İnsan, evren adını verdiğimiz bütünün bir parçasıdır, zamanı ve yeri sınırlı bir parçasıdır. Kendisini, düşüncelerini ve duygularını, diğer bütün varlıklardan ayrı bir şeymiş gibi yaşar.
Bu, bilincinin bir tür optik yanılgısıdır. Bu tür bir yanılgı, bizler için bir tür hapishanedir ve bizi sadece kendi isteklerimizin tutsağı yaptığı gibi sevgimizi de sadece en yakınlarımıza vermemize sebep olur.
Oysa görevimiz, sevgimizi her canlıya ve tüm doğaya sunarak, kendimizi bu hapishaneden kurtarmaktır. Albert EİNSTEİN.
İşte bu sebeple CHP’li bir yönetici diğerlerinden farklı olmak zorundadır.
Bir CHP’li yönetici nasıl olmalıdır?
Avukat olabilir, muhasebeci olabilir, emekli olabilir, müteahhit olabilir ama önce samimi olmalı. Ağzından çıkan her söze önce kendi inanmalı, kültürlü olmalı, entelektüel olmalı, sürekli okuyan, araştıran biri olmalı.
Her şeyden önce demokrat olma davranışını, düşünüşünü gündelik hayatında, ilişkilerinde, dünyaya, insanlara ve topluma bakışında içselleştirmiş olmalı. Basit ve alışılmış söylemle sözde değil özde demokrat olunmalı.
Diğer sağ ve otoriter partilerin zaten demokrat olmak gibi bir iddiaları yok, en azından söylemlerinde çok da samimi olmadıkları bilinen bir şey. Ama CHP az bir demokrasiyle yetinemez. CHP’ye oy veren kitleler ve CHP’liler hep daha fazla demokrasi talep ederler, daha fazla yenilik, daha fazla eşitlik.. CHP yöneticileri bisiklet kullanan insana benzerler, dururlarsa düşerler, hep pedala basmak zorundadırlar. Kendinde bu gücü ve yeteneği birikimi görmeyenler partiye gölge etmemeli, sıra neferi olarak onurlarıyla partiye destek verme olgunluğunda olmalılar.
Cumhuriyet Halk Partisi, devrim yapan partidir, Cumhuriyet’i kuran partidir. Partinin bu niteliği ve tarihi her CHP’linin göğsünü kabartan onurudur ama aynı zamanda CHP’nin yumuşak karnıdır da.
Zamanın zorlu koşulları ve Türkiye’nin içinde bulunduğu kültürel, bilimsel, politik, ekonomik yoksulluğa; yorgun düşmüş topluma ve kamuoyuna rağmen Cumhuriyet Devrimleri’nin başarıya ulaşması neredeyse bir mucizedir.
Ülke nüfusunun % 80’nin okuma yazma bile bilmediği o dönemin koşullarında hem CHP yöneticisi hem de kamuyu idare eden konumunda bulunup ve demokrat olmamakla suçlanmak elbette büyük haksızlıktır. Ama günümüzün gerçekliği içinden baktığımızda ise CHP örgütünün birçok kademesinde yönetici konumundakilerin “Cumhuriyet’i koruma ve kollama” gerekçesiyle, “karşı-devrim devam ediyor” korkutmasıyla demokratik uygulama ve davranışlardan kaçındıkları da bir gerçektir. Bu çoğu zaman açıkça dile getirilemese de kolayca sezinlenen bir şey.
CHP en tabandan, en küçük yerleşim birimlerindeki örgütlenmelerinden başlayarak en tepeye, Genel Başkanlık düzeyine kadar her kademesinde parti içi demokrasiyi yaşama geçirmek zorundadır. Başarısı buna bağlıdır.