Her yılın son haftasında bilgisayarda arşivlediğim kayıtları gözden geçirir bir kez daha yararlanmayı düşünmediklerimi siler böylelikle yeni kayıtlar için yer açarım. Bu yıl da öyle yaptım. Artık benim için bir yıl sonu rutini haline gelmiş olan bu işi yaparken gecikmeli de olsa fark ettim 29 Kasım gününün Necip Celal Andel’in yaşama veda edişinin yıldönümü olduğunu. (29 Kasım 1957) Gecikmeli de olsa onu anmak geldi içimden. Neden mi? Tango denilince yaşadığımız coğrafyada akla gelen ilk isim olmasından öncelikle. Türkçe ‘de plağa okunmuş ilk sözlü tango olan “Mazi Kalbimde Bir Yaradır” adlı parça onun eseridir. Yaratılmış olduğu tarihin (1928 yılında bestelendi, 1932 yılında plağa okundu) üzerinden nerede ise bir asır geçmesine karşın bugün hala keyifle dinlenilmekte. Hiç değilse bizim kuşağın mensupları tarafından. Ancak onun en önemli eseri “Özleyiş” adlı çalışmasıdır.
Globalleşme sözcüğü daha dünya literatürüne girmemişken, globalleşmeyi başaran bir çalışmadır bu eser. Türkçe dışında tam dört farklı dile okunmuştur bu tango.
Necip Celal’den ve onun bu sıra dışı çalışmasından söz etmeden önce tangonun memleketteki serüvenine bir göz atalım:
19.yüzyılın ortalarında Arjantin’de ortaya çıkmış tango. Bu ülkeden Avrupa’ya öğrenim için giden öğrenciler onu da beraberlerinde getirmişler eski dünyaya. Acıları anlatan, dertleri dile getiren bir müzik türü. Bir anlamda Arjantin’in arabeski denilebilir. Gurbete çıkanlara yoldaş olması şaşırtıcı değil. Ancak hangi nedenlerle Avrupa’da hızla yayıldığını anlamak için hayli kafa patlatmak gerekir kanımca Türkiye’ye gelişi ise Fransa üzerinden. Bu da olağan. O yıllarda yeniliklerin çoğu Fransa’dan gelirdi bu coğrafyaya. Ne var ki bundan sonrası sosyolojik bir araştırma konusu. Şöyle ki; çıktığı yörede yoksulların sesini duyurma amaçlı, sözlerinde acı, suç ve küfür var. Dansı ise alabildiğine sert ve erotik. Türkiye’de ise şaşırtıcı bir değişim gösteriyor, elitlerin katıldığı gecelerde yumuşak hareketlerle yapılan bir dansa dönüşüyor tango. İlginç bir değişim ne dersiniz? Erken Cumhuriyet döneminde devletin desteği ile popüler hale gelmiş, Cumhuriyet balolarında elitlerin icra ettiği bir dans oluvermiş. Aynı yıllarda Şirket-i Hayriye vapurlarında tango dinleyerek yolculuk yaparmış İstanbul ahalisi. Arjantin’de acıların müziği iken bizde elitlerin ve aşkın müziği olmuş her nasılsa. Bakınız Selim İleri ne diyor bu konuda:
“Tango devrim olsaydı, ‘hiçbir devrimimiz Türkçe tangolar kadar benimsenmemiştir’ derdik.”
Arjantin’de ifade ettiği anlamla buradaki arasındaki fark 1980 li yıllarda Türkiye’ye konserler vermek için gelen “Tango Nuevo” nun (Yeni Tango) yaratıcısı Arjantinli ünlü besteci Astor Piazzolla’yı derin bir şaşkınlığa düşürmüş. Kendisine “La Cumparsita” nın buralarda adeta bir düğün marşı niteliğinde olduğu söylenince “Bu çok kötü bir şaka olmalı” yanıtını vermiş. Neden mi?
La Cumparsita’nın sözleri bir ayrılığın öyküsünü dile getirir de ondan.
Tangonun Ülkede zirve yaptığı, devlet desteği ile popülerliğinin arttığı dönemin insanıdır Necip Celal Andel. İstanbul’un elit ailelerinden birinin çocuğu. Babası Osmanlı devletinde bir dönem bakanlık yapmış. Gerçek işi ise hukuk fakültesinde öğretim üyeliği. Kardeşlerinden biri Cumhuriyet’in ilk sanayicilerinden Bursa’da konserve fabrikası kurmuş. Kız kardeşi fizik profesörü. Bir diğer kardeşi ise Komünist. Öyle sıradan biri değil. TİÇSF kurucularından Partinin yayın organı Aydınlık dergisinin sorumlu müdürü. Şefik Hüsnü’nün yakın arkadaşı
1922 de Komintern’in 4. Kongresine Türkiye delegesi olarak katılıp konuşma yapmış.
1925 yılında toplanan TKP 2. Kongresinde delege. Kongrede alınan karar sonucu MK üyesi.
Aynı yıl İstiklal Mahkemesinde yargılanıp hüküm giymiş. 19 ay tutsak kalmış. Cumhuriyet Bayramı vesilesi ile çıkarılan bir aftan yararlanınca bitmiş tutsaklığı Sanırım sonrasında parti ile ilişkisi de kesilmiş ya da artık geri planda kalmış. Daha sonraki yıllarda devlet hizmetinde görüyoruz kendisini.
İşte böyle bir ailenin ferdi Necip Celal Andel. 1907 yılında İstanbul’da doğmuş. Küçük yaşlarda geçirdiği bir hastalık sonucu görme yetisini önemli ölçüde yitirmiş. İhtimal bu nedenle müzik onun başlıca uğraşı haline gelmiştir. Bir süre Almanya’da müzik eğitimi görmüş. Döndükten sonra başlamış besteler yapmaya. Yazının başında sözünü ettiğim “Özleyiş” adlı çalışmasının ilginç bir öyküsü var:
Dönemin ünlü Alman yıldızı Evelin Hold, Necip Celal’in “Mazi Kalbimde Bir Yaradır” adlı eserini Kadıköy'deki Hale sinemasında verdiği bir konserde seslendirmiştir.
Çok etkilenir bundan Necip Celal buluşmak ister Alman yıldızla. Evelin Kabul eder bu buluşma talebini. Bir gün sonra buluşurlar Caddebostan’da
İstanbul'daki son günüdür Alman yıldızın.
Onun gidişinden sonra Özleyiş adlı tangoyu besteler ve Evelin Hold'a ithaf eder.
Gözleri iyi görmese de gönül gözü açıktır Necip Celal’in
Şarkının sözlerini Bedrettin Noyan ile Birlikte yazmış.
Sevdim biri genç kadını/Ansam onun adını/Her şey beni ona bağlar/…
Gitti o dönmeyecek/Aşkım hiç sönmeyecek/ Uzun yıllar geçse bile/…
Kemanımla Ona bir ses verebilseydim eğer/….
Yarın Olsun yarın olsun diye renkler soluyor/..
Sözlerinden bir kısmını yazdığım eseri hatırlamış olduğunuzu düşünüyorum.
Evelin Hold Kendisine ithaf edilen şarkıyı Türkçe ve Almanca olarak okur. Almanya’da popüler olur şarkı. Ardından Fransızca, İngilizce ve İspanyolca versiyonları üretilir. 1930 lu yıllarda dönemin koşulları düşünüldüğünde olağanüstü bir başarı bu. Benzer bir başarı aradan otuz yıl geçtikten sonra “Samanyolu” ile gelebilmişti ancak.
Necip Celal bir kez daha buluşamadı Evelin Hold ile.
Uzun yıllar geçse bile/Yaşarım hayaliyle
O hayalin peşinde besteler yaptı, pek çok eser kazandırdı ülke müziğine
Henüz 50 yaşında iken kanser denilen illet kopardı onu yaşamdan. Oysa daha yapacak çok işi vardı.
Çiçekler örtüsü olsun.
Zeynep Doğan 2 Gün Önce
Her zaman olduğu gibi zevkle okudum.Ellerinize, emeğinize sağlık.
Hakkı Taşdemir 2 Gün Önce
Zeynep Doğan çok teşekkür ediyorum