Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Adana Milletvekili, Jeoloji Yüksek Mühendisi Dr. Müzeyyen Şevkin, Türkiye’de deprem gerçeğine vurgu yapmak için Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) basın toplantısı düzenledi.
Önceki gün Gebze merkezli Kandilli Rasathanesi’ne göre 5.3, AFAD’a göre 5.0 büyüklüğünde deprem meydana geldiğini hatırlatan Dr. Şevkin, Türkiye için çok önemli bir konu nedeniyle basının karşısına geçtiğini söyledi ve “Gebze merkezli deprem bir kez daha deprem gerçeğini gözler önüne sermiştir” dedi.
BİLİM İNSANLARININ UYARILARINA KULAK VERİLMELİ
Marmara’da 12 Kasım 1999 yılında 7.2 büyüklüğünde deprem meydana geldiğini hatırlatan Dr. Şevkin, Marmara’nın tehdit altında olduğunu, tarihi ve jeolojik verilere dayanarak ve bölgede çalışmalar yapan bilim insanlarının yaptığı uyarılar doğrultusunda Marmara Bölgesi’nde yakın bir gelecekte yıkıcı bir deprem beklendiğini kaydetti.
Tüm Türkiye’de olduğu gibi İstanbul’da daha çok alüvyon zeminde yer alan yerleşim birimlerinde önlem alınması gerektiğini kaydeden Dr. Şevkin, “Deprem odaklı kentsel dönüşüm öncelenmeli, kent bilgi sistemi, afet ve risk yönetimi üzerine ciddiyetle eğilinmelidir” dedi.
Vatandaşların deprem öncesi, deprem sırasında ve sonrasında bilinçlendirilmesini Kentlerin imar planları hazırlanırken mikrobölgelendirme çalışmalarının önemine işaret eden Dr. Şevkin, altyapının tümüyle, yollar, köprüler ve viyadüklerin yapım ve onarımında deprem öngörüsüyle hareket edilmesi gerektiğini dile getirdi. Dr. Şevkin, milyonlarca ton atığın büyük bir çevre felaketine de neden olacağını, depreme karşı önlem alınmadığı takdirde can ve mal kaybı ile birlikte ekonominin de büyük darbe alacağını belirtti. Dr. Şevkin, İstanbul iş dünyasının ekip-ekipman ve depremde dirençli olabilecek bir altyapı oluşturmalarını önerdi.
7 – 7.2 BÜYÜKLÜĞÜNDE DEPREM OLABİLİR!
Fay hatları üzerindeki yapılaşmanın durdurulması, depremle mücadelede ulusal ve uluslararası kredi ve finansal desteklerin de olması gerektiğini belirten Dr. Şevkin, Körfez Bölgesi’nde ise Kuzeybatı-Güneydoğu doğrultusunda uzanan 40 km civarında bir deprem fay hattı bulunduğunu, bu fayın kırılması durumunda 7 büyüklüğüne kadar bir deprem olabileceğini ifade etti.
Kumburgaz yönlü 65 km uzunluktaki fayın kırılması durumunda ise minimum 7.2 büyüklüğünde bir deprem üretebileceğini belirten Dr. Şevkin, “Şayet bu iki fay birden kırılırsa Marmara’da 7.6 büyüklüğüne kadar bir depremle karşılaşabiliriz” diye konuştu.
100 BİNDEN FAZLA KONUT ZARAR GÖRDÜ
Önceki gün Gebze merkezli meydana gelen depremin muhtemelen zon içerisinde, 12 Kasım 1999’da kırılmamış olan küçük bir fay parçası tarafından üretildiğini, endişe edilecek bir durum olmadığını söyleyen Dr. Şevkin, “Zira buradaki enerji 12 Kasım depreminde boşalmıştı” dedi.
Türkiye’nin bir deprem bölgesi olduğunu ve ne yazık ki devleti yönetenlerin bu bilinçle hareket etmediğini vurgulayan Dr. Şevkin, “17 Ağustos 1999 depreminden bugüne deprem/afet gerçeği hep unutuldu. İktidarların “İmar Barışı”, “Fay Zonları”, “dere yatakları ile heyelanlı alanları yapılaşmaya açan uygulamaları” gibi nedenlerle deprem/afet güvenliği yok sayıldı. Ülkemiz, Ocak 2020 ile 17 Ağustos 2021 tarihleri arasında geçen yaklaşık 2 yıllık zaman dilimi içinde; Elazığ, Bingöl, Van, Manisa, İzmir depremleri, Van çığ düşmesi, Adana, Antalya, İstanbul, Giresun, Van, Bursa, Rize, Artvin, Samsun, Sinop, Kastamonu, Bartın’da meydana gelen bu doğa kaynaklı afetler nedeniyle 400’den fazla yurttaşımız yaşamını yitirmiş, binlerce vatandaşımız yaralanmış, 100 binden fazla konut, işyeri gibi bina ve bina türü yapı başta olmak üzere çok sayıda sanat yapısı, nehir tipi HES ve altyapı tesisi zarar görmüş veya yıkılmıştır. Yaşanan bu afetlerden dolayı ülkemiz son bir buçuk yıllık sürede 50 milyar liranın üzerinde ekonomik kayıpla da karşı karşıya kalmıştır” ifadelerini kullandı.
YAPILMASI GEREKENLERİ ANLATTI
Türkiye’nin, iktidarlar tarafından yıllardır uygulana gelen yanlış politikaların deprem, yangın, sel baskını, heyelan, çığ düşmesi, kuraklık, müsilaj gibi doğa kaynaklı afetlere karşı hazırlıksız ve savunmasız durumda olduğunu vurgulayan Dr. Müzeyyen Şevkin, hükümeti hem uyardı, hem de önerilerini şu sözlerle sıraladı:
“Bu durum ülkemizde yıllardır iktidarların beton lobisinin etkisiyle uygulaya geldiği bütünleşik afet yönetim sisteminden uzak, insanı/ekosistemi odağına almayan, arsa ve arazi rantı politikalarına bağlı olarak doğa kaynaklı afet tehlike ve riskleri açısından sorunlu dere yatakları, fay zonlarının üstü, heyelanlı alanları plansız bir şekilde imara ve talana açmasının bir sonucu olduğu görülmektedir. Ülke insanımızın hâlâ, “risk havuzuna” dönüşmüş yaşam alanlarında yaşamak zorunda bırakıldığı, toplumda afet güvenliği farkındalığı konusunda ilerleme sağlanamadığı, kurumlar arası yetki ve sorumluluk ile eşgüdüm ve koordinasyonun bulunmadığı, hazırlanan strateji ve planların işe yaramadığı, afetlerle mücadele etmekle görevli kurumların altyapı, yetişmiş insan gücü ve donanımdan yoksun olduğu, yöneticilerin birçoğunun afet süreçlerinin yönetiminden bihaber ve liyakatten yoksun olduğu yaşanan son yangınlar ile Karadeniz bölgesindeki sel baskını ve heyelanlar sonrası açıkça görülmektedir.
“TÜRKİYE, AFETLERE KARŞI SAVUNMASIZ”
Afetlere karşı savunmasız durumda olan ülkemizde Afet; olayın kendisi değil sonucudur; deprem, heyelan, çığ düşmesi, taşkın vb. tehlikeler ile içerisinde yaşadığımız ekonomik, siyasal, sosyal ve kültürel ilişkilerin ve kırılganlıkların bir fonksiyonudur. Bu nedenle afet etkilerine karşı kırılganlıklarımızı azaltmayı hedefleyen, sadece teknik açıdan değil siyasal, ekonomik ve sosyal boyutları güçlendirilmiş politikalar ve planlar hayata geçirilmelidir.
- Güncel bilimsel ve teknik gelişmeler ve ihtiyaçlar ışığında, her görüşten ve kesimden insanın katılımı ile “Afet Şurası” ivedilikle toplanmalıdır.
- “İmar Barışı” ile “Fay Zonları, Dere Yatakları ile Heyelanlı Alanları Yapılaşmaya Açan Uygulamalar” gibi süreci bölen ve aksatan politikalardan vazgeçilmelidir.
- Kendisi bir yardım yasası olarak, afetlere müdahale hizmetlerini yönetmek amacıyla yaklaşık 62 yıl önce, o günün kentleşme, idari yapılanma, teknoloji ve yaşam koşullarına göre hazırlanmış olan 7269 sayılı “Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanun”un günümüz koşullarındaki afet yönetim sisteminin ihtiyaçlarına yanıt vermesi mümkün değildir. Bu yasanın tadilatı yerine risk azaltma odaklı bütünleşik bir afet yönetiminin ana hatlarını içerecek şekilde düzenlenecek bir çatı yasa altında afet mevzuatı yeniden yapılandırılmalı; diğer ülkelerde de örneğine rastlanan, deprem özelindeki çalışmalara referans olacak bir “Fay Yasası” kazandırılmalı; planlama ve yapılaşma açısından “Diri Fay Haritası”, “Yüzey Faylanması Tehlikesinin Değerlendirilmesi”, “Kuraklık”, “Taşkın Tehlike ve Risk Haritalarının” kullanımı gibi farklı afet türlerine ilişkin tedbirlerin alınmasını sağlayacak alt mevzuat düzenlemeleri acilen gerçekleştirilmelidir.
- Afet mevzuatı yeniden yapılandırılırken “İmar, Yapı Üretim ve Denetim, Çevre, Orman, Mera,Tabiat Varlıkları Koruma Kanunları” yeniden yapılandırılmalıdır.
- 6306 sayılı “Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun” kapsamında yapılan kentsel dönüşüm projeleri, ülkenin 24 kenti, 80’i aşkın ilçesi, 502’yi aşkın köyünün doğrudan fay hattı ve zonları üstüne oturduğu, taşkın riski yüksek alanlar ile heyelanlı alanlar üzerinde çok sayıda yerleşim biriminin bulunduğu gerçeğinden hareketle ülkenin afet/deprem öncelikleri dikkate alınarak hayata geçirilmesi sağlanmalı; ekonomik teşvikler dahil yapı stokunun afetlere karşı dayanıklılığını sağlamak üzere güçlendirilmesi ve yenilenmesi için tedbirler geliştirilmeli ve afetlere dayanıklı yapı stoku oluşturulmalıdır.
- Ülkemizde sadece deprem için değil heyelan, çığ düşmesi, su baskını, obruklar, tıbbi jeolojik riskler, yangınlar gibi tüm afet tehlike türlerine yönelik olarak tehlike ve risk haritası üretimi hızlandırılmalıdır.
- Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın asıl amacından sapmış düzenleme ve uygulamaları sonucunda; vatandaştan ücretini peşin alan ancak karşılığında başta zemin ve temel etütleri olmak üzere “etüt ve projelerin” izleme, kontrol ve denetim faaliyetini yerine getiremeyen “yapı denetim sistemi” uygulamalarından vazgeçilmelidir.
- 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu, 2644 sayılı Tapu Kanunu, 6305 sayılı Afet Sigortaları Kanunu, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda değişiklik yapılarak aktif fay hatlarının üstü, dere yatakları, taşkın alanları, heyelan ve kaya düşmesi tehlikesi bulunan alanda yapılacak yapıların alım ve satım işlemlerinin yapılamayacağına ilişkin düzenlemeler gerçekleştirilmelidir.
- Yaşanan her afetten sonra, barınma ve yaşam alanlarını, işyerlerini kaybeden ve afetten zarar gören yurttaşlarımızın TOKİ tarafından borçlandırılması suretiyle ev veya işyeri yapılması uygulamasından vazgeçilmeli, sağlıklı ve güvenli bir yaşam hakkı ve barınma sorunun temel bir insan hakkı olduğu gerçeğiyle konu yeniden ele alınmalı, afetten zarar gören yurttaşlarımıza ücretsiz barınma olanakları sağlayan düzenlemeler hayata geçirilmelidir.
DEPREM KOMİSYONU RAPORU DİKKATE ALINSIN!
Sonuç olarak, deprem/afetler karşısında risk havuzu haline gelen yaşam alanlarımızın, afetlere karşı korunması, ülkemiz insanının can ve mal güvenliğinin sağlanması için gerekli çalışmalara acilen başlanılması gerektiğini belirtiyor ve hayata geçirmelerini bekliyoruz. Öte yandan TBMM Deprem Komisyonu Raporu’nda yer alan hususlar dikkate alınmalı, meclis çatısı altında gerekli yasal düzenlemeler derhal hayata geçirilmelidir.”