CHP İzmir Milletvekili Kani Beko, Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından yasaklanan Bekaert grevi hakkında açıklama yaptı. Beko'nun konuşması şöyle:
"Bekaert İzmit fabrikası ile Bekaert Karatepe fabrikasında sizin de bildiğiniz gibi ağustos ayında başlayan toplu iş sözleşmesi görüşmelerinde anlaşma çıkmamış ve her iki fabrikada da grev kararı alınmıştır.
Türkiye’de ilk 500 büyük işletme arasına giren; Birleşik Metal-iş Sendikası’nın örgütlü olduğu Bekaert İzmit, Öz çelik-iş sendikasının örgütlü olduğu Bekaert Kartepe fabrikalarında çalışan yaklaşık 1000 işçiyi ilgilendiren sözleşmede anlaşma çıkmazsa işçilerin tamamının greve çıkacağı ve üretimin duracağı aşamada;
Cumhurbaşkanı kararı ile bu grevler milli güvenliği bozduğu gerekçesiyle iki ay süreyle ertelenmiştir. Uzun zamandır ülkemizde işçilerin grev yapması engellenmektedir. Dün yayınlanan karar ile birlikte, AKP hükümetleri döneminde yasaklanan grev sayısı 18 olmuştur.
Bu grevlerden 195 bin işçi etkilenmiştir. İşçiler daha grev pankartlarını işyerlerine asamadan, saray yönetimi yayınladığı kararlarla bu grevleri engellemektedir.
Artık bu ülkede grev hakkı Saray’a göre yoktur! Ama birleşik metal iş sendikasının örgütlü olduğu Bekaert İzmit fabrikasında işçiler grevi fiili olarak başlatmışlardır. Bu grev işçilerin anayasal hakkıdır.
Çünkü daha önce verilen mahkeme kararına baktığımızda; alınan grev kararının milli güvenliği neden ve nasıl bozucu nitelikte olduğu yer, zaman ve olay gösterilerek belirtilmemiştir.
Milli güvenlik kavramı keyfi ve geniş yorumlanmıştır. Dolayısıyla işçiler cumhurbaşkanının kararına rağmen bugün anayasal haklarını kullanarak greve başlamışlardır.
Bildiğiniz gibi işçi sınıfının yaşadığı gelir kaybını telafi etmesinin en önemli yolu sendika ve grevli toplu sözleşme hakkıdır. Bu nedenle sendika ve grev hakkının kullanımının önündeki tüm engeller kaldırılmalıdır.
Ancak ne yazık ki, anayasal bir hak olmasına rağmen bu ülkede grev artık, fiilen, idarenin uygun bulmasına bağlıdır.
İdare istediği her grevi yasaklayabilir durumdadır. Grev hakkı uzun bir süredir askıdadır ve bu durum açıkça Anayasa’ya aykırıdır.
Üstelik grev hakkı gibi evrensel bir hakkın, "milli güvenliği bozma" gibi soyut ve keyfi bir gerekçe ile gasp edilmesi saray tarafından bir gelenek haline getirilmiştir.
İşçilerin, insanca yaşanacak bir ücret ve yanı sıra da iş kazalarının/cinayetlerinin önlenmesi gibi haklı talepleri karşısında böylesi bir yasağı kabul etmek mümkün değildir.
Bir kez daha anlaşılmıştır ki grev yasaklarının gerekçesi milli güvenlik değildir. Gerçek amaç, işçinin evine götüreceği ekmeği işverenin insafına bırakmaktır!
Gerçek amaç, iş cinayetlerinde ölmek istemeyen işçilerin iş güvenliğini sağlamak değil, “milli güvenlik” kisvesi altında işverenlerin karına kar katmaktır!
Anlaşılmıştır ki, milli güvenlik dedikleri sadece ve sadece patronların güvenliğidir. İşçinin sofrasına koyacağı ekmek talebi, patronlar için güvenliği bozucu niteliktedir!
Ülkeyi yönetenler bu ağır ekonomik koşullarda geçim mücadelesi veren halkı korumak yerine zenginleri, bankaları ve sermayeyi koruyorlar.
İşsize iş, yoksula aş vermek yerine sermayeye teşvik dağıtıyorlar. Yandaş şirketlerin vergileri sıfırlanıyor. Dövize endeksli ihaleler ile ayrıcalıklı şirketler ihya ediliyor.
Kur korumalı mevduat hesabı adı altında bankalara ve zenginlere kaynak aktarılıyor.
İşçilerin ekonomik, demokratik, sosyal hak mücadelesi gündeme gelince grevler yasaklanıyor.
Hükümetin aslında yapmak istediği açıktır. 60 gün ertelenen grev sonrası taraflar arasında anlaşma sağlanamazsa;
6 iş günü içinde taraflardan birinin başvurusu üzerine uyuşmazlık yüksek hakem kurulu tarafından çözülür, aksi halde sendikanın TİS yetkisi düşer. Saray bundan dolayı Türkiye’de grevleri yasaklamaktadır.
Unutulmasın ki, grev yasakları, anayasanın açıkça ayaklar altına alınması anlamına gelmektedir!
Ne yazık ki ülkeyi yönetenler için işçilerin kitlesel ölümü değil kitlesel grevi “güvenlik” sorunudur. Türkiye’de her yıl yaklaşık 2000 işçi çalışırken ölmektedir. AKP döneminde 25 binin üzerinde işçi iş cinayetlerinde yaşamını yitirmiştir.
Türkiye işçi hakları açısından dünyada en kötü 10 ülke arasında yer almaktadır.
Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu'nun (ITUC) 148 ülkeyi kapsayan Küresel Haklar Endeksi'ne göre Türkiye 2022 yılında çalışanlar için en kötü 10 ülkeden birisi.
Rapora göre Türkiye’nin en kötü 10 ülke arasında yer almasının sebebi: grev yasakları, sendikacıların tutuklanması ve sistematik sendika düşmanlığıdır.
Küresel haklar endeksi: çalışanlar için en kötü 10 ülke şöyle; (2022)
Ülkeler
Bangladeş
Belarus
Brezilya
Kolombiya
Mısır
Esvatini
Guatemala
Myanmar
Filipinler
Türkiye
Rapor Türkiye ile ilgili bölümünde
“grev yasakları”, “sendikacıların tutuklanması” ve “sistematik sendika düşmanlığı”na dikkat çekmektedir.
Bir kez daha vurgulamak gerekirse;
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın kararı ile yasaklanan Bekaert greviyle birlikte bugüne kadar AKP döneminde yasaklanan grev sayısı 18 i geçmiştir ve bu grevlerden etkilenen işçi sayısı toplamda 195 bine ulaşmıştır. AKP döneminde yasaklanan grevlerin 7’si OHAL döneminde gerçekleşmiştir.
Yasaklanan son grev kararı ise bildiğiniz üzere birleşik metal-iş ve Özçelik-İş’in örgütlü olduğu, 1000 civarında işçinin çalıştığı Bekaert’in iki fabrikası için olmuştur.
AKP döneminde daha önce
Şişecam, Pirelli, Goodyear, Brisa, Mess’e üye işyerleri ile Akbank gibi büyük şirketlerde Sendikalar tarafından alınan ve uygulanan grev kararları yasaklanmıştı.
Bugün burada sayın cumhurbaşkanından aldığı bu yanlış karardan dönmesini ve erteleme kararını iptal etmesini beklediğimizi vurgulamak istiyorum.
Unutulmasın ki;
Önemli olan işçi grevlerini engellemek değil, ülkemizde iş cinayetlerini durdurmaktır. Bunu da iktidara geldiğimizde biz başaracağız.
Emeğin, barışın, demokrasinin egemen olduğu emeğin Türkiye’sini ve emeğin dünyasını kurmak işçilerin elindedir.
Yaşasın işçilerin birliği
Yaşasın dayanışma
İşi, ekmeği, geleceği için direnen
İşçilere selam olsun."