Halkların Demokratik Partisi (HDP) İstanbul Milletvekili Ali Kenanoğlu, Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Genel Kurulu’nda ‘15 Temmuz Darbe Girişimi‘ sırasında kaybolan silahlara ilişkin verilen araştırma önergesi üzerine konuştu. HDP tarafından TBMM Başkanlığı’na sunulan araştırma önergesinin gerekçesini açıklamak üzere söz alan Kenanoğlu, 14 Mart 2018 tarihindeki mermi ve mühimmat bulundurma hakkını artıran genelgeyi de hatırlatarak gerekli soruşturma süreçlerinin yürütülmemesi açısından iktidara “Bir darbe mi yoksa iç savaş mı planlıyorsunuz?” diyerek seslendi.
Kenanoğlu'nun konuşması şöyle:
"Kayıp silah ne demek? Herhâlde konuyu bilmeyen bir vatandaş izlese, mühimmat aracı yolda giderken birkaç silah düşürmüş, bunlar da kaybolmuş filan zanneder. Oysa konu bu değil. Konu: Bizzat yetkililer tarafından dağıtılan silahlar var, verilen silahlar var. İlk kez Ankara’da işlenen bir cinayette ortaya çıkıyor. 15 Temmuz darbe girişiminden on beş gün sonra Mustafa Maraş isimli bir kişi MP5’le birini öldürülüyor, 1 kişiyi de yaralıyor ve sanık Mustafa Maraş bu silahın, MP5 silahın kendisine 15 Temmuz 2016’da yani darbe girişiminde Ankara Emniyet Müdürlüğü tarafından verildiğini söylüyor, oradan aldığını söylüyor. Bu, mahkeme tutanaklarına giriyor. Konu kamuoyuna yansıyor ve Ankara Valiliği açıklama yapıyor, “Evet, biz o gün halka uzun namlulu silahlar dağıttık.” diyor, resmî açıklama yapıyor. 15 Temmuz davası görülürken bilirkişi 3 tane G3, 8 tane Kalaşnikof’un kaybedildiğine yönelik bir tespitte bulunuyor. Fakat İçişleri Bakanlığının açıklamaları, resmî raporları ve internet sitelerine baktığınız zaman, durum, öyle, 3 tane, 5 taneyle ilgili değil; 2014 yılındaki rakam 14.682 silahın kaybolduğu, 2016’da ise, bu, darbe girişiminden sonra ise kayıp silah rakamı 107.628 olarak açıklanıyor yani 100 binin üzerinde uzun namlulu silahtan bahsediyoruz. Mühimmatların sayısı belli değil yani ne kadar mühimmat olduğu. Şimdi, bu konuda 200 bine yakın rakam olduğunu iddia edenler de var ancak resmî rakam, bu, 107 bin rakamı. Şimdi, bu, son olarak sosyal medyada bir tartışma konusu oldu. Malum çete lideri ya da mensubu “15 Temmuz’un hemen akabinde, ülke genelinde demokrasi nöbetleri tutulurken, ağustosun ilk haftasında Esenyurt Cumhuriyet Meydanı’nın arkasında arabaya koyulan bir kasa Kalaşnikov marka uzun namlulu silahın İstanbul Balat’a gittiğini ve orada AK PARTİ İstanbul Gençlik Kolları Başkanı olan Taha Ayhan’ın yardımcısı olan Osman Tomakin’e teslim edildiği, silahların Balat’ta Demir Kilise olarak bilinen Sveti Stefan Kilisesi hizasındaki boş bir ara sokakta başka bir arabaya yüklendiğini” iddia ediyor. Şimdi, bu olaylarda ismi geçen Ahmet Onay olayı doğruluyor yani “Evet, oraya gittik.” diyor “Bir nakil oldu ama silah mıydı ben bilmiyorum.” diyor. O kadar da diyecek tabii yani onlar silahtı demeyecek. Böyle ciddi bir iddia var.
Şimdi, bunun üzerine bu olaylar sürerken diğer taraftan da bir anda 14 Mart 2018’de bir genelge yayınlanıyor ve mermi, mühimmat miktarı artırılıyor. Yani sizin ruhsatlı silahınız var, ruhsatlı tabancınız var, yılda 200 mermi alma hakkınız var, bu bir anda bine çıkartılıyor yani 2018 tarihinde bine çıkartılıyor, sayı da artırılıyor böyle ve neredeyse her taraf bir cephaneliğe dönüşüyor.
Şimdi, yetkililer ne diyor bu konuda? Soru önergeleri verilmiş, İçişleri Bakanı önce diyor ki: “Ya, bu mümkün değil.” diyor “Böyle şey olur mu falan” diyor. Yani kendi internet sitesine bakmıyor herhâlde. Daha sonra verilen soru önergelerine cevap verdiğinde de bunu doğruluyor ve “Kayıp Eşya Ve Belge Projesi’ne işlendiğini ve arandığını” söylüyorlar. Ya, nerede arıyorsunuz yani? Kime verildiğini biliyorsunuz, kimlerin dağıttığını biliyorsunuz e ama nerede arıyorsunuz yani? “Aranıyormuş, Kayıp Eşya Ve Belge Projesi çerçevesinde aranıyor.” Tabii, bu kayıp silah konusu yeni gündemin konusu değil yani bu yılların konusu değil. 90’lı yıllarda Mehmet Ağar bu konuda yargılanıyor. Ankara’da faili meçhuller davasında yargılanıyor, kendisine soruluyor, deniliyor ki: “Bu kayıp silahlar nerede, nedir bu durum?” Diyor ki: “Ben depo sorumlusu değilim, bilemem.” diyor. Yani lakayıt, devlet ciddiyetinden uzak bir şekilde, âdeta suçunu itiraf eder gibi “Ben depo sorumlusu değilim.” diyor. Kim depo sorumlusu o zaman? Depo sorumlusu kimse onu söyle.
Şimdi, silahların nereye dağıtıldığını, kimin dağıttığını biliyorsunuz. İsim isim biliniyor, nerelere dağıtıldığı da biliniyor ancak siz hâlâ silahları arıyorsunuz, henüz bulamadınız.
Şimdi, ya, biz burada 100 bin silahtan bahsediyoruz, yani 100 binin üzerinde silahtan bahsediliyor. Yani ne yapmaya çalışıyorsunuz, yani bir darbe mi planlıyorsunuz, iç savaş mı planlıyorsunuz? Çünkü hani, iç savaş lafını bilerek söylüyorum, 100 bin silahla öyle çatışma filan olmaz, savaş olur ya. Bildiğiniz savaş çıkar yani ve savaş yapılır yani. 100 bin silah ve onların mühimmatları bütün bunlar nerede, kimde ve neden araştırılmıyor?"