CHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın, Merkez Bankası Başkanı Fatih Karahan’ı açıkladığı Enflasyon Raporu verileriyle eleştirdi. Merkez Bankası Başkanı’nın yüzde 70 düzeyinde olan gıda enflasyonunu yıl sonu itibarıyla yüzde 35,5 olarak öngördüklerine ilişkin sözlerini değerlendiren Günaydın, “Merkez Bankası Başkanı’nı pazara çıkmaya, manavdan alışveriş yapmaya, kasaptan kırmızı ve beyaz et almaya davet ediyorum. Merkez Bankası Başkanı'na soruyorum; örneğin gıda enflasyonunu yüzde 70'ten yüzde 35'e indirmek için Merkez Bankası ya da hükümet nasıl bir önlem aldı ki bunun yarıya düşeceğini öngörüyor ve buranın üzerinden bir tahminde bulunuyor? Merkez Bankası Başkanı vatandaşın nasıl ezildiğini ne görmekte ne de umursamaktadır" dedi.
CHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın, TBMM'de basın toplantısı düzenledi. Gündeme dair değerlendirmelerde bulunan Günaydın, Merkez Bankası Başkanı Fatih Karahan'ın açıkladığı 'Enflasyon Raporunu eleştirdi. Günaydın Sinan Ateş iddianamesine ilişkin de "Kabul edilebilir bir yanı yok" değerlendirmesini yaptı.
Günaydın, Merkez Bankası’nın yüzde 36 olan yıl sonu enflasyon tahminimizi yüzde 38 olarak revize etmesinin gerçekçi olmadığını ifade etti. Günaydın, şunları söyledi:
“TÜİK dört aylık enflasyon toplamını yüzde 18.7 olarak tanımladı. İktisatçılar altı aylık enflasyonun en az yüzde 25 olarak şekilleneceğini ifade ediyorlar, öngörüyorlar. Altı aylık enflasyon yüzde 25 olarak şekillenirse yıl sonu itibarıyla Merkez Bankası'nın yüzde 36 olan enflasyon tahminini yüzde 38'e çekmesinin piyasa koşullarına göre çok iyimser olduğunu ifade etmek isterim. Daha da önemlisi Merkez Bankası Başkanı halen yüzde 70 düzeyinde olan gıda enflasyonunu yıl sonu itibarıyla yüzde 35,5 olarak öngördüklerini söylüyor. Şimdi artık bahar ve yaz gıda fiyatlarının gevşemesi gereken, sebzenin, meyvenin, etin ucuzlaması gereken dönemdeyiz. Merkez Bankası Başkanı'nı pazara çıkmaya, manavdan alışveriş yapmaya, kasaptan kırmızı ve beyaz et almaya davet ediyorum. Eskiden kırmızı et alamadığı için beyaz et alan, tavuk eti alan vatandaş son zamanlardaki tavuk etindeki fiyat artışlarıyla artık beyaz et de tüketemeyecek duruma geldi. Merkez Bankası Başkanı'na soruyorum; örneğin gıda enflasyonunu yüzde 70'ten yüzde 35'e indirmek için Merkez Bankası yada hükümet nasıl bir önlem aldı ki buranın yarıya düşeceğini öngörüyor ve buranın üzerinden bir tahminde bulunuyor.
"BIRAKIN EV ALMAYI VATANDAŞ KİRASINI ÖDEYEMİYOR"
Merkez Bankası Başkanı’nın konut fiyatlarında bir yavaşlama olduğuna ilişkin sözlerini de değerlendiren Günaydın, “Merkez Bankası Başkanı'nı bu kez de İstanbul'da, Ankara'da, İzmir'de görevlileri aracılığıyla bazı semtlerde kiralama yapma ve bunun verilerini hem öğrenme hem de kamuoyuyla paylaşmaya davet ediyorum. Bırakın ev almayı vatandaş artık kirasını ödeyemiyor. Dolayısıyla ‘konut fiyatlarında bir gevşeme var bu da kiraya yansıyacaktır’ öngörüsünün mantıkla bağdaşan bir durumunun olmadığını ifade etmek isterim” diye konuştu.
Günaydın şöyle konuştu:
“Merkez Bankası Başkanı'nın açıklamalarından biz bir iktisadi politik okuma yapmak zorundayız. Şunları söylüyor; para politikalarındaki kararlı duruşumuz enflasyonu aşağıya doğru çekecektir. Para politikalarındaki kararlı duruş dediğiniz faizi yüzde 50 düzeyinde tutmaktan ibarettir. Başka bir para politikanız yok ve bu para politikasını destekleyen maliye politikası da yok. Evet TL mevduatına geçiş hızlandı ve durum bundan ibaret. Bunun dışında bir şey yok.
"MERKEZ BANKASI BAŞKANI VATANDAŞIN NASIL EZİLDİĞİNİ NE GÖRMEKTE NE DE UMURSAMAKTADIR"
Kredi faizlerinin geldiği durum itibarıyla iç talebin yavaşlamasından bahsediyor. Bunun Türkçesi şudur; ‘tüketici kredileri o kadar artmıştır ki’ diyor ‘kimse tüketici kredisi kullanamaz ve dolayısıyla tüketici kredisini alarak harcama yapamaz’ diyor. Bunu iç talebi daraltmanın bir vesilesi olarak görüyor. Söylemediğini ifade edelim kredi kartlarındaki faiz oranlarının arttırılması ve taksit miktarının daraltılması vatandaşın temel ihtiyaçlarını kredi kartı üzerinden görebilmesi olanağını da ortadan kaldırıyor. Merkez Bankası Başkanı'na göre bu iç talebi baskılamak ve enflasyonu düşürmektir. Merkez Bankası Başkanı vatandaşın nasıl ezildiğini ne görmekte ne de umursamaktadır.
‘Türk lirasındaki reel değerleme enflasyon beklentilerindeki düzelme ve aylık enflasyonu ana eğilimini düşürme etkisi yaratacaktır’ diyor. Türk lirasındaki reel değerleme sözcü ve söz dizimi kadar bence trajikomik cümle olamaz. Çünkü dünyadaki tüm para birimleri arasında Türk lirası Arjantin pesosoyula beraber değer kaybetme rekorunu elinde bulunduruyor.
"TÜİK BAŞKANI'NI DA MERKEZ BANKASI BAŞKANI'YLA BERABER EL ELE TUTUŞARAK PAZARA ÇIKMAYA DAVET EDİYORUM"
TÜİK dört aylık enflasyonu yüzde 18.7 olarak belirledi. TÜİK, Türkiye'de resmi kurumlar arasında yüzde 30 ile en güvenilmez kurumların başında gelmektedir. TÜİK'in enflasyon rakamlarına TÜİK'in çalışanları bile inanmamaktadır. Ben TÜİK Başkanı'nı da Merkez Bankası Başkanı'yla beraber el ele tutuşarak pazara çıkmaya ve fiyatları görmeye davet ediyorum.
Bu piyasadaki daha da daralma ne etki yaratacaktır? İki şey yaratacak; Türkiye'nin büyümesini daha da baskılayacak ve işsizlik rakamlarını arttıracak. 2024'te yüzde 3.3'lük bir büyüme öngörülüyor Türkiye için. Bunun yarattığı etki nedir? Şu an geniş tanımlı işsizlik rakamı 9.6 milyondur. Dar tanımlı diyerek makyajlı işsizlik rakamı ise 2 milyon 322 bin 919 kişi oldu. Burada benim içimi kanatan ve Türkiye'nin yaşadığı gerçekliği adeta yüzümüze vuran iki tane rakam var; 60-64 yaş grubunda işsiz sayısı yüzde 41. Yüzde 74 artmış. Daha fazlasını söyleyeyim mi? 65 yaş üzerindeki kayıtlı işsiz sayısı da yüzde 33 artmış 7 bin küsura çıkmış. Yani yurt dışında bu yaşlarda insanlar ülke ülke gezer ve yılların çalışmasının artık dinlenme zamanını yaşarken bizde 60, 64, 65 ve üzeri yaşlardaki yurttaşlarımız iş arıyorlar ve iş bulamıyorlar. Ben Merkez Bankası Başkanı'nı bu gerçeği hissetmeye davet ediyorum. Bu gerçeklik evinde 60 yaş üzerinde işsiz ve aç kalan yurttaş varlığını bize gösteriyor.
200 TL 2009 yılında hayatımıza girdi. Ocak 2009-Nisan 2024 tarihleri arasında tüketici enflasyonu bu memlekette yüzde 1271 TL'dir. Dolayısıyla 2009 Ocak ayında 200 TL olan satın alma gücü an itibarıyla 3 TL'ye düşmüş durumdadır. Eserleriyle ne kadar övünseler azdır. Bir de bunun satın alma gücüne bakalım. 1 Ocak 2009'da 130 dolar satın alabiliyordu 200 TL'lik bir banknot, şimdi yalnızca 6.1 dolar satın alabiliyor. Bu Türkiye'nin yaşadığı acı gerçekliktir.”
"SİNAN ATEŞ İDDİANAMESİNİN KABUL EDİLEBİLİR BİR YANI YOK"
Konuşmasının ardından Günaydın, basın mensuplarının sorularını yanıtladı. Günaydın, Sinan Ateş cinayetinin iddianamesiyle ilgili sorulan soruya şu yanıtı verdi:
"Ben bir ceza avukatıyım. Bu iddianamenin kabul edilebilecek bir yanı yoktur. Çünkü soruşturma safhası sonrasında bir iddianame savcılık tarafından hazırlanır. Bu iddianame olayı olgularıyla birlikte ortaya koyar. Sonra bir ağır ceza mahkemesi bu iddianameyi kabul eder, tensip düzenler ve yargılamaya başlar. Peki ben bu iddianamede olayın akışına ilişkin ne görebiliyorum? Örneğin tetikçiyi Ankara'dan İstanbul'a kaçıran bir araç var. Bu aracın plakası var ama bu plakanın kime ait olduğuna ilişkin bilgi iddianamede yok. Plakayı mı suçlu bulacağız, yargılayacağız? Bu plakanın sahibi kim? Plakanın, aracın MHP önünde fotoğrafları var. Sahibi kim, kullanan kim, kime tahsisli? Bu soruların cevabını iddianamede bulamıyorsam, yargılama sırasında bunun cevabının bulunabileceğini nereden garanti edebilirim. Bu iddianameyi kabul eden ağır ceza mahkemesi heyetine soruyorum; bu plakanın sahibinin kim olduğunu yazmayan savcıya iddianameyi iade ederek, ‘bu plakanın sahiplik durumu araştırılsın ve sahibi kimse iddianameye yazılsın böyle olmazsa kovuşturmaya geçemeyiz' demeyi hiç aklınıza getirmediniz mi? Bunlar iddianame açısından hem ailenin hem de kamuoyunun yaşadığı haya kırıklığını bize ifade etmektedir."
"MEB BAKANI'NIN GÜVENİLİRLİĞİNE İLİŞKİN BİR ANKET YAPSAK ACABA ORTAYA NASIL BİR TABLO ÇIKAR?"
Günaydın, müfredat ile ilgili soruya da şöyle yanıt verdi:
"Küçücük çocuklara bilimden, laik düzenden, nitelikli eğitimden tümüyle uzak son derece yersiz bilgilerle doldurulmuş, Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli diyerek AKP'nin aklını tarif eden oysa yurttaşın da 31 Mart'ta o akla gerekli dersi verdiği ortamda bir maarif modeli dayatması ile karşı karşıyayız. Bu kabul edilebilir bir durum değildir. Acaba Milli Eğitim Bakanı’nın güvenilirliğine ilişkin bir anket yapılsa AKP’li yurttaşlarımız da dahil olmak üzere devlet okuluna çocuklarını gönderenlerin bu eğitimden memnuniyet durumlarını bir ölçsek acaba ortaya nasıl bir tablo çıkar? Sadece o araştırmayı veliler ve öğrenciler üzerinden yapmayalım bir de öğretmenler üzerinden yapalım. Acaba mevcut çalışan öğretmenlerden kaçı hayatından memnun? Mülakatla bu sınava girmeye zorlanan öğretmenlere soralım. Yüzde 50'si yazılı yüzde 50'si mülakat olan bu sisteme adalet açısından güvenen bir kişi var mı? Tabii AKP koridorlarında yandaş ve destekçi bulup içeriye girmesini garantileyen bir avuç azınlıktan bahsetmiyorum."