HDP Antalya Milletvekili Kemal Bülbül 23 Aralık 2020’de HDP milletvekili Musa Piroğlu’na basın açıklaması esnasında yapılan haksızlıkla, Leyla Güven’e yapılanlarla ve AİHM kararlarıyla ve Çevre Ajansı ile ilgili olarak TBMM Genel Kurulu’nda konuştu.
HDP'li Bülbül'ün konuşması şöyle:
“Sayın Başkan, size sataşmak durumundayım. Sayın Süreyya Sadi Bilgiç, dün İstanbul Kadıköy meydanında insanlığa, engellilere, siyaset yapma hakkına, demokrasiye karşı bir suç işlendi. Sevgili engelli Vekilimiz Musa Piroğlu, tekerlekli sandalyesinden yere düşürüldü ve yerde çırpındı. Bu utanç verici, bu ahlaksızca saldırı karşısında Kadıköy Emniyet Müdürü ve Kadıköy'deki yetkililerin derhâl istifa etmesi gerekiyordu.
Sayın Başkan, size de defalarca iletildi ama hâlâ bir açıklama yapılmadı Sayın Bostancı; hâlâ bir açıklama yapılmış değil. Ayıp, utanç verici bir şey bu. Bir engelli babası olarak söylüyorum bunu. Bu, yenilip yutulacak bir şey değil. Bu, herhangi bir saldırı değil; bu, insan hakları ihlalini de aşan bir durumdur. Bununla ilgili derhâl bir açıklama yapılmalıdır.
İkincisi, sevgili arkadaşlar, Saddam'ın sonunu bir Leyla getirdi, Leyla Kasım. Filistin halkının destansı mücadelesi Leyla Halid ve Türkiye'de barışın, demokrasinin, özgürlüğün mücadelecisi Leyla Güven. Egemenlerin Leylalarla sorunu vardır. "Mecnun'um, Leyla'mı gördüm / Bir kerece baktı, geçti / Ne sordum ne de söyledi / Yıldız gibi aktı, geçti" demiştim. Yıldız gibi akıp geçmedi tabii "Mücadelemizi içeride de dışarıda da sürdürürüz." dedi.
Üçüncü nokta: Her talep dile getirdiğimizde "Anayasa'mız diyor ki" diye başlayan söylemlerinizle Anayasa'nın 90. maddesini -Cumhurbaşkanından başlayarak- ihlal ediyorsunuz ve suç işliyorsunuz. Anayasa'nın 90. maddesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarının Türkiye'de yasa hükmünde olduğunu, imzalanan uluslararası sözleşmelerin maddelerinin de Türkiye'de yasa hükmünde olduğunu söylüyor. Bunu ihlal ederek suç işliyorsunuz. Bu suçlar birbirine eklendiğinde insanlığa karşı bir suç çıkıyor ortaya. Bunu da bertaraf edebilmek için bir şey dile getirdiğimizde "mezhepçi", "bölücü" ile başlayan ifadelerin hepsini size iade ediyorum. Biz mezhepçi değiliz, biz bölücü değiliz; biz, insan hak ve özgürlüklerini, eşit yurttaşlığı, ortak yaşamı, herkesin kendi kültürü, inancı, kültürü ve inancından doğan haklarıyla birlikte yaşamasını savunan, laik ve demokratik Türkiye ve eşit yurttaşlık mücadelesi veren bir partiyiz. Bunun böyle bilinmesi lazım.
Bu yasa maddesi, bir kere "çevre" kavramından tutalım, ajansına eklendiği uydurmadan da tutalım... "Çevre" ne ya? Allah aşkına ne demek çevre? "Doğa" varken "ekosistem" varken kapitalizmin ürettiği bu "çevre" kavramı insan-doğa ilişkilerini açıklamıyor.
Daha yakın zamanda yitirdiğimiz dünyaca ünlü bilim insanı Hawking ne demişti? "Dünyanın bin beş yüz yıllık ömrü kaldı, kendinize yaşayacak yer bulun." demişti. Dünyanın bin beş yüz yıllık ömrü kalmışken biz ağaçları, biz toprağı, biz suyu, biz doğayı, biz havayı, biz rüzgârı sizin yağmalama yaklaşımınızdan kurtarmaya çalışıyoruz; olacak şey mi bu! Peki, bu dünyanın bin beş yüz yıllık ömrü bizim için mi kaldı? Sizin için de, bütün insanlık için, bütün canlılar, bütün varlıklar için. Bizim inancımız şöyle diyor: “Kevn-ü mekân, suret-i Hak'tandır.” Var olan her şey, suret-i Hak'tandır, Hakk'ın kendisidir. İnsan da suret-i Hakk'ın candaki tecellisidir. Bu anlamda biz, içinde yaşadığımız doğayla birlikte varız ve bu doğaya "çevre" deyip dışlamayız.
Doğa, bizi kuşatan, bizi var eden, birlikte yaşayacağımız bir ortamdır. Bu yasa, doğayı, doğal yaşamı, doğanın kendi sürek ve süreçlerini, aktivitelerini, doğallığını dikkate almamakta, ihlal etmekte, paralel bakanlık yaratmakta, yağma ve talan yaratmakta. Bu yağma ve talanın adı yeni bir yapılanma, yeni bir talep, yeni bir sunum olamaz. Bu nedenle reddini talep ediyoruz.”