08.06.2024, 16:26

Kutuplaştırmanın panzehiri merkeze mi yönelmek, yoksa karşı kutbu mu inşa etmektir?

10 seneyi aşkın bir zamandır AKP iktidarları ve Erdoğan ülkeyi kutuplaştırarak yönetiyor. Bu konuda kendileri açısından başarılı sayılabilirseler de, bunun toplumda, ekonomide, siyasette ve ahlakta neden olduğu hasar çok büyük. Öyle ki, örneğin siyasette merkezde bir siyasal partinin oluşmasının zemini bütünüyle ortadan kalktı: “Ya Millet ya da Zillet İttifakı’ndasınız, bunun arası ya da ortası yok!

Bu toksik stratejinin toplumsal zararı anlaşılmaya başlayınca, muhalefet cephesinde merkez partisi olma iddiaları ve çabaları da arttı. Önce İYİ Parti’ye merkez sağı temsil eden bir misyon yüklendi ama genel başkanlarının yaptığı büyük hatalar sonucunda bu parti yerel seçimler sonrasında yüzde 3’lere kadar gerileyince bunun olamayacağı anlaşıldı. Zaten aynı eski genel başkan bir iki gün önce Saray’a sürpriz bir ziyarette bulunarak aslında hangi kutupta yer aldığını ya da yer almak istediğini de ortaya koydu.

Diğer taraftan çöküşün farkında olan ekonomi ve siyasette etkili konumdaki sermaye çevreleri ve müesses nizamın bazı yetkili unsurları merkeze oturtacak yedekte bir parti arayışından vazgeçmiş değiller. Mevcut siyasal partilere ilişkin dizayn edici müdahalelerinin bir kısmı aslında bu yönde gelişiyor.

Kimler, nerede yer alıyor?

Öncelikle, hali hazırda ‘İktidar Bloku’nu oluşturan AKP ve MHP aşırı sağda konuşlanmış durumdalar. Bu partilere son dönemlerde yükselişte olan Zafer Partisi de eklenebilir.

Diğer yandan Gelecek, Saadet, DEVA, Yeniden Refah Partisi gibi, sağda ve büyük bir kısmı Milli Görüş geleneğinden gelen, ancak seçmen tabanları sınırlı olan siyasal partiler de merkeze aday olabilecek konumda değiller.

Halkların Demokrasi ve Özgürlük Partisi (DEM), Türkiyelileşme söylemine hala sadık gibi görünse de, hem mevcut siyasal konjonktür hem de son kayyım atamalarından da görüldüğü üzere, siyasal iktidarın üzerlerinden bir türlü eksik etmediği baskılar yüzünden, giderek kendi kabuğuna çekilen ve bir kimlik partisine dönüşme belirtileri gösteren bir konumda olduğundan merkezde yer alabilecek durumda değil.

TİP, TKP, Sol Parti ve EMEP gibi kendilerini sosyalist olarak tanımlayan partiler zaten kendilerini kategorik olarak merkezde değil, solda gören partiler ve ayrıca toplam oyları yüzde 1’i ancak bulabildiği için merkezcilik tartışmasının dışındalar.

CHP merkez partisi olur mu?

Geriye bir tek CHP kalıyor. CHP’nin merkezin sağından da solundan da aldığı oylarla kendini büyüterek, uzunca bir zaman sonrasında ilk kez birinci parti haline gelmesi onu bu konuma en yakın aday gibi gösteriyor.

Ancak, CHP de kendisini müesses nizamın bir parçası olarak görüyor olsa gerek ki (aslında kategorik olarak öyle olduğu söylenebilir), açıkça olmasa da ekonomik krizden çıkılabilmesi için iktidar bloku ile işbirliği yapmaya hazır olduğunun işaretlerini veriyor. Bunu da son dönemdeki “normalleşme” söylemleri ve Erdoğan ile yaptığı yüz yüze görüşmeler çerçevesinde açıklıyor.

Batılı burjuva demokrasilerinde merkez partiler demokratik siyasete ağırlığını koyan ve bu şekilde burjuva düzeninin sorunsuz işlemesini sağlamaya katkıda bulunan partilerdir. Yani gerektiğinde bir restorasyon projesinin parçası olabilirler.

Diğer yandan, “merkez” ve “aşırı uç” gibi kavramların bizim gibi Güney’in azgelişmiş ülkelerinde farklı anlamları olabileceğini unutmamak gerekir.

İktisadi anlamda “aşırı uçta” olmak?

Bu noktada yanıtlanması gereken önemli bir soru, “aşırı uçta veya merkezde olmanın” özellikle de ekonomi politikaları ve stratejileri açısından ne anlama geldiğidir.

Bu bağlamda, özellikle “aşırı ucu”, daha doğrusu “aşırı sağı” tanımlayalım. Çünkü bugün “aşırı sol” gibi bir olgudan söz edebilmek çok zor.

Aşırılık örnekleri

Öncelikle, aşırı sağcılık, kapitalizmin neo-liberal versiyonunu veri kabul ederek piyasaların; ekonominin yatırım, tasarruf, gelir bölüşümü, kalkınma ve büyüme dâhil tüm sorunlarının çözümünü sağlayacağına inanmaktır. Bu bağlamda, piyasaların taleplerine uymayanların, piyasalara ters düşenlerin, kamucu tarafta yer alanların ötekileştirilmesi aşırı sağ bir yaklaşımdır.

Başta eğitim, sağlık, sosyal güvenlik, toplu ulaştırma ve yaşlı, engelli ve çocuk bakımı gibi, hem etkin bir şekilde kamu tarafından yerine getirebilecek hizmetlerin özelleştirilerek özel şirketlerce, piyasalarca fiyatlama yoluyla sunulmasını ya da kamunun bu işleri üzerine almamasını savunmak aşırı sağcı bir bakıştır.

Sermayenin, servet zenginlerinin (örneğin yatırım yaptıkları gerekçesiyle) vergilendirilmemesini ya da emekçilere nazaran daha düşük oranlarda vergilendirilmesini savunmak aşırı sağcılıktır.

Gelir, fırsat, olanak eşitsizliklerine ve hatta fiziksel eşitsizliklerin varlığına rağmen (örneğin engelliler), toplumdaki herkesin, “piyasalar karşısında durumu ya da kişisel durumu ne olursa olsun” çalışmakla yükümlü olduğunu savunmak aşırı sağcılıktır.

Tekellerin siyasal güçlerini de kullanarak hiçbir denetlemeye tabi tutulmaksızın faaliyetlerine izin verilmesi, yüksek kârlı devlet ihalelerinin iktidar üzerinde ağırlığı olan sermaye gruplarına ya da çevrelerine peşkeş çekilmesi de aşırılıktır.

Merkezci tutum?

Diğer taraftan, birey ve toplum arasındaki ilişkinin herkes için farklılık gösterebileceğinin ve yaşanan bölgedeki toplumsal dinamiklere göre farklılaşabileceğinin bilinciyle, siyasetin merkezinde yer alan bir parti açısından; bireyin statüsü toplumun statüsünden üstün olmadığı gibi, toplumun çıkarları da her zaman bireyin çıkarlarından üstün tutulamaz. Bunun yerine, bu ikisinin bir arada çözümlendiğine inanılır.

Ancak, gerçek bir merkezci tutum, toplumun kapasitesi ve kaynakları, talepleri karşılamak için kullanılmadan önce, herkesin (en başta da en çok ihtiyaç sahiplerinin) ihtiyaçlarının karşılanmasını sağlamanın devletin görevi olduğu görüşünü benimser. Çünkü böyle bir merkezci yaklaşım, herkesin topluma etkin olarak katılma şansına sahip olması gerektiğine inanır.

Merkezciler ayrıca tanım gereği, kendilerini sürekliliğin bir parçası olarak görürler. Diğer bir deyişle, mevcut anı tek endişe noktası olarak gören piyasa yanlısı aşırı uçların aksine, şimdiki zaman onların tek odak noktası değildir. Örneğin, piyasaların ve sermayenin ihtiyaçlarına öncelik verenlerin aksine, iklim değişikliğinin sonuçlarına kayıtsız kalamazlar.

CHP’nin konumu?

Şimdi bu perspektiften hem İktidar Blokunu hem de Ana Muhalefet Partisi CHP’yi değerlendirelim.

İktidar Blokunun aşırı sağda yer aldığı çok net. Ancak CHP’nin de az önce tanımlanan merkeziyetçi bir davranışının olup olmadığı tartışılır (kısmen böyle bir fikriyatı olsa da).

Çünkü her ikisi de, özünde serbest piyasa yanlısıdır ve kamu ekonomisini küçültmeye, kamunun sorunları çözme gücünü zayıflatmaya, küçümsemeye ve yok saymaya çalışıyor (CHP’nin kamu yönetiminde liyakatli olma dışında örneğin yeniden kamulaştırma gibi somut bir önerisi de yok).

Her ikisi de karşı karşıya olduğumuz sorunları asıl olarak özel sektörün ve ülkeye gelecek olan yabancı sermayenin çözebileceğine inanıyor. Bunun için de her türden teşvikin sermaye kesimine verilmesi gerektiğini savunuyor, sermaye kesiminin yeterince vergilendirilmemesinden rahatsız olmuyor (örnek olarak her ikisi de servet vergisine karşı).

Her iki partinin liderleri de ülkedeki etnik farklılıklar ve farklı inanç gruplarının var olduğu gerçeğine rağmen, bu konuda eşitlikçi ve özgürlükçü bir tutum geliştirmiyor, hatta özellikle de milliyetçiliğin yükseldiği dönemlerde ülkedeki farklı kimliklerin var olduğu gerçeğini inkâr eden bir tutum takınabiliyor (Kürt illerindeki kayyım atamalarına karşı CHP’nin doğru tutumu bu anlayışın yumuşamış olduğunu gösterse de, bunun konjonktürel olup olmadığını zaman gösterecektir).

Sadece temsil siyasetine ve seçimlere odaklanmış olmaları, sistem değişikliğine değil, asıl olarak bireysel değişikliklere önem verdiklerini gösteriyor.

Her ikisi de gerçek toplumsal ihtiyaçları görmezden geliyor ve bunun yerine partilerinde yapılan siyasetin sınıfsal karakteri gereği, bu durum bazı kesimlerin (örneğin müteahhitler gibi) isteklerini tatmin etmeyi öncelemelerine neden oluyor.

Özetle, İktidar Bloku partilerinin merkezci olamayacakları açıktır. Diğer yandan muhalefet partilerinin de gerçek anlamda “merkezci” olarak tanımlanabilmeleri son derece tartışmalıdır. Çünkü eğer demokratik çözümleri reddederseniz, toplumun önemini görmezden gelirseniz, sadece güçlü olanla ve iktidar olmakla ilgiliyseniz, toplumsal muhalefeti önemsiz görürseniz, gerçek ihtiyaç sahiplerine karşı kayıtsızsanız, geleceği umursamıyorsanız, savaşlar, militarizm, ırkçılık, kadın cinayetleri, ekolojik yıkım ve eşitsizlikler sizi endişelendirmiyorsa, bazılarına kasıtlı olarak değersizlermiş gibi davranıyorsanız, o zaman siz bırakın merkezde filan yer almayı siz aslında bir aşırısınız, aşırı sağcısınız, demektir.

Sonuç olarak

Eğer, “Emek, Demokrasi ve Barış Güçleri” önümüzdeki ekonomik ve politik sürece aktif ve örgütlü bir biçimde müdahale etmezse, dört yıl sonra gerçekleşmesi beklenen genel seçimlerde halklarımız kabaca iki tehlikeli çizgi arasında kalacaktır: Aşırı sağcı, siyasal İslamcı aşırılık ve ulusalcı - sol aşırıcılık.

Sosyalist solun etkili olmadığı bir dönemde, iktidar da ya da muhalefetteki siyasete hâkim olan dogmatistler için her sorunun tek bir cevabı var: Piyasa fetişizmi. Bugün iktidardakiler bunun en vahşi, en tehlikeli, en faşizan biçimini temsil ediyorlar. Yeniden kamulaştırmaları, servet vergisini, yerinden doğrudan demokrasiyi ağızlarına alamayan muhalefet ise bunun ancak ulusalcı sol versiyonunu temsil edebilir.

Diğer yandan, liderlik değişimi ile birlikte toplum CHP’ye yeni bir misyon yüklemiştir: Israrla merkezde bir yerde konuşlanmak arzusuyla daha fazla sağcılaşmadan uzaklaşmak.

Kaldı ki küresel çapta kutuplaşmanın geçerli olduğu bir dönemde, sanılanın aksine, merkezci olmak hem zordur hem de gereksizdir. Nitekim “normalleşme” ve “yumuşama” söylemleri sürerken iktidarın başta Kürtler olmak üzere toplumsal muhalefet üzerindeki baskısını artırması, anayasayı, yasaları tanımaz tavrının sürmesi bunun ispatıdır.

“Toplum provokasyona gelerek, faşizmle kavga etme işini üstlenmemelidir. Halk kenara çekilmeli ve mütevazı bir biçimde ve sessizce yapılacak olan genel seçimleri beklemelidir” biçimindeki faşizmin reformist yorumuna aldanarak geçtiğimiz yüzyılda sosyal demokratların yaptığı hataların yapılmasından kaçınılmalıdır.

Kısaca bu ülkede merkezcilik artık tutmaz, ısrarla merkezde konuşlanma çabası da bir süre sonra aşırı sağın ve faşizmin daha da güçlenmesine yol açar. İhtiyacımız bu kötü gidişatı önleyecek ve en geniş demokrasi cephesini inşa etmektir.

Aşırı sağcı faşist kutba karşı insanın, halkların, toplumun, emeğin, özgürlüklerin, barış ve demokrasinin ve doğanın çıkarlarını savunan antifaşist kutbu oluşturmak ve artık kaçınılmaz hale gelen erken seçim talebini toplumsallaştırmak ve siyasallaştırmak gerekiyor.

Önümüzdeki tehlike faşizm tehlikesidir ve faşizme karşı mücadele yeni fikirler, vizyon ve bunları eyleme dönüştürme becerisi olmadan gerçekleşemez. Faşizme karşı mücadele sadece işçileri ve onun sınıfsal müttefiklerini değil, tüm ezilen ve sömürülen halk kesimlerini de birleştiren bir mücadele olmalıdır. Bu kesimler, insan hakları savunucularından kadın hareketine, çevrecilerden ezilen kimlikler, gruplar ve inançların hareketine kadar geniş bir yelpazede yer alır.

Kitlelere ulaşmanın en geniş geniş kitle tabanını oluşturmanın alternatif yolları bulunmalı, eğer hali hazırda böyle bir yol yoksa yeni bir yol açılmalıdır. 17’nci yüzyılda Francis Bacon’ın bir öyküsünde geçen bir atasözünde de söylendiği gibi, “eğer dağ Muhammed’e gelmiyorsa Muhammed’in ona gitmekten başka çaresi yoktur.”

Anahtar sözcükler: Aşırı uç, Demokrasi, Faşizm, Kutuplaştırma, Merkezcilik.

Yorumlar (0)
Puan Durumu
Takımlar O P
1. Galatasaray 38 102
2. Fenerbahçe 38 99
3. Trabzonspor 38 67
4. Başakşehir 38 61
5. Kasımpasa 38 56
6. Beşiktaş 38 56
7. Sivasspor 38 54
8. Alanyaspor 38 52
9. Rizespor 38 50
10. Antalyaspor 38 49
11. Gaziantep FK 38 44
12. A.Demirspor 38 44
13. Samsunspor 38 43
14. Kayserispor 38 42
15. Hatayspor 38 41
16. Konyaspor 38 41
17. Ankaragücü 38 40
18. Karagümrük 38 40
19. Pendikspor 38 37
20. İstanbulspor 38 16
Takımlar O P
1. Eyüpspor 34 75
2. Göztepe 34 70
3. Sakaryaspor 34 60
4. Bodrumspor 34 57
5. Ahlatçı Çorum FK 34 56
6. Kocaelispor 34 55
7. Boluspor 34 53
8. Gençlerbirliği 34 51
9. Bandırmaspor 34 50
10. Erzurumspor 34 44
11. Ümraniye 34 43
12. Manisa FK 34 40
13. Keçiörengücü 34 40
14. Adanaspor 34 39
15. Şanlıurfaspor 34 38
16. Tuzlaspor 34 38
17. Altay 34 10
18. Giresunspor 34 7
Takımlar O P
1. M.City 38 91
2. Arsenal 38 89
3. Liverpool 38 82
4. Aston Villa 38 68
5. Tottenham 38 66
6. Chelsea 38 63
7. Newcastle 38 60
8. M. United 38 60
9. West Ham United 38 52
10. Crystal Palace 38 49
11. Brighton 38 48
12. Bournemouth 38 48
13. Fulham 38 47
14. Wolves 38 46
15. Everton 38 40
16. Brentford 38 39
17. Nottingham Forest 38 32
18. Luton Town 38 26
19. Burnley 38 24
20. Sheffield United 38 16
Takımlar O P
1. Real Madrid 38 95
2. Barcelona 38 85
3. Girona 38 81
4. Atletico Madrid 38 76
5. Athletic Bilbao 38 68
6. Real Sociedad 38 60
7. Real Betis 38 57
8. Villarreal 38 53
9. Valencia 38 49
10. Deportivo Alaves 38 46
11. Osasuna 38 45
12. Getafe 38 43
13. Celta Vigo 38 41
14. Sevilla 38 41
15. Mallorca 38 40
16. Las Palmas 38 40
17. Rayo Vallecano 38 38
18. Cadiz 38 33
19. Almeria 38 21
20. Granada 38 21