Bazı sözler klişe olup, ulu orta söylense de, yine de özüne iyi bakmak gerek.
Gerçekten "Coğrafya Kader mıdır?"
Yoksa, bazı coğrafyalarda insanların "kaderi" pek mi kolay yazılıyor.
Olayı "coğrafyadan" alınca, millet ve milliyet kavramına girmek zorunda kalıyorsun. Böyle durumlarda "etnik" durumun öncelenmesi, "milliyetçilik" değildir.
Bu durumda toolumun kültür ve inanç altyapılara da bakmak gerekmektedir.
Bugün, dünyanın bir çok yöresi, yine bir çok yöresine göre daha tutucu,dur. Sebeplerinden bazıları ise bu sürecin oluşmasına katkı koyan iktidarların bilinçli, halkın ise bilinçsiz tavrıdır..
Dünya küçülmüş, emperyalizmin sömürü alanı daralmıştır. O yüzden kendisine yeni yaşam alanları yaratmakta, bunun için de ülkeleri ve insanları iktidarlar aracılığıyla hoyratça kullanmaktadır Yöre, bölge ve ülkelere yapılanlara iyi bakmak ve doğru analiz etmek gerekmektedir.
Yüz yıldan fazla bir zaman dili içinde, kendi (Türkiye Cumhuriyeti) tarihimize bir bakalım.
Toplumun olmasa da, aydınların değişim isteği, Osmanlıda Tanzimat ile başlar.
Cumhuriyetimizin kuruluşuna da çok büyük katkıları olan, "Tanzimat"ın anlamı, "gelişme, ilerleme, yükselme için birlik, beraberlik"tır.
İlk başta "İttihat ve Terakki Cemiyeti", sonrasında da "Fırkası" çok önemlidir.
Bunlar, 1789 Fransız devriminden sonra Avrupa'da gelişen özgürlük, dayanışma ve insan hakları gibi kavramlardan etkilenmiş yurtsever, aydın kişilerdir.
Dönem, bir çok ülkede savaşların, devrimlerin ve iç çatışmaların yaşandığı bir dönemdir.
En belirgin örneği de, dünya sosyal ve ekonomik sisteminin kendisini sorguladığı, "1917 Rusya, Bolşevik Devrimidir".
Kapitalizm, bu süreçten sonra kendisine yer aramış, Almanya ve İtalya gibi ülkelerde faşizm olarak kendisine yer bulurken; Fransa'nın ancak kapılarına kadar dayanabilmiştir.
Zorluklar, her yerde kendine daha yaşam koşulları arar. Burjuva tarihçileri kapitalizmin Birinci ve İkinci buhranlari sonunda yaşanılan savaşları, "Dünya Savaşı" olarak tanımlarlar. Oysa bu bir "Dünyayı Paylaşım Savaşıdır".
Yirmi birinci yüzyılın ilk çeyreğinde Batı Asya, Orta Doğu ve bugünlerde de;
Günümüzde de Ülkemizde yaşanan göç, arazi, mal, mülk, ev almak gibi eylemler, ardından da denetimsiz yabancıların neredeyse ülkeyi istila edercesine gelmeleri, azıcık YÖNETİM DENETİMİ olanlara "uyku kaçırmaya" yetecektir.
Bir MV açık açık söyledi, bu gelen yabancılar sayesinde, ülkenin sanayisinin ayakta kalabildiğini. İnanılmaz!..
Bu ülkenin vergi veren, askerlik yapıp, YURTTAŞLIK GÖREVİ olarak bu MV'leri seçenlere sormak isterim, bu şartlarda yarınlardan ne beklersiniz.
İktidarlar haydi sizi doyurdu, o kadar çok çoğalıyorsunuz ki, çocuklarınızı, torunlarınızı da mı düşünmüyorsunuz?
Türkiye, Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliğinin, Türkiye’de geçici koruma sağlanan kişilerin hakları, yükümlülükleri ve bu kişilere ilişkin prosedürleri ortaya koyan Geçici Koruma Yönetmeliği’ni 22 Ekim 2014 tarihinde kabul etmiştir.
Bunlara ilişkin Bazı Yasa, Bilgi ve Belgeler:
--Mültecilerin Hukuki Statüsüne İlişkin Sözleşme ve 1967 Protokolü
--Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (1950)
--Vatansız Kişilerin Statüsüne İlişkin 1954 Sözleşmesi
--Vatansızlığın Azaltılmasına İlişkin 1961 Sözleşmesi
---Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme, 1966
---İşkenceye ve Diğer Zalimane, Gayriinsani veya Küçültücü Muamele veya Cezaya Karşı Sözleşme, 1984
ayrıca,
---BM İşkence ve Diğer Zalimane, Gayriinsanî veya Küçültücü Muamele veya Cezaya Karşı Sözleşme’nin Seçmeli Protokolü
---Çocuk Haklarına Dair Sözleşme
---Sınıraşan Örgütlü Suçlara Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’ne Ek Kara, Deniz ve Hava Yoluyla Göçmen Kaçakçılığına Karşı Protokol
---Engellilerin Haklarına İlişkin Sözleşme
---Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu.
Bütün bunlar incelendiğinde görülecektir ki, Dünyanın kabul ettiği ile bizim ülkemizde yapılan uygulamaların bazılarının örtüşmediği görülmektedir.
Her ülke, yurttaşının haklarını korumakla yükümlüdür. O yüzden, son zamanlarda ülkemiz yetkilileri de bazı il, ilçe ve semtlerde yabancı oturum sınırlamaya gitmek zorunda kalmaktadırlar.
Sürece dolaylı destek veren bir iktidar bile bu kısıtlamalara gerek duyuyor ise, durumun vahametini düşünmek bile istemiyorum.
Ülkesini seven, geleceğini düşünen her Yurttaş, bir sebeple mağdur edilen, mağdur sayılan bu kişilerin, bu kadar yasa ve yönetmelikler var iken, sadece "ucuz işgücü" olarak görülen bu insanların, gelecekte ülkenin istikrarını bozmasına izin vermemelidir.
Eskiden Milliyetçiler, "Tanrı Türk'ü Korusun" derlerdi, şimdi onlar sadece "ülkücü" olunca sesleri pek çıkmaz oldu.
Tüm olanlardan sonra sanırım, "Tanrı, Türk'e akıl, fikir versin" demek gerekecek.