2024-09-08 11:09:35

Suzan Lütfullah ve bir tıp doktorunun affedilemez duyarsızlığı

Hakkı Taşdemir

hakki_t104@yahoo.com.tr 08 Eylül 2024, 11:09

"Kadıköy’de, iskeleyle Moda arasında dar sokaklardan birinde küçük bir ev hatırlıyorum. İlk anılarım olacak bunlar. Evde annem, sarı uzun saçları çözülmüş yatakta. Ben koynundayım. Karşısında, divanda Melek Teyzem. Annemin evde gördüğüm tek arkadaşı o. Annem ile Melek Teyzem, ayaklarını havaya kaldırıp çıplak bacaklarını seyrediyorlar. Ayaklarına bakıyor, kıkır kıkır gülüyorlar. Annem beni bir öpücüklere boğuyor, bir Melek Teyzemin kucağına top gibi atıyor. Ben de gülüyorum. Çok seviyorum annemi, beni öpen Melek Teyzeyi..."

Yukarıdaki satırlar ünlü sanatçı Gülriz Sururi’ye ait. Kendi çocukluğundan bir dönemi dile getirmiş anılarında. (1)

Dönem 1930 ların başı. İstanbullular, Yıldız Sineması’nın kapısında kuyruklar oluşturmaktadırlar Ayşe Operetini izleyebilmek için. Ayşe Operetinde, "Ayşe"yi Gülriz Sururi’nin annesi Suzan; "Neşe"yi ise Melek Teyzesi oynamaktadırlar. Birbirlerine kardeş kadar yakın ve maalesef çok erken yaşlarda dünyadan göçmüş iki sıra dışı kadın. Bugünkü kahramanımız Gülriz Sururi’nin annesi Suzan Lütfullah. Melek Kobra ise bir başka yazıya konu olacak ileride.

1909 yılında dünyaya gelmiş. Dede saraylı. Abdülhamidin kilercibaşısı İbrahim Bey, baba saraya bulaşmamış. Avukat Mahmut Refik Bey, anne Zeynep Hanım ev kadını. Osmanlının son dönemlerinde avukatlar nasıl kazanırlarmış? Bilemem. Ancak ailenin geliri fena olmamalı ki Kadıköy Dame de Sion’da okutuyorlar kızlarını. (Bugün Yeldeğirmeni kültür merkezi olarak kullanılan eski kilisenin yanındaki okul Cumhuriyete kadar Fransız rahibelerin yönetiminde idi ve ancak buradan mezun olanlar Harbiyedeki okula kabul ediliyorlardı.) Bahse konu okulda öğrenim görmenin masrafı bir yana ağırlıklı olarak gayrimüslimlerin devam ettiği bu yabancı okullarda Müslüman bir ailenin çocuğunun öğrenim görmesi ailenin ayrıcalıklı bir konuma sahip olduğunun göstergesidir. Öğrenimine devam edememiş. Nedenini bilemiyoruz. Ancak savaş yılları ardından İşgal gelmiş. Aile zor durumlar yaşamış olabilir elbette. Yine de dönemin şartları düşünüldüğünde iyi sayılabilecek bir eğitim almış. Ancak aile, kızlarının kariyer yapmasından ziyade iyi bir koca bulması” hedefine odaklanmış besbelli. Fransızca biliyor, müzik eğitimi almış, güzel bir sesi var ve gerçekten güzel bir genç kız. Tam bir zengin koca layığı yani. Ancak Suzan aynı kanaatte değil. O sahneye çıkmak, şarkı söylemek istiyor. Bu amacına ulaşması pek güç olmuyor. Yıl 1926, Kadıköy Şehbal tiyatrosu. Suzan 17 yaşında henüz. Tiyatro bünyesinde o yıl kurulan yeni operet heyeti ilk oyununu sahneliyor. Balo Kaçakları” başrol oyuncusunu tanıyoruz. Suzan hanım. Bu sıradan bir olay değil. Öncelikle bir müzikalde sahneye çıkmış en genç Müslüman Türk kadın. Ardından batı standartlarında gerçekleştirilmiş bir sahne gösterisinde başrol oynamış ilk Müslüman Türk kadını” bir başka anlatımla ilk Müslüman Türk Primadonnası olmanın tarifsiz mutluluğu.

Bu durumun yarattığı sarhoşluk içinde kararını verir Suzan Lütfullah. Alkışlar onu zehirlemiş, sahnede kalıcı olmaya karar vermiştir. Ailesinin istediği zengin koca ona göre değildir. Hanım hanımcık bir ev kadınlığı da.

Bu süreçte tanışır kardeş gibi sevdiği Melek (Kobra) hanımla. Melek, Muhlis Sabahattin Beyin kızıdır. Babası ile karşılaştırır Suzan’ı. Benim yaş grubumdan olan hemen herkesin duyduğu, pek çoğumuzun da en az bir kez izlemiş olduğu Ayşe operetinin (2) primadonnası böyle doğar. Yine bu süreçte tanımıştır tenor Lütfullah Sururi’yi. Severler birbirlerini. Evlenmek isterler. Ancak Suzan’ın ailesi kızlarını bir şarkıcı parçasına vermek istemez. Lütfullah ise bir “paşa çocuğudur. O aile de Suzan’ı kendilerine uygun bir gelin olarak görmez. İki taraf da karşı çıkar bu evliliğe. Gençler kaçarak evlenirler. Bu sırada Muhlis Sabahattinin çocukları” adlı topluluk kurulmuş ve Ayşe müzikali sahnelenmeye başlamıştır. Başrol oyuncuları, Suzan Lütfullah, Lütfullah Sururi ve Melek Ezgi(Kobra). Prömiyeri Samsunda gerçekleşir oyunun. Büyük beğeni kazanır. Turne sonrasında İstanbul. Artık ünlenmeye

başlamıştır Sururi ailesi. Almanyaya gidip plak doldururlar. Sekiz plağı vardır Suzan Hanım’ın yaşadığı dönemin ünlü yabancı tangolarını Türkçe olarak okumuştur. Türkçe sözlü batı müziğinin ilk örnekleridir bunlar. Bu arada Gülriz’in dünyaya gelmesi ailenin mutluluğunu arttırır. Gülriz Sururi bir röportajında Ayşe sahnelenirken annesinin ona hamile olduğunu söylemiştir. Bu durumda Gülriz Sururi anne karnında sahneye çıkan ilk (belki de tek) sanatçı oluyor. Suzan hanımın ailesi de artık kabullenmiştir kızlarının evliliğini.

Ancak bu mutluluk uzun sürmez. Safra kesesi iltihaplanmıştır Suzan Hanım’ın

Doktora gidilir çare bulunması için. Acil ameliyat gerektiği belli, belli de doktor dini bütün bir Müslüman.

Bugün zaten geç diyor, Yarın arife alışverişe çıkmam lazım. Öbür gün de mübarek Ramazan’ın ilk günü çalışmam herhalde. Allah nasip ederse mübarek Ramazan ayının ikinci gününde ameliyat eder ve kurtarırız kızımızı bu illetten.

Suzan hanım mutlu döner evine ancak safra kesesinin bu Ramazan teferruatından haberi yok. Sabredemez ve Ramazan’ın ilk günü patlar. Yıl 1932 Suzan Hanım 23 kızı Gülriz ise henüz 3 yaşındadır.

Suzan Lütfullah dünyayı terk etmiş geride ise minik bir yavru, onu çok seven bir eş ve yurtdışında doldurduğu sekiz adet plak kalmıştır.

Doktor beyimiz de bu duyarsızlığı ile tarih yazmıştır (!) kanaatimce.

Gizlenir annesinin öldüğü minik Gülriz’den Annesinin Almanya’da olduğu, orada plak doldurduğu söylenir sürekli olarak. . Ünlü sanatçı o günleri şöyle dile getiriyor:

6 yaşındaydım. Anneannemle çocuk parkına gitmiştik. Orada bir Rum ahbabına rastladı. Beni göstererek ‘Suzan’ın kızı’ dedi anneannem. Annemin konusu açılınca birden Rumca konuşmaya başladılar(3), aralarında petane (Πέθανε) sözcüğü geçti. Ben bu sözcüğü aklımda tuttum. Orada Rum kayıkçılar vardı, onlara kelimenin anlamını sordum, ‘öldü demek’ dediler.” (4)

Kendisinden üç yıl gizleniş gerçeği böyle öğrenmiş Gülriz Sururi.

Ölümünden sona onun anısına Suzan Gecesi adlı bir gösteri düzenlendi. Günümüzde Süreyya Operası'nın girişinde yer alan Suzan Lütfullah Sururi büstü, bu anı gecesinde sağlanan gelirle yaptırıldı.

Suzan Lütfullah’ın doldurduğu plaklar bugün mevcut. Ancak piyasada değil koleksiyoncuların elinde. Bir veya iki tanesi YouTube platformunda paylaşıldı ancak pek de dinleyeni olmamış. (Birkaç yüz kişi dinlemiş sadece yazık)

2006 yılında Sema Moritz, Ekho 2 Efsane hanımlar adını taşıyan albümünde onun da bazı şarkılarını okudu.

İyi ki de öyle yapmış Sema Moritz bu sayede Suzan Lütfullah tarafından seslendirilmiş olan şarkıların hiç değilse bir kısmı günümüze ulaşabildi.

Keşke onun adını yaşatabilecek başka etkinlikler de yapılabilse idi.

  1. Gülriz Sururi, Kıldan İnce Kılıçtan Keskince, Anı Kitabı, 6. Baskı, Doğan Kitap, İstanbul 2016
  2. Benim yaş grubumdaki insanlar “Ayşe” operetinin orijinaline ulaşamadılar elbette. Bizim ulaştığımız 1966 yılında Lütfullah Sururi tarafından radyoya uyarlanan versiyonudur. Bu versiyonda Zeki Müren Başrol oyuncusu idi. 1968 yılında Nejat Saydam’ın yönettiği film ile sinemaya aktarıldı. Başrol Oyuncuları Murat Soydan ile Türkan Şoray idiler. Daha sonra 2000 li yılların başlarında Gülriz Sururi farklı bir yorum ile yeniden sahneledi oyunu. Kendisi rol almadı oyunda. Eser daha sonra 2019 yılında Devlet Opera ve Balesi tarafından sahnelendi.
  3. Eskiden İstanbul’da hemen her İstanbullu komşuları ile günlük konuşmaları yapabilecek kadar Ermenice ve Rumca ‘ya hakimdi. Yahudilerin yoğun olarak yaşadıkları mahallelerde bunların yerini Ladino (Yahudi İspanyolcası) alırdı. Dolayısı ile İstanbullu bir Türk ile Ermeni’nin Ermenice, Rum’un Rumca, Yahudi’nin de Ladino dilinde konuşması yadırganmazdı. Gayrimüslim azınlıkların ülkeden ayrılmaları ile birlikte yavaş yavaş ortadan kalkan bu alışkanlık 1974 Kıbrıs harekatı sonrasında tamamen yok oldu. Ben bu çok dilli İstanbul kültürünü yaşamış olanların son temsilcilerinden biriyim. Çocukluk yıllarımda belleğimde yer eden Ermenice ve Rumca sözcükler hala yerli yerindedir
  4. Gülriz Sururi age.

Yorumlar (2)

Orhun sungurtekin 3 Ay Önce

Çok akıcı bir dille yazılmış,keşke biraz daha uzun olsaydı da,okumaya devam edebilseydim diye düşündürten bir yazı.

Hakkı Taşdemir 3 Ay Önce

Orhun Sungurtekin çok teşekkür ederim

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.