Kapitalizmin çözüm üretemediğini görüyoruz
Kapitalizmin kendi otantik durumundan kaynaklı ( Yani kapitalist mülkiyet ve hemen her şeyin meta olma hali ) yapısal sorunları kriz ve çöküş yaratarak devam ediyor. Bu durum somutta kaos, kırılganlık ve tıkanmalar yaratarak istikrar üretemez noktaya hızla evrilmiştir. . Kapitalizm bir sorunu çözse, yeni bir sorun ortaya çıkmakta, yakın süreçte, o çözüldü sanılan sorun tekrar gündeme çıkmaktadır. Yani kendi yarattığı küçük sorunları da istese de kendisi bile çözemeyen bir kapitalizm ile karşı karşıyayız. Çünkü kendi varlığı ve sürekliliği için var olan koruma kalkanları ortadan kalmıştır. Geçmişte bir koruma istikrar için yeterliyken, bugün aynı dönen ve an da çoklu sorunların olması kendi içindeki istikrar ve düzeni ortadan kaldırmıştır. Örneğin yüksek enflasyon-pahalılık, düşük işsizlik ile korunurken, bugün ise aynı dönem ve anda yüksek enflasyon-pahalılığa, yüksek işsizlik, ücret-gelir düşüklüğü çoklu olarak yaşanma durumu eklenmiştir. Bu durum aynı zamanda sürdürülemezlik ve uygarlık krizi demektir.
İşte kapitalizmin bu kaotik ve kırılgan durumuna , yakın tarihsel kesitteki önemli dönüm noktalarıyla baktığımızda kapitalizmin tıkandığını, çözüm üretemediğini görürüz. Gezi ile başlayan bu dönüm noktası, 2015 karanlık dönemi yani kontrgerilla saldırganlığı, ( 102 insanın katledildiği Ankara Gar katliamı gibi ) 15 Temmuz darbe kalkışması, Öldürme kastıyla Ankara Çubuk’ta Kılıçdaroğlu’na dönük linç girişimi, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin uygulamaya geçmesi, Gündüz kalabalık bir İzmir ortamında Kontrgerilla tarafından Deniz Poyraz’ın katledilmesi, 128 milyar doların aleni gaspı, ölmemesi gereken binlerce insanın Pandemi ile kaybedilmesi, 6 Şubat ta 11 ildeki büyük deprem ile 100 binlerin ölümü ve daha fazla yaralı olması ve 14-28 Mayıs seçimleri gibi dönüm noktalarının diyalektik bütünsel varlığı kapitalizm içinde çözüm üretilemeyeceğinin açık ve net olarak göstermektedir.
Bu tarihsel dönüm noktalarını hatırlamamız ve hatırlatmamız önemi bir yanıyla da Sendika Org’da 40 ın üzerindeki sosyalist-komünistin kendi ideolojik ve siyasi çerçevesinde değerlendirmesinden kaynaklı olmuştur. Elbette makale çerçevesinde tek tek veya bütünsel olarak bu değerlendirmelere karşı analiz ve analitik üretmek mümkün olmasa da önemli yanlarıyla kısaca değinmek istiyoruz. Öncelikte genel bir değerlendirme olarak olumlu ve önemli gördüğümüz, bu değerlendirmelerin başat yanı çözümün bütünsel olarak aranması ve kapitalizm içinde çözümün reddi olmuştur. Burjuva seçim ve parlamentonun stratejik olarak reddi ve çözüm olarak devrim ve sosyalizmin savunulması bizim de ortak noktalarımız olmuştur. Elbette ki değerlendirmelerde yanlış gördüklerimiz ve farklılıklarımız şimdilik bu yazının gündemi ve konusu değildir. değerlendirmelerde önemli gördüğümüz ve dikkatimizi çeken bir kaç tespite değinmek istiyoruz. ( Elbette bu tespitler yeni olmasa da önemini gelinen noktada daha fazla koruduğu için dikkatimizi çekti ). Öncelikle devrimciliğin , sol muhalifliğe evrilmesinin eleştirisi doğru bir eleştiri olmuştur. Bu Marksizmin devrim anlayışının reddi, genelde de Marksizm’in reddi demektir. Sivil toplumculuk, reformizm, demokrasi anlayışının savunulması kapitalizm içinde çözüm arayışı olarak sorunlu bir durum olarak şekillenmiştir. En zaaflı ve açmaz yanı da sol içinde olmasından kaynaklı yanlış bilinç olarak geniş emekçi kitlesine dönük manipülasyon ve illüzyon üretmesidir.
Bir başka önemli gördüğümüz ve dikkatimizi çeken tespit, Türkiye’de 1990 lar da yasal particilik tecrübesi devrimci eksende değil, reformcu - tasfiyeci eksende tecelli etti. Bu durumun somuttaki ifadesi, yasal- yasadışı, legal-illegal, meşru-meşru dışı kavramların karıştırılması yer yer bir ve aynı görülmesidir. Kapitalizmin, kapitalist devletin hiyerarşik , gizli ve merkezi bir yapılanma olması, komünist örgütlerin de hiyerarşik, gizli ve merkezi yanının olmasını nesnel olarak gündeme almayı getirmektedir. Tek önemli ve temel fark tüm bu işleyişin kapitalist işleyiş gibi değil, devrimci, komünist çerçevede işleyiş olmasıdır.
Dolayısıyla kapitalizm sınırlarında ne tek başına açıklık ve ne tek başına gizlilik yanlış olup, doğru olan diyalektik saiklerle dönemsel ve yer ve zamana göre ikisini birden kullanmaktır. Bu durum nesnel bir zorunluluk olarak istem ve temennilerden bağımsızdır. Bütünüyle gizlilik geniş kitlelerden kopuşu, bütünüyle açıklık da örgütün sürekliliğinin bir engeli olacaktır. Bu anlamda yere ve zamana uygun gizlilik ve açıklık aynı zamanda meşru olacaktır. Devrimcilikten kopuş şeklinde solculuk reformcu ve tasfiyeci olmuştur. “ Yetki için rekabet, üstünlük için yarış “ küçük burjuva anlayışı farkı görüşlere tahammülsüzlük noktasında farklılıkları ya tasfiye etmiş, ya da yeterince gücü olmadığı koşullarda o kişi veya grupları kuşatma altına alarak ve cendereye tabi tutarak ( Adeta oto sansür gibi ) kendi kendilerinin tasfiyesine yol açmışlardır. Bu tasfiyeler adı konsun veya konmasın, tekil değil bütünsel olup, yani ekonomik, politik, örgütsel, sosyolojik, psikolojik tüm alanları kapsamaktadır.
Bir başka tespit , kitle faaliyetlerinde sosyalist-komünistler önünde kitleselleşme olarak büyümenin en önemli engellerden biri din ve milliyetçilik olmuştur. Bu nasıl parçalanacaktır. Elbette uzun yıllardır sosyalist- komünistlerin özlemi olan işçi sınıfı ile komünistlerin birleşememesini de içine alan bu somut, nesnel durumun önemli nedenlerinden biri de din ve milliyetçilik olmuştur. Bu durumun parçalanması popülist, pragmatik, makyavelist anlayışların önüne bir de devrimcilik ekleyerek olamaz, olamamıştır. Hatırlarız özellikle Aydınlıkçılar, kır-köy çalışmasına gittiklerinde köylülere benzemek saikiyle yamalı ve eski giysiler ile faaliyete gitmeleri yapmacık olduğu ve sahici olmadığı için tutmamıştır.
Dolayısıyla din ve milliyetçiliğin bu derece etkin olduğu koşullarda ( Yine son seçimlerde de din ve milliyetçiliğin etkisiyle bu iktidara işçi sınıfından önemli bir oy geçişi olduğu bilinmektedir ) bu adeta tunç yasasının parçalanmasının hazır reçetesi ve sihri yoktur. Aslında bu süreç kendiliğinden ve bilinçli faaliyetlerle evrimsel olarak küçük de olsa dönüşüme ,değişime uğramaktadır. Bu dönüşüm ve değişim patlamalar şeklinde değil de tedricen olduğu için yeterince açığa çıkmıyor ve yeterince görülmüyor. Bilinçli saiklerle kişisel veya partisel faaliyetlerde bu din ve milliyetçiliğin etkisinde kalmış kitleye düzenli ve sürekli bilimsel doğrular anlatılıp en az bunun kadar önemli olan güven verilirse din ve milliyetçiliğin parçalanmasında önemli mesafe alınacaktır. Bu topraklarda bunun bir dizi örneği de somut olarak görülmüştür. Ayrıca siyasal İslamcı, şeriatçı gerici, yobaz güruhun din adına yaptıkları kirliliği insanlar kendi deneyleri olarak yaşayarak gördükleri için ateizm ve deizm yükselmiştir. Yine ırkçı, faşist güruhun kendi insanlarını bile öldürecek boyutta cinayetlerle anılmaları ve mafyatik faaliyetler içinde olmalarını da kendi deneyleri olarak yaşayıp gördükleri noktada onlardan da kopuşlar hızlanacaktır. Bunun somut örnekleri de mevcuttur.
Sonuçta yine bu tespitler içinde “ Marks gibi düşünüp Lenin gibi davranma zamanıdır” praksis anlayışı ve tespitinin öneminin referansıyla bir kaç yazımızda belirtiğimiz sosyalistlerin birliği konusunda umudumuzun yükseldiğini söylemek abartılı olmayacaktır. ( Sosyalistlerin birliği içinde belki de ilk adım ülke çapında ve merkezi olarak faşizme karşı birlik olacaktır ) Böyle birlik için bir çok kişi, çevre veya partinin büyük emek harcayarak oluşturduğu ve kendi çapında doğru gördüğü tüm görüşleri reddetmesi gerekmiyor. Ama gerekçeler, mantıklı gerekçeler üretmeden ve sekterlikten, ikameci anlayıştan azade devrimci komünist tavır birliğin yolunu rahatlıkla bulacaktır. Çünkü klasik olsun olmasın devrimci durumun yaşandığı koşullarda, 80 milyonu aşan nüfusunun çok küçük bir azınlığı dışında nicel olarak milyonları kapsayan yoğun bir “işçileşme” yaşandığı ve literatürde “derin yoksulluk” ve “ çalışan yoksullar” kavramının görünür olduğu koşularda hiç bir örgüt tek başına veya küçük birliklerle ülke çapında kitleselleşemez ve buna gücü de yetmez. Dolayısıyla büyük kazanmak için ülke çapında büyük birliklere ihtiyaç vardır. Bu birliktelik olmadı veya uzun vadede olması mümkün olduğu koşullarda komünist faaliyet kesintiye uğramadan devam etmelidir. Küçük olmaktan korkmak veya korku komünistlerin tavrı olamaz. Çok küçük sayılarla başlayan Bolşevikler, devrim yapma, sosyalizm inşa sürecine başlama noktasına gelmişlerdir.
Bu girişi sonlandırırken yukarıda da değindiğimiz gibi Türkiye kapitalizmin yakın tarih sayılabilecek Gezi’den bugüne birikmiş sorunlarına baktığımızda, kapitalizm içinde reform ve radikal reform mücadelesinden kopmadan, kazanım ve yeniden kazanım reform programına devam edilmelidir. Ama açıktır ki gelinen noktada kapitalizmin kırıntı bile vermez noktada cimrileştiği veya verdiğini ( Kaşıkla verip, kepçeyle aldığı koşullarda ) cebren aldığı koşullarda bu derece kökleşmiş ve birikim oluşturduğu koşularda kapitalizmin çözüm üretmesi mümkün değildir. Tersine çözümsüzlük üretmesi mümkün olacaktır. Dolayısıyla bu aşamada artık sosyalistlerin en çok konuştukları ve tartıştıkları konu, ne ve nasıl devrim, sosyalizm-komünizm olması da sürpriz olmayacaktır.
Bu girişten sonra kapitalizmin kirliliği ve güvenlikçi devletin faşizm uygulamalarına dönük bir kaç gelişme ile değerlendirmeye devam ediyoruz.
Kapitalizmin doğa, insan ve topluma dönük tahribatı, yağma ve talanı hız kesmeden devam ediyor. İnsanlığın soyunun devamı veya sonlandırılması noktasında bütünsel bazı tehditlerin varlığı artık Roza’nın “ Ya Barbarlık Ya Sosyalizm “ önermesini daha da önemli ve anlamlı hale getirmiştir. Bu tehditlerde temel aldığımız geleneksel olmayan güvenlik tehditlerdir. Bunlar esas olarak toplumsal- ekonomik, biyolojik çevreyle ilgili tehditlerdir. Bunlar arasında ekonomik güvenlik, mali güvenlik, kaynakların güvenliği, su güvenliği, tahıl güvenliği, biyolojik çevre güvenliği, enformasyon güvenliği, salgınların yayılmasına önlem, suça yönelik sınır faaliyetleri, uyuşturucu kaçakçılığı, yasadışı göçler, para dolandırıcılığı, korsanlık vb gibi. Kapitalizmin yarattığı bu geleneksel olmayan güvenlik tehditlerine, birde geleneksel güvenlik tehditleri olan askeri güvenlik tehditleri ( Özellikle de nükleer tehdit ) eklendiğinde insanlığın varlığı ve devamı ciddi risk altındadır. Bu noktada artık barbarlığın yanına toplu ölümleri eklemek zorunlu olacaktır. Ama bu tehditlerden kalıcı ve radikal kurtuluş için eklenmeye ihtiyaç duymayan komünizm olacaktır.
Yine son dönem ve günlerde kapitalist güvenlikçi devletin faşizm uygulamalarına baktığımızda geçmişe dönük bir çağrışım yaptı. Geçmişte ( Özellikle 12 Eylüle yakın ve sonrası dönem ve günler ) işçi hareketi, toplumsal ve siyasal muhalefetin yükseldiği koşullarda oligarşi ve kontrgerilla gibi derin yerlerin konsepti, bu yükselişi engellemek için kanaat önderleri diyebileceğimiz insanların ortadan kaldırılması, katledilmesi oldu. Bu insanların sol eğilimli olsalar da uç noktalarda olmamalarına ( Bir kaç istisna dışında kapitalizm için radikal bir risk teşkil etmedikleri bilinmektedir ) rağmen seçilmeleri bilinçli, planlı bir tasarruf olarak şekillenmiştir. Yani bu insanların kitle bağları ve kitleleri etkileme gücünün yüksekliği ve araştırma- inceleme konusunda etkinlikleri ve bilgi- bilinç ile donanımları katledilmeleri, yani ortadan kaldırılmaları için zorunlu olmuştur.
Bilinen tescilli ateistlerin seçilmeyip, din-İslam konusunda bilgi-bilinç donanımları ile kitleleri etkileme gücü yüksek olan Turan Dursun ( Müezzin olan ) ve Bahriye Üçok’un katledilişleri ve yine kendi alanlarında kitleleri etkileme ( özellikle gençleri ) anlamında bilgi-bilinç donanımlı, Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı ve Hrant Ding’in katledilişleri bilinçli, planlı, hazırlıklı tipik bir kontrgerilla uygulamaları olmuştur.
Gelinen noktada ise kapitalist güvenlikçi devlet ve kontrgerilla gibi derin yerlerin konsepti başat olarak değişmiş görünmektedir. İşçi hareketi ve toplumsal ve siyasal muhalefetin gücünün düşüklüğü ve kapitalizme risk verecek düzeyde olmadığı koşullarda bu konsept değişikliği anlaşılır olmaktadır. Yani artık kontrgerilla gibi derin yerlerin konsepti katletme, ortadan kaldırma değildir. ( Bu durum kapitalist devlet ve onun derin yerlerinin varlık koşullarında mutlak değildir, dönemsel ve konjonktüreldir ) Bu konsept burjuva yasalarını da hiç dikkate almadan muhaliflerin tutuklanma olarak cezalandırılmasıdır.
Bu muhaliflerin uç noktada yani radikal olmaları da gerekmiyor. Kendi alanlarında kitleleri etkilemeleri ve onları bilgi aktarımı olarak yönlendirmeleri yeterli olmaktadır. Geniş kitlelere hemen her alanda kırıntı bile vermeyecek noktada cimrileşen bir kapitalizm, bu tip etkin muhaliflere karşı hiç tavizsiz tahammül göstermemektedir. İşte yakın geçmişte Demirtaş, Kavala, Yüksekdağ, Kışanak’ın cezaevine gönderilmeleri ve 7 yıldır tutuklu olmalarıdır. Son dönem ve günlerde ise Milletvekili seçilen burjuva yasalarına göre de tahliye olması gereken Can Atalay’ın hala cezaevinde olması, Merdan Yanardağ’ın çoklu nedenlerden kaynaklı suç üretilerek tutuklanması ve şimdilik son olarak Barış Pehlivan’ın 8 ay cezaevinde kalacak olmasıdır. Açıktır ki ülke çapında ve kazanana kadar toplumsal ve siyasal muhalefetin mücadelesi olmazsa bu tutsaklara yenilerinin eklenmesi sürpriz olmayacaktır.
Bu bölüme ekonomideki ve işçi ve emekçilere dönük güncel gelişmelerin değerlendirmesi ile devam ediyoruz.
Kapitalist ekonominin işçi ve emekçiler üzerinde yıkımı, tüm şiddeti ile devam etmektedir. Bu yıkım çoklu bir yıkım olsa da başat olan enflasyon-pahalılığın yükselişi dayanılmaz ve kabul edilmez noktaya gelmiştir. Günlük değişen etiketler adeta etiket sektörü, etiket çalışanları yaratmıştır. Kapitalizmin vahşiliği öyle görünür noktaya gelmiş durumda ki, her şeyin fiyatı geometrik hızla artarken, emeğin fiyatı düşüyor, ucuzluyor. Son günlerde memur ve emeklilerine toplu görüşmelerde verilen miktar kendi enflasyonlarının bile gerisinde kalmıştır.
Bu durum yani yüksek enflasyon-pahalılık ve düşük ücret veya maaş artışları parça parça da olsa işçi ve emekçileri hareketlendirmiştir. Bazı eylemler medyaya pek yansımasa da hayata geçmiş ve devam etmektedir. Örneğin daha önce de yani 31 Ekim 2021 de İstanbul’da 800 kamyon şoförü maliyetler arttığı halde, nakliye ücretlerine zam yapılmadığı için kontak kapatıyor, mal taşımıyor. Yine 17 Temmuz 2023 te kamyon şoförleri akaryakıt zamları ve vergileri protesto için kontak kapatıyor. İstanbul’da taksilere ortalama yüzde 51,5 oranında zam yapılıyor. İstanbul Taksiciler Esnaf Odası Başkanı zammı az buluyor ve “kontak kapatacağız” diyerek tepkisini gösteriyor. Bu eylemlere KESK’in 1 günlük sembolik de olsa iş bırakmasını ve diğer bazı memur sendikalarını da ekleyebiliriz.
Bu arada tarım alanında önemli gördüğümüz bir konu ile devam ediyoruz.
Son günlerde Ordu’da, Zonguldak’ta fındık üreticilerinin toplamaları halinde zarar edecekleri gerekçesiyle fındık ağaçlarını kestikleri görülmüştür. Üreteciler bir kilo fındık, bir kilo çay, bir kilo peynir, bir kilo zeytin almıyorsa uğraşmaya gerek var mı, değer mi diyerek tepkilerini gösteriyorlar. Tepkiler, Cumhurbaşkanı tarafından Giresun kalite fındık için 84, levant kalite fındık için ise 82,5 olarak açıklanan Toprak Mahsulleri Ofisi ( TMO )’nun fındık alım fiyatına. Üretici en az 120 lira bekliyordu. Zaten Çiftçiler Sendikasının hesaplarına göre üretim maliyetleri 68,99 lira idi.
Elbette bu noktada asıl sorgulanması gereken tarımda kapitalistleşmenin geldiği boyutlardır. Bu kapitalistleşmenin dış bağlantısı yani çokuluslu şirketler ile olan bağlantısıdır. Dolayısıyla bu fiyatları belirleyenler ihracatçı şirketlerdir. Bunlardan Ferrero her sene kendine yeni bir ihracat hedefi koyan bir tekel olduğu hesaba katıldığında, fiyatın tek başına onun kâr hesaplarına göre belirlendiği söylenebilir. Ferrero sadece fındık tekeli olarak kalmıyor. Karadeniz’de milyonlarca insanı doğruda ilgilendiren yaşam, geçim, üretim koşullarının karar vericisi haline geliyor. Ayrıca Kürt illerinden gelen mevsimlik işçilerin emekleri de hesaba katıldığında şirket daha geniş bir toplum kesimin yaşam koşullarının belirleyicisi halini alıyor.
Ama unutmayalım bu şirket ciddi ölçüde palazlanmış ve servetin büyütmüş ise bu durum bu tekil şirketin tek başına gücü ile olmamıştır. İçteki sermaye, devlet ve iktidar gücünün kendi çıkarlarına dönük ortaklaşmaları sonucu zenginleşmiştir. Dolayısıyla ( Konumuz olmadığı için kısaca geçiyoruz.) üreticilerin iç ve dış egemenler tarafından yoğun bir şekilde sömürüldüğü koşullarda kapitalizm içinde reform mücadelesi önemli olsa da kalıcı olamayacağı açıktır. Dolayısıyla kalıcı ve radikal çözüm ve alternatif tarımdaki kapitalist mülkiyet ve meta ilişkileri ortadan kaldırılmasıdır. Yerine tarımda toplumsal-sosyal mülkiyetin inşası için komünizm olacaktır.
Bu bölüme de nedenleri ve sonuçları ile önemli gördüğümüz bir işçi direnişi ile devam ediyoruz.
2015 yılındaki “metal fırtına” olarak adlandırılan grevin ardından, irili ufaklı yüzlerce direniş yaşanmıştır. Son bir kaç yıldır enflasyon karşısında eriyen ücretlerinin yükseltilmesi için işçi ve emekçilerin hareket halinde oldukları yerler içinde Gaziantep özel bir yer tutuyor. Çok sayıda işyerindeki eylemlerin başladıktan kısa bir süre sonra patronların talepleri kabul etmesi ya da uzlaşılan bir anlaşmayla son bulduğu Gaziantep’te Şireci Tekstil’de iki bin işçinin işten çıkarıldıktan sonra işçiler direnişe geçmişlerdir. Patron önce yaklaşık 300 yeni işçiyi işten çıkardı. Ardından eski işçilerinde çıkışı verildi.
İşçilerin taleplerine baktığımızda Şireci patronunun amacı rahatlıkla görülecektir. İşçiler ücretlerinin 15.500 olması , Pazar mesailerinin ücretlerin yüzde 10 u kadar olması, yılda iki kez yarım maaş ikramiye. Birde Ramazan da erzak yardımı. Patron ise 14.500 TL teklif ediyor ve ek olarak da bir ay boyunca devamsızlık yapmadan işe gelinmesi halinde de 300 TL devamsızlık primi. Aslında arada çok büyük fark yok. 2021 yılında İSO 500 şirketleri arsında 223.sırada olan ve uzun yıllardır da bu listede yer alan, ayrıca kentteki en büyük iplik firmalarından biri olan Şireci Tekstil San. Ve Tic. Aş’nin patronu için bu farkı ödemek zor mu. Elbette ki zor değil ama amaç sendikal faaliyetin engellenmesi ve bu direnişlerin tekrarının olmaması noktasındaki caydırıcılıktır.
Bu arada normalde belediye başkanları konumlarından kaynaklı göstermelik de olsa tarafsız olurlar, öyle gözükürler. Ama Gaziantep Belediye Başkanı yaptığı konuşma ile aleni patrondan yana tutumunu itiraf etti. Şireci patronunu övmek için özel bir konuşma hazırladığı açıktır. Fatma Şahin patronun cami ve okul yaptıran, uyuşturucu ile mücadele eden, helal kazanç sağlayan “hayırsever” bir iş adamı olduğunu, işçi ve işveren baba oğul olduğu sürece hiçbir sorun olmadığını, araya fitne sokmaya çalışanlar olduğunu iddia etti. Bu sözlere ne denir, tek kelimeyle yolu açık olsun denir.
Sonuçta nasıl ki metal sektöründeki işçilerin gözü Renault işçilerinin nasıl bir tutum alacağında ise Şireci de bugün iplik sektörü açısından benzer bir özelliği temsil ediyor. Türkiye’de kriz dönemlerinde ihracat rekorları kırılan Gaziantep’te, yine ihracatla öne çıkan Şireci’nin o kadar deneyimli işçiden vazgeçebilmesi ( Kısa zaman içinde yenilerini bulması da zordur ) mümkün de değil, kolay da değil. Zaten bir yandan da deneyimli işçilere işe dönmeleri mesajı gönderilerek direniş kırılmaya çalışılıyor. Dolayısıyla işçilerin kazanmalarının yolu tüm işçilerin ülke, etnik ve mezhepsel fark gözetmeden birliklerinden geçmektedir. Elbette bu kazanım, onlarla birlikte tüm Gaziantep işçisinin ve Türkiye işçi sınıfının başarısı olacaktır.
SONUÇ YERİNE
Kapitalizmin kirliliği ve çürümesi, güvenlikçi devletin faşizm uygulamalarının karanlığı ve saldırganlığı devam ediyor. Bir tarafta Suriye’li 14 yaşındaki işçinin çalışma koşullarının ağır yükünden kaçarak boğularak ölümü, yine Kocaeli’nde TMO silolarının patlaması sonucu ( Kaza mı, sabotaj mı olduğu muamma olan ) son depremden kurtulan 19 yaşındaki işçinin hazin ölümü yaşanırken, diğer tarafta servetleri, zenginlikleri yetmemiş olacak ki kafes adlı kavganın tarafları olan Facebook ve Twitter’ın kurucularının kapışmalarının gündem yapılması, esas sorunların üzerinin örtülmesidir. Ayrıca buradan da tekrar reklam vb gelirleriyle servetlerini büyütmeleri dijital patronlarında aç gözlülüğünün somut göstergesi olmuştur. Yine bu kavgadan ( gerçekleşir veya gerçekleşmez ikisi de mümkün ) bahis şirketlerinin palazlanacağı açıktır. Kişisel olarak egolarının yüksekliğini test etmeleri de dijital patronların alameti- farikası olsa gerek.
Bu arada önemli gördüğümüz genel af, siyasi af konusuna da genel çerçevede değinmek istiyoruz. Sistemin- kapitalizmin kirliliğinin en önemli işaretlerden birisi mahkum sayısı ve yeni cezaevlerinin yapılmasının artmasıdır. Türkiye’de ikisi de adeta tavan yapmış durumdadır. Burjuva hukuku ve anlayışına göre de cezaevleri ıslah evleri olması gerekirken özellikle siyasi tutsaklar için adeta işkence ve ölüm evleri olmuştur. Dolayısıyla genel ve özellikle siyasi aflar önemli bir insan hakkıdır. Genel ve siyasi affı bilinçli olarak ayrı olarak ele aldığımızı özellikle belirtelim. Geçmişte siyasi affı genel af içinde ele almak yanlış değildi. Çünkü adli suçlar başat olarak “kader kurbanları” kategorisine giriyordu. Geldiğimiz noktada ise kapitalizmin ve kapitalist devlette zemin bulan suçların çeşitliliği ile özellikle kadın cinayetleri, uyuşturucu tacirleri, insan kaçakçıları ve organ mafyası, küçük çocuklara dönük tecavüz ve tacizcilere af getirmek yanlış olup, caydırıcı da değildir ve olmamıştır. Dolayısıyla siyasi af konusunu ayrı bir konsept olarak ele alınıp, çözümlenmelidir. Yani siyasi af kişisel değil doğrudan kapitalizm, kapitalist devlet ve iktidar ile bağlantılı olduğu için tüm siyasi tutuklular af kapsamında görülüp hemen salıverilmelidir. Haksız tutuklama çerçevesinde oldukları içinde tazminat dahil her türden alacakları yerine getirilmelidir.
Takımlar | O | P |
---|---|---|
1. Galatasaray | 11 | 31 |
2. Fenerbahçe | 11 | 26 |
3. Samsunspor | 12 | 25 |
4. Eyüpspor | 12 | 22 |
5. Beşiktaş | 11 | 21 |
6. Göztepe | 11 | 18 |
7. Sivasspor | 12 | 17 |
8. Başakşehir | 11 | 16 |
9. Kasımpasa | 12 | 14 |
10. Konyaspor | 12 | 14 |
11. Antalyaspor | 12 | 14 |
12. Rizespor | 11 | 13 |
13. Trabzonspor | 11 | 12 |
14. Gaziantep FK | 11 | 12 |
15. Kayserispor | 11 | 12 |
16. Bodrumspor | 12 | 11 |
17. Alanyaspor | 11 | 10 |
18. Hatayspor | 11 | 6 |
19. A.Demirspor | 11 | 2 |
Takımlar | O | P |
---|---|---|
1. Kocaelispor | 12 | 25 |
2. Bandırmaspor | 12 | 24 |
3. Erzurumspor | 12 | 22 |
4. Karagümrük | 12 | 21 |
5. Igdir FK | 12 | 21 |
6. Ankaragücü | 12 | 19 |
7. Ahlatçı Çorum FK | 12 | 19 |
8. Boluspor | 12 | 18 |
9. Şanlıurfaspor | 12 | 18 |
10. Manisa FK | 12 | 17 |
11. Esenler Erokspor | 12 | 17 |
12. Ümraniye | 12 | 17 |
13. Pendikspor | 12 | 17 |
14. Keçiörengücü | 12 | 15 |
15. Gençlerbirliği | 12 | 15 |
16. İstanbulspor | 12 | 14 |
17. Amed Sportif | 12 | 14 |
18. Sakaryaspor | 12 | 13 |
19. Adanaspor | 12 | 7 |
20. Yeni Malatyaspor | 12 | -3 |
Takımlar | O | P |
---|---|---|
1. Liverpool | 11 | 28 |
2. M.City | 11 | 23 |
3. Chelsea | 11 | 19 |
4. Arsenal | 11 | 19 |
5. Nottingham Forest | 11 | 19 |
6. Brighton | 11 | 19 |
7. Fulham | 11 | 18 |
8. Newcastle | 11 | 18 |
9. Aston Villa | 11 | 18 |
10. Tottenham | 11 | 16 |
11. Brentford | 11 | 16 |
12. Bournemouth | 11 | 15 |
13. M. United | 11 | 15 |
14. West Ham United | 11 | 12 |
15. Leicester City | 11 | 10 |
16. Everton | 11 | 10 |
17. Ipswich Town | 11 | 8 |
18. Crystal Palace | 11 | 7 |
19. Wolves | 11 | 6 |
20. Southampton | 11 | 4 |
Takımlar | O | P |
---|---|---|
1. Barcelona | 13 | 33 |
2. Real Madrid | 12 | 27 |
3. Atletico Madrid | 13 | 26 |
4. Villarreal | 12 | 24 |
5. Osasuna | 13 | 21 |
6. Athletic Bilbao | 13 | 20 |
7. Real Betis | 13 | 20 |
8. Real Sociedad | 13 | 18 |
9. Mallorca | 13 | 18 |
10. Girona | 13 | 18 |
11. Celta Vigo | 13 | 17 |
12. Rayo Vallecano | 12 | 16 |
13. Sevilla | 13 | 15 |
14. Leganes | 13 | 14 |
15. Deportivo Alaves | 13 | 13 |
16. Las Palmas | 13 | 12 |
17. Getafe | 13 | 10 |
18. Espanyol | 12 | 10 |
19. Real Valladolid | 13 | 9 |
20. Valencia | 11 | 7 |