranmalıdır. Her durumda , her yerde bir ve aynı olmayacağı da görülmelidir. Geçmiş bir dönemin değerlendirilmesini kapsasa da özü itibariyle emperyalizmin bugününü de açıklamaktadır. Ayrıca Lenin’in bu 5 maddede topladığı emperyalizm tespitleri bugün yanlışlansa veya o dönemde de yanlış olsa bu Lenin’i küçültmez ve diyalektiğin gereğidir.
Burada önemli olan kapitalizm konusunda netleşmektir. Emperyalizmin tekelci kapitalizmi olması veya tekelci devlet kapitalizmi olması kapitalizmin klasik tezleri üzerinde şekillenmiştir. Onun üzerinde ve ondan bağımsız değil diyalektik olarak onunla bağlantılıdır. Bu durum somut olarak özel-devlet birlikteliğinde özelin başatlığında olabileceği gibi tersi de olabilir. Rusya özelinde başlardaki devlet başatlığı, özellin gelişmesi ile ikisinin toplamından oluşan özgün bir kapitalizme evrilmiştir. Her kapitalizmin emperyalist özellikleri olabileceği gibi daha gelişkin bir kapitalizm olan Rus kapitalizminde de emperyalist özellikleri vardır. Rusya’nın Ukrayna’yı işgali bunun somut teyididir. Geçmiş emperyalist özellikli uygulamalarını yukarıda açıklamaya çalıştık. Bu emperyalizm anlayışı Lenin'in 5 maddelik emperyalizm tespitleri ile bir ve aynı olmayabilir. Ayrıca bir maddesinin ( mali sermayenin ) Rusya özelinde farklı şekillenmesi onun emperyalist özellikler taşımasını ortadan kaldırmaz.
SONUÇ YERİNE
Bu savaş, işgal durumu elbette bir biçimiyle sonlanacaktır. Teorik ve potansiyel bir eğilim olarak üçüncü dünya savaşı da dahil, bölgesel, yerel savaşlar devam edecektir. Zayıf halkalarda açılan bu savaş yolu kapitalizm bir dünya sistemi olduğu için tüm ülkelere yansıyacak ve onları derece farklılıkları ile etkileyecektir.
Dolayısıyla diyalektik olarak işleyecek bu süreç, eşitsiz bir gelişme olsa da tüm ülkelerde devrimci durum oluşturmuştur . ( bu devrimci durumun klasik devrimci durum ile bir ve aynı olması zorunlu değildir ) Bu noktada yapılması gereken işçi sınıfı ve sosyalist-komünistlerin birleşmeleridir. Bunun yolu literatür içinde olduğu şekliyle öznel koşulların oluşturulmasından geçmektedir. Bu öznel koşullar somut şartların somut analizi çerçevesinde anlamlı ve doğru olacaktır. Bunun açılımı ise işçi sınıfının komünist partisi ve işçi sınıfının tüm komünist örgütlerinin diyalektik toplamı demektir. Faaliyet olarak işçi sınıfı ve emekçilerin somut taleplerini kapsayan ajitasyon, propaganda ve örgütlenmeyi her alana yaygınlaştırmak demektir. Elbette ki bu tespitler öz ve biçimleriyle yoğun bir şekilde tartışılmalıdır
Takımlar | O | P |
---|---|---|
1. Galatasaray | 11 | 31 |
2. Fenerbahçe | 11 | 26 |
3. Samsunspor | 12 | 25 |
4. Eyüpspor | 12 | 22 |
5. Beşiktaş | 11 | 21 |
6. Göztepe | 11 | 18 |
7. Sivasspor | 12 | 17 |
8. Başakşehir | 11 | 16 |
9. Kasımpasa | 12 | 14 |
10. Konyaspor | 12 | 14 |
11. Antalyaspor | 12 | 14 |
12. Rizespor | 11 | 13 |
13. Trabzonspor | 11 | 12 |
14. Gaziantep FK | 11 | 12 |
15. Kayserispor | 11 | 12 |
16. Bodrumspor | 12 | 11 |
17. Alanyaspor | 11 | 10 |
18. Hatayspor | 11 | 6 |
19. A.Demirspor | 11 | 2 |
Takımlar | O | P |
---|---|---|
1. Kocaelispor | 12 | 25 |
2. Bandırmaspor | 12 | 24 |
3. Erzurumspor | 12 | 22 |
4. Karagümrük | 12 | 21 |
5. Igdir FK | 12 | 21 |
6. Ankaragücü | 12 | 19 |
7. Ahlatçı Çorum FK | 12 | 19 |
8. Boluspor | 12 | 18 |
9. Şanlıurfaspor | 12 | 18 |
10. Manisa FK | 12 | 17 |
11. Esenler Erokspor | 12 | 17 |
12. Ümraniye | 12 | 17 |
13. Pendikspor | 12 | 17 |
14. Keçiörengücü | 12 | 15 |
15. Gençlerbirliği | 12 | 15 |
16. İstanbulspor | 12 | 14 |
17. Amed Sportif | 12 | 14 |
18. Sakaryaspor | 12 | 13 |
19. Adanaspor | 12 | 7 |
20. Yeni Malatyaspor | 12 | -3 |
Takımlar | O | P |
---|---|---|
1. Liverpool | 11 | 28 |
2. M.City | 11 | 23 |
3. Chelsea | 11 | 19 |
4. Arsenal | 11 | 19 |
5. Nottingham Forest | 11 | 19 |
6. Brighton | 11 | 19 |
7. Fulham | 11 | 18 |
8. Newcastle | 11 | 18 |
9. Aston Villa | 11 | 18 |
10. Tottenham | 11 | 16 |
11. Brentford | 11 | 16 |
12. Bournemouth | 11 | 15 |
13. M. United | 11 | 15 |
14. West Ham United | 11 | 12 |
15. Leicester City | 11 | 10 |
16. Everton | 11 | 10 |
17. Ipswich Town | 11 | 8 |
18. Crystal Palace | 11 | 7 |
19. Wolves | 11 | 6 |
20. Southampton | 11 | 4 |
Takımlar | O | P |
---|---|---|
1. Barcelona | 13 | 33 |
2. Real Madrid | 12 | 27 |
3. Atletico Madrid | 13 | 26 |
4. Villarreal | 12 | 24 |
5. Osasuna | 13 | 21 |
6. Athletic Bilbao | 13 | 20 |
7. Real Betis | 13 | 20 |
8. Real Sociedad | 13 | 18 |
9. Mallorca | 13 | 18 |
10. Girona | 13 | 18 |
11. Celta Vigo | 13 | 17 |
12. Rayo Vallecano | 12 | 16 |
13. Sevilla | 13 | 15 |
14. Leganes | 13 | 14 |
15. Deportivo Alaves | 13 | 13 |
16. Las Palmas | 13 | 12 |
17. Getafe | 13 | 10 |
18. Espanyol | 12 | 10 |
19. Real Valladolid | 13 | 9 |
20. Valencia | 11 | 7 |