ÇED izninin mahkemelerce iki kez durdurduğu şirketin Dikili Çukuralan bölgesinde faaliyetlerini genişleterek sürdürdüğünü belirten CHP'li Beko, bu konudaki sorularının yanıtsız bırakıldığını belirterek, "Doğamızı, ormanımızı, suyumuzu yandaş şirketlerden ve devletten koruyacak duruma geldik" dedi.
İzmir'in Dikili İlçesi Çukuralan bölgesinde uzun süredir faaliyet gösteren altın madeni şirketini meclis gündemine taşıyan CHP İzmir Milletvekili Kani Beko, Çevre ve Şehircilik Bakanlığından önergesine gelen yanıta tepki gösterdi.
Bakanlıktan gelen yanıtı paylaşan Beko, konuyla ilgili değerlendirmelerde bulundu. Dikili halkının ve çevrecilerin yıllardır itirazlarına ve direnmelerine rağmen Çukuralan bölgesindeki altın maden faaliyetletlerinin uzun süredir alan genişletilerek devam ettiğini vurguladı.
ÇED izninin İzmir İdare Mahkemesi tarafından daha önce iki kez durdurulduğunu anımsatan Beko, Çevre İl Müdürlüğü tarafından ilgili bölgeye dair kapasite artışı için yeniden ÇED izni verildiği ve 10 günlük "halk görüşü” başlatılma duyuru sürecine dikkat çekerek, "Duyuru özellikle mi halkın sokağa çıkamadığı kısıtlama günlerine denk getirilmiştir? diye sordum yanıt yok. Duyuru bilinçli olarak bu süreçte yapıldı. Böylesi bir oldu bittinin, itirazı güçleştirecek bir hukuksuzluğun sorumluları kim ya da kimlerdir, ilgililer hakkında bir soruşturma açılacak mıdır? diye sordum. Yanıt yok. Tek adam yönetiminde bütün bakanlıklar sorularımıza ya kaçamak yanıtlar veriyor ya da hiç yanıt vermiyor" dedi.
KAPASİTE ARTIRIM ONAYI NASIL VERİLİYOR?
Halkın kullandığı temiz su kaynaklarının altın madeninin yakınında olduğunu, Madra Barajının göl alanında olması nedeniyle kapasite artışının bölgede büyük bir tahribata ve kirliliğe yol açacağı uyarısında bulunan CHP'li Beko, "Buna rağmen kapasite artırım onayının nasıl verilebilir? diye sordum. Bunun gerekçesini ortaya koyamadılar. İlgili alanda uzun zamandır faaliyetini sürdüren altın madeninin bölgenin yeraltı ve yerüstü su kaynaklarına, doğasına ve insana verdiği zararın ölçümüne dönük her hangi bir adım atılmış değil, bir planlama da yok. Olsaydı sorduğum soruya sayın Kurum yanıt verirdi" eleştirisinde bulundu.
SERMAYE DOĞAYI KATLEDİYOR
3. kez kapasite artışına giden maden şirketine karşı İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından açılan davaya halkın müdahil olduğunu, protesto ettiklerini, çevre örgütlerinin suç duyurusunda bulunduğunu anımsatan Beko, doğanın sermaye tarafından katledildiğini söyledi.
Çukuralan'da yaratılan tahribatın apaçık görüldüğünü ve belgelendiğini ifade eden CHP'li Beko, " Bu şirkete 3. kapasite projesine ilişkin davalar açıldı üçünde de şirket kaybetti, çevreciler ve bölge halkı kazandı.
Artık yeter dedirtecek bir durumla karşı karşıyayız. Yargılama süreçlerinde ortak olarak belirtilen, kabul edilemez olan çevresel riskler, Madra Barajı'na ve Nebiler Şelalesi'ne ilişkindi.
Yapılan hukuksuzlukların yanı sıra bilirkişinin, "Bu bölgede maden işletilemez" kararına rağmen, Sayın Kurum'un başında olduğu Çevre ve Şehircilik Bakanlığı madene yeniden "ÇED olumlu" kararı vermesi pes dedirtecek bir durum. Artık doğamızı, ormanımızı, suyumuzu yandaş şirketlerden ve devletten koruyacak duruma geldik. Böyle bir kepazelik bu yaşıma kadar ne gördüm ne duydum" sözleriyle tepki gösterdi.
MADENCİLİĞİN DOKUNULMAZLIĞI VAR
Türkiye’nin bir çok yerinde siyanürlü altın madenciliği yapıldığını belirten CHP'li Beko, uzmanların doğaya en çok zarar veren madencilik kolunun altın madenciliği olduğunu ve aranan yerlerde yaşamın bittiği uyarılarına dikkat çekti. Türkiye’de kanunlarla korunan alanlarda bile madencilik faaliyetleri yapılabildiğini kaydeden Beko şöyle konuştu: “Tüm bir coğrafyayı maden alanı gibi gören bir anlayışla karşı karşıyayız. Siyanür hepinizin bildiği üzere, dünya üzerindeki en zehirli bileşimlerden birisi olup, madencilikte siyanür kullanımı 1880’li yıllarda
başlamıştır. O tarihten bu yana da siyanür çevreye, doğal yaşama, ekolojik dengeye verdiği zararlarla hep tartışma konusu olmuştur. Bilimsel raporlar ile de sabit olduğu üzere, altın madenciliğinde siyanür kullanımı, diğer alanlarda kullanımdan çok daha tehlikeli olabilmektedir. Siyanürün sulara karışması ile nehirlerdeki canlılar ölmekte, sulama sularına karışmasıyla da, meyve ve sebzelere siyanür karışmakta ve insan sağlığını bu durum ciddi şekilde tehdit etmektedir.
Ayrıca altın madeni çıkarılma sırasında kullanılan siyanürün havaya karıştığı, tüm bu tehditlere rağmen bu konudaki faaliyetlerle gösterilmesi gereken azami özenin, titizlik ve hassasiyetin gösterilmediği, yine hepimizin bildiği bir gerçektir. Bizim iktidarımızda insana ve doğaya zarar veren maden şirketlerine dur diyeceğiz ve buna göz yuman bütün sorumlulardan hesap soracağız."