İstanbul’da yaşayanlar değil ama İstanbullu olanlar bilirler. Yenikapı diye adlandırılan iki mahal vardır kentte. Bahse konu kapıların İkisi de şehrin Osmanlı’nın eline geçmesini takiben açılmış olduğu için bu adı almışlar ve ikisi de günümüzde tarihe karışıp geriye sadece adlarını bırakmışlardır. Bunlardan ilki ve daha çok bilineni deniz surları tarafında idi. Bugün ne deniz surları var ne de kapı. Surlar Menderes’in “imar seferberliği” ne kurban edilip yok oldular, kapı ise bugün kullanılmayan Yenikapı tren istasyonu inşa edilirken varlığını yitiriverdi. Ancak bugünkü konumuz daha az bilineni. Haliç surlarında idi. Cibali’den Ayvansaray’a kadar uzayan Abdülezel Paşa Caddesi’ne açılırdı. (Caddenin adı 2006 yılında Kadir Has Caddesi olarak değiştirildi) Bu kapı da yol geliştirme çalışmalarından nasibini aldı maalesef.
İşte bu ikinci kapının bulunduğu bölgede eski bir bina var. Yılların yorgunluğu üzerinde binanın. Bakımsızlıktan çökecek nerede ise
Bir kubbesi var giriş kapısında da bir kitabe. Belli önemli bir yer imiş zamanında. Cadde tarafına geçip diğer kapıdan içeri baktığınızda gördüklerinize şaşırıyorsunuz. Kapı üzerinde bir tabela. “ …… Aküleri” Evet günümüzde bir akü imalathanesi olarak kullanılıyor bina. Başka bir tabela yok ama içeri bakınca bir de ayna imalathanesinin varlığını fark ediyor insan. Kapıdan içeri baktığınızda gördüklerinizle irkiliyorsunuz. Kubbenin tam altında dört beton direk. Direkler arasına tabliye betonu dökülmüş ve bir kat kazanılmış. Bu karanlık, bu yıllara karşın ayakta kalabilmiş tarihi binanın ruhuna aykırı işler yapılmış burada.
Neden mi yazıyorum bunları?
Betimlemeye çalıştığım bina Mimar Sinan’ın inşa ettiği bir hamamdır da ondan. 3. Mehmet’in annesi Nurbanu Sultan banisidir hamamın. Üsküdar’daki eski valide camiine gelir temin etmesi amacı ile yaptırılmış burası. Yıl 1582 tam dört yüz kırk iki yıllık bir yapıdan söz ediyoruz.
Tarih boyunca çeşitli adlarla anılmış. Ayakapı hamamı. (Yaklaşık 100 m. mesafede Ayakapı adlı Bizans’tan kalma bir kapı bulunduğundan.) Yenikapı hamamı. (Yenikapı girişinde olduğundan.) Havuzlu Hamam ve Çıfıt batağı da diğer adları. Bu son iki ad üzerinde durmak istiyorum biraz. Günümüz Türkçesinde aşağılayıcı bir anlamda kullanılan Çıfıt sözcüğü Osmanlı devletinde günlük konuşma dilinde Yahudi anlamına gelirdi. Yahudilerin İslam dinindeki gusül abdestine benzer bir dini temizlenme gelenekleri vardır. Bir farkla. Onlar Müslümanlar gibi suyu bedenlerine dökmezler. Suyun içine dalmaları gerekir. Sinan işte bu gereksinimi göz önüne alarak hamama bir havuz eklemiştir. Yahudilerin yoğun olarak yaşadıkları yerlerde yapılmış olan hamamlarda havuz bulunurdu bu nedenle. Havuzlu hamam adı buradan gelir. Öte yandan bu havuza Yahudiler batıp çıktıkları için hamam bir de Çıfıt batağı adını almıştır. İsmin öyküsü böyle. Hamamın öyküsü ise daha ilginç. İnşa edildiği 1582 den 1940 lı yıllara kadar faaliyettedir burası. Sonra Haliç sanayi bölgesi ilan edilince her yanına kereste atölyeleri dolar hamamın. Müşteriler için eski cazibesini yitirir. Kapanır hamam. 1947 de bir kereste tüccarı binayı alır ve depo olarak kullanmaya başlar. Bu süreçte onu hamam yapan özelliklerini de yitirir birer birer. Birkaç kez el değiştirir her seferinde orijinal dokudan bir parça kopar gider.
Bugün bir akü, bir de ayna atölyesi var içinde ne kurna kalmış ne de bir zamanlar soğukluk bölümünü süsleyen fresklerden eser. Yukarıda da belirttiğim gibi tam kubbenin altına beton direk dikip tabliye betonu dökerek iyice canına okumuşlar binanın. Bugün restore edilip eski haline kavuşması olası mı? Bilemiyorum. Bildiğim yaklaşık 60 yıl önce Reşat Ekrem Koçu’nun binayı bu hale sokanları lanetlediği.
“Kurnaları ve mermer döşemeleri bir yüksek sanat eserinin kıymetini idrakten aciz mal sahipleri tarafından sökülmüş ve satılmış bulunuyordu. İstanbul Ansiklopedisi, Büyük şehrin 'yüzü suyu' olan Ayakapı Hamamı'nı tahrip edenleri, tarihin tel ‘inine ter keder.” (Reşat Ekrem Koçu, İstanbul ansiklopedisi.)
Bir de magazin kokan efsanesi vardır hamamın. Söyle:
Şimdi kubbesi yıkılmış olan halvetlerden birinde dönemin güzelliği ve tatlı diliyle ünlü tellaklarından biri bir cinayete kurban gitmiş. Yeniçerilerden birinin âşık olduğu bu tellağa bir başka Yeniçeri de gönlünü kaptırmış. Yeniçerilerin kente korku saldığı devirde genç tellak, diğer zorbayı reddetmeye cesaret edememiş. Günlerden bir gün ilk aşık, ikinci yeniçeri ile tellağı ‘‘halvet olurken’’ yakalamış. Çılgına dönen Yeniçeri bıçağını çekerek genç tellağın canını almış. Ondan sonra bu halvetin adı ‘‘Kanlı Halvet’’ olarak kalmış.
İstanbul’da bir eşcinsel aşk cinayeti. Ne zaman gerçekleşmiş? Bilinmez. Dahası doğruluğunu kanıtlayacak bir belge de yok ortada. Ancak Osmanlıda hamamların ünü malum. Neden olmasın? Diye düşünüyor insan. Belge yok ama kulaktan kulağa yüzyıllardan beri gelen bir öykü var ortada. Söylence de olabilir tabi.
Zaten İstanbul’u bu kadar cazibeli yapan biraz da bu söylenceler değil mi?
EK BİLGİ
İstanbul’da kent tarihine ihanet belgesi olarak vasıflandırabileceğimiz iki hamam daha var. Bunlardan biri Samatya’daki Yakup Ağa hamamı. 1547 de gerçekleştirilmiş bu eserin bir kısmı BİM market bir kısmı da düğün salonu olarak kullanılıyor.
Diğeri İstiklal Caddesi üzerinde Ağa Camii’nin karşı köşesinde yer alan Bahçeli Hamam. İnşa yılı 1591 Mimarının Davut Ağa olduğu söyleniyor. Hamamın sadece duvarları ve kubbesi kalmış. Bu duvarların üzerine 5 katlı bir bina yapılmış. Hamam kısmı bugün bir spor giyim mağazası. Mağazaya girerseniz kubbeyi teşhis edebilirsiniz. Ayrıca sözünü ettiğim beş katlı binanın ilk katı “hamam bar” adı ile faaliyet gösterdi yıllarca.
Bunların dışında Mimar Sinan’ın inşa ettiği 56 hamamdan 32 si bugün artık yok. Menderes’in imar hamlesi esnasında yıkıldı pek çoğu.
Anlaşılan o ki İstanbul’a ihanet bugünkü iktidara atalarından miras.
Fatma Ökmen 2 Ay Önce
Sevgili hocamm, İstanbul'un kültürel tarihini sizden okumak büyük keyif veriyor. Kaleminize sağlık...Teşekkürler değerli üstâd...
Hakkı Taşdemir 2 Ay Önce
Fatma Ökmen çok teşekkür ediyorum
Adnan Çınar 2 Ay Önce
İyi akşamlar Hakkı hocam Yine buram buram İstanbul kokan bir çok tarihi bir yazı kaleme almışsınız yazınızın başında İstanbullu olanlar bilir deyince kendimi yazının içinde buldum Küçükköy Çınaraltından kalkan 1950 model halk otobüsleri Alibeyköyü boydan boya geçerek Eyübe oradan Ayvansaraya ve Ayakapıya gelir O esnada muavin 2-3 kez seslenir Ayakapı Ayakapı var mı inen diye Koskoca otobüs önce sola bir açı çizerek sonra sağa çok zor şekilde o kemerden geçip Küçükmustafapaşadan Haydar kulübünün yanından unkapanı istikametinden Eminönü’ne varır Çocukluk dönemi gezilerimin ve daha sonra iş hayatımın başladığı bu bölge ile ilgili tarihi bilgiler çok kıymetli bilgiler benim için kaleminize sağlık
Hakkı Taşdemir 2 Ay Önce
Adnan Çınar çok teşekkür ederim