İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, Cumhuriyet’in 97’nci yıl dönümü için bir yazı kaleme aldı. Karar gazetesinde yayımlanan yazıda, hükümete üstü kapalı eleştirilerde bulunan İmamoğlu, ülke içindeki sorunlardan dış politikadaki hatalı hamlelere kadar, farklı konulardaki düşüncelerini paylaştı.
AKP iktidarın dış politikayı yürütme şekli için ‘kabadayılık’ göndermesi yapan İmamoğlu, “Atatürk’ün yaptığı gibi zeki diplomasi manevralarıyla hakkını kimselere yedirmeyen bir Türkiye inşa etmeliyiz” ifadelerini kullandı.
İmamoğlu ayrıca, iktidarın ülke içindeki baskı politikalarına da değinerek, ‘gazetecileri cezaevine atılmayan, televizyonları bir talimatla kapatılmayan, düşünceyi suç saymayan, güçler ayrılığı olan, güçlü laiklik anlayışıyla coğrafyasını zenginleştiren, işçisini emeklisini memurunu azgın piyasaya kurban etmeyen’ bir Türkiye’nin kurulması gerektiğinden söz etti.
Gençlerin yaşadığı sorunlardan da bahseden İBB Başkanı, “Gençlere kendilerini ve fikirlerini özgürce yaşayabilecekleri bir ülke vermeliyiz. Ara eleman değil ana eleman, taşeron değil dünyaya üretim yapan bir gençlik için” değerlendirmesinde bulundu.
Ekrem İmamoğlu’nun “2’nci Yüzyıl eşiğinde” başlıklı yazısı şu şekilde:
Bugün 97. yaşını kutladığımız Cumhuriyetimiz kısa süre sonra ilk 100 yaşını devirecek. Cumhuriyet 2’nci Yüzyılına başlayacak. Artısıyla eksisiyle nasıl bir yüzyıl geçirdiğimiz mutlaka değerlendirilecek. Daha önemlisi ise ilk yüzyıldan alınan derslerle, 2’nci Yüzyılın tasarımı olacak. 2’nci yüzyıl kavramını kamuoyuna deklare eden ve beraberinde manifesto niteliğinde argümanlarını ‘2. Yüzyıla Çağrı Beyannamesi’ ile paylaşan ilk kişi CHP Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu oldu.
Kurultaydaki o konuşmayı dinlerken düşünmeye başladım. 2. Yüzyılın ilk taşlarını bugünden nasıl döşememiz gerekirdi? 2123’e giden yolda nasıl bir ülke, nasıl bir toplum olacağız?
YARINI PLANLAMAK BUGÜNDEN BAŞLIYOR
O zaman bugüne bakarak başlayalım. Küresel salgın etkisini sürdürmeye devam ediyor. Salgının ömrünün ne kadar süreceğini şimdilik kestirebilen yok. Pek çok uzman, bu salgının yeni bir düzen değişikliğinin habercisi olduğu kanısında. Belki haksız da sayılmazlar. 23 yıl süren 1873 ekonomi krizinin 1. Dünya Savaşı’na yol açtığı belirtilir. Keza, 1929 Büyük Buhranı’nın da 2. Dünya savaşına...
Peki bu salgın geçmişte yaşanan örneklerin benzeri sonuçlar doğurur mu?
Doğurursa Türkiye’nin pozisyonu ne olacak?
Ben açıkçası ister küresel ister yerel olsun tüm krizlerde, en şanslı ülke olarak Türkiye’yi görüyorum. Şanslıyız, çünkü ışığı 100 yıl sonra bile dünyamızı aydınlatmaya yeten bir rehberimiz var.
O REHBER: MUSTAFA KEMAL ATATÜRK
İkinci yüzyıla doğru ana gayemiz o ışığı takip etmek olmalı. Ülke olarak tam bağımsızlığımızı tekrar hakim kılmak önemli. Tam bağımsızlık denildiğinde kimileri içine kapanık ve dünyayla sınırlı ilişki kuran bir ülke anlamı çıkarıyor. Oysa tam bağımsız Türkiye demek, sadece kendini aydınlatan değil ışığı dünyaya da iyi gelen bir Türkiye demek.
DÜNYANIN ‘İYİ Kİ VARSIN’ DEDİĞİ BİR ÜLKE OLABİLMEK.
Sanayiden teknolojiye, tarımdan uzay çalışmalarına kadar dünyayla entegre bir millilikten, yoksulunu ezdirmeyen solidarist/ halkçı bir anlayışı yeniden hakim kılmaktan, sözde değil özde bir halk egemenliğinden bahsediyorum. Demokrasinin çok önemli şartı ama tek çıpası olmayan sandıktan bahsediyorum. Kurtuluş Savaşı’nda dahi karar alma merkezi olan TBMM’nin yani ulusun egemenliğinin yeniden tesisinden bahsediyorum.
‘GURUR DUYACAĞIMIZ BİR TÜRKİYE İNŞA ETMELİYİZ’
2. Yüzyıla giderken, çok gurur duyacağımız bir Türkiye inşa etmeliyiz. Gazetecileri cezaevine atılmayan, televizyonları bir talimatla kapatılmayan, düşünceyi suç saymayan, güçler ayrılığı olan, güçlü laiklik anlayışıyla coğrafyasını zenginleştiren, işçisini emeklisini memurunu azgın piyasaya kurban etmeyen, günü birlik ve sürekli birbiriyle çelişen ‘kabadayı’ bir dış politika yerine Atatürk’ün yaptığı gibi zeki diplomasi manevralarıyla hakkını kimselere yedirmeyen bir Türkiye inşa etmeliyiz. Montrö Anlaşması’ndan, Hatay’ın anavatana katılma sürecine kadar önümüzde Atatürk’ten miras onlarca pratik var.
YETER Kİ GÖRMEK İSTEYELİM
Tüm bu deneyimlerin bütününe bakıp yeni bir tarih yazmak adına çok önemli görevin düştüğü dönemin bireyleriyiz artık. Aydınlanma mücadelesi için kritik eşikler vardır bu topraklarda antik dönemden bugünlere. İşte o günler artık geldi. ‘2023-2123 dönemi’ diye yazmak dahi sorumluluklarımızın ağırlığını hissettiriyor. Sorumluluğumuz ağır çünkü gelecek kuşakların da hayatına imza atıyor olacağız. Eğer bugün iyi yetişmiş gençlerimizi sebebi malum gerekçelerle yurtdışına kaptırıyorsak işimiz zorlaşır. Biz üreten, geliştiren ve yeni nesil gelişmelere imza atan gençliğin önünü açacağız, açmalıyız. Unutmamak gerekir ki gençler özgürlüklerine ve haklarına düşkündür. Baskı ve yasaklardan hoşlanmazlar. Onları yaratıcı üretime teşvik etmek sadece modern-teknolojik binalar yaparak ya da iyi gelir sahibi olmalarını sağlamakla mümkün olmaz. Gençlere kendilerini ve fikirlerini özgürce yaşayabilecekleri bir ülke vermeliyiz. Ara eleman değil ana eleman, taşeron değil dünyaya üretim yapan bir gençlik için.
‘100 YILLIK BİR YOL HARİTASI PLANLAMAK’
100 yıllık yaratıcı bir yol haritası planlamak… Bütüncül bir çalışma modeli, hedef odaklı kurallar manzumeleri ile çok çalışarak yeni bir ‘Aydınlanma Dönemi’ ruhu ile yola çıkmalıyız. Buna Türkiye hazır, millet hazır. 2023-2123 döneminin kahramanı olmak uğruna kilitlenmiş 83 milyon halkımızla bunu başarabiliriz ve başarmalıyız. Başka seçeneğimiz yok.
Hep birlikte başaracağız ve inanalım ki her şey çok güzel olacak.