CHP Sözcüsü Öztrak: “Sizi gidi IMF'ciler sizi!"

Gündem

Öztrak, “Kavgalı evin ahalisi, birbirlerine kumpaslar kuruyor. Şantaj yapıyor. Taht kavgası almış başını gitmiş. Evin reisi meflûç… Kıpırdayamıyor” dedi.

CHP Sözcüsü Öztrak, CHP’nin buharlaşan 128 milyar dolarla ilgili afişlerini kaldıran Erdoğan Şahsım Hükümeti’nin IMF raporundaki benzer tespitlere ses çıkaramadığını, yine CHP’nin desteklerin artırılması taleplerine kulak tıkayan Hükümetin IMF’den gelen öneri üzerine destekleri artıracağını açıkladığını belirterek, “Biz Türkçe söyledik dinlemediler. Milletimiz perişan oldu. Ama tavsiyeler İngilizce olunca, bir de Washington DC’den gelince hemen kabul etmişler. Rahmetli Erbakan Hoca’nın dediği gibi: Sizi gidi IMF’ciler sizi…” diye konuştu. 

Atanmış İçişleri Bakanı’nın arkasına Cumhur İttifakı’nın küçük ortağını alarak Erdoğan’a racon kestiğini ifade eden Öztrak, “Kavgalı evin ahalisi, birbirlerine kumpaslar kuruyor. Şantaj yapıyor. Taht kavgası almış başını gitmiş. Evin reisi meflûç… Kıpırdayamıyor” dedi.

CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, bugün Genel Merkez’de MYK gündemine dair düzenlediği basın toplantısında şunları söyledi:

Merkez Yönetim Kurulu toplantımız devam ediyor. Bugün toplantımızda; Mafya-Siyaset-Ticaret ekseninde derinleşen devlet krizini, milletimizi ezen ekonomik krizi, salgında yeterli destek alamayan toplum kesimlerinin sorunlarını, ağırlaşan toplumsal buhranı ve bu buhrandan çıkışın yollarını ele aldık.

YETKİSİ ÇOK SORUMLULUĞU YOK

Demokrasilerde, “Yetki, beraberinde sorumluluk da getirir.” Milletin verdiği yetkiyi kullananlar, yaptıklarının ya da yapmadıklarının hesabını millete verir. Ülkemizde Erdoğan Şahsım Hükümeti’nin yetkisi çok, ama sorumluluğu hiç yok. Ülkemizi, yetkileri sımsıkı kucaklayan, sorumluluğu kabul etmeyen bir anlayış yönetiyor. Böyle olunca; yandaşa ihale dağıtmayı, kendilerine saraylar yapmayı, itibardan tasarruf etmemeyi, Saray beslemelerine üçer, beşer maaş bağlamayı, ülkenin dağını taşını, derelerini, denizlerini talan etmeyi, beytülmali ganimet sayıp yağmalamayı, atadan, deden kalan mirası satıp yemeyi, ülkenin geleceğine, geçilmeyen köprü ve yollarla ipotek koymayı, milletten acımasızca vergi toplamayı ve koskoca ülkeyi gırtlağına kadar borca batırmayı devleti yönetmek sanıyorlar.

MİLLET SARAYIN MUTLULUĞU İÇİN ÇALIŞIYOR

Hükümetler, millete hizmet için vardır. Ama Erdoğan Şahsım Hükümeti, milleti kendilerine hizmetkâr olarak görüyor. Bu çarpık anlayışın elinde, “Hepimiz bir avuç saray sosyetesinin, mutluluğu için çalışır hale geliyoruz.” Tüm nimetler bu mutlu azınlığa, külfet ise tüm millete… Bu sorumsuzların elinde ülkemizi müsilaj götürüyor, Marmara denizi ölüyor. İşsizlerimizin sayısı 10 milyonu geçmiş. Pahalılık milleti perişan etmiş. Milletin 128 milyar doları buharlaştırılmış. Sadece ülkemiz değil, insanımız da borca batmış. Milletin büyük bir kısmının geliri her gün erirken, Saray, duran, uçan, kaçan saraylarında gününü gün ediyor, bir avuç saray sosyetesinin durumu son derece iyi ama millet “açım” diye bağırıyor. Erdoğan ise “açları siz doyurun” diyerek, sorumluluğu muhalefete yıkıyor.

19 YILDA 2,5 TRİLYON DOLAR HARCADILAR

Son 19 yılda, milletten 2 trilyon 311 milyar dolar vergiyi soruyoruz kim topladı? Dışarıdan 109 milyar dolar, yurt içinden 63 milyar dolar borcu kim aldı? Millete ait 62 milyar dolarlık malı mülkü kim sattı? Hâsılı 2 trilyon 544 milyar dolarlık kaynağı, bu ülkede kim kullandı? Bu paraları Erdoğan ve Erdoğan’ın başında olduğu hükümetler harcadı. Nereye gitti bu paralar? Bugün milletimiz sıkıntılardan bunalmış. “Bu ülkeyi kim yönetiyor? Hükümet yok mu?” diye feryat ediyor.

SICAK KOLTUĞUNDAN KALKSIN, GÖREVİ BİZE BIRAKSIN

Türkiye Cumhuriyeti, Büyük Önderimiz Atatürk’ün ifadesiyle; “Bilhassa kimsesizlerin kimsesidir.” Aslında yeni kurulan devletin en iyi tarifi de budur. Devleti 19 yıldır yöneten, bugün çıkıp muhalefete, “Aç dolaşanları buyurun siz doyurun” diyorsa, milletin dertlerine çare olma sorumluluğunu üstlenmiyorsa, o zaman, beyefendi sıcak koltuğundan da kalkacak. O koltuğu görevi yerine getirecek olan bizlere bırakacak.

GETİRİN SANDIĞI, KAPANSIN HARAM KAPILARI

Hatası çok olanın, hayâsı da az olurmuş. Erdoğan Şahsım Hükümetinin hataları, bir değil, yüz değil, bin değil… Artık yapılması gereken bellidir. Sandığı biran önce milletin önüne getirin. Milletimiz emanetini bu kifayetsiz yönetimden almaya hazır. Biz de göreve hazırız. Bu topraklarda hiçbir çocuğumuzun yatağa aç girmemesi için çarelerimiz, politikalarımız hazır. Aile Destekleri Sigortamız hazır. Tekrarlıyoruz: Getirin sandığı, kapansın haram kapıları. CHP iktidarında kardeşçe kurulacak Halil İbrahim sofrasında, tüm milletimize yer var.

SARAYDAKİ AYNALARINIZA BAKIN

“Ön teker nereye giderse, arka teker de oraya gider.” Erdoğan’ın atanmış yardımcısı da, 25 yıl İstanbul’u kimin yönettiğini unutmuş. 19 yıldır Erdoğan Şahsım Hükümetlerinin, Türkiye’yi yönettiğini bilmezmiş gibi görünüyor. Marmara Denizi’ndeki deniz salyası felaketinin sorumluluğunu, iki yıldır görevde olan, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanımıza yıkmaya çalışıyor. Sorumlu mu arıyorsunuz? Saraylarınızdaki aynalara bakacaksınız. Daha dün Çorlu’da, Çevre Bakanlığı’nın işlettiği “Derin Deşarj Sahili” kapkara oldu. Jandarma resim çekilmesini engellemek için önlem aldı.

TEK SORUMLU ERDOĞAN ŞAHSIM HÜKÜMETİ

Ne diyor Peygamber Efendimiz: “İnsaf dinin yarısıdır.” İslam’ın şartı beş ise, altıncısı da haddini bilmektir. Ama bunlar kibre kapılıp, güçten şımarıp, insafı da yitirmiş. Ar damarları çatlamış. Oksijen yuvası Kazdağları siyanürle, zümrüt yeşili Cerattepe dinamitle, güzelim İkizdere iş makineleriyle yıkılıyorsa, dünyanın gözbebeği Salda Gölü betonla sıvanıyorsa, güzelim Marmara Denizimiz salyaya boğulduysa, bunların tek sorumlusu var o da Erdoğan Şahsım Hükümeti. Şimdi bu talan zihniyeti, 25 yıl yönetip “İhanet” dedikleri İstanbul’a, bir de öldürücü darbe vurmaya hazırlanıyor. Bunu da muhalefete çamur atarak saklamaya çalışıyorlar. Biz bu ihanetin sorumlularını da, bu ihanete ortak olacakları da bir kez daha uyarıyoruz: Bizim iktidarımızda talan İstanbul’a tek kuruş çalışmayacak. Herkes bunu bilip, hesabını ona göre yapsın.

AK PARTİ’DE HALA AKLISELİM SESLER VAR

Ülkeyi 19 yıldır yönetenler, aralarında kavgaya tutuştular. Tüm kirli işleri de ortaya dökülmeye başladı. Kavgalı evin reisi Erdoğan; “Bunlarla kaybedecek zamanımız yok” diyerek, yine sorumluluklarından kaçmaya çalışıyor. Ancak Erdoğan’ın etrafında ve AK Parti içinde, hala aklıselim sesler de var. Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu üyesi Sayın Cemil Çiçek, “Ortalıkta siyasetçilerin araçlarına, çantalar dolusu para konulduğu iddiaları var. Bu iddia suç örgütü lideri olarak tanıtılan birisine ait... Bunu görmezden gelebilir misiniz?” diye soruyor. Herhalde bu sorunun muhatabı belli... Bunu ilk görmesi gereken kişi Erdoğan’ın kendisi… Çünkü çantalarla para aldığı söylenen vekiller, Erdoğan’ın kendi partisinden...

İÇİŞLERİ BAKANI ERDOĞAN’A RACON KESİYOR

Ama Erdoğan, bu skandala sessiz... Ne demişler? Sükût ikrardan gelir. Erdoğan, çantalarla para aldığı söylenen MKYK üyesine, hiçbir şey diyemiyor. Çünkü o MKYK üyesi “ben elçiyim” diyerek, Erdoğan’a mesajını veriyor. Yine Erdoğan’ın kendi atadığı İçişleri Bakanı’na da bir şey söyleyemiyor. Çünkü o Bakan da Erdoğan’a ayar verip racon kesiyor. Yetmiyor, arkasına Cumhur İttifakı’nın küçük ortağını alıyor. Kavgalı evin ahalisi, birbirlerine kumpaslar kuruyor. Şantaj yapıyor. Taht kavgası almış başını gitmiş. Evin reisi meflûç… Kıpırdayamıyor.

İÇİŞLERİ BAKANININ YAPTIĞI SUÇ

Ama artık yargı da, Türkiye Büyük Millet Meclisi de ortalığa saçılan pislikleri görmezden gelemez. İçişleri Bakanı görevi nedeniyle elde ettiği bir bilgiyi, mafya elebaşından 10 bin dolar alan siyasetçinin ismini hala saklıyor. Savcılara suç duyurusunda bulunmuyor. Bunu soran Meclis Başkanına cevap vermeye tenezzül etmiyor. Başkan’ın bilgi istediği 27 Mayıs’tan bu yana, 18 gün geçti. 15 gün içinde cevap verilmesi gerekiyor hala Meclis Başkanına verilmiş bir cevap yok. Bu nasıl bir keyfi yönetim anlayışıdır. Ne yargıyı, ne de milli iradenin tecelligâhı Meclis’i takmıyorlar. İçişleri Bakanı’nın bu yaptığı alenen suçtur. Suça ortaklıktır.

OLMAYAN MASAK RAPORU ÜZERİNDEN TEDBİR KALDIRILDI

Yine kara para aklama suçundan yargılanan ve şaibeli bir şekilde yurtdışına kaçan Sezgin Baran Korkmaz’la ilgili, her gün ortalığa yeni bilgiler çıkıyor. Şu fotoğrafa bir bakar mısınız? Erdoğan ortada. Bir yanda yurtdışına kaçan Sezgin Baran Korkmaz. Bir yanda da ABD’de Mormon tarikatının üyesi olduğu söylenen ve bütün bu şirketlerin başındaki Jacob Kingston. Bu şahıs ABD Hazinesini dolandırma suçunu itiraf etmiş, Türkiye’ye kaçarken de ABD’de tutuklanmış birisi. Bir tarafta da SBK Holding’in Türkiye yetkilisi var. Şimdi bu fotoğraftaki Sezgin Baran Korkmaz’ın, malvarlığı üzerindeki tedbir kararının kaldırılması için, bir MASAK raporu veya yazısının olmadığını, 9 Haziran tarihinde MASAK açıkladı. Bu durumda, olmayan MASAK raporu üzerinden, bunu gerekçe göstererek mahkeme tedbir kararını 6 Kasım 2020’de nasıl kaldırdı? Bugün Adalet Bakan Yardımcısı olan, dönemin İstanbul Cumhuriyet Başsavcı Vekili, Sezgin Baran Korkmaz’ın mal varlığı üzerindeki tedbir kararının ivedilikle kaldırılmasını neye istinaden talep etti? Hâkimler ve Savcılar Kurulu, tüm bu şaibeli iş ve işlemler için ne yapmaktadır? Bu konularda, HSK’da yürütülen bir inceleme var mıdır?

İÇİŞLERİ BAKANI YA GÖREVDEN AYRILMALI YA DA GÖREVDEN ALINMALI

Yurtdışına kaçan bu şahsın, İçişleri Bakanlığı’na davet edildiği kaçmadan önce basında yazılıp çiziliyor. İçişleri Bakanlığı’ndaki bu görüşmelerin ardından,  ilgili şahsın hemen ertesi gün, yurtdışına kaçtığı da biliniyor. Sezgin Baran Korkmaz yurtdışına nasıl kaçtı? Bu kaçışa kimler göz yumdu? Bunların mutlaka aydınlatılması gerekir. Meclis’te de siyasete bulaşan bu ağır şaibeleri kaldırabilmek, temizlemek için vakit geçirmeden, bir Araştırma Komisyonu mutlaka kurulmalıdır. İçişleri Bakanı 10 bin dolar alan siyasetçiden başlayarak, tüm bu iddialarla ilgili TBMM’de hesap vermelidir. Soruşturmanın selameti bakımından da, bundan önceki soruşturmalarda, bakan soruşturmalarında olduğu gibi, İçişleri Bakanı, görevinden ayrılmalı veya ayrılmıyorsa da görevinden alınmalıdır.

SİYASİ AHLAK YASASI ÇIKARACAĞIZ

Bundan 2 bin 300 yıl önce Çinli bir filozofun dediği gibi, “Eğer yoz siyasetçiler, kendilerini güven ve kazanç içinde görüyorsa, bu çöküşün başlangıcıdır.” Türkiye yoz siyasetçiler için güven ve kazanç kapısı olamaz. Siyasetin arınması, temizlenmesi için yapılması gerekenler bellidir. Genel Başkanımız bunu, İkinci Yüzyıla Çağrı Beyannamesi’nde açıklamıştır. Bütün kurultay delegelerimizde bu beyannameyi onaylamıştır. Biz Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında, Siyasi Ahlak Yasası’nı çıkaracağız. Kamu İhale Kanunu’nda rekabet ve şeffaflığı yeniden sağlayacağız. Sayıştay’ı gerçek işlevine kavuşturacağız. Ulusal Vergi Konseyi’ni ve Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde Kesin Hesap Komisyonu’nu kuracağız. Başkanı da muhalefetten olacak. Siyaset kurumuna ve siyasetçiye güven duyulması için kararlı adımları atacağız.

HALKTAN ALINANI HALKA GERİ VERECEĞİZ

CHP iktidarında, uçan, yüzen, yürüyen saraylardan başlayarak, israf kapılarını birer birer kapatacağız. Bu sarayları, uçakları, araçları şeffaf ihalelerle satarak, elde edilecek kaynakları, Aile Destekleri Sigortası eliyle, ihtiyaç sahibi ailelerimizin çocuklarına, eğitim destek bursu olarak dağıtacağız. Halktan alınanı, halka geri vereceğiz. Siyasi arpalık uygulamalarına son vereceğiz. Emekli bakanların, milletvekillerinin, kamuda ballı maaşlarla yönetim kurullarına doluşmasına, mutlaka son vereceğiz. Kamuda ücret politikasını gözden geçireceğiz. Devlet memurlarımız ve üst düzey yöneticilerimiz, hak ettikleri maaşı tabi ki alacak. Ancak devletin hakkını, hukukunu korumak için, üstlendikleri yönetim kurullarındaki diğer görevlerde, astronomik maaşlarla, şirketlerin talan edilmesine son vereceğiz. Kamu görevlisi, tek maaş alacak.

BAHÇELİ SÖYLEMEKLE KALMAMALI, MHP KANUN TEKLİFİ VERMELİ

Siyasi ahlak ve siyasi etik konularına değinmişken, geçtiğimiz hafta Sayın Bahçeli grup konuşmasında; “Dilek ve ümidimiz, siyasi etik yasasının daha fazla geciktirilmeden, süratle çıkarılmasıdır” diyerek, bu konuda beklentisini kamuoyuyla paylaşmıştır. Ama Sayın Bahçeli, dilek ve ümit paylaşmakla yetinme makamında değildir. Bu, onun son olaylardaki sorumluluğunu da ortadan kaldırmaz. Çünkü kendisi Erdoğan Şahsım Hükümeti’nin ittifak ortağıdır. Bu konuda bir kanun teklifini MHP grubu, derhal Meclis’e sunmalıdır. İttifakın diğer ortağından da destek talep etmelidir. Muktedir olmak bunu gerektirir. Aksi, boş lakırdıdan ibarettir.

SİZİ GİDİ IMF’CİLER SİZİ

Uluslararası Para Fonu, 4. Madde Konsültasyonları çerçevesinde Türkiye’ye gelmiş. Yetkililerle görüşmüş. Bu görüşmelerden sonrada bir hazırlamış. Bu raporda geçtiğimiz günlerde açıklandı. Raporda, Türkiye ekonomisini takip edenlerin bilmediği çok fazla bir şey yok. “Biz aylardır 128 milyar dolar nerede?” diye sorduk, soruyoruz. Para Fonu da, net döviz rezervlerini artıran ve azaltan işlemleri incelemiş. Net rezervlerin, 2020’de 95 milyar dolar artması gerekirken, 27 milyar dolar gerilediğini tespit etmiş. Yani 2020’de net rezervlerde, toplam 122 milyar dolarlık bir kayıp-kaçak tespit etmiş. Bunu da tüm dünyaya ilan etmiş. “128 milyar dolar nerede?” diye soran afişlerimizi indirenler, nedense bu Para Fonu’nun bu tespitlerine itiraz etmemiş. Bu konuda hükümet yetkililerinin tek bir aksi beyanını, bu yayımlanan raporda kayda geçtiğini görmedik. Hükümet bu eriyen rezerv meselesinde, Para Fonu’na iki çift laf edememiş. Rahmetli Erbakan Hocanın dediği gibi; “Sizi gidi IMF’ciler sizi…”

128 MİLYAR DOLARI ERİTTİ, 6 MİLYAR DOLARA SIÇRAMA DİYOR

Eriyen rezervlere, düşen rezerv kalitesine, bunun ekonomide yaratacağı kırılganlıklara, biz ve aklı başında ekonomistler zaten uzunca bir süredir dikkat çekiyorduk. Buharlaştırdığı 128 milyar doların hesabını vermeyen Erdoğan, dün çıktı; Çin ile imzalanan 2,4 milyar dolarlık SWAP anlaşmasının, 6 milyar dolara çıkarıldığını, bunun Türkiye ekonomisi için bir “sıçrama” olduğunu söyledi. Güler misiniz, ağlar mısınız? 128 milyar dolar rezervi yok yere erit. Kasada Merkez Bankası’na ait tek bir sent kalmasın. Rezervler kısa vadeli emanet borçla makyajlansın. Rezervlerin kalitesi dibe vursun. Sonrada çık, Çin’den alınan emanet 6 milyar dolarla finanse ettiğin, “Çakma” rezervlere “sıçrama” de. Bunları millet artık yutmaz.

BİLANÇONUN BORÇ KISMI ÖKSÜZ

Ne güzel demiş atalarımız; can çıkar, huy çıkmaz! El atına binerek, çalım satmak, bunların bildikleri tek marifet… Erdoğan memleketin döviz bilançosunun varlık tarafına sahip çıkmayı biliyor da bilançonun borç kısmını hep öksüz bırakıyor. 4 Haziran itibariyle, resmi rezervlerimiz 93,8 milyar dolar. Vadesi bir yıl ve bir yıldan daha az olan, SWAP dâhil toplam döviz yükümlülüklerimiz ise, 131 milyar 400 milyon dolar. Yani 4 Haziran itibariyle kasadaki döviz açığı 37 milyar 600 milyon dolar. Bunu ben demiyorum. Merkez Bankası’nın Uluslararası Rezervler ve Döviz Likiditesi başlıklı bu tablosu söylüyor. İşte bugün, bu tablo yüzünden Türkiye dünyanın en yüksek 7. politika faizini veren ekonomi. Bu yüzden Türkiye’nin risk primi, en yakın rakibinin iki katından fazla. Bu yüzden Türk Lirası, yılbaşından bu yana dolar karşısında, en fazla değer yitiren ikinci para birimi. Bu yüzden hayat pahalılığı milleti inim inim inletiyor.

SORUMLUSU ÖZNESİ ERDOĞAN OLAN İÇ GÜÇLER

Bunların sorumlusu öznesi belirsiz dış güçler değil. Bunların sorumlusu; 128 milyar doları yok yere eriten, “Faiz sebep, enflasyon sonuç” diyerek, akıl ve bilimle çarpışan, salgında doğrudan destek vermek yerine kredi musluklarını sonuna kadar açan, TL’ye güveni tamamen bitirip ülkeyi dolar müptelası yapan, öznesi Erdoğan olan iç güçlerdir. Şimdi o hale düştüler ki, Çin’den alınan ilave 3 milyar 600 milyon doları yani emanet rezerve, “sıçrama” diyerek seviniyorlar.

BİZ TÜRKÇE SÖYLEDİK DİNLEMEDİLER, IMF İNGİLİZCE SÖYLEYİNCE DİNLİYORLAR

Üretmeden, tükettiren; kazanmadan harcattıran politikalarının sonu, eloğlunun himmetine muhtaç olmak. Söylüyoruz “El atına binen tez iner.” Ama “Benim oğlum bina okur; döner döner yine okur” diyorlar. Ülkeyi 19 yıl boyunca borca batırdıkları yetmedi. Salgında da, destek yerine, millete bol bol borç verdiler. Şimdi Uluslararası Para Fonu, 4. Madde değerlendirme raporunda Meksika, Arnavutluk, Pakistan’la beraber, gelirine oranla en az doğrudan destek veren ülkenin, Türkiye olduğu söyleniyor. Yine, Peru’nun ardından en fazla milletine borç veren ülkenin de Türkiye olduğunu, borca batıran ülkenin de Türkiye olduğu söyleniyor. İşte bu yanlış politika tercihi, Türkiye ekonomisinde salgından önceki kırılganlıkları, daha da artırdı. IMF bunun altını çizmiş. “İhtiyaç sahiplerine en azından milli gelirin yüzde 1’i kadar, ilave destek verin” tavsiyesinde bulunmuş. Anlaşılan Hazine ve Maliye Bakanı, son “Bu yıl doğrudan desteklerin payını yüzde 3’e çıkaracağız” derken, IMF’den de onay almış. Biz “Salgında esnafımıza desteği artırın” diyerek, paket üstüne paket önerdik. Türkçe söyledik dinlemediler. Milletimiz perişan oldu. Ama tavsiyeler İngilizce olunca, bir de Washington DC’den gelince hemen kabul etmişler. Rahmetli Erbakan Hoca’nın dediği gibi; “Sizi gidi IMF’ciler sizi…”

IMF’Yİ BIRAKIN MİLLETE BAKIN

IMF’yi bırakın, biraz da milletimizin tavsiyesine uyun. Şunu söylemek istiyorum, engelli vatandaşlarımız sizden atama bekliyor. Kamuda açık olan 8 bin engelli kadrosuna, bu Ağustos’ta atama istiyorlar. Yurttaşlarımızın bu sesini duyun, gereğini de yapın. Esnafımızın, çiftçimizin feryatlarını duymuyorsunuz. Çiftçimiz mazot, gübre, tohum, ilaç fiyatlarının altında eziliyor. Çiftçinin alın terini döktüğü ürünü tarlada para etmiyor. İki Trakya büyüklüğünde tarım alanı artık ekilmiyor. Çiftçi isyan edip ürününü sokağa dökerken, millet yangın yerine dönen pazarda tezgâha yaklaşamıyor. Bereketli Amik Ovası’nda, tarlalar icradan satılığa çıkmış. Bankalar çiftçinin boğazına yapışmış, çiftçinin bankası Ziraat Bankası ise, yandaşlara bol kepçeden para dağıtıyor. Ama aynı banka, çiftçiden alacağına, şahin kesiliyor. İzmir’de bir çiftçimiz, “Biz bu kredileri alıp yemedik. Medya satın almadık. Biz aldığımız krediyi toprağımıza gömdük. Tohum aldık. İlaç aldık. Önce gidin 750 milyon doları tahsil edin. Sonra gelin çiftçiden para istemeye yüzünüz olsun” diye isyan ediyor.

“HER ŞEYİN SORUMLUSU BENİM” DİYEN KENDİSİ

Bunun sorumlusu kim? Öznesi belirsiz dış güçler mi? Yandaşına 750 milyon dolarlık krediyi açan hükümet kim? Kredinin geri dönüp dönmediğini milletten saklayan hükümet kim? Erdoğan Şahsım Hükümeti değil mi? Yolsuzluğun olduğu yerde yoksulluk da olur. Bu ucube rejim kurulduktan sonra iki yılda, ülkemizdeki yoksulların sayısı 3 milyon 232 bin kişi artarak, 10 milyon 171 bine ulaştı. Ve yine bu güzelim ülkede, yılın ilk 5 ayında en az 150 vatandaşımız iktisadi sebeplerle maalesef canına kıydı. Arkadaşlarımız yerel gazetelerden bunları tek tek tespit etti. Ne diyordu Mehmet Akif: “Kenâr-ı Dicle’de bir kurt aşırsa bir koyunu, gelir de adl-i ilâhî sorar Ömer’den onu!” Bu ülkede yaşanan bunca felaketin, bunca yokluğun, bunca kaybedilen canın sorumlusu kim? Öznesi belirsiz dış güçler mi? Bu ülkede hükümet yok mu? “Bu ülkede her şeyin sorumlusu benim, ben” diye bağıran Erdoğan değil mi?

BİZ HAZIRIZ, MİLLETİMİZ HAZIR

Milletimiz Erdoğan Şahsım Hükümeti’ne notunu vermiştir. Millet sandığı sabırsızlıkla beklemektedir. Cumhuriyetimizin ilk yüzyılında, Cumhuriyet Halk Partisi devlet kurdu. Yeni bir ekonomiyi ve sanayiyi inşa etti. Çok partili demokrasiyi getirdi. Ülkemizi sosyal devletle tanıştırdı. Cumhuriyetimizin İkinci Yüzyılında ise, Cumhuriyetimizi gerçek demokrasiyle taçlandıracağız. Artık, devlet millete değil, millet, devlete ve devleti yönetenlere hesap soracak. Cumhuriyet Halk Partisi, ülkemizi en ağır krizlerden, kısa sürede çıkarmasını bilmiş kadrolarıyla göreve hazır. Biz ülkemizi “Üç Yeni” dediğimiz, Yeni Kurallar, Yeni Kurumlar, Yeni Kadrolar eliyle ayağa kaldıracağız. Biz hazırız. Milletimiz hazır. Artık vakit tamam, seçim zamanıdır bu zaman, milletten korkma, sandıktan kaçma Erdoğan.

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.