CHP İnsan Haklarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Denizli Milletvekili Gülizar Biçer Karaca, İşsizliğin Yıkıcı Etkisi- Çalışma Hayatında Hak İhlalleri Raporu’nu CHP MYK’ya sundu. Türkiye’nin daha önce hiç karşılaşmadığı kadar büyük ve kriz boyutundaki işsizlik sorunu ile karşı karşıya kaldığından hareketle hazırlanan raporda; iş cinayetleri ve çocuk işçiliği ile ilgili verilere atıfta bulunularak çalışma hakkı ihlallerinde devletin ödev ve sorumlulukları paylaşıldı. İşte rapordan öne çıkan bazı başlıklar:
Tek adamın şahsım hükümetinin yürüttüğü politikaların ve strateji belgelerinin sadece lafta kaldığı ortadadır. Orta vadeli planlarda dahi hedeflerini tutturamayan tek adamın şahsım hükümetinin 3 yıllık tek adam sürecinde ülkeyi getirdiği konum herkesin malumudur. Petrol, elektrik, su gibi ürünlerdeki fiyat artışları bütün sektörleri olumsuz etkilemiş ancak bu durumdan en çok etkilenenler işçiler olmuştur. Çalışan işçiler açısından tek adamın şahsım hükümeti tarafından görmezden gelinen diğer bir konu ise iş güvenliği ve işçilerin yaşam hakkı ihlalleridir. Her geçen gün güvenli olmayan çalışma koşulları işçilerimizi hayattan koparırken iktidarın bunu görmezden gelerek gelişme kaydetmemiş olması sorgulanması gereken bir konudur.
İş kazası mı? İş cinayeti mi?
Ağır çalışma kolunda yer alması gereken bazı işkollarının hala orta çalışma kolunda yer alması ve yine ağır iş kolundaki işlerde gerekli güvenlik önlemlerinin alınmıyor olması da iş cinayetlerine zemin hazırlamaktadır. Gerekli önlemlerin alınıp alınmadığı ile ilgili yeterli denetimlerin yapılmıyor oluşu ile birlikte bilerek ve isteyerek adeta iş kazalarına davetiye çıkarılmaktadır.
Koronavirüs döneminde de çeşitli kısıtlamalar ile mücadele edilmeye çalışılırken onlarca madde istisna belirlenmiş ve işçi sınıfının neredeyse tamamının işe gitmeye devam ettiği görülmüştür. “Çarklar dönsün” şeklinde özetlenebilecek, uluslararası rekabeti teşvik eden ve buna göre iç pazarda üretimi yoğunlaştıran salgın tedbirleri, işgücü piyasasının yeniden düzenlenmesini beraberinde getirmiştir.
Emek yoğun sektörlerde toplam çalışma süreleri uzarken, ucuz ve güvencesiz işgücü temin etmek için iş hukuku ve ilgili yasal prosedürlerin çoğu üretim lehine esnetilmiştir. Kapanma dönemlerinde işçiler çalışmaya devam ederken, mesai bitiş saatleri patronların inisiyatifine bırakılmış, özel izinlerle fabrikalar üretime devam etmiştir.
İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi İSİG verilerine göre; 2021’in ilk 9 ayında 1.674 işçinin yaşam hakkı sonlanmıştır.
- Ocak ayında en az 203 işçi,
- Şubat ayında en az 142 işçi,
- Mart ayında en az 144 işçi,
- Nisan ayında en az 258 işçi,
- Mayıs ayında en az 239 işçi,
- Haziran ayında en az 180 işçi,
- Temmuz ayında en az 155 işçi,
- Ağustos ayında en az 178 işçi,
- Eylül ayında en az 175 işçi iş cinayetlerine hayatını kaybetti.
Covid-19 pandemisi döneminde bile işe gitmek zorunda bırakılan hiçbir önlemin alınmadığı yeterli denetimlerin yürütülmediği çalışma koşullarında çalışmak zorunda bırakılan işçilerden;
2020 yılında
- Mart ayının son yirmi gününde en az 14 işçi, Nisan ayında en az 105 işçi, Mayıs ayında en az 30 işçi, Haziran ayında en az 13 işçi, Temmuz ayında en az 16 işçi, Ağustos ayında en az 57 işçi, Eylül ayında en az 52 işçi, Ekim ayında en az 53 işçi, Kasım ayında en az 162 işçi, Aralık ayında en az 242 işçi (toplam 744 işçi)
2021 yılında
- Ocak ayında en az 81 işçi, Şubat ayında en az 38 işçi, Mart ayında en az 36 işçi, Nisan ayında en az 136 işçi, Mayıs ayında en az 121 işçi, Haziran ayında en az 15 işçi, Temmuz ayında en az 3 işçi, Ağustos ayında en az 22 işçi ve Eylül ayının ilk on gününde en az 13 işçi (toplam 465 işçi) Covid-19 nedeniyle hayatını kaybetmiştir. İSİG raporları incelendiğinde; covid kaynaklı ölümlerin en çok; sağlık emekçileri, öğretmenler, büro çalışanları, esnaflar, belediye işçileri, güvenlik emekçileri ve fabrika işçileri arasında olduğu görülmektedir. Yukarıdaki veriler ile birlikte pandeminin 18. ayında covid-19 kaynaklı 1209 iş cinayeti yaşanmıştır.
Bütün bu konuların yanında gözden kaçan diğer bir başlık ise işçiler arasındaki intiharlardır. Türkiye’deki işçi intiharlarının nedenlerine bakıldığında en çok öne çıkan konuların; borç, işsizlik, mobbing olduğu görülmektedir.
- 2013 yılında en az 15 işçi,
- 2014 yılında en az 25 işçi,
- 2015 yılında en az 59 işçi,
- 2016 yılında en az 89 işçi,
- 2017 yılında en az 86 işçi,
- 2018 yılında en az 73 işçi,
- 2019 yılında en az 80 işçi,
- 2020 yılında en az 75 işçi
İntihar sonucu hayatını kaybetmiştir. Yaş dağılımı incelendiğinde 6 işçinin 15-17, 77 işçinin 18-27, 330 işçinin 28-50, 68 işçinin 51-64 yaşları arasında, 5 işçinin ise 65 yaş üstünde olduğu görülmektedir.
Çocuk İşçiliği
UNICEF ve ILO tarafından son yayınlanan verilere göre 2000 yılında 246 milyon olan çocuk işçi sayısı uluslararası kampanyalar ve yürütülen çalışmalar neticesinde 152 milyona düşmüştü. Ancak yine aynı kurumların verileri göstermektedir ki son 4 yılda 8 milyon artarak 160 milyona ulaşan çocuk işçi sayısının önlem alınmadığı takdirde hızla yükselişe geçeceği tahmin edilmektedir. Türkiye’de ise çocuk işçiliği üretimi ayakta tutan bir olgu olarak varlığını sürdürmektedir.
TÜİK verilerine göre %70,6’sı erkek, %29,4’ü kız çocuğu olmak üzere 720bin çocuk işçi bulunmaktadır. Ancak bu istatistiklerde sayıları 1,5 milyonu bulan çırak, stajyer ve meslek eğitimi gören öğrencilerin bulunmadığını hatırlatmak gerekmektedir. Bütün bu sayılar birleştirildiğinde Türkiye’de en az 2 milyon çocuk işçi bulunduğu düşünülmektedir.
Çocuk işçi cinayetleri en çok tarım işkolunda
Çocuk işçiliğin giderek azalması gerekirken artması neticesinde; çocuk işçilik giderek daha çok ağır ve tehlikeli işlere doğru kaymaktadır. Türkiye’de çocuk işçilerin %30,8’i tarım, %23,7’si sanayi ve %45,5’i ise hizmet sektöründe çalışmaktadır. Çocuk işçiliğin en kötü biçimleri arasında sayılan tarım işlerinde, tarım işçisi çocukların %64’ü 5-14 yaş arası çocuklardan oluşmaktadır. Dolayısıyla da çocuk iş cinayetleri de ağırlıklı olarak çocuk istihdamının yüksek olduğu ve kötü çalışma koşullarından dolayı tarım işkolunda yoğunlaşmaktadır.
İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi’nin verilerine göre;
- 2014’te 54
- 2015’te 63
- 2016’da 56
- 2017’de 60
- 2018’de 67
- 2019’da 67
- 2020’de 68
- 2021’in ilk 6 ayında 19
Çocuk iş cinayetlerinde hayatını kaybetmiştir. Yaşanan yaşam hakkı ihlallerinin 294’ü tarım-orman işkolunda, 50’si inşaat işkolunda, 37’si metal işkolunda, 23’ü konaklama işkolunda ve 21’i ticaret işkolunda gerçekleşmiştir. 14 yaş altında ölüm sayısı 169 iken 15-17 yaş arası ölüm sayısı 344 olmuştur.
Değerlendirme ve Sonuç
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın “Çalışma hakkı ve ödevi” başlıklı 49 maddesinin metni;“Çalışma, herkesin hakkı ve ödevidir. Devlet, çalışanların hayat seviyesini yükseltmek, çalışma hayatını geliştirmek için çalışanları ve işsizleri korumak, çalışmayı desteklemek, işsizliği önlemeye elverişli ekonomik bir ortam yaratmak ve çalışma barışını sağlamak için gerekli tedbirleri alır.”
Ancak işsizlik verileri göstermektedir ki tek adamın şahsım hükümeti bu konuda tek bir başarı gösterememiştir. Verilerle oynanmasına rağmen %13 civarlarında gösterilen işsizlik oranları gerçekte %20-25’lere varmış durumdadır.
Açlık sınırının altında asgari ücretler ile çalışmaya zorlanan sadece hayatta kalabilmek için bunu sürdürmeye devam eden işçilerin; çalışma hakları, sosyal hakları, özgürlükleri her gün ihlal edilmektedir. Yukarıdaki Anayasa hükmünün ikinci fıkrasında devletin sorumlulukları belirlenmiştir. Buna göre devlet;
- Çalışanların hayat seviyesini yükseltmek zorundadır. Ancak açlık sınırının altında asgari ücret, önüne geçilemeyen enflasyon, kur farkları ile birlikte işçinin hayat seviyesinin her gün kötüye gittiği ortadadır. Tek adam bu sorumluluğunda başarısız olmuştur.
- Çalışma hayatını geliştirmek için çalışanları ve işsizleri korumak zorundadır. Ancak yukarıdaki verilerden de görüldüğü üzere çocuk ve yetişkin işçilerin yaşadığı yaşam hakkı ihlalleri; mobbing, çalışma koşulları neticesinde işçiler arasında yaşanan intiharlar göstermektedir ki çalışanlar yeterince korunmamaktadır. İşsizler için verilen destek miktarlarının gülünç miktarlarda olması ise açıklanmaya yer verilmesine bile gerek olmayacak bir başarısızlık hikayesidir. Tek adam bu sorumluluğunda da başarısız olmuştur
- Çalışmayı desteklemek zorundadır. Hükümetin çalışmayı desteklemekle ilgili vaatleri hep sözde kalmış; üretimi desteklemek yerine ithalatı destekler bir konuma yönelmiştir. Oldukça geniş pamuk arazilerinin olduğu yerde sanayicinin ipliği ithal etmek zorunda bırakılması; yem sanayinde kullanılan arpanın bile ithal ediliyor olması vb. birçok örnek tek adam tarafından “çalışma”nın nasıl desteklendiğinde örnektir. Koronavirüs sürecinde çok küçük miktarlarda açıklanan destekler, kur farkından dolayı neredeyse bütün hammaddelerin ithalata bağlı olması gibi durumlar dolaylı olarak; sanayiciyi, esnafı, işçiyi, işvereni etkilemiş ve devletin desteği görülmeyecek düzeyde kalmıştır. Tek adam bu sorumluluğunda da başarısız olmuştur.
- İşsizliği önlemeye elverişli ekonomik bir ortam yaratmak ve çalışma barışını sağlamak zorundadır. Ancak yukarıdaki veriler göstermektedir ki işsizlikle mücadeledeki başarı ortadadır. Koronavirüs döneminde işten çıkarmalar yasaklanmasına karşın KOD-29 uygulamasına karşı bir çözüm geliştiremeyen tek adamın şahsım devleti çalışma ortamlarında barışın bozulmasına yol açmış; işçilerin aklında “acaba bana iftira atan olursa ne yapacağım?” benzeri soruların oluşmasına yol açmış ve dolayısıyla çalışma barışını etkileyen bir uygulama yürütülmüştür. Tek adam bu sorumluluğunda da başarısız olmuştur.