CHP Grup Başkanvekili ve İstanbul Milletvekili Engin Altay, AKP-MHP işbirliğiyle hazırlanan infaz paketinin eşitlik ve adalet içermediğini vurgulayarak, “Konuşmak mı suç, adam öldürmek mi suç? AKP’ye göre konuşmak daha büyük suç. Gasp, darp, çıkar amaçlı suç şebekesi kurmak, dolandırıcılık bunlar suç değil Düşüncesini açıklamak, twit atmak, haber yapmak suç. Bu yaklaşım kabul edilemez” dedi.
CHP Grup Başkanvekili Engin Altay, TBMM’de düzenlediği basın toplantısında, infaz düzenlemesi ile ilgili TBMM’ye sunulan teklifi eleştirdi. AKP’nin iş başına geldiği 2002’de cezaevlerinde 57 bin kişinin bulunduğunu, 18 yıllık AKP iktidarı sonunda bugün cezaevlerinde 300 bin insan bulunduğunu kaydeden Altay, bu artışta AKP iktidarlarının uygulamalarının da payı olduğunu söyledi. Olağanüstü dönemlerden sonra, darbelerden sonra Türkiye’nin hep bir af süreci yaşadığına dikkat çeken Altay, “Demokrasimiz tıkır tıkır çalışsa, hukuka saygılı olsa Türkiye af tartışmalarını konuşmayacak. Cezaevlerindeki insan sayısını 57 binden 300 bine çıkarmak şunun da neticesidir. AKP politikaları suç ve suçlu üretmiştir. Yani cezaevlerindeki insan sayısını 6 katına çıkarmak AKP’nin suç ve suçlu üreten politikalarının ürünüdür” dedi. Altay, şunları söyledi:
AKP’YE GÖRE ÖLDÜRMEK DEĞİL KONUŞMAK SUÇ
“Prensip olarak infaz indirimine karşı değiliz. Kamu vicdanını kanatmayan, adaleti sağlayan bir yaklaşım kabul ediyor ve bekliyoruz. Şu anda arkadaşlarımızla birlikte 73 maddelik teklifi incelemeye devam ediyoruz. Elbette kırmızı çizgi olmaz mı, olur. Başta söyledim. Bunun kamu vicdanını kanatmayan bir düzenleme olması şarttır. Askerimize, polisimize, vatandaşımıza kurşun sıkan, bombalayan, eline silah almış hiç kimsenin affedilmesini doğru bulmayız. Yine aynı şekilde elbette kadını çocuğa cinsel şiddete tecavüzde bulunan, kadına şiddet uygulayan insanların affedilmesi de kamu vicdanını kanatır. Ve elbette gençlerimizi zehirleyen uyuşturucu baronlarının affedilmesine de kamu vicdanı sıcak bakmaz. Bunu biliyoruz. Burada tablo şu, konuşmak mı suç, adam öldürmek mi suç? Vallahi billahi AKP’ye göre konuşmak daha büyük suç. Adam öldürmek o kadar büyük suç değil. Gasp, darp, çıkar amaçlı suç şebekesi kurmak, dolandırıcılık bunlar suç değil. Bunları salıverelim diyen bir yaklaşımla karşı karşıyayız. Düşüncesini açıklamak, twit atmak, haber yapmak suç. Bunlar cezaevinde kalsın. Gelen teklif bu. Konuşanlar, düşüncesini ifade edenler içeride kalsın, dolandırıcılar, uyuşturucu içenler, kullananlar, çıkar amaçlı örgüt kuranlar, gasp, darp işlerine bulaşanlar dışarı çıksın. Gelen teklifin kaba olarak mahiyeti bu.”
ERDOĞAN’A KARŞI ÇIKAN HERKES 5 AY HAPİS YATACAK
Türkiye’de adalet alanında ciddi sorunlar bulunduğunu, cezaevlerinde kapasitesinin üstünde tutuklu ve hükümlü bulunmasına neden olan uygulamaların da gözden geçirilmesi gerektiğini vurgulayan Altay, “Burada ‘cezaevleri biraz dolu seyreltiverelim’ yaklaşımı ile adım atılamaz. Bütün cezaevlerini boşaltalım ama AKP’nin bu uygulamaları devam ettiği sürece iki yıl sonra cezaevlerinde bu kadar insanı yine buluruz. Çünkü konuşan herkesi cezaevlerinde yatıracak bir teklif TBMM’ye geldi. Erdoğan politikalarına karşı olan herkesin 5 ay cezaevinde yatmasını teminat altına almasını sağlayan bir teklif geldi. Yukarıda ben ve arkadaşlarım inceliyoruz. Bu kabul edilebilir bir teklif değildir değerli arkadaşlar. Affa karşı değiliz, siyasallaşmış yargıya baskıcı zihniyete ve muhalefetin AKP ve Tayyip Erdoğan karşıtlığının kriminalize edilip, cezaevine konulmasını düzenleyen bir teklife doğal olarak karşıyız. Haber yapan, görüş açıklayan gazetecilerin terörist ilan edilip ceza verildiği bir mekanizmaya karşıyız.
Twit attığı için, mitinge katıldığı için, düşüncesine söylediği için terörist ilan edilip hapse atan zihniyete karşıyız. Korona değil, senin düzenin beni öldürür diyen tır şoförünün hakim önüne çıkarıldığı bir sistemde af çözüm olmaz. Önce kafayı değiştireceksin. Sana zırnık yok diyen insanın hakim karşısına çıkarıldığı ve hakaretten ceza talep edildiği bir sistemde toplumun önüne af teklifiyle çıkmak komiklikten başka hiçbir şey değildir. Demin söyledim. Cezaevleri bir yıl sonra yeniden dolar hep boşaltsak bile. Bu yüzden yargıyı sopa olarak kullanmayan ve insan haklarını önceleyen, hak ve özgürlükleri önceleyen, demokrasiyi önceleyen bir yönetimin tesisi lazım. CHP olarak biz de konuya son derece insani, hukuk kuralları içinde yaklaşacağımız beyan ve taahhüt ediyoruz” şeklinde konuştu.
DİYANET’İN GÖREVİ SARAY’A DAYANAK OLUŞTURMAK DEĞİL
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Cumhurbaşkanı’nın başlattığı kampanyaya zekat verilebileceği yönündeki açıklamalarını da değerlendiren Altay, “Diyanet İşleri Başkanlığımız üzülerek ifade etmek zorundayım, kamuoyundaki saygınlığına halel getirecek işler yapmaya devam ediyor. Diyanet İşleri Başkanı Saray’ın arzusuna göre dini gerekçe ve dayanak yaratamaz. Sayın başkan, Saray’daki Cumhurbaşkanının, AKP Genel Başkanının her basın toplantısında ifade ettiği hususlarına, onun arzu ve istekleri, onun dayatmalarına sen dini dayanak ve gerekçe yaratmak için orada değilsin. Bundan vazgeç. Bu yanlıştır. Bunun altını çizmek istiyorum. Diyanet hepimizindir. Diyanet Türkiye’nin en önemli kurumudur. Ama Diyanet işleri başkanımız bugünlerde adeta Erdoğan’ın sözcüsü gibi çalışmaktadır. Erdoğan’ın her şeye dini bir dayanak ve gerekçe yaratmak diyanet işleri başkanının işi değildir” dedi.
ZORUNLU BAĞIŞ CORONA VERGİSİ GİBİ
AKP Genel Başkanı Erdoğan’ın başlattığı bağış kampanyası ile ilgili bazı kamu kurum ve kuruluşlarının da personeline genelge göndererek bağış zorlaması yaptığına dikkat çeken Altay, şöyle devam etti:
“Bir bağış tartışması var, gönüllü bağışın adı zorunlu bağış oldu. Bu işin tam adı korona vergisidir. Suriyelilere 40 milyar dolar daha harcarım diyen Erdoğan’a soruyorum. O 40 milyar doları bitir, bütün millet varlığını sana verecek. Ama sen önce o 40 milyar doları çıkar ve harca. IMF’ye borç verecektin o 5 milyarı bir harca. Hani dünyanın en büyük 17 ekonomisinden birine sahiptik. Kanal İstanbul’a 75 milyar doları harcarım ve yaparım diyordun. Nerede bu 75 milyar dolar da şimdi millete salma saldın. Bağış, yardım milletimizin karakteristik özelliğidir. Biz devletçe bunun altından kalkarız. Ancak millet alan el değil, veren el olursa devlettir. Alan el devlet olamaz. Alan el devlet muhtaç olan devlettir. Sen devlet olarak kamuda çalışanlara genelgeler yollayıp, şu kadar parayı ver, vermezsen fişlerim şeklinden götürmek en hafif tabirle ayıptır, edepsizliktir.
"Sultanahmet’te dilenir, Ayasofya’da sadaka dağıtır"
İtalya’ya giden yardım kolilerini gördük. Güzel.. Cumhurbaşkanlığı forsu da koyulmuş. Aklıma şu geldi Sultanahmet’te dilenir, Ayasofya’da sadaka dağıtır diye bir özdeyiş vardır. Neden bunu söylüyorum. Adıyaman Milli Eğitim Müdürü, Cumhurbaşkanı Erdoğan diye başlıyor. ‘Paraları toplayın, dekontların müdürlüğümüze gönderilmesi hususunu rica ederim’ diyor. Bu eşkıyalık. Para yatıracaksın diyor Milli Eğitim Müdürü, dekontu da müdürlüğe göndereceksin diyor. Adıyaman Milli Eğitim müdürünün yaptığı eşkıyalıktır, yalakalıktır. Cumhurbaşkanına yaranma güdüsüyle, bir işgüzarlıktır. Bunla bitse iyi, Yargıtay’ımızda boş durmamış ve hemen Yargıtay başkanımız alt sınırı bin lira olmak üzere tetkik hakimleri için bin TL, personel için de 100 TL olmak üzere yardım talimatı vermiş. Valla şimdi Yargıtay’a laf söylesek cezaevine gireriz. Ne diyeyim ben şimdi? Yargıtay başkanı nedir bu nedir?
Bir bağış kampanyası açıldığını söyleyebilirsin, hani bizim belediye başkanlarımıza yasaklanan kampanyayı Erdoğan açtı dersin. Bu ne ya? Bunun adı da Adıyaman Milli Eğitim Müdürüne eşkıya dedim ya bunun adı da kepazeliktir. Yargının en üstünden Türkiye’ye korona vergisini, kendi birimindeki tetkik üyelerine ve Yargıtay üyelerine talimatla para yatırılmasını emretmek kepazeliktir. Yargıtay ve MEB çalışır da KİT boş durur mu? BOTAŞ, en az kapsam dışı personelinden 400, kapsam dışına 200 TL yatıracaksın diyor. Bunun adı da haraçtır. Bu örnekler çok. Bunlar bir yandan yapılırken, millete korona vergisi salınırken, diğer yandan şunlar yapılıyor. CHP’li belediyelerimize deniyor ki. Bir dakika kardeşim sen kimsin? Yangın var. Bizim belediye başkanlarımız eline kova almış koşuyorlar. Bırakın o kovaları ben de bir kova var sönerse söner. Erdoğan unutmasın bir kovayla yangın sönmez, ancak sen bu yangını bir siyasi çıkar vesilesi görüyorsan bu ayıpta sana yeter.”