Evvel zaman içinde kalbur saman içinde, bir zamanlar bir ülkede bir iktidar varmış.
Tabi iktidar olan yerde, muhalefet de varmış.
O ülkede yazılı kanunlar kurallar varmış.
Mesela halk kendi yöneticilerini, kendisi seçermiş.
O ülkede bu işin adına "seçim" denirmiş.
Seçimi yöneten, yazılı kanun ve kurallarına uyulmasının güvencesi olan, bir de yüksek kurul varmış.
Yüksek kurulun üyelerini, iktidar partisinin başkanı belirlermiş.
İktidar partisinin başkanı, aynı zamanda devlet başkanıymış.
O başkan göreve başlarken, tarafsız olacağına namusu ve şerefi üzerine yemin edermiş.
Eskiden devlet başkanını yemin ettiği meclis belirlermiş.
Bir gün halkın seçtiği, halkın vekilleri değil de doğrudan halk seçsin istemişler.
Bunun için bir seçim yapmışlar.
Adına da "referandum" demişler.
Referandumda halk oy kullanmak için sandıklara koşmuş.
Sabah 09.00'da başlayan oy kullanma işlemi, 17.00'de bitecekmiş.
Oy pusulalarına EVET ya da HAYIR mühürleri basılarak, zarfa koyulup halk tercihlerini sandığa OY olarak atıyormuş.
Seçimi parti ve devlet başkanının belirlediği yüksek kurul yönetiyormuş.
Seçimin güvenliğini sağlamak, yazılı kanun ve kurallarını uygulamak, uygulanmasını sağlamak o yüksek kurulun en baş görevi olduğunu söylemiştim.
Kanun ve kurallardan biri;
"Oy pusulalarının ve zarfların mühürlü olması zorunluluğu" olduğu yasa ile belirlenmiş, ve yazılı emir halindeymiş.
Mühürsüz pusula veya zarf ile kullanılan oy varsa, sayım sırasında o kullanılan oy iptal edilirmiş.
Hal böyleyken, oy kullanma işleminin bitimine bir saat kala, saat 16.00 civarı, yüksek kurul bir karar almış ve halka duyurmuş.
"Mühürsüz pusula ve zarflar ile kullanılan oylar geçerlidir" demiş.
Kanunda yazmıyormuş, hukuka uymuyormuş ama o seçim bu kararla sonuçlanmış.
Muhalefet hop oturup hop kalkmış.
Ancak hukuk devleti olduğu için, kanun ve kurallara göre, yüksek kurulun aldığı kararlar kesinmiş ve herhangi bir itiraz mercii de yokmuş.
Alınan kararın kanunda, yasada yazmadığı çok önemli olsa da önemsenmemiş.
Karar alındıktan bir kaç ay sonra, kanun haline getirilivermiş.
İktidar partisinin başkanı da seçim sonuçları kesinleşmeden "atı alan Üsküdar'ı geçti" deyince, sonuç kesinleşmiş.
Bir yıl sonra, yeni bir seçim daha yapılacakmış, iktidar partisi ve ortağının başkanları "erken seçim istemek vatana ihanettir" diyerek;
Bir sabah seçim zamanına bir yıl varken, 60 gün içinde "erken seçime gitme" kararı almışlar...
Seçim sistemini değiştirmişler, ittifak sistemi getirmişler, A-B-C-D-E-F.....alfabenin tüm harfleri ile bir formül üretmişler.
Yeni kurulmuş olan bir partinin, seçime girmesini engellemek için ellerinden geleni yapmışlar.
Sonra 1.5 yıl sonra bir seçim daha varmış.
Onun adına "yerel seçim" denirmiş.
Seçim bitmiş.
Ülkenin en büyük ilini muhalefet adayı kazanmış.
Fakat ne olmuş biliyor musunuz?
Hiç bir şey olmasa da kesinlikle bir şeyler olmuş ve seçim, iktidar partisinin başkanının talimatıyla, görev süreleri uzatılan yüksek kurul tarafından iptal edilmiş.
Seçim tekrar edilmiş.
Artık halk uyanmış, bu işte bir şey olmamış gibi görünse de kesinlikle bir şeyler olduğunu anlamış.
13 Bin olan oy farkını, 806 bine çıkarmış.
Şimdi yine yeni bir seçime gidilecekmiş.
İktidar partisi ve ortakları, yine seçim kurallarını değiştirmek için oturmuşlar, kağıdı kalemi ellerine almışlar.
Biz bu seçimi nasıl kazanırız diye kanun kural hazırlamışlar.
Yüksek kurul mu?
Ona halen itiraz edebilme şansı yok.
Ne derse o.
Adayı belirlemeyi, oy kullanmayı, oy saymayı, sonunu açıklamayı ona görev olarak vermişler.
Kanun böyle emrediyor.
Bu seçimlerin içinden de bir çok masallar yazılmış, onları da bir başka zamanda anlatalım.
Herhalde uyumuşsunuzdur.
Uyandığınızda anlatırım.
Burada olursam..!