Merkez Bankası sürpriz bir biçimde politika faizini 100 puan düşürerek yüzde 14,0’ten yüzde 13,0’e çekti. Böylece uzunca bir süredir beyin ölümü gerçekleşmiş olan para politikasının da fişi komple çekilmiş oldu.
Çok ciddi ekonomik ve sosyal sonuçları olacağının bilinmesine rağmen bu indirim kararı neden alındı?
Bu kararı alanların gerekçelerini bir yana bırakırsak, akla gelen ilk gerçekçi neden, konut satışlarının ülke çapında geçen Temmuz’dan bu yana yüzde 12,9 oranında düşmüş olması. Üstelik aylık düşüş çok daha sert. Öyle ki bu yılın Haziran ayında 150,509 olan satışlar, Temmuz’da 93,900’a geriledi.
İpotekli konut kredili satışlar yüzde 36 azaldı
Bilindiği gibi konut satışlarının bir kısmı ipotekli konut kredileri ile (mortgage) gerçekleşiyor. Böyle olunca da faiz oranları bu satışlarda etkili oluyor. Şimdi dikkat: Bu yılın Haziran ayında 44,732 olan ipotekli konut satışları Temmuz ayında 28,688’e düştü.
Kısaca yüksek enflasyon nedeniyle sektöre olan talebin artmasıyla sektörde bir süredir şişmekte olan balonun patlama riski (inşaat sermayesinin de baskısıyla) iktidara bu kararı aldırdı.
Bunun aşağıdaki gibi ağır sonuçları olacaktır.
• Kur yükselmeye devam edecektir. Nitekim kararın açıklanmasının ardından dolar kuru 18,1 oldu.
• Enflasyon artmaya devam edecektir, finansal istikrarsızlık daha da artacaktır.
• Kurun artışı dış borçların TL karşılığını yükseltecek, bu da şirketleri zora sokacaktır. Bu durum şirket iflaslarıyla, toplu işçi çıkarımıyla, işsizlik artışıyla ve nihayetinde ekonomik büyümenin yavaşlamasıyla sonuçlanacaktır.
• Halklarımız daha da yoksullaşacaktır.
• Diğer yandan döviz kurunu baskılamak için Kur Korumalı Mevduat gibi uygulamalara daha fazla yüklenileceği için, aradaki kur farkı oranında, bir avuç zengine yapılan servet transferi daha da artacaktır.
Çin faizi indirdi, biz neden indirmeyelim?
Dünyada Çin’in dışında faizi indiren başka bir ülke yok. Çin Merkez Bankası bu yakınlarda yüzde 2,1 olan politika faizi oranını yüzde 2.0’a düşürdü. Japonya faiz oranını sabit tutarken, ABD, Kanada, Avustralya, AB ülkeleri, İngiltere başta olmak üzere gelişkin ekonomiler ve Brezilya, Arjantin ve Hindistan gibi yükselen ekonomiler ciddi faiz artırımına gittiler.
Bizimkilere hâkim olan düşüncelerden birisinin (zaman zaman da olsa) Çin’i örnek almak ya da kamuoyuna öyle lanse etmek olduğunu biliyoruz. Ancak iki ülkenin koşullarının oldukça farklı olduğunun altını çizelim.
Öncelikle, Çin dünyadaki oyun kurucu ülkelerden biri ve satın alma gücü paritesine göre dünyanın en büyük ekonomisine sahip.
İkinci olarak, Çin Merkez Bankası’nın elinde net 3,1 trilyon dolarlık döviz rezervi var. Oysa Türkiye’nin net döviz rezervleri swaplar düşüldüğünde eksi 40 milyar dolarlar civarında.
Üçüncü olarak, Çin’de yıllık enflasyon (Temmuz) sadece yüzde 2,7 iken Türkiye’de resmi olarak yüzde 79,6.
Çin’de dış borcun milli gelir içindeki payı sadece yüzde 15-16 iken, Türkiye’de bu yüzde 55 civarında.
Son olarak, Çin döviz piyasasını planlıyor ve sermaye kontrolü yapıyor. Buna karşılık Türkiye’de tam bir sermaye serbestisi söz konusu.
Kısaca, faiz indirimi sonucunda büyük çapta döviz çıkmak istediğinde, sermaye kontrolü olmadığında bu çıkışı durduracak her hangi bir mekanizma mevcut değil. Bu yüzden de Çin’e bakarak Türkiye’de faizi indirmek akılcı değil.
Sonuç olarak
“İlkinde trajedi, ikincisinde komedi” biçiminde tarihte özlü bir söz vardır. Faiz indirimi kararı ile birlikte bu sözü bizim için şöyle değiştirmek gerekecek: “İlkinde komedi, sonrakilerde felaket olur”.
Maalesef bir kez daha belli sermaye gruplarının çıkarları için toplumun bütününün çıkarları feda ediliyor, inşaat sektörü batmasın diye ekonomik çöküş göze alınıyor.
Anahtar sözcükler: Çin, Ekonomik kriz, Enflasyon, Faiz indirimi, Konut satışı, Merkez Bankası.