Aşağıdaki yazıyı, 13 Kasım 2011 tarihinde –yani, yaklaşık olarak 13 yıl önce- yazmıştım.
O günden bu yana “araya, Çözüm Süreci de sıkıştırıldığı halde- değişen bir şey olmadığı için tekrar yayınlıyorum.
Toplum olarak en büyük eksiğimiz, kendimizi başkalarının yerine koyarak anlamaya çalışma ve olayları enine boyuna düşünüp tartışarak konuşma alışkanlığımızın olmayışıdır.
En önemli kurumlarımız, en önemli konularda ortak bir noktada buluşamaz. Ülkemizin hayati sorunları karşısında bile iktidarın ayrı, muhalefetin ayrı tellerden çalmasının en büyük nedeni de budur.
Adına ister “Kürt Sorunu” ister “Doğu ve Güneydoğu Sorunu” ister “PKK Sorunu” ister “Terör Sorunu” istersek de başka bir sorun diyelim bu konudaki asıl sorun ciddiyetsizlik ve eğitimsizliktir.
Her konuda olduğu gibi bu konuya da farklı bir açıdan baktığım için farklı noktalara dikkatinizi çekmek istiyorum.
Yazacaklarımın tamamı, olaylara tüm içtenliğimle tarafsız bir gözle bakarak gördüklerimi tarafsız bir yürekle değerlendirmek olacak.
Günümüze kadar yansıyan ve hala çözülemeyen bu sorunun temelinde, bu sorunu dile getirenlerin de bu sorunu çözmek için adım attıklarını veya atacaklarını söyleyenlerin de dağarcığında sorunları çözebilecek düşünceleri ve niyetlerinin olmaması yatmaktadır.
Bunun adı duygu sömürüsüdür, oyalamadır, çarpıtmadır, aldatmacadır.
Bunun adı ciddiyetsizliktir.
Değişik dönemlerde sayısız kez o bölgeye gitmiş biriyim.
İlk gidişim 1975 yılının yaz aylarıydı. Yolculuğum boyunca köylerdeki konutlara bakmaktan uyuyamamıştım. Bu evlerde insan yaşadığını düşünmek bile bana çok ürkütücü gelmişti. Ülkemizin daha farklı yerlerinde de bu tip evler görmüştüm ama bu denli değildi. En azından başka yörelerde o günün koşullarına uygun evler çoğunluktaydı.
Birkaç gün önce o yöreye gittiğimde köy evlerini yeniden inceledim. Evlerin çoğu hala o dönemden kalma evlerdi. Deprem olunca insanların başına kolayca yıkılmayı bekleyen evler. Bence birçok il ve ilçede TOKİ aracılığıyla yapılan konutların öncelikle bu köylere yapılması gerekirdi.
Kendimi bildim bileli o bölgede kan davaları, töre cinayetleri, berdel olayları ve başlık parası gibi sorunlar var.
Başkasının işlediği cinayetlerin hesabını, önce gelecekleri sonra canlarıyla ödemek zorunda kalan kan davalarının tetikçileri.
Yerine göre kendi öz anasını, öz bacısını, öz kızını töre adına öldürmeye zorlananların ve ölenlerin yaşamları.
Duyguları dikkate alınmadan, berdel karşılığı evlendirilen sessiz kitlelerin yürek acıları.
15 yaşlarından başlayarak duruma göre yaşıtlarına, babası yaşındakilere, hatta dedesi yaşındakilere başlık parası karşılığı satılan kadınların gelecekleri kimin umurunda?
O bölgede bir dönem yaygın olan hayvancılık ne oldu peki? O yörede yetişen hayvanlar nasıl yok oldu?
Orada beslenen hayvanlar yok olunca önce et fiyatları arttı. Ardından yabancı ülkelerden canlı hayvan ve et alındı.
Bu ticaret sonunda başımıza gelen “Deli Dana Hastalığı” da ödülümüz oldu.
Bir arkadaşımın espri dolu yaklaşımıyla "Kafirlerin(!) elleriyle beslediği hayvanlarla dini görevlerimizi yerine getirip bayram yapar olduk."
Bu duruma gülelim mi, ağlayalım mı?
O yörede üretilen tereyağımız, peynirimiz neden ve kimlerin sorumsuzluğuyla yok oldu veya yok edildi?
Ellerimizle yok ettiğimiz hayvancılığı canlandırmak için herhangi bir girişimimiz var mı
İşsizlik ve geçim sıkıntısı nedeniyle yaşanan büyük şehirlere göç sorununu çözmek için en doğru yolun, o yöreye de yatırım yapmak ve o yöredeki şehirlerin de büyüyüp gelişmesinin yolunu açmak olduğunu ne zaman anlayacağız?
Son günlerde, deprem korkusuyla başka illere yapılan göçlerle ilgili ne tür önlemler aldık veya alacağız? Onu da bilmiyoruz.
Doğu ve Güneydoğu Bölgemizin çeşitli illerinden öğrencilerim ve tanıdıklarım var. Her birine bir dokununca bin ah işitiyorsunuz. Hemen hemen hepsi o yörede çalışan bir kısım kamu görevlileri tarafından kendilerine veya kimi yakınlarına “pis Kürt” diye hakaret edildiğini anlatıyor.
“pis Kürt” diyen kamu görevlilerinin yurdumuzun değişik yörelerinde yaşayan insanlarımıza da “pis Arap” ,“pis Laz” , “pis köylü”, “ pis Yörük” gibi hakaretler edecek kadar insanlıktan ırak olduğunu bilmiyorlar. Tıpkı Diyarbakır Cezaevi’nde yatanlara insanlık dışı işkenceler yapan veya yaptıran zihniyetin aynı işkenceleri Mamak ve Metris gibi yerlerde de sürdürdüklerini bilmedikleri gibi….
1980’li yıllarda en büyük sorun Kürtçe konuşma ve konulan Kürtçe isimlerdi.
Soruna, sonradan ne kadar saçma olduğu her haliyle ortaya çıkan ve kaldırılan “Kürtçe Yasağı” da diyebiliriz.
Bir canlının ana dilini yasaklamak hangi mantıkla açıklanabilir. Farklı hayvanların bile farklı dilleri olduğu halde insanların konuştuğu dili yasaklamak ancak ve yalnız “Kenan Evren Mantığı” ile açıklanabilir herhalde.
Bir insanın ana dilini konuşması kadar doğal bir şey olabilir mi? Kenan Evren ve ekibine göre olabilir. Kenan Evren gibi düşünenlere göre de olabilir.
Bir dönem gazetelerde günlerce yayınlanan haberlere göre “Kürtçe konuştu diye Mardin’in köylerinde insanlara insan dışkısı yediren” kraldan çok kralcı olmak için insanlıktan nasibini alamamış insan bozuntuları bu düşüncenin ürünüydü işte.
Bir insanın, sorunlarını en iyi anlattığı dil en iyi bildiği dildir. Ülkemizde yaşayan insanların bir bölümü okuma-yazma ve ana dili dışında dil bilmiyor.
Bu yüzden ülkemizde yaşayan her insana resmi dilimizi tam anlamıyla öğretemiyorsak insan haklarının gereği olarak kendisini en iyi ifade edebileceği dili kullanmasına izin vermek için yasal düzenlemeler yapmak zorundayız.
“Ana Dilde Eğitim Sorunu” dediklerinde ilk aklıma gelen soru “Baba dilde doğru dürüst bir eğitim sistemimiz var mı da anadilde eğitim olsun?” olur.
Ana dilde eğitim istemek de bunun yolunu açmak veya kapamak da beni aşar elbette.
Benim için önce ezbere dayalı olmayan, öğrencilerin yapıcı ve yaratıcı yönlerini geliştirmeye yönelik, bilimsel araştırmaların desteklendiği çağdaş uygarlık yolunda yürümemizin önünü açacak bir eğitim sistemimiz olsun da hangi dilde olursa olsun.
Ben -kendi payıma- böyle bir eğitimin önü açıldığında dünyanın bütün dillerini öğrenmeye razıyım.
Yoksulluk, yolsuzluk, işsizlik, saygısızlık başta olmak üzere tüm kötülüklerin altında yatan temel neden eğitimsizlik ve ciddiyetsizliktir çünkü.
Siz o bölgenin ve o bölge insanının sorunlarını veya bu sorunları çözeceğini dile getirenlerin bu konudaki çözüm yollarını gördünüz mü?
Bu konuda herhangi bir söylemlerini duydunuz mu? Herhangi bir çalışmalarını biliyor musunuz?
Ben görmedim, duymadım, bilmiyorum.
Bu sorunun, hem bir an önce en doğru şekilde çözülmesi hem de akan kanların ve gözyaşlarının bir an önce son bulması dileğiyle...
ASIL SORUN, CİDDİYET VE EĞİTİM SORUNUDUR
Paylaş