Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Adana Milletvekili, Jeoloji Yüksek Mühendisi Dr. Müzeyyen Şevkin, Türkiye’nin içinde bulunduğu jeolojik konum nedeniyle “Afet ve Acil Durum Yönetimi Bakanlığı”nın acilen kurulması gerektiğini vurguladı.
Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne (TBMM) kanun teklifi sunan Dr. Şevkin, son yıllarda üst üste yaşanan afetlerin vatandaşların hayatını kaybetmesine neden olduğunu, geride kalanları da canından bezdirdiğini söyledi. Dr. Şevkin, meclise yasa teklifi olarak sunduğu “Afet ve Acil Durum Yönetimi Bakanlığı”nın kuruluş, görev, yetki ve sorumluluklarının; afet ve acil durumlar ile sivil savunmaya ilişkin hizmetlerin yürütülebilmesi için düzenleme amacı taşıdığını dile getirdi.
Çığ, deprem, sel, heyelan, yangın afetlerinin art arda yaşandığını, her biri normal koşullarda bir doğa hareketi olan olayların yanlış yönetimler sonucu, insan eli ile büyük can ve mal kayıpları ile sonuçlanan afetlere dönüştüğünü dile getiren Dr. Şevkin, kanun teklifinin gerekçesinde “Türkiye; 2020 ile 2021 tarihleri arasında geçen yaklaşık bir buçuk yıllık zaman diliminde; Elazığ, Bingöl, Van , Manisa, İzmir depremleri, Van-Bahçesaray çığ düşmesi, Adana, Antalya, İstanbul, Giresun, Van, Bursa, Rize, Artvin, Samsun, Sinop, Kastamonu, Bartın’ da meydana gelen sel baskınları, Antalya, Muğla, Burdur, Aydın, Osmaniye, Maraş gibi birçok yerleşim biriminde meydana gelen yangınlar, Orta, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinde görülen kuraklık, aşırı su çekimi nedeniyle meydana gelen obruklar, Marmara’da yaşanan müsilaj sorunu gibi çeşitli afetlere maruz kalmıştır. Oluşan afetler sonrası 400’den fazla yurttaşımız yaşamını yitirmiş, binlerce vatandaşımız yaralanmış, 100 binden fazla konut, işyeri gibi bina ve bina türü yapı başta olmak üzere çok sayıda sanat yapısı, nehir tipi Hidroelektrik Santrali (HES) ve altyapı tesisi zarar görmüş veya yıkılmıştır. Yaşanan bu afetlerden dolayı ülkemiz son bir buçuk yıllık sürede 50 milyar liranın üzerinde ekonomik kayıpla da karşı karşıya kalmıştır” ifadelerine yer verdi.
GEREKÇEYİ AÇIKLADI
Afetlerin doğa, iklim, biyolojik, teknolojik ve sosyal kaynaklı meydana geldiğini dile getiren Dr. Şevkin, 4 bölümden oluşan kanun teklifindeki gerekçeyi şu sözlerle açıkladı:
“Ülkemiz halen 1959 yılında çıkarılmış olan afet yasası ile yönetilmektedir. İnsanoğlunun artık marsta yaşamı kurguladığı bir süreçte, yaşadığımız bunca afet/felakete karşın halen gerekli yasal düzenlemelerin yapılmamış olması kabul edilemez. Sadece 2020 yılında depremlerde 198 insanımız yaşamını yitirmiştir. Doğa kaynaklı afetlerde, depremlerden sonra ülkemizde en çok can kaybı heyelanlar nedeniyle meydana gelmektedir. İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Avrasya Yerbilimleri Enstitüsü’nün yaptığı bir araştırmaya göre Türkiye’de son 90 yılda meydana gelen 389 heyelanda 1343 kişinin hayatını kaybettiği, her yıl ortalama 4 ölümlü heyelan meydana gelirken son yirmi yılda bunun iki kat arttığı ifade edilmiştir. Ülkemizde özellikle 2000’li yıllardan sonra meteorolojik afetlerin oluşum sayılarında da belirgin bir artış görülmektedir. Samsun Üniversitesi Meteoroloji Bölümü öğretim üyesi Dr. Abdullah Kahraman’ın yaptığı araştırmaya göre 1980 ile 2018 yılları arsında 39 yıllık süreçte Türkiye’de selden ölenlerin sayısı 1242’dir. 39 yılda her yüz bin kişiden 1,52'si sellerden dolayı hayatını kaybetmiştir. Türkiye'de yılda ortalama 32 kişi sellerden dolayı ölmektedir. 2021’deki felaket ayrıca değerlendirilmelidir. Orman Genel Müdürlüğü verilerinden alınan bilgilere göre, Türkiye'de 1937'den 2020 yılı sonuna kadar kaydı tutulan toplam orman yangını sayısı 114 bin 941 olarak tespit edilmiştir. 2011-2020 yıllarını kapsayan 10 yılda toplam 26 bin 311 orman yangını çıkmış, Temmuz 2021'de Antalya'nın Manavgat ilçesinde başlayan ve 49 ilde 299 bölgede meydana gelen orman yangınlarında maalesef 8 kişi hayatını kaybetmiş, yüzbinlerce hektar orman ve yerleşim yeri küle dönmüş ve ekosistemi oluşturan binlerce canlı ölmüş, yok olmuştur.
MÜSİLAJA DA DİKKAT ÇEKTİ
Türkiye’de içi boşaltılan kurumlar, liyakatsiz kadrolar, anında karar verme ve müdahale beceri ve yeteneğinden yoksun yönetsel anlayış, her alanı yangın ve afet bölgesi haline getirmiştir. Diğer yandan son 17 yılda 21 kez değiştirilen 6831 sayılı yasanın ilgili maddelerinde yapılan pek çok değişiklik, orman alanlarının çeşitli sebeplerle imara açılmasını oldukça kolaylaştırmıştır.
Benzer şekilde çevresinde 25 milyon insanın yerleşmiş olduğu Marmara denizi evsel atıklar, sanayii atıkları, katı atıklar, sintine suları, inşaat atıkları, kıyı yağma ve doldurmaları, Marmara adası ve Marmara civarında işletilen taş ve mermer ocağı atıkları vb. nedeni ile adeta can çekişir hale gelmiş ve 2021 yılı mayıs ayında adeta bu kadar atığa tepki vererek yaklaşık deniz yüzeyinden 30 metre derinliğine kadar musilaj (deniz salyası) ile kaplanmıştır. Bu da ekolojik bir afettir. Balıkçılar, 125 olan balık türünün 5’ e düştüğünü deniz altında mercandan, deniz çayırına varana dek birçok türün tamamen yok olma tehlikesi ile karşı karşıya kaldığını ifade etmişlerdir. 1999 depreminden bu güne kadar göreve gelen 9 Hükümet deprem/afet gerçeğini yok saymıştır. İktidarların “İmar Barışı” adı altında getirdiği aflar, “Fay Zonları”nın yapılaşmaya açılması, “Dere Yatakları” ile “Heyelanlı Alanları Yapılaşmaya Açan Uygulamalar” ile doğa olaylarının felaketle sonlanmasına neden olan uygulamalar içinde olmuşlardır.
Ülkemizde afet yönetimi bütünlüklü olarak ele alınmadığı gibi insan ve çevre odaklı olmaktan uzak, arsa ve arazi rantı politikalarına bağlı olarak doğa kaynaklı afet tehlike ve riskleri açısından sorunlu dere yatakları, fay zonlarının üstü, heyelanlı alanları plansız bir şekilde imara ve talana açmasının bir sonucu olduğu görülmektedir. Afet yönetimi bir devlet politikası haline getirilmelidir. Fay zonlarını, dere taşkın alanları ve yataklarının, heyelanlı alanların yapılaşmaya açılmasından derhal vazgeçilerek tıpkı SİT alanlarında olduğu gibi imar planlarına bu alanlar yapılaşma yasaklı alanlar olarak işlenip yerleşime açma konusunda hiçbir taviz verilmemelidir.
“YETKİ, İLETİŞİMSİZLİK KARMAŞASI SONA ERMELİ”
7269 sayılı yasa yerine derhal günün teknik, bilimsel, sosyal, coğrafi dokusuna uygun yasa hayata geçirilerek afet mevzuatı yeniden yapılandırılmalı; diğer ülkelerde de örneğine rastlanan, deprem özelindeki çalışmalara referans olacak bir “Fay Yasası” derhal hayata geçirilmelidir; imar planları ve yapılaşma açısından “Diri Fay Haritası”, “Yüzey Faylanması Tehlikesinin Değerlendirilmesi”, “Kuraklık”, “Taşkın Tehlike ve Risk Haritalarının” kullanımı gibi farklı afet türlerine ilişkin tedbirlerin alınmasını sağlayacak alt mevzuat düzenlemeleri acilen gerçekleştirilmelidir.
Afet mevzuatı yeniden yapılandırılırken “İmar, Yapı Üretim ve Denetim, Çevre, Orman, Mera, Tabiat Varlıkları Koruma Kanunları” yeniden yapılandırılmalı; imar, yapı üretim ve denetim ile afet mevzuatı arasındaki kopukluk giderilerek risk azaltma odaklı bütünleşik afet yönetim sistemi içerisinde birbirine entegre olarak çalışır hale getirilmelidir. Bu kapsamda DSİ Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanan “Taşkın Tehlike ve Risk Haritaları” imar mevzuatının bir parçası haline getirilmeli, yüksek taşkın riski bulunan alanlar imar planlarına işlenerek bu alanlar yapı üretimine kapatılmalıdır.
Yine bu kapsamda büyükşehir belediyeleri başta olmak üzere yerel idarelerin organizasyon yapısında acilen değişikliğe gidilerek bünyelerinde “Afet Daire Başkanlıkları” kurulmalıdır. Tüm bu sorunların çözümü ve etkin önlemler alınması için hazırladığımız kanun teklifi Türkiye’de acilen bir “Afet ve Acil Durum Yönetimi Bakanlığı” kurulmasını amaçlamaktadır. Çalışmaların tek bir kurum çatısı altında yapılması gereklidir. Böylelikle yetki, iletişimsizlik, eşgüdüm eksikliğine derhal son verilmelidir.”